Gelişmekte olan bir ülkede zaman kavramı kum saatine göre işler.
Toplum ve kurumlar adeta miyoptur; geleceği göremezler.
Kurumsal hafıza da zayıftır, hele ki, üç, beş, yirmi ya da elli yıllık planlar yapılamaz.
Yapılsa da, tutmaz!
Hele ki böylesi toplumlarda bir de hayat pahalılığı katlanılmaz boyuta ulastıysa; çiftçi de, esnaf da, işçi ve girişimci de günü kurtarmaya bakar.
Kurtaramaz... Bir dönme dolap olarak, işsizlik, faiz, borçlar ve enflasyon bireyi de aileyi de, iktisadi üniteleri de ezer geçer.
Türkiye'de devlet borçlu, halk borçludur...
Türkiye'mizde bir avuç para ve siyaset seçkini dışında kahir milyonları kahreden bir hayat; insanları umutsuz bırakmış; toplum için zamanın saati adeta durmuştur.
Ya Dünya ne haldedir?
Orada da tuzu kuru bir kaç yüz bin kişi ve bir kaç ayrıcalıklı aile hariç saatin akrebi halkı sokmakta, yelkovanı emeği sofralardan kovmaktadır.
İçinde yaşadığımız çağ fırsatçılar, kara paracılar, kalpazanlar ve siyasi düşükler için altın çağdır...
Mal ve hizmet fiyatlamasına bakın, yeter:
Küresel tedarik ve/ya ulusal arz + bütçe açığı + borç yüküyle açıklanması güç oran ve sıklıkta tatbik edilen zamlar, önce enflasyonu sonra da stagflasyonu tetiklemekte, dahası yaşamı çekilmez hale getirmektedir.
Daha da ötede vergi adaletsizliğinin katkısıyla kayıt dışılık arttıkça devlet de halk da kayıplara uğramaktadır.
Bizim ve "gelişmişler" dahil her ülkenin çıkışı: tasarruf, planlama ve üretim ekonomisi üçgeninde bulunabilir.
Bunun tersi kapitalizmin bermuda şeytan üçgenidir: Borçlandır, Boyun eğdir, Böl!..
Ekonomide zamanı lehimize çevirmeli, dengeleri sağlayarak ufkumuzu açıp, en azından yakın geleceği öngörebilmeliyiz.
Bu da planlama, eğitim, milli sanayileşme, gelir ve vergi adaleti sorunudur... Bu alan ve konulardaki sorunların ulusal kalkınma ve uluslararasında dayanışma anlayışıyla çözüme eriştirilmesi;
Güzel bir dünyayı hepimizin şimdiden hissedebilmesini ve gençlerin de "görebilmesini" sağlayacaktır.
">
Gelişmekte olan bir ülkede zaman kavramı kum saatine göre işler.
Toplum ve kurumlar adeta miyoptur; geleceği göremezler.
Kurumsal hafıza da zayıftır, hele ki, üç, beş, yirmi ya da elli yıllık planlar yapılamaz.
Yapılsa da, tutmaz!
Hele ki böylesi toplumlarda bir de hayat pahalılığı katlanılmaz boyuta ulastıysa; çiftçi de, esnaf da, işçi ve girişimci de günü kurtarmaya bakar.
Kurtaramaz... Bir dönme dolap olarak, işsizlik, faiz, borçlar ve enflasyon bireyi de aileyi de, iktisadi üniteleri de ezer geçer.
Türkiye'de devlet borçlu, halk borçludur...
Türkiye'mizde bir avuç para ve siyaset seçkini dışında kahir milyonları kahreden bir hayat; insanları umutsuz bırakmış; toplum için zamanın saati adeta durmuştur.
Ya Dünya ne haldedir?
Orada da tuzu kuru bir kaç yüz bin kişi ve bir kaç ayrıcalıklı aile hariç saatin akrebi halkı sokmakta, yelkovanı emeği sofralardan kovmaktadır.
İçinde yaşadığımız çağ fırsatçılar, kara paracılar, kalpazanlar ve siyasi düşükler için altın çağdır...
Mal ve hizmet fiyatlamasına bakın, yeter:
Küresel tedarik ve/ya ulusal arz + bütçe açığı + borç yüküyle açıklanması güç oran ve sıklıkta tatbik edilen zamlar, önce enflasyonu sonra da stagflasyonu tetiklemekte, dahası yaşamı çekilmez hale getirmektedir.
Daha da ötede vergi adaletsizliğinin katkısıyla kayıt dışılık arttıkça devlet de halk da kayıplara uğramaktadır.
Bizim ve "gelişmişler" dahil her ülkenin çıkışı: tasarruf, planlama ve üretim ekonomisi üçgeninde bulunabilir.
Bunun tersi kapitalizmin bermuda şeytan üçgenidir: Borçlandır, Boyun eğdir, Böl!..
Ekonomide zamanı lehimize çevirmeli, dengeleri sağlayarak ufkumuzu açıp, en azından yakın geleceği öngörebilmeliyiz.
Bu da planlama, eğitim, milli sanayileşme, gelir ve vergi adaleti sorunudur... Bu alan ve konulardaki sorunların ulusal kalkınma ve uluslararasında dayanışma anlayışıyla çözüme eriştirilmesi;
Güzel bir dünyayı hepimizin şimdiden hissedebilmesini ve gençlerin de "görebilmesini" sağlayacaktır.