Geleneksel Türk-Alman Dostluğu derler. Tarih sahnesine gecikmiş olarak çıkan Alman sömürgeciliğinin Doğuya açılımı, Osmanlı İstanbul’undan başlayıp Bağdat Demiryoluyla Hicaz’a uzanırdı. Sultanahmet meydanındaki Alman Çeşmesi Osmanlının Kaysere İstanbul hatırasıdır.
İmparatorluk çökünce dostlara vefa konusunda hassas olan Almanlar Boğaz’ bir denizaltı gönderip Enver Paşa’nın kaçmasına yardımcı olmuşlardı.
Tokadı Yedikten Sonra :
İkinci Dünya Savaşında feci şekilde dağılan Almanlar ekonomilerini hayata geçirecek iş gücünden yoksun kalınca önce yakın komşularına başvurdular. Onlarında çoğu kendileri gibi genç kuşakları harcadığı için birden akıllarına eski dostları Türkiye geldi. Ve Almanların yaptığı demiryolu tekrar işlevlik kazanarak Anadolu’nun köylülerini vagon vagon Avrupa’ya taşımaya başladı. Ancak bu sefer ki işbirliği eşit değildi. Artık muhatapları kapalı bir ekonomi, yarı sanayileşmiş bir tarım ülkesiydi. Uluslar arası şirketler ‘taşeronluk’ kurumunu henüz geliştirmedikleri için, Almanların ithal etmek zorunda kaldıkları iş gücü, ileride sorun olmasın diyerek ‘Misafir İşçi’, ‘Gastarbeiter’ olarak tanımlandı.
Fakat işler sanıldığı gibi gitmedi, Almanlar zenginleştikçe doğum oranları düşerken, Türkiyeli misafirler bir yolunu bulup üçüncü dördüncü kuşak Almanyalı oldular.
Berlin duvarı hızla çöküp Almaya birleşince ortaya bambaşka bir Almanya çıktı.
Avrupa Bölünürken
Yunanistan kriziyle tetiklenen kaos şu gerçeği ortaya çıkardı: Avrupa’da Avrupa’dan içeri başka bir Avrupa var. O bölgede Hollanda, Almanya, Avusturya, Çek ve Polonya Cumhuriyetlerinden müteşekkil. Bu bölgeye Danimarka’yı, İsviçre’nin Almanca konuşan kısmını ve Belçika’nın Flamanlar’ını vasal bölgeler olarak rahatlıkla ekleyebiliriz.
Ortaya çıkan bölge, Hitler’in ‘Lebensraum’, Almanya’nın ‘Yaşam Alanı’ olarak tanımladığı bölge. Yanlış anlaşılmasın Führer’in bu değerlendirmesi 60 yıl sonra gerçekçi gözükmekte ama bu hedefe ulaşmak için 6 milyon Musevi’yi sabun yapması tarihin en büyük sapıklığı.
Coğrafya kaderdir gerçeğinden hareket edersek Alplerin ortadan böldüğü Avrupa’da Akdeniz insanı daha farklı bir insan ve bu nedenle, örneğin Yunanlılar, kazdıkları çukurdan çıkamayacaklar.
Merkel Tabuları Yıkıyor :
Fizik doktoru Merkel yukarıda sözünü ettiğimiz bölgenin 155 milyon nüfusla yeterince büyük bir piyasa olduğunu biliyor. Şansölye, ekonomik ölçek olarak bu bölgenin dünyada ağırlığı olduğunun bilincinde.
Merkel bugüne kadar Almanya’nın tabu olarak bildiği iki konuda geçtiğimiz aylarda görülmemiş çıkışlar yaptı ve Almanya’yı başka bir düzleme taşıdı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde, mağlup devlet olarak esamisi okunmayan Almanya artık kendi dış politikasını uygulamakta.
Merkel işe önce cüzdandan başladı. Kendince önceki bütün Alman liderlerin tereddütsüz yardım elini uzattığı Avrupa ekonomik krizinde, konuya sıcak bakmadı. Avrupa Merkez Bankasının üstünlüğünü tanımadı. Alman Merkez Bankasının bağımsızlığını tercih etti. Evet Fransa başkanı Sarkozy’le defalarca görüştü ama Avrupa’nın çıkarları için değil Almanya’nın çıkarları için savaştı. Bugün hala ekonomik krize kalıcı bir çözüm bulunmuş değil.
Alman dış politikasındaki değişimin sembolü olarak ikinci konu çok daha somut bir olgu. Almanya Suudi Arabistan Krallığına son model 200 adet Leopard tankı satma kararı aldı. Bu karar şimdiye kadar görülmemiş bir karardı. Almanya insan hakları konusunda hassas bir politika izler, silah satışlarını ona göre düzenlerdi. Leopard tanklarının satışında geçmişte insan hakları konusunda Türkiye’yi çok eleştiren Almanlar Suud’lara cömert davrandılar. Oysa, Suudi Arabistan, insan hakları sıralamasında Kuzey Kore’nin bir üstünde, dünyada sondan ikinci gelen bir ülke.
İsrail’in güvenliğini Orta Doğu politikasının ana unsuru edinen Almanya, İsrael’i bye-pass ederek Suudi Arabistan’a tankları sattı. Kabinesinde şiddetli tartışmaların yaşandığı karar aşamasında Merkel Almanya’nın real politik uygulamak zorunda olduğunu vurguladı.
Ekseni Kayan Kayana
Türkiye’nin dış politikasına eksen kayması tartışmaları damgasını vururken Almanya’nın dış politikasında değişimi göz ardı etmeyelim. Merkel yukarıda sözünü ettiğimiz Almanya’nın yaşam alanı için gerekli enerjiyi Rusya’dan karşılamayı düşünüyor. Bir Alman-Rus ittifakı Trans-Kafkasya’da her zaman Türkiye’nin aleyhine çalışır. Tarihin bir cilvesi Türkiye’nin dış politikasının değişiminde aktif rol alan Davutoğlu’nun orta eğitiminin Almanca olması. Dileriz Davutoğlu kültürlerini yakından tanıyan bir akademisyen olarak, Almanların niyetlerini bizden daha iyi okur.