Meral Akşener çürümüş muhalefeti anlattı

Türkiye'nin işi zor. Hemen herkesin bildiği yakıcı sorunlarımızı burada sıralamak istemiyorum....

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

Türkiye'nin işi zor. Hemen herkesin bildiği yakıcı sorunlarımızı burada sıralamak istemiyorum. Sadece birine değineceğim: Daha önce hiç görmediğimiz kadar zayıf siyasi muhalefete.

     Bir ülkede muhalefet hiç umut vermeyecek derecede zayıf ise, o ülkenin sorunları giderek artar, çözüm bulmak zorlaşır. Çünkü iktidar, karşısında ciddi bir rakip olmadığını görünce, kendini daha serbest hisseder. Daha çok yanlış yapması adeta teşvik edilmiş olur. Muhalefet farklı seçenekler ortaya koyamadığı için, sorunlara çözüm bulmak daha zorlaşır.

     İşte şimdi bu durumu yaşıyoruz. Mesela, ülke gündeminde iki hayati konu var. Kürt sorunu ve Suriye krizi.

     Özel koşulları olan HDP'yi bir tarafa bırakalım. İki büyük muhalefet partisi CHP ve MHP, bu iki sorunla ilgili ciddi bir politikaya sahip değil. Bu yıl içinde iki seçim yaşadık, ama bu iki partinin kampanya boyunca dişe dokunur bir laf etmediğini gördük.

     CHP lideri Kılıçdaroğlu sadece şunları söylüyor: Kürt sorununu Meclis'te ve bütün partilerin katılımıyla ortak bir çalışma yaparak çözeceğiz. Suriye'deki krizi de, (sanki Viyana'da aynısı yapılmıyormuş gibi) uluslararası bir konferans toplayarak çözeceğiz.

          Peki, bu toplantıları ve konferansları yapacaksın ama, sen oralarda hangi görüşleri savunacaksın? Bu konularda parti olarak senin görüşlerin nedir?    

     Cevap yok!

     Ülkenin bir bölümünde iç savaş yaşanıyor. Suriye'de dünyanın pek çok büyük ülkesinin katıldığı, bütün dünyanın yakından izlediği korkunç bir savaş, hatta bazılarına göre 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. AKP iktidarı her iki konuda da (beğenin veya beğenmeyin) aktif, net ve belirgin bir siyaset izliyor.

     Ama iki muhalefet partisinden ses çıkmıyor. İzliyorlar. Ne dedikleri ve nasıl bir politika önerdikleri belli değil.

     Rusya'nın uçağı düşürüldü.  Türkiye ve bütün bölgemiz açısından fevkalade önemli bir olay. Türkiye günlerdir bunu konuşuyor. Ama iki muhalefet partisinden de doğru düzgün bir analiz duymadık. Biri kısa bir yazılı açıklamayla, diğeri bir basın toplantısında başka pek çok konu arasına sıkıştırdığı iki cümleyle işi geçiştirdi.

     Siyaset tavır almaktır. Yaşanan olaylar ve sorunlar karşısında, seçmenin anlayabileceği bir duruş göstermektir. Tercih ortaya koymaktır. Bir partinin tavrı yoksa, duruşu yoksa, tercihleri belli değilse, seçmen ona niye oy versin?

     Çürümüş muhalefet

     İki büyük muhalefet partisinin tek problemi, hayati konularda yeterince etkili bir tavır almadan, tercih ortaya koymadan siyaset yapmaya çalışmaları değil. İşin bir de, problemi çürümüşlük düzeyine taşıyan boyutu var.

     Onu da geçtiğimiz hafta Hürriyet'te yaptığı açıklamada (2.12.2015), şimdi MHP'ye genel başkan olmaya çalışan Meral Akşener dile getirdi. İşin o boyutunu Akşener şöyle anlatıyor:

     - Bizim sistemde yarının rakibi olarak görülen kişilerle ilgili mutlaka tedbir alınır. Benimle ilgili tedbir süreci Cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde başladı. Bütün kamuoyu yoklamaları, benim aday olmam durumunda kesinlikle ikinci tura kalabileceğimi gösteriyordu. Böyle bir durum olsaydı, (ikinci turda) yüzde 50,5 / yüzde 49,5 gibi bir sonuçla benim veya Sayın Erdoğan'ın seçilebileceği kanaati oluşmuştu. Araştırmalar bunu söylüyordu. İşte bu durum ortaya çıkınca... Ekmeleddin İhsanoğlu iki partinin adayı oldu.

     Akşener'in anlattıkları gerçek ve fevkalade önemli bir konuya işaret ediyor. Ben de bu köşede daha önce, Akşener'in sözlerini doğrulayan şeyler yazdım.

     Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP'nin, ayrı ayrı veya ortak aday gösterebileceği, Ekmelledin İhsanoğlu'ndan çok daha fazla oy alabilecek en az beş veya altı isim vardı. Meral Akşener şüphesiz bunlardan biriydi.

       Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilecekti ve böyle bir seçimde adayın hangi özellikler taşıması gerektiği belliydi. En başta, siyasi tecrübe sahibi olmalıydı. Milletin anlayacağı siyasi bir söylem ortaya koyabilecek bir aday olmalıydı.

     Çünkü siyaset demek, bir anlamda, halka gidip oy istemek ve oy alabilmek demektir. İkinci olarak, az çok tanınan ve bilinen bir isim olmalıydı.

     Ama CHP lideri Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Bahçeli, ülke açısından hayati önem taşıyan bir seçimde, partileri içinde yeterli danışma dahi yapmadan aralarında anlaştı ve İhsanoğlu'nu aday gösterdi.

     Üstelik bunu, 23 Nisan çocuk müsameresi  gibi bir oyun oynayarak yaptılar. Bahçeli'nin belirlediği adayı, sanki Kılıçdaroğlu bulmuş ve öneriyormuş gibi bir senaryo uyguladılar. Amaçları öncelikle kendi partilerinin kamuoyunu  kandırmaktı, ama  milleti da kandırdılar.

     İhsanoğlu kişilik ve birey olarak çok değerli bir insan. Ama adaylık için gerekli özelliklere hiç sahip değil. Zaten görev teklif edildiğinde, kendisi de bunu ifade etmişti.

     Bu durumda Tayyip Erdoğan da, adeta tek kale oynadı ve o hayati seçimi ilk turda rahat bir şekilde kazandı. Halbuki farklı bir adayla, Akşener'in de işaret ettiği gibi, farklı sonuçlar çıkabilir, Türkiye şimdi çok değişik bir noktada olabilirdi.

     Peki Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, adayın hangi nitelikler taşıması gerektiğini ve İhsanoğlu'nun bu özelliklere sahip olmadığını bilmiyor muydu?

     Bu mümkün değil. Elbette biliyorlardı. Ama onlar açısından en önemli şey, Akşener'in de ifade ettiği gibi, aday olacak kişinin daha sonra karşılarına rakip olarak çıkabilecek bir kişi olmamasıydı.

      Uzun lafın kısası, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli için kendi koltuklarını garanti altına almak, Cumhurbaşkanlığı seçimini kimin kazanacağından daha önemliydi.

     İşte bunun adı çürümüş siyasettir. Çürümüş muhalefettir.

     Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin vebali çok ağırdır. Sadece bu vebal dahi, ikisinin de istifa etmesini gerektirir.

     Şimdi 1 Kasım başarısızlığından sonra, bu iki politikacı benzer davranışları bir daha sergiliyor. Herkes görüyor ki, bu iki liderle CHP veya MHP'nin,  AKP karşısında başarı kazanma şansı yok.

     Kendilerini genel başkan seçen delegelere de sorsanız, partili üyelere de sorsanız, millete de sorsanız, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin genel başkanlık görevine devam etmesi mümkün değil.

     Ne var ki, bu iki genel başkan için koltuk her şeyden önemli ve hiç bir şey olmamış gibi devam etmek istiyorlar.

       Ama, millete rağmen siyaset olmaz. Bunu göreceğiz.

">

Türkiye'nin işi zor. Hemen herkesin bildiği yakıcı sorunlarımızı burada sıralamak istemiyorum. Sadece birine değineceğim: Daha önce hiç görmediğimiz kadar zayıf siyasi muhalefete.

     Bir ülkede muhalefet hiç umut vermeyecek derecede zayıf ise, o ülkenin sorunları giderek artar, çözüm bulmak zorlaşır. Çünkü iktidar, karşısında ciddi bir rakip olmadığını görünce, kendini daha serbest hisseder. Daha çok yanlış yapması adeta teşvik edilmiş olur. Muhalefet farklı seçenekler ortaya koyamadığı için, sorunlara çözüm bulmak daha zorlaşır.

     İşte şimdi bu durumu yaşıyoruz. Mesela, ülke gündeminde iki hayati konu var. Kürt sorunu ve Suriye krizi.

     Özel koşulları olan HDP'yi bir tarafa bırakalım. İki büyük muhalefet partisi CHP ve MHP, bu iki sorunla ilgili ciddi bir politikaya sahip değil. Bu yıl içinde iki seçim yaşadık, ama bu iki partinin kampanya boyunca dişe dokunur bir laf etmediğini gördük.

     CHP lideri Kılıçdaroğlu sadece şunları söylüyor: Kürt sorununu Meclis'te ve bütün partilerin katılımıyla ortak bir çalışma yaparak çözeceğiz. Suriye'deki krizi de, (sanki Viyana'da aynısı yapılmıyormuş gibi) uluslararası bir konferans toplayarak çözeceğiz.

          Peki, bu toplantıları ve konferansları yapacaksın ama, sen oralarda hangi görüşleri savunacaksın? Bu konularda parti olarak senin görüşlerin nedir?    

     Cevap yok!

     Ülkenin bir bölümünde iç savaş yaşanıyor. Suriye'de dünyanın pek çok büyük ülkesinin katıldığı, bütün dünyanın yakından izlediği korkunç bir savaş, hatta bazılarına göre 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. AKP iktidarı her iki konuda da (beğenin veya beğenmeyin) aktif, net ve belirgin bir siyaset izliyor.

     Ama iki muhalefet partisinden ses çıkmıyor. İzliyorlar. Ne dedikleri ve nasıl bir politika önerdikleri belli değil.

     Rusya'nın uçağı düşürüldü.  Türkiye ve bütün bölgemiz açısından fevkalade önemli bir olay. Türkiye günlerdir bunu konuşuyor. Ama iki muhalefet partisinden de doğru düzgün bir analiz duymadık. Biri kısa bir yazılı açıklamayla, diğeri bir basın toplantısında başka pek çok konu arasına sıkıştırdığı iki cümleyle işi geçiştirdi.

     Siyaset tavır almaktır. Yaşanan olaylar ve sorunlar karşısında, seçmenin anlayabileceği bir duruş göstermektir. Tercih ortaya koymaktır. Bir partinin tavrı yoksa, duruşu yoksa, tercihleri belli değilse, seçmen ona niye oy versin?

     Çürümüş muhalefet

     İki büyük muhalefet partisinin tek problemi, hayati konularda yeterince etkili bir tavır almadan, tercih ortaya koymadan siyaset yapmaya çalışmaları değil. İşin bir de, problemi çürümüşlük düzeyine taşıyan boyutu var.

     Onu da geçtiğimiz hafta Hürriyet'te yaptığı açıklamada (2.12.2015), şimdi MHP'ye genel başkan olmaya çalışan Meral Akşener dile getirdi. İşin o boyutunu Akşener şöyle anlatıyor:

     - Bizim sistemde yarının rakibi olarak görülen kişilerle ilgili mutlaka tedbir alınır. Benimle ilgili tedbir süreci Cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde başladı. Bütün kamuoyu yoklamaları, benim aday olmam durumunda kesinlikle ikinci tura kalabileceğimi gösteriyordu. Böyle bir durum olsaydı, (ikinci turda) yüzde 50,5 / yüzde 49,5 gibi bir sonuçla benim veya Sayın Erdoğan'ın seçilebileceği kanaati oluşmuştu. Araştırmalar bunu söylüyordu. İşte bu durum ortaya çıkınca... Ekmeleddin İhsanoğlu iki partinin adayı oldu.

     Akşener'in anlattıkları gerçek ve fevkalade önemli bir konuya işaret ediyor. Ben de bu köşede daha önce, Akşener'in sözlerini doğrulayan şeyler yazdım.

     Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP'nin, ayrı ayrı veya ortak aday gösterebileceği, Ekmelledin İhsanoğlu'ndan çok daha fazla oy alabilecek en az beş veya altı isim vardı. Meral Akşener şüphesiz bunlardan biriydi.

       Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilecekti ve böyle bir seçimde adayın hangi özellikler taşıması gerektiği belliydi. En başta, siyasi tecrübe sahibi olmalıydı. Milletin anlayacağı siyasi bir söylem ortaya koyabilecek bir aday olmalıydı.

     Çünkü siyaset demek, bir anlamda, halka gidip oy istemek ve oy alabilmek demektir. İkinci olarak, az çok tanınan ve bilinen bir isim olmalıydı.

     Ama CHP lideri Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Bahçeli, ülke açısından hayati önem taşıyan bir seçimde, partileri içinde yeterli danışma dahi yapmadan aralarında anlaştı ve İhsanoğlu'nu aday gösterdi.

     Üstelik bunu, 23 Nisan çocuk müsameresi  gibi bir oyun oynayarak yaptılar. Bahçeli'nin belirlediği adayı, sanki Kılıçdaroğlu bulmuş ve öneriyormuş gibi bir senaryo uyguladılar. Amaçları öncelikle kendi partilerinin kamuoyunu  kandırmaktı, ama  milleti da kandırdılar.

     İhsanoğlu kişilik ve birey olarak çok değerli bir insan. Ama adaylık için gerekli özelliklere hiç sahip değil. Zaten görev teklif edildiğinde, kendisi de bunu ifade etmişti.

     Bu durumda Tayyip Erdoğan da, adeta tek kale oynadı ve o hayati seçimi ilk turda rahat bir şekilde kazandı. Halbuki farklı bir adayla, Akşener'in de işaret ettiği gibi, farklı sonuçlar çıkabilir, Türkiye şimdi çok değişik bir noktada olabilirdi.

     Peki Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, adayın hangi nitelikler taşıması gerektiğini ve İhsanoğlu'nun bu özelliklere sahip olmadığını bilmiyor muydu?

     Bu mümkün değil. Elbette biliyorlardı. Ama onlar açısından en önemli şey, Akşener'in de ifade ettiği gibi, aday olacak kişinin daha sonra karşılarına rakip olarak çıkabilecek bir kişi olmamasıydı.

      Uzun lafın kısası, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli için kendi koltuklarını garanti altına almak, Cumhurbaşkanlığı seçimini kimin kazanacağından daha önemliydi.

     İşte bunun adı çürümüş siyasettir. Çürümüş muhalefettir.

     Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin vebali çok ağırdır. Sadece bu vebal dahi, ikisinin de istifa etmesini gerektirir.

     Şimdi 1 Kasım başarısızlığından sonra, bu iki politikacı benzer davranışları bir daha sergiliyor. Herkes görüyor ki, bu iki liderle CHP veya MHP'nin,  AKP karşısında başarı kazanma şansı yok.

     Kendilerini genel başkan seçen delegelere de sorsanız, partili üyelere de sorsanız, millete de sorsanız, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin genel başkanlık görevine devam etmesi mümkün değil.

     Ne var ki, bu iki genel başkan için koltuk her şeyden önemli ve hiç bir şey olmamış gibi devam etmek istiyorlar.

       Ama, millete rağmen siyaset olmaz. Bunu göreceğiz.

Tüm yazılarını göster