Değerli okurlar bu haftaki yazımız biraz değişik ve korkarım biraz teknik olacak. Konuyu elimden geldiği kadar sade ve basit tutmaya çalışacağım. Sizleri detaya boğmadan bu haftaki konumuzu ele alalım.
Mantıklı Beklentiler :
1980’li yılların başında makro iktisat kitapları beklentiler teorisi tarafından istila edilmişti. Amerika’da ortaya çıkan bu akım “ Rational Expectation = Mantıklı Beklentiler” olarak isimlendirildi. Bu teoriye göre iktisat politikalarını uygulayan yetkililer (Hükümet, Hazine ve Merkez Bankası) eğer halkı oluşturan değişik grupların (tüketiciler, üreticiler, yatırımcılar ve çalışanlar) beklentilerini değiştiremezse, uygulanan ekonomik politikaların hedefe ulaşma şansı sıfırdı. İlk bakışta ‘kerameti kendinden menkul’ bir teori olarak rasyonel beklentiler büyük sükse yaptı. Gerçekten de insanlar enflasyon beklentilerini değiştirmezlerse, ulusal para birimine güvenmezlerse, hükümetler ekonomik paket üstüne paket açarak hiç bir sonuç elde edemezlerdi.
Türkiye’de son 20 yılda çok sık yaşanan bir uygulama ve tecrübe beklentilerin kolay kolay değişmediğini ve değiştirelemiyeceğini gösterdi.
Beklentiler teorisinin uzantısı olarak bugünkü yazımızda radikal dinci grupların karar alma mekanizmalarının hangi beklentilerle etkilendiğini irdeleyeceğiz. İktisatçıların son yıllarda her alanda ekonomik model yaratma heveslerine bir yenisi daha eklendi ve radikal dinci grupların ekonomik olarak var oluş nedenleri incelenmeye başladı. Bu alanda ortaya çıkan ilk ciddi araştırma 1992 yılında yapıldı. Aradan geçen son 12 yılda bu konuda sayısız makale yayınlandı. Ben de sizlere Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Dairesi’nde geçtiğimiz aylarda yayınlanan , Profesor Eli Berman tarafından kaleme alınmış “Hamas, Taliban ve Yahudi Yeraltı : Radikal Dinci Milislere İktisatçı Gözü İle Bakmak” isimli çalışmadan bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Gözlemler ilginç ancak teknik yönleri fazla. Konuyu sizlere aktarırken kendi yorumlarımı da ekleyerek raporu okurlar için anlaşılır hale getirmeye çalışacağım.
Yokedimci Davranış:
Bireylerin hürriyetini kısıtlayan, kadınlara ikinci sınıf vatandaş uygulaması yapan, okulları kapatan, hastanelere el koyan radikal dinci grupların yıkıcı ve yokedimci tutumları ekonomik açından kişilere hiç bir faydası olmayan davranış biçimleri olarak gözükmekte.
Bu tür davranış insanın kafasında radikal dinci grupların neden milis faaliyetleri içinde bulunduğu sorusunu oluşturmakta. Daha da korkutucu olan gerçek radikal dinci grupların milis hareketlerinin çok kesin ve etkin olduğu.
Adi Suçlular Mı ?
Bu radikal grupların üyesi olan kimseler bizlerin bildiği sıradan suçlular kategorisine girmemekte. Yapıcı, asil ve kanaatkar davranış biçimleri de sergilemekte. Bu gruplar aynı zamanda inanılmaz verimli bir biçimde kamu hizmeti üretmekte. Yerel ve yöresel olarak bu gruplar etkin ve adil kamu hizmetini ücretsiz olarak insanlara sunmakta. Örneğin, Taliban Afganistan’da haşhaş ekimini durdurdu, ticaret yollarını güven altına aldı ve suç oranını azaltarak ülkeye asayişi geri getirdi.
Filistin’de Hamas’ın üst kurumu ‘Müslüman Kardeşler’ Birliği, sağlık, eğitim, sosyal sigorta ve toplumsal hizmetlerde o kadar verimli ve etkin çalışmakta ki uluslararası yardım kuruluşları Müslüman Kardeşler aracılığı ile yardımlarını dağıtmaktalar.
Bu kadar verimli ve insani gayeler içinde olan kuruluşların neden yıkıcı faaliyetlerde bulunduğunu ve terörist metodlara baş vurduğunu anlamak gerçekten güç.
Doldurulan Boşluk :
Bir toplum düşünün ki bu toplumda kamu hizmetleri düzgün bir şekilde yerine getirilmesin. Eğitim, sağlık, kamu güvenliği v.b hizmetler ne hükümet ne de özel sektör tarafından düzgün ve verimli bir şekilde sunulmasın. Böyle bir ortamda, kişilerin yukarıda sıralanan hizmetlerin verildiği gruplar içinde kaynaşması doğal bir reaksiyon olarak görülmekte.
1992 senesinden bu yana yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bulgulara göre din olgusu, yerel kamu hizmetlerinin yeşerdiği doğal bir habitat oluşturmakta. Hatta bazı araştırmalar bir adım daha ileri giderek, tarikatların seçenekleri kısıtlamalarını (yasaklar) ve kaynakları ve alternatifleri yok etmelerini ( fedakarlıklar), grup üyelerine etkin hizmet vermekle açıklamaktalar.
Grup üyeleri yerel kamu hizmetlerini beraberce ürettikleri için ve bu işi normal çalışma zamanlarının dışında yaptıkları için piyasada çalışılarak kazanılan ücret, grubun diğer üyeleri için bir handikap oluşturmakta. Diğer bir deyimle, adiliyet açısından, üyelerin kazandıkları ücretlerin vergilendirilmesi gerekmekte. Vergi toplama yetkisi olmayan tarikatlar, tüketim yasakları ile ücretleri vergilendirmekte. Üyelerin yaptıkları ‘fedakarlık’ cemaatin sunduğu kamu hizmetlerinden faydalanmak için ödenmesi gereken bir ‘başlık’ vergisini oluşturmakta. Üyenin ‘Kendini Kurban Etme’ davranışı cemaatin bütün mal ve hizmetlerinden üye ve ailesinin yararlanması için ödenen üyelik aidatı olmakta.
Neden Şiddet ?
Araştırmalarda iki enteresan nokta ortaya çıkmakta. Birincisi, dini grupların/tarikatların milis gücü oluşturmaları doğal ve normal bir gelişme. Milis güçleri gibi gruptan kopmalara karşı çok duyarlı ve bağlılık göstergesi talep eden gruplarda, milis faaliyetleri sadakat ölçüsü olarak biçilmiş kaftan olmakta. İkinci olarak ortaya çıkan nokta ise, gruba ve davasına adanan şiddet girişimleri, hem bağlılığın ispatı olmakta, hem de grubun sunduğu kamu hizmetlerinden yararlanmayı teşvik etmekte.
Bizler için, anlamsız, mantıksız ve acımasız gözüken şiddet ve terör eylemleri milis örgütünün üyeleri açısından ekonomik beklentiler olarak gayet rasyonel ve verimli olarak algılanmakta.
Sadece Müslümanlar Değil :
Çağımızda, kamusal alanda, kamu mal ve hizmetlerini adil ve düzgün bir şekilde üretemeyen devlet mekanizmasının yerini radikal dinci grupların aldığı ülke çok. Afganistan, Filistin, Filipinler, Mısır sadece birkaç örnek. Yapılan araştırmalar radikal grupların tarih boyunca buna benzer roller oynadığını ve konunun sadece İslamiyet’le sınırlı olmadığını ortaya koymakta. Ortaçağ’da nam salan Tapınak Şövalyeleri ve çeyrek asır önce faaliyet gösteren ortodoks Yahudi yeraltı örgütleri de benzer ekonomik modeller çerçevesinde yapılanmış gruplar.
Bütün mesele kamusal alanda üretilen kamu mal ve hizmetlerinin adil ve etkin bir biçimde kullanıma sunulabilmesi. Toplumdaki üyelerin bu hizmetlerden eşit bir şekilde faydanabilecekleri beklentileri olması. Açıkcası, hizmet almak beklentisinde olan fertlerin devlete ve iktidara karşı güven duymaları.
İşte değerli okurlar bu haftaki analizimde, Türkiye yerel seçimlere doğru ilerlerken, ben de sizler için kamusal hizmetlere değişik bir bakış açısı getirdim.
Meraklısına Not : Teknik detaya girmek arzusunda olanlar, www.nber.org/papers/w10004 adresinden çalışmaya 5 dolar karşılığı ulaşabilirler.
Değerli okurlar bu haftaki yazımız biraz değişik ve korkarım biraz teknik olacak. Konuyu elimden geldiği kadar sade ve basit tutmaya çalışacağım. Sizleri detaya boğmadan bu haftaki konumuzu ele alalım.
Mantıklı Beklentiler :
1980’li yılların başında makro iktisat kitapları beklentiler teorisi tarafından istila edilmişti. Amerika’da ortaya çıkan bu akım “ Rational Expectation = Mantıklı Beklentiler” olarak isimlendirildi. Bu teoriye göre iktisat politikalarını uygulayan yetkililer (Hükümet, Hazine ve Merkez Bankası) eğer halkı oluşturan değişik grupların (tüketiciler, üreticiler, yatırımcılar ve çalışanlar) beklentilerini değiştiremezse, uygulanan ekonomik politikaların hedefe ulaşma şansı sıfırdı. İlk bakışta ‘kerameti kendinden menkul’ bir teori olarak rasyonel beklentiler büyük sükse yaptı. Gerçekten de insanlar enflasyon beklentilerini değiştirmezlerse, ulusal para birimine güvenmezlerse, hükümetler ekonomik paket üstüne paket açarak hiç bir sonuç elde edemezlerdi.
Türkiye’de son 20 yılda çok sık yaşanan bir uygulama ve tecrübe beklentilerin kolay kolay değişmediğini ve değiştirelemiyeceğini gösterdi.
Beklentiler teorisinin uzantısı olarak bugünkü yazımızda radikal dinci grupların karar alma mekanizmalarının hangi beklentilerle etkilendiğini irdeleyeceğiz. İktisatçıların son yıllarda her alanda ekonomik model yaratma heveslerine bir yenisi daha eklendi ve radikal dinci grupların ekonomik olarak var oluş nedenleri incelenmeye başladı. Bu alanda ortaya çıkan ilk ciddi araştırma 1992 yılında yapıldı. Aradan geçen son 12 yılda bu konuda sayısız makale yayınlandı. Ben de sizlere Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırmalar Dairesi’nde geçtiğimiz aylarda yayınlanan , Profesor Eli Berman tarafından kaleme alınmış “Hamas, Taliban ve Yahudi Yeraltı : Radikal Dinci Milislere İktisatçı Gözü İle Bakmak” isimli çalışmadan bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Gözlemler ilginç ancak teknik yönleri fazla. Konuyu sizlere aktarırken kendi yorumlarımı da ekleyerek raporu okurlar için anlaşılır hale getirmeye çalışacağım.
Yokedimci Davranış:
Bireylerin hürriyetini kısıtlayan, kadınlara ikinci sınıf vatandaş uygulaması yapan, okulları kapatan, hastanelere el koyan radikal dinci grupların yıkıcı ve yokedimci tutumları ekonomik açından kişilere hiç bir faydası olmayan davranış biçimleri olarak gözükmekte.
Bu tür davranış insanın kafasında radikal dinci grupların neden milis faaliyetleri içinde bulunduğu sorusunu oluşturmakta. Daha da korkutucu olan gerçek radikal dinci grupların milis hareketlerinin çok kesin ve etkin olduğu.
Adi Suçlular Mı ?
Bu radikal grupların üyesi olan kimseler bizlerin bildiği sıradan suçlular kategorisine girmemekte. Yapıcı, asil ve kanaatkar davranış biçimleri de sergilemekte. Bu gruplar aynı zamanda inanılmaz verimli bir biçimde kamu hizmeti üretmekte. Yerel ve yöresel olarak bu gruplar etkin ve adil kamu hizmetini ücretsiz olarak insanlara sunmakta. Örneğin, Taliban Afganistan’da haşhaş ekimini durdurdu, ticaret yollarını güven altına aldı ve suç oranını azaltarak ülkeye asayişi geri getirdi.
Filistin’de Hamas’ın üst kurumu ‘Müslüman Kardeşler’ Birliği, sağlık, eğitim, sosyal sigorta ve toplumsal hizmetlerde o kadar verimli ve etkin çalışmakta ki uluslararası yardım kuruluşları Müslüman Kardeşler aracılığı ile yardımlarını dağıtmaktalar.
Bu kadar verimli ve insani gayeler içinde olan kuruluşların neden yıkıcı faaliyetlerde bulunduğunu ve terörist metodlara baş vurduğunu anlamak gerçekten güç.
Doldurulan Boşluk :
Bir toplum düşünün ki bu toplumda kamu hizmetleri düzgün bir şekilde yerine getirilmesin. Eğitim, sağlık, kamu güvenliği v.b hizmetler ne hükümet ne de özel sektör tarafından düzgün ve verimli bir şekilde sunulmasın. Böyle bir ortamda, kişilerin yukarıda sıralanan hizmetlerin verildiği gruplar içinde kaynaşması doğal bir reaksiyon olarak görülmekte.
1992 senesinden bu yana yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bulgulara göre din olgusu, yerel kamu hizmetlerinin yeşerdiği doğal bir habitat oluşturmakta. Hatta bazı araştırmalar bir adım daha ileri giderek, tarikatların seçenekleri kısıtlamalarını (yasaklar) ve kaynakları ve alternatifleri yok etmelerini ( fedakarlıklar), grup üyelerine etkin hizmet vermekle açıklamaktalar.
Grup üyeleri yerel kamu hizmetlerini beraberce ürettikleri için ve bu işi normal çalışma zamanlarının dışında yaptıkları için piyasada çalışılarak kazanılan ücret, grubun diğer üyeleri için bir handikap oluşturmakta. Diğer bir deyimle, adiliyet açısından, üyelerin kazandıkları ücretlerin vergilendirilmesi gerekmekte. Vergi toplama yetkisi olmayan tarikatlar, tüketim yasakları ile ücretleri vergilendirmekte. Üyelerin yaptıkları ‘fedakarlık’ cemaatin sunduğu kamu hizmetlerinden faydalanmak için ödenmesi gereken bir ‘başlık’ vergisini oluşturmakta. Üyenin ‘Kendini Kurban Etme’ davranışı cemaatin bütün mal ve hizmetlerinden üye ve ailesinin yararlanması için ödenen üyelik aidatı olmakta.
Neden Şiddet ?
Araştırmalarda iki enteresan nokta ortaya çıkmakta. Birincisi, dini grupların/tarikatların milis gücü oluşturmaları doğal ve normal bir gelişme. Milis güçleri gibi gruptan kopmalara karşı çok duyarlı ve bağlılık göstergesi talep eden gruplarda, milis faaliyetleri sadakat ölçüsü olarak biçilmiş kaftan olmakta. İkinci olarak ortaya çıkan nokta ise, gruba ve davasına adanan şiddet girişimleri, hem bağlılığın ispatı olmakta, hem de grubun sunduğu kamu hizmetlerinden yararlanmayı teşvik etmekte.
Bizler için, anlamsız, mantıksız ve acımasız gözüken şiddet ve terör eylemleri milis örgütünün üyeleri açısından ekonomik beklentiler olarak gayet rasyonel ve verimli olarak algılanmakta.
Sadece Müslümanlar Değil :
Çağımızda, kamusal alanda, kamu mal ve hizmetlerini adil ve düzgün bir şekilde üretemeyen devlet mekanizmasının yerini radikal dinci grupların aldığı ülke çok. Afganistan, Filistin, Filipinler, Mısır sadece birkaç örnek. Yapılan araştırmalar radikal grupların tarih boyunca buna benzer roller oynadığını ve konunun sadece İslamiyet’le sınırlı olmadığını ortaya koymakta. Ortaçağ’da nam salan Tapınak Şövalyeleri ve çeyrek asır önce faaliyet gösteren ortodoks Yahudi yeraltı örgütleri de benzer ekonomik modeller çerçevesinde yapılanmış gruplar.
Bütün mesele kamusal alanda üretilen kamu mal ve hizmetlerinin adil ve etkin bir biçimde kullanıma sunulabilmesi. Toplumdaki üyelerin bu hizmetlerden eşit bir şekilde faydanabilecekleri beklentileri olması. Açıkcası, hizmet almak beklentisinde olan fertlerin devlete ve iktidara karşı güven duymaları.
İşte değerli okurlar bu haftaki analizimde, Türkiye yerel seçimlere doğru ilerlerken, ben de sizler için kamusal hizmetlere değişik bir bakış açısı getirdim.
Meraklısına Not : Teknik detaya girmek arzusunda olanlar, www.nber.org/papers/w10004 adresinden çalışmaya 5 dolar karşılığı ulaşabilirler.