Korku İmparatorluğu

Farkında mısınız bilmiyorum? Muhalif hiç kimse düşüncesini açık ve net söyleyemez olmaya başladı....

Özden Yolagiden ozden.yolagiden@gmail.com
Farkında mısınız bilmiyorum? Muhalif hiç kimse düşüncesini açık ve net söyleyemez olmaya başladı. Türkiye gün geçtikçe Korku İmparatorluğu olmaya başladı. 
 
Üzerinde hayır propagandası olan tişört giyen çocuk veya el ilanı dağıtan kadınlar gözaltına alınıyor. Askerler, gazeteciler, avukatlar, iş adamları, parti liderleri aylardır cezaevinde tutuluyor. İçlerinde suça bulaşanlar mutlaka olsa da çoğu ne ile suçlandıklarını bilmiyor.
 
Daha düne kadar ülkenin en etkili yayın grubu olan Doğan grubu Maliye tarafından kesilen astronomik cezadan sonra belini doğrultamadı. Doğan Grubunda kurumsal bir muhalefet göremiyoruz. Her şeye rağmen Doğan grubu belki büyük bir sermaye ile yönetiliyordu ama Kanal B, Kanaltürk, Art dayanamadı... Ya iktidara yakın bir kesim tarafından satın alındı ya da yayınlarını durdurmak zorunda kaldı.
 
Elektronik izlemeler, telefon dinlemeler sıradan insanlarda bile paranoya oluşturdu. İzinsiz, kuralsız ve yasadışı dinlemeler sayesinde tele kulak her an yanınızda ama siz onu görmüyorsunuz, bilmiyorsunuz ve tanımıyorsunuz.
 
Devletin her kademesinde sürekli artan kadrolaşma laik kesimde bir ötekileştirme yaratıyor. Daha düne kadar güven duyulan kurumlar son yıllarda bir güven bunalımı yaşamaya başladılar. ÖSYM gibi güvenilir bir kurum bile milyonlarca insanın gelecek hayali olan KPSS sınavında yapılan bir umut hırsızlığını engelleyemiyor. İnsanlar gelecek korkusunu iliklerine kadar hisseder oldular.
 
Hükümetin 2002 ve 2007 seçimlerinde halktan aldığı destek ile elindeki gücü muhaliflerini susturmak için kötüye kullanmadığını kim söyleyebilir?
 
Başbakan “bitaraf olmayan bertaraf olur” diyor. Bunun, “kim hayır diyecek, göreyim” demekten farkı ne? Halkın tercihinin sorgulandığı bir referandumda bile özellikle yandaş yazarların, bazı iktidar mensubu milletvekili ve bakanların yaptığı gibi “evet verirsen demokrat, hayır verirsen darbecisin” türü ayrımcılığın, ince yordam tehdidin dik alası değil de nedir?
 
Çalışma Bakanı Zafer Çağlayan, ” Referandumdan hayır çıkarsa, iş adamları beni aramasın” diyor. Devlet Bakanı Egemen Bağış, “Anayasaya hayır diyenin ya aklından zoru var ya da vatan sevgisi ile sıkıntısı var” diyor.
 
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, "Anayasa değişikliğine hayır demek için insanın aptal olması lazım” diyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, Çorum’da Memur sendikalarını hedef alarak, “Hem hayır diyeceksiniz, hem toplu sözleşme isteyeceksiniz" diyor.
 
Yerel seçimlerden önce Mehmet Ali Şahin, “bizden olmayanların projeleri bekliyor” demişti. AKP Kahramanmaraş MV. “40 sene onlar yaptı, şimdi biz onları fişliyoruz” demişti. Türkiye cephelere, kamplara ayrılıyor, birikmiş bir nefretin dışa vurumu gibi sözler söyleniyor!  Sanki her şey onlar ve diğerleri olarak ayrılmak zorunda. Sürekli artan bir ötekileştirme söz konusu.  
 
İşsizliğin, yoksulluğun gün geçtikçe arttığı bir ülkede sadaka ekonomisi yaratıldı, fakir yurttaş eline tutuşturulan iki kilo pirinci kaybetme korkusu yaşar oldu. Topluma hakim olan korku, çaresizlik, güvensizlik, karamsarlık ve yılgınlıklara sebep olur. Tıpkı 2010 Türkiye’sinde olduğu gibi.
 
Muhaliflerin türlü bahanelerle susturulduğu bir korku imparatorluğu ise kimseye mutluluk getirmez. Bizans gibi, Osmanlı İmparatorluğu gibi, tarihe tanıklık etmiş, uzun yıllar hüküm sürmüş imparatorluklar yıkıldı, sıra dünyadaki tüm korku imparatorluklarının başına. Tabi demokratik yoldan ve seçimle.
 
 
">
Farkında mısınız bilmiyorum? Muhalif hiç kimse düşüncesini açık ve net söyleyemez olmaya başladı. Türkiye gün geçtikçe Korku İmparatorluğu olmaya başladı. 
 
Üzerinde hayır propagandası olan tişört giyen çocuk veya el ilanı dağıtan kadınlar gözaltına alınıyor. Askerler, gazeteciler, avukatlar, iş adamları, parti liderleri aylardır cezaevinde tutuluyor. İçlerinde suça bulaşanlar mutlaka olsa da çoğu ne ile suçlandıklarını bilmiyor.
 
Daha düne kadar ülkenin en etkili yayın grubu olan Doğan grubu Maliye tarafından kesilen astronomik cezadan sonra belini doğrultamadı. Doğan Grubunda kurumsal bir muhalefet göremiyoruz. Her şeye rağmen Doğan grubu belki büyük bir sermaye ile yönetiliyordu ama Kanal B, Kanaltürk, Art dayanamadı... Ya iktidara yakın bir kesim tarafından satın alındı ya da yayınlarını durdurmak zorunda kaldı.
 
Elektronik izlemeler, telefon dinlemeler sıradan insanlarda bile paranoya oluşturdu. İzinsiz, kuralsız ve yasadışı dinlemeler sayesinde tele kulak her an yanınızda ama siz onu görmüyorsunuz, bilmiyorsunuz ve tanımıyorsunuz.
 
Devletin her kademesinde sürekli artan kadrolaşma laik kesimde bir ötekileştirme yaratıyor. Daha düne kadar güven duyulan kurumlar son yıllarda bir güven bunalımı yaşamaya başladılar. ÖSYM gibi güvenilir bir kurum bile milyonlarca insanın gelecek hayali olan KPSS sınavında yapılan bir umut hırsızlığını engelleyemiyor. İnsanlar gelecek korkusunu iliklerine kadar hisseder oldular.
 
Hükümetin 2002 ve 2007 seçimlerinde halktan aldığı destek ile elindeki gücü muhaliflerini susturmak için kötüye kullanmadığını kim söyleyebilir?
 
Başbakan “bitaraf olmayan bertaraf olur” diyor. Bunun, “kim hayır diyecek, göreyim” demekten farkı ne? Halkın tercihinin sorgulandığı bir referandumda bile özellikle yandaş yazarların, bazı iktidar mensubu milletvekili ve bakanların yaptığı gibi “evet verirsen demokrat, hayır verirsen darbecisin” türü ayrımcılığın, ince yordam tehdidin dik alası değil de nedir?
 
Çalışma Bakanı Zafer Çağlayan, ” Referandumdan hayır çıkarsa, iş adamları beni aramasın” diyor. Devlet Bakanı Egemen Bağış, “Anayasaya hayır diyenin ya aklından zoru var ya da vatan sevgisi ile sıkıntısı var” diyor.
 
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, "Anayasa değişikliğine hayır demek için insanın aptal olması lazım” diyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, Çorum’da Memur sendikalarını hedef alarak, “Hem hayır diyeceksiniz, hem toplu sözleşme isteyeceksiniz" diyor.
 
Yerel seçimlerden önce Mehmet Ali Şahin, “bizden olmayanların projeleri bekliyor” demişti. AKP Kahramanmaraş MV. “40 sene onlar yaptı, şimdi biz onları fişliyoruz” demişti. Türkiye cephelere, kamplara ayrılıyor, birikmiş bir nefretin dışa vurumu gibi sözler söyleniyor!  Sanki her şey onlar ve diğerleri olarak ayrılmak zorunda. Sürekli artan bir ötekileştirme söz konusu.  
 
İşsizliğin, yoksulluğun gün geçtikçe arttığı bir ülkede sadaka ekonomisi yaratıldı, fakir yurttaş eline tutuşturulan iki kilo pirinci kaybetme korkusu yaşar oldu. Topluma hakim olan korku, çaresizlik, güvensizlik, karamsarlık ve yılgınlıklara sebep olur. Tıpkı 2010 Türkiye’sinde olduğu gibi.
 
Muhaliflerin türlü bahanelerle susturulduğu bir korku imparatorluğu ise kimseye mutluluk getirmez. Bizans gibi, Osmanlı İmparatorluğu gibi, tarihe tanıklık etmiş, uzun yıllar hüküm sürmüş imparatorluklar yıkıldı, sıra dünyadaki tüm korku imparatorluklarının başına. Tabi demokratik yoldan ve seçimle.
 
 
Tüm yazılarını göster