Daha önce Kürt Açılımı olarak dillendirilen, fakat daha sonra adı Demokratik Açılım olarak değiştirilen demokrasi paketi için Baykal ile Erdoğan bir türlü görüşemediler.
Aynı meclise her gün giren, aynı koridorda yürüyen ve genel merkezleri bile komşu olan iki partinin genel başkanı bir türlü görüşemiyorlardı.
Sanırım bir telefonun ucunda olan bir görüşme için birbirlerinin seslerini duymaya da tahammülleri yoktu.
Sonuçta orta yol bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a görüşme talebini ileten bir mektup göndereceğini söylemişti.
3 Ekim günü Deniz Baykal "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Demokratik Açılım' Çalışmaları konusunda, CHP'ye yazılı davette bulunacağına" İlişkin açıklamalarını değerlendirirken "Yazılı gelen bir şey yok, gelsin sonra bakalım" Dedi.
Günler geçti. Sonunda beklenen mektup 8 Ekim tarihinde ulaştı. 9 Ekim’de Erdoğan “cevap” gelmedi” dedi! Gönderilen mektupta kısaca “demokratik açılım paketi için” görüşme talebi olduğu açıklandı.
İletişim çağındayız diye kandırıyoruz birbirimizi.
AKP Genel Merkezi Ankara’da Söğütözü ilçesinde.
CHP Genel Merkezi’de Söğütözü ilçesinde.
Yani bırakın postayı veya parti görevlisini, bakkalın çırağı yarım saatte ulaştırdı mektubu. Ama ne hikmetse postaya verilen mektubun ulaşması günleri buldu!
E-Posta bulunduktan sonra tarihe karışan postacılık sektörü her ne kadar bu işe sevinse de...
Siz siz olun mektup yazdıysanız elden götürün!.. Zamanında ulaşması garantidir.
Baktınız olmuyor; iletişim çağındayız, faks çekin, Facebook ile mesaj gönderin veya Twitter kullanın. Seçeneğiniz çok.
Üstelik bitmedi daha... Durun... Bunun birde cevabı var. Baykal, kararını “yazılı” gönderecek! Mustafa Özyürek “cevabımız o kadar gecikmez” diyor.
Bu yazı yazıldığı sırada mektup henüz gönderilmemişti.
Demokratik açılım, Ermeni Açılımı, Doğan Gurubuna kesilen ceza, enflasyon, terör, kriz, işsizlik, ülkenin diğer sorunları... Onların acelesi yok. Bekleyebilirler. Bu kadar zaman bekledik.
Hele bir posta ulaşsın. Bakalım görüşecekler mi, görüşmeyecekler mi? Görüşürse anlaşacaklar mı, anlaşamayacaklar mı?
Hem belki bu sayede eskimeye yüz yutmuş bir geleneğin canlanması sağlanabilir! Üst kat komşusuna akşam gezmesine gidecek olan aileler “akşam müsait misiniz?” Müsaitseniz bir görüşelim diyen bir mektup gönderebilirler.
Bakarsınız “komşuya gönderilen mektuplar” sayesinde yeni bir toplumsal alışkanlık ediniriz.
Kim bilir?
Tren ne zaman kaçtı?
A Milli Futbol takımımız 11 Ekim Cumartesi günü oynadığı maçta Belçika’ya 2-0 yenilerek Dünya Kupası’na katılma şansını kaybetti.
Afrika’ya gidebilmemiz için Bosna Hersek’in puan kaybetmesi ve bizim kazanmamız gerekiyordu. Bosna deplasmanda 2-0 kazanarak Belçika maçına zaten “evine dönmüş” bir takım olarak çıkmış olan takımımız ruhsuz bir oyun oynadı. Kimse trenin son maçta kaçtığını düşünmesin!
Tren Bosna’nın kazandığı ve bizim kaybettiğimiz Cumartesi akşamı kaçmamıştı. Tren Belçika ile evimizde berabere kaldığımız maçta sinyal vermişti. Tüm takımların fark attığı Estonya ile berabere kaldığımızda hareket etmeye başladı… Ve maalesef İspanya’ya kaybettiğimizde tren kaçmıştı. Trene bir şekilde “tutunur muyuz” diye çıktığımız maçta Bosna ile berabere kaldığımızda ise biletlerde, umutlar da tükenmişti.
Bundan sonraki umut turnuvasına takımımız hangi hoca ile çıkar, Avrupa Kupasına gidebilir mi bilmiyorum ama; miadını doldurmuş Nihat, Rüştü, Emre Aşık, Kazım, Yusuf, Emre Belezoğlu, Ayhan, Tuncay ve İbrahim Üzülmez gibi futbolcuların yeni kadroda yer bulacaklarını hiç düşünmüyorum.
http://yolagiden.blogspot.com/
">
Daha önce Kürt Açılımı olarak dillendirilen, fakat daha sonra adı Demokratik Açılım olarak değiştirilen demokrasi paketi için Baykal ile Erdoğan bir türlü görüşemediler.
Aynı meclise her gün giren, aynı koridorda yürüyen ve genel merkezleri bile komşu olan iki partinin genel başkanı bir türlü görüşemiyorlardı.
Sanırım bir telefonun ucunda olan bir görüşme için birbirlerinin seslerini duymaya da tahammülleri yoktu.
Sonuçta orta yol bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a görüşme talebini ileten bir mektup göndereceğini söylemişti.
3 Ekim günü Deniz Baykal "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Demokratik Açılım' Çalışmaları konusunda, CHP'ye yazılı davette bulunacağına" İlişkin açıklamalarını değerlendirirken "Yazılı gelen bir şey yok, gelsin sonra bakalım" Dedi.
Günler geçti. Sonunda beklenen mektup 8 Ekim tarihinde ulaştı. 9 Ekim’de Erdoğan “cevap” gelmedi” dedi! Gönderilen mektupta kısaca “demokratik açılım paketi için” görüşme talebi olduğu açıklandı.
İletişim çağındayız diye kandırıyoruz birbirimizi.
AKP Genel Merkezi Ankara’da Söğütözü ilçesinde.
CHP Genel Merkezi’de Söğütözü ilçesinde.
Yani bırakın postayı veya parti görevlisini, bakkalın çırağı yarım saatte ulaştırdı mektubu. Ama ne hikmetse postaya verilen mektubun ulaşması günleri buldu!
E-Posta bulunduktan sonra tarihe karışan postacılık sektörü her ne kadar bu işe sevinse de...
Siz siz olun mektup yazdıysanız elden götürün!.. Zamanında ulaşması garantidir.
Baktınız olmuyor; iletişim çağındayız, faks çekin, Facebook ile mesaj gönderin veya Twitter kullanın. Seçeneğiniz çok.
Üstelik bitmedi daha... Durun... Bunun birde cevabı var. Baykal, kararını “yazılı” gönderecek! Mustafa Özyürek “cevabımız o kadar gecikmez” diyor.
Bu yazı yazıldığı sırada mektup henüz gönderilmemişti.
Demokratik açılım, Ermeni Açılımı, Doğan Gurubuna kesilen ceza, enflasyon, terör, kriz, işsizlik, ülkenin diğer sorunları... Onların acelesi yok. Bekleyebilirler. Bu kadar zaman bekledik.
Hele bir posta ulaşsın. Bakalım görüşecekler mi, görüşmeyecekler mi? Görüşürse anlaşacaklar mı, anlaşamayacaklar mı?
Hem belki bu sayede eskimeye yüz yutmuş bir geleneğin canlanması sağlanabilir! Üst kat komşusuna akşam gezmesine gidecek olan aileler “akşam müsait misiniz?” Müsaitseniz bir görüşelim diyen bir mektup gönderebilirler.
Bakarsınız “komşuya gönderilen mektuplar” sayesinde yeni bir toplumsal alışkanlık ediniriz.
Kim bilir?
Tren ne zaman kaçtı?
A Milli Futbol takımımız 11 Ekim Cumartesi günü oynadığı maçta Belçika’ya 2-0 yenilerek Dünya Kupası’na katılma şansını kaybetti.
Afrika’ya gidebilmemiz için Bosna Hersek’in puan kaybetmesi ve bizim kazanmamız gerekiyordu. Bosna deplasmanda 2-0 kazanarak Belçika maçına zaten “evine dönmüş” bir takım olarak çıkmış olan takımımız ruhsuz bir oyun oynadı. Kimse trenin son maçta kaçtığını düşünmesin!
Tren Bosna’nın kazandığı ve bizim kaybettiğimiz Cumartesi akşamı kaçmamıştı. Tren Belçika ile evimizde berabere kaldığımız maçta sinyal vermişti. Tüm takımların fark attığı Estonya ile berabere kaldığımızda hareket etmeye başladı… Ve maalesef İspanya’ya kaybettiğimizde tren kaçmıştı. Trene bir şekilde “tutunur muyuz” diye çıktığımız maçta Bosna ile berabere kaldığımızda ise biletlerde, umutlar da tükenmişti.
Bundan sonraki umut turnuvasına takımımız hangi hoca ile çıkar, Avrupa Kupasına gidebilir mi bilmiyorum ama; miadını doldurmuş Nihat, Rüştü, Emre Aşık, Kazım, Yusuf, Emre Belezoğlu, Ayhan, Tuncay ve İbrahim Üzülmez gibi futbolcuların yeni kadroda yer bulacaklarını hiç düşünmüyorum.
http://yolagiden.blogspot.com/