CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayı olmayı çok arzuluyor.
En zayıf yönü, iktidar bloğu seçmeninden en az oy koparabilecek ve 6’lı masadaki diğer partilerin seçmeninden en çok fireye yol açacak isim olması.
Özetle, en büyük kitleyi oluşturan merkez sağ ve muhafazakar seçmen arasında desteği son derece düşük. O nedenle aday olursa kazanması zor.
Bu eksiği kapatmaya dönük bir seçim manevrası olarak, başörtüsüne yasal koruma getirecek bir teklifi Meclis’e sunacaklarını AKP’ye meydan okuyan bir dille evinden açıkladı. “Yüreğiniz yetiyorsa, cesaret ve cürettiniz varsa” diye rakibini adeta er meydanına davet etti.
O videoyu izleyince şaşırdım.
Elbette her parti seçimler yaklaştıkça siyasi manevralara ve taktiklere başvurabilir; o nedenle değil.
Birincisi, inanılmaz derecede kötü tasarlanmış bir hamle idi.
İkincisi, yetersiz ve geç kalmış bir adımdı.
Türkiye’de bugün artık bir başörtüsü sorunu yok. Sorunu çözen AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan oldu.
Başörtüsü, AKP ve Erdoğan’ın en güçlü olduğu konuların başında geliyor. Muhtemelen birincisi. Ellerinde silah olarak kullanacakları malzeme çok.
Muhafazakar seçmenin AKP’ye verdiği desteğinin belki en belirleyici, kesinlikle en duygu yüklü ve en simgesel parçası.
Buna karşılık Kılıçdaroğlu ve CHP’nin en zayıf ve haksız olduğu alanların başında başörtüsü geliyor. Kılıçdaroğlu kişisel olarak, CHP kurumsal olarak on yıllar boyunca neredeyse sayısız yanlış yaptı başörtüsü konusunda.
Heybeleri yedikleri ‘kul hakkı’ ile dolu.
Muazzam yanlışlarını burada saymaya gerek yok, çünkü Erdoğan ve yandaş medya, özellikle Kılıçdaroğlu konuyu gündeme taşıdıktan sonra bunu bol bol yapıyor.
Kılıçdaroğlu elinin en zayıf, buna karşılık Erdoğan’ın en güçlü olduğu konuda niçin onunla mücadele etmeyi ve boy ölçüşmeyi seçti?
Kaybedeceği belli alanda niçin tartışma açtı?
Üstelik büyük ölçüde kapanmış bir sorun üstüne.
Siyasi akıl bunun neresinde?
Nitekim Erdoğan AKP grup konuşmasında, Kılıçdaroğlu’nun sunduğu fırsatı sonuna kadar kullandı ve onu çok zor durumlara düşürdü.
Kılıçdaroğlu puan toplamayı amaçlıyordu, Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmüş oldu.
Eminim ki CHP’nin üst düzey yöneticileri arasında bu hamlenin Erdoğan’a altın tepside sunulan ikram olduğunu kolayca görebilecek pek çok siyasetçi bulunuyor.
Ama Kılıçdaroğlu’nun ilk duyuruyu evinden yapması ve kullandığı ifadeler, bu kritik konunun partinin yetkili kurullarında görüşülmediğine işaret ediyor.
Acaba bu aklı Kılıçdaroğlu’na siyaset dışı özel danışmanları mı verdi?
Sözü CHP’nin en deneyimli siyasetçilerinden Erol Çevikçe’ye bırakalım. Çevikçe kısa süre önce Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin geçmişteki bazı doğru uygulamalarını görmezden geldiğine işaret etmiş ve “hiçbir CHP Genel Başkanının yapmadığı (dünyada da Trump ve Erdoğan dışında kurumsallaşmış hiçbir devlet başkanında görülmemiş) parti organlarını bir yana atıp evinden özel sosyal medya mesajı” vermesini eleştirmişti.
Ayrıca çok yetersiz ve geç bir hamle.
Meclis’te yasa teklifi vermek kolaydır ama toplumsal karşılığı böylesine derin bir konuda yeterli değildir.
Başörtüsü gibi hassas bir konuda uzun yıllar boyunca yapılan vahim yanlışların CHP’ye verdiği zararı tamir etmenin yolu, gerçek değişimden ve değiştiğini ikna edici şekilde seçmene göstermekten geçer.
Siyasi partilerde gerçek değişim sadece özeleştiri yoluyla mümkündür. Helalleşme değil.
Böylece hem partili kadrolar arasında neyin niçin değişmesi gerektiği bilinç düzeyine yükselir, hem kamuoyu değişimin samimiyetine ikna olur.
Bülent Ecevit liderliğinde Ortanın Solu hareketi CHP içinde değişimi helalleşme değil özeleştiri yaparak başardı.
Maalesef mevcut CHP o doğrultuda yeterli yol alamıyor.
En kesin kanıt, AKP’nin şimdi neredeyse her alanda ülkeyi çöküşün eşiğine getirmesine rağmen CHP’nin %25 civarına çakılıp kalması.
CHP değişimi başarabilmiş olsaydı, iktidar çevrelerinin “CHP iktidara gelirse başörtüsü gibi kazandığınız hakları kaybedersiniz” propagandası ancak patlak lastik kadar işe yarardı.
Haram’ın zıddı helal sözcüğünden türetilen ‘helalleşme’ dini bir kavram. İslami muhtevada göreceli özellikler taşır, burada giremeyiz.
Siyasi alanda daha uygun kavramlarımız var. Dini kavramları siyasete aktarırken dikkatli olmak gerekir.
Kılıçdaroğlu bol bol helalleşme kavramını kullanıyor. Öylelikle muhafazakar kitleleri daha kolay ikna edebileceğini ve özeleştiri külfetinden kaçınabileceğini düşünüyor olabilir.
Ama siyasi değişimde bu dini kavram o kadar işe yarar mı, en doğrusu mu, emin değilim.
Helalleşme gerçekleşse bile, helallik dilemeye neden olan fiil helale dönüşmez.
CHP’nin siyasi helalleşme arayışının başarıyla gerçekleşmesi için, helallik dilemeye neden olan kusurlarının farkına vardığını ve değişimi içselleştirdiğini seçmene göstermesi gerekir.
Bunu en doğru yolu özeleştiri yoluyla değişimdir.
Hem CHP hem Kılıçdaroğlu çok geç kaldı.
Parti yöneticisi olarak görev yaptığım yıllarda, ısrarla CHP’nin başörtüsü siyasetinin değişmesi için çalıştım.
Önerdiğim, başörtüsü yasağının en büyük destekçisi olmaktan vazgeçmek değildi. Daha fazlasıydı.
Önerdiğim, başörtüsü yasağının kaldırılması için CHP’nin öncülük ve bayraktarlık yapmasıydı.
Savunduğum iki konu daha vardı: CHP’nin siyasette askerleri kullanmaktan vazgeçmesi ve sosyal demokrat partilere yakışan bir Kürt politikası.
CHP bunları 25 yıl önce başarabilirdi. Yapabilseydi bugün hem kendisi hem Türkiye çok farklı yerde olurdu.
Kılıçdaroğlu 12 yıl önce Genel Başkan olduktan sonra böyle bir reform çizgisine yönelebilirdi. Yapmadı, o da çok geç kaldı.
Kılıçdaroğlu o yola gitseydi, şimdi CHP’nin oyu büyük olasılıkla çok daha yüksek oranları yakalamış olacaktı. Rahatlıkla aday ve Cumhurbaşkanı olabilirdi.
Seçimlere beş kala Meclis’e verilen bu tür yasa önergeleri işe yaramaz. Geç kalmış reform, reform değildir.
Kılıçdaroğlu’nun kötü tasarlanmış başörtüsü hamlesi şimdi, yazının başında işaret ettiğimiz en zayıf yönünün daha çıplak şekilde gözler önüne serilmesi sonucunu doğurdu.
Ortak adaylık şansı ciddi darbe aldı.
Seçim arifesinde partilerde köklü değişim olmaz. CHP işaret ettiğimiz doğrultuda değişecekse, bu artık gelecek seçimlerden sonra mümkün olabilir.
">CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayı olmayı çok arzuluyor.
En zayıf yönü, iktidar bloğu seçmeninden en az oy koparabilecek ve 6’lı masadaki diğer partilerin seçmeninden en çok fireye yol açacak isim olması.
Özetle, en büyük kitleyi oluşturan merkez sağ ve muhafazakar seçmen arasında desteği son derece düşük. O nedenle aday olursa kazanması zor.
Bu eksiği kapatmaya dönük bir seçim manevrası olarak, başörtüsüne yasal koruma getirecek bir teklifi Meclis’e sunacaklarını AKP’ye meydan okuyan bir dille evinden açıkladı. “Yüreğiniz yetiyorsa, cesaret ve cürettiniz varsa” diye rakibini adeta er meydanına davet etti.
O videoyu izleyince şaşırdım.
Elbette her parti seçimler yaklaştıkça siyasi manevralara ve taktiklere başvurabilir; o nedenle değil.
Birincisi, inanılmaz derecede kötü tasarlanmış bir hamle idi.
İkincisi, yetersiz ve geç kalmış bir adımdı.
Türkiye’de bugün artık bir başörtüsü sorunu yok. Sorunu çözen AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan oldu.
Başörtüsü, AKP ve Erdoğan’ın en güçlü olduğu konuların başında geliyor. Muhtemelen birincisi. Ellerinde silah olarak kullanacakları malzeme çok.
Muhafazakar seçmenin AKP’ye verdiği desteğinin belki en belirleyici, kesinlikle en duygu yüklü ve en simgesel parçası.
Buna karşılık Kılıçdaroğlu ve CHP’nin en zayıf ve haksız olduğu alanların başında başörtüsü geliyor. Kılıçdaroğlu kişisel olarak, CHP kurumsal olarak on yıllar boyunca neredeyse sayısız yanlış yaptı başörtüsü konusunda.
Heybeleri yedikleri ‘kul hakkı’ ile dolu.
Muazzam yanlışlarını burada saymaya gerek yok, çünkü Erdoğan ve yandaş medya, özellikle Kılıçdaroğlu konuyu gündeme taşıdıktan sonra bunu bol bol yapıyor.
Kılıçdaroğlu elinin en zayıf, buna karşılık Erdoğan’ın en güçlü olduğu konuda niçin onunla mücadele etmeyi ve boy ölçüşmeyi seçti?
Kaybedeceği belli alanda niçin tartışma açtı?
Üstelik büyük ölçüde kapanmış bir sorun üstüne.
Siyasi akıl bunun neresinde?
Nitekim Erdoğan AKP grup konuşmasında, Kılıçdaroğlu’nun sunduğu fırsatı sonuna kadar kullandı ve onu çok zor durumlara düşürdü.
Kılıçdaroğlu puan toplamayı amaçlıyordu, Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmüş oldu.
Eminim ki CHP’nin üst düzey yöneticileri arasında bu hamlenin Erdoğan’a altın tepside sunulan ikram olduğunu kolayca görebilecek pek çok siyasetçi bulunuyor.
Ama Kılıçdaroğlu’nun ilk duyuruyu evinden yapması ve kullandığı ifadeler, bu kritik konunun partinin yetkili kurullarında görüşülmediğine işaret ediyor.
Acaba bu aklı Kılıçdaroğlu’na siyaset dışı özel danışmanları mı verdi?
Sözü CHP’nin en deneyimli siyasetçilerinden Erol Çevikçe’ye bırakalım. Çevikçe kısa süre önce Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin geçmişteki bazı doğru uygulamalarını görmezden geldiğine işaret etmiş ve “hiçbir CHP Genel Başkanının yapmadığı (dünyada da Trump ve Erdoğan dışında kurumsallaşmış hiçbir devlet başkanında görülmemiş) parti organlarını bir yana atıp evinden özel sosyal medya mesajı” vermesini eleştirmişti.
Ayrıca çok yetersiz ve geç bir hamle.
Meclis’te yasa teklifi vermek kolaydır ama toplumsal karşılığı böylesine derin bir konuda yeterli değildir.
Başörtüsü gibi hassas bir konuda uzun yıllar boyunca yapılan vahim yanlışların CHP’ye verdiği zararı tamir etmenin yolu, gerçek değişimden ve değiştiğini ikna edici şekilde seçmene göstermekten geçer.
Siyasi partilerde gerçek değişim sadece özeleştiri yoluyla mümkündür. Helalleşme değil.
Böylece hem partili kadrolar arasında neyin niçin değişmesi gerektiği bilinç düzeyine yükselir, hem kamuoyu değişimin samimiyetine ikna olur.
Bülent Ecevit liderliğinde Ortanın Solu hareketi CHP içinde değişimi helalleşme değil özeleştiri yaparak başardı.
Maalesef mevcut CHP o doğrultuda yeterli yol alamıyor.
En kesin kanıt, AKP’nin şimdi neredeyse her alanda ülkeyi çöküşün eşiğine getirmesine rağmen CHP’nin %25 civarına çakılıp kalması.
CHP değişimi başarabilmiş olsaydı, iktidar çevrelerinin “CHP iktidara gelirse başörtüsü gibi kazandığınız hakları kaybedersiniz” propagandası ancak patlak lastik kadar işe yarardı.
Haram’ın zıddı helal sözcüğünden türetilen ‘helalleşme’ dini bir kavram. İslami muhtevada göreceli özellikler taşır, burada giremeyiz.
Siyasi alanda daha uygun kavramlarımız var. Dini kavramları siyasete aktarırken dikkatli olmak gerekir.
Kılıçdaroğlu bol bol helalleşme kavramını kullanıyor. Öylelikle muhafazakar kitleleri daha kolay ikna edebileceğini ve özeleştiri külfetinden kaçınabileceğini düşünüyor olabilir.
Ama siyasi değişimde bu dini kavram o kadar işe yarar mı, en doğrusu mu, emin değilim.
Helalleşme gerçekleşse bile, helallik dilemeye neden olan fiil helale dönüşmez.
CHP’nin siyasi helalleşme arayışının başarıyla gerçekleşmesi için, helallik dilemeye neden olan kusurlarının farkına vardığını ve değişimi içselleştirdiğini seçmene göstermesi gerekir.
Bunu en doğru yolu özeleştiri yoluyla değişimdir.
Hem CHP hem Kılıçdaroğlu çok geç kaldı.
Parti yöneticisi olarak görev yaptığım yıllarda, ısrarla CHP’nin başörtüsü siyasetinin değişmesi için çalıştım.
Önerdiğim, başörtüsü yasağının en büyük destekçisi olmaktan vazgeçmek değildi. Daha fazlasıydı.
Önerdiğim, başörtüsü yasağının kaldırılması için CHP’nin öncülük ve bayraktarlık yapmasıydı.
Savunduğum iki konu daha vardı: CHP’nin siyasette askerleri kullanmaktan vazgeçmesi ve sosyal demokrat partilere yakışan bir Kürt politikası.
CHP bunları 25 yıl önce başarabilirdi. Yapabilseydi bugün hem kendisi hem Türkiye çok farklı yerde olurdu.
Kılıçdaroğlu 12 yıl önce Genel Başkan olduktan sonra böyle bir reform çizgisine yönelebilirdi. Yapmadı, o da çok geç kaldı.
Kılıçdaroğlu o yola gitseydi, şimdi CHP’nin oyu büyük olasılıkla çok daha yüksek oranları yakalamış olacaktı. Rahatlıkla aday ve Cumhurbaşkanı olabilirdi.
Seçimlere beş kala Meclis’e verilen bu tür yasa önergeleri işe yaramaz. Geç kalmış reform, reform değildir.
Kılıçdaroğlu’nun kötü tasarlanmış başörtüsü hamlesi şimdi, yazının başında işaret ettiğimiz en zayıf yönünün daha çıplak şekilde gözler önüne serilmesi sonucunu doğurdu.
Ortak adaylık şansı ciddi darbe aldı.
Seçim arifesinde partilerde köklü değişim olmaz. CHP işaret ettiğimiz doğrultuda değişecekse, bu artık gelecek seçimlerden sonra mümkün olabilir.