1 Kasım seçimleri bütün anket şirketlerinin öngörüleri, hatta pek çok AKP'linin beklentileri ötesinde bir sonuçla bitti.
AKP, 14 yıllık tarihi boyunca en zayıf olduğu dönemde, en güçlü döneminde yani 2011 seçimlerinde aldığı kadar bir oy elde ederek muazzam bir zafer kazandı.
AKP açısından 1 Kasım, yaklaşık aynı miktarda oy aldığı 2011 seçim sonuçlarından dahi daha önemli ve daha değerli bir başarı. Çünkü 2015'te AKP iktidarı, sadece 5 ay önce yapılan 7 Haziran sonuçlarının da gösterdiği gibi, çok daha büyük sorun ve zorluklarla karşı karşıya idi.
Benzer şekilde Türkiye için de 1 Kasım seçimleri, 2011 seçimlerinden daha önemli ve daha hayati sonuçlar doğuracaktır. Çünkü 1 Kasım'ın etkileri, sanırım önümüzdeki dört yılı hayli aşan bir şekilde olacak.
Ya muhalefet?
AKP'nin 1 Kasım'da kazandığı büyük seçim başarısının arkasında yatan nedenlerle ilgili pek çok anlamlı analiz yapılabilir. Pek çok haklı ve doğru gerekçe ileri sürülebilir.
Ama burada, aylardır bu köşede defalarca işaret ettiğim gibi, bunlardan sadece biri, ama büyük önem taşıyan biri üzerinde durmak istiyorum: Muhalefet partilerinin krizi.
Seçim sonuçlarını dünyanın her yerinde, partizan olmayan ve katı parti bağlarıyla hareket etmeyen seçmenlerin oyu belirler. Bu seçmenlere değişik adlar verilebilir. Bunlara, basit sağduyusuna göre oy kullanan seçmen de diyebiliriz.
AKP karşısında iktidar seçeneği olması beklenen iki parti var: CHP ve MHP. Muhalefet partilerinden HDP çok daha farklı bir konumda ve zaten mevcut şartlarda bir iktidar seçeneği olması söz konusu değil.
Ancak yukarıda tanımladığımız anlamda sağduyusuyla oy kullanan seçmenlerin ezici çoğunluğu, CHP'yi veya MHP'yi bu ülkeyi başarıyla yönetebilecek bir iktidar seçeneği olarak görmüyor.
Bu iki partiyle ilgili burada ayrıntılı analizler yapmayacağım. Çünkü bunları daha önce yazdım. Mesela dileyen okuyucular, bu sayfalarda 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra yayınlanan " Seçimlerin 2. kaybedeni CHP'de umut yok" başlıklı yazıma kolaylıkla ulaşabilir.
7 Haziran sonrasında da bu iki parti, adeta sağduyulu seçmenin "bunlar Türkiye'yi yönetemez" düşüncesini doğrulayan ve daha da güçlendiren bir yol izledi.
AKP'nin, 7 Haziran akşamından itibaren kolayca görülen bir strateji yürürlüğe koydu: Koalisyon hükümeti kurulmayacak ama erken seçim yapılacak; o arada yıllardır hoşgörüyle baktığı PKK üzerine en sert biçimde gidilecek; ortaya çıkan iç savaş ve kargaşa ortamında istikrar ve onu sağlayacak tek parti hükümeti vurgulanacak.
Bu strateji sonunda MHP ve HDP'den oy kayması sağlanması ve öylelikle tek başına iktidar hedefleniyordu. Şimdi 1 Kasım sonuçları, bu stratejinin başarılı olduğunu ve amacına ulaştığını ortaya koyuyor.
AKP'nin bu stratejisine karşı, CHP ve MHP mukabil bir strateji ortaya koyamadı. Hatta pek çok durumda, AKP'nin stratejisine hizmet eden bir tutum içine girdiler. Aslında koalisyon kurma amacı taşımayan ve haftalarca süren müzakerelere CHP'nin uslu bir şekilde kendisini alet etmesi veya MHP'nin ilk günden itibaren erken seçim çağrısı yapması ve hayırcı tutumu gibi.
İktidara ulaşmak, bir strateji sahibi olmayı gerekir. Stratejisi olmayanlar iktidar olamaz. Tüm 1 Kasım seçim kampanyası boyunca, seçmene ne dediği belli olmayan, hangi mesajı verdiği anlaşılmayan CHP ve MHP'yi izledik.
Çünkü ellerinde, doğru düzgün analiz üzerine kurulu bir yol haritası, bir strateji yoktu. Hatta belli ki, böyle bir ihtiyaç dahi duymamışlardı.
Strateji yokluğu nedeniyle, seçim kampanyasının son 10 günü içinde, CHP ve MHP'nin inisiyatifi iyicene AKP'ye kaptırdığı hissedildi.
CHP ve MHP'nin mevcut yönetimleriyle AKP'ye seçenek olması mümkün değil. Daha önce defalarca vurguladığım bu husus, 1 Kasım'da acı bir şekilde bir kez daha açık bir şekilde ortaya çıktı.
Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli'ye düşen bir görev var. İkisi de Genel Başkanlık görevinden istifa etmeli. Partileri için değişim yolunun önünü açmalı.
CHP veya MHP'nin iktidar seçeneği olabilme şansı, bu değişim yolunun açılmasına bağlı. Eğer Kılıçdaroğlu veya Bahçeli koltuklarına yapışırsa ve değişimin önünü tıkarsa, seçim sonuçlarının defalarca ortaya koyduğu ve 1 Kasım'ın da bir kez daha doğruladığı gibi, partilerinin iktidar şansı yok.
Buna karşılık eğer koltuklarına yapışma yolu seçerlerse, tıpkı 7 Haziran'dan sonra olduğu gibi, bir kez daha AKP iktidarının devam etmesine hizmet etmiş olacaklar.
Karar kendilerinin.
">
1 Kasım seçimleri bütün anket şirketlerinin öngörüleri, hatta pek çok AKP'linin beklentileri ötesinde bir sonuçla bitti.
AKP, 14 yıllık tarihi boyunca en zayıf olduğu dönemde, en güçlü döneminde yani 2011 seçimlerinde aldığı kadar bir oy elde ederek muazzam bir zafer kazandı.
AKP açısından 1 Kasım, yaklaşık aynı miktarda oy aldığı 2011 seçim sonuçlarından dahi daha önemli ve daha değerli bir başarı. Çünkü 2015'te AKP iktidarı, sadece 5 ay önce yapılan 7 Haziran sonuçlarının da gösterdiği gibi, çok daha büyük sorun ve zorluklarla karşı karşıya idi.
Benzer şekilde Türkiye için de 1 Kasım seçimleri, 2011 seçimlerinden daha önemli ve daha hayati sonuçlar doğuracaktır. Çünkü 1 Kasım'ın etkileri, sanırım önümüzdeki dört yılı hayli aşan bir şekilde olacak.
Ya muhalefet?
AKP'nin 1 Kasım'da kazandığı büyük seçim başarısının arkasında yatan nedenlerle ilgili pek çok anlamlı analiz yapılabilir. Pek çok haklı ve doğru gerekçe ileri sürülebilir.
Ama burada, aylardır bu köşede defalarca işaret ettiğim gibi, bunlardan sadece biri, ama büyük önem taşıyan biri üzerinde durmak istiyorum: Muhalefet partilerinin krizi.
Seçim sonuçlarını dünyanın her yerinde, partizan olmayan ve katı parti bağlarıyla hareket etmeyen seçmenlerin oyu belirler. Bu seçmenlere değişik adlar verilebilir. Bunlara, basit sağduyusuna göre oy kullanan seçmen de diyebiliriz.
AKP karşısında iktidar seçeneği olması beklenen iki parti var: CHP ve MHP. Muhalefet partilerinden HDP çok daha farklı bir konumda ve zaten mevcut şartlarda bir iktidar seçeneği olması söz konusu değil.
Ancak yukarıda tanımladığımız anlamda sağduyusuyla oy kullanan seçmenlerin ezici çoğunluğu, CHP'yi veya MHP'yi bu ülkeyi başarıyla yönetebilecek bir iktidar seçeneği olarak görmüyor.
Bu iki partiyle ilgili burada ayrıntılı analizler yapmayacağım. Çünkü bunları daha önce yazdım. Mesela dileyen okuyucular, bu sayfalarda 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra yayınlanan " Seçimlerin 2. kaybedeni CHP'de umut yok" başlıklı yazıma kolaylıkla ulaşabilir.
7 Haziran sonrasında da bu iki parti, adeta sağduyulu seçmenin "bunlar Türkiye'yi yönetemez" düşüncesini doğrulayan ve daha da güçlendiren bir yol izledi.
AKP'nin, 7 Haziran akşamından itibaren kolayca görülen bir strateji yürürlüğe koydu: Koalisyon hükümeti kurulmayacak ama erken seçim yapılacak; o arada yıllardır hoşgörüyle baktığı PKK üzerine en sert biçimde gidilecek; ortaya çıkan iç savaş ve kargaşa ortamında istikrar ve onu sağlayacak tek parti hükümeti vurgulanacak.
Bu strateji sonunda MHP ve HDP'den oy kayması sağlanması ve öylelikle tek başına iktidar hedefleniyordu. Şimdi 1 Kasım sonuçları, bu stratejinin başarılı olduğunu ve amacına ulaştığını ortaya koyuyor.
AKP'nin bu stratejisine karşı, CHP ve MHP mukabil bir strateji ortaya koyamadı. Hatta pek çok durumda, AKP'nin stratejisine hizmet eden bir tutum içine girdiler. Aslında koalisyon kurma amacı taşımayan ve haftalarca süren müzakerelere CHP'nin uslu bir şekilde kendisini alet etmesi veya MHP'nin ilk günden itibaren erken seçim çağrısı yapması ve hayırcı tutumu gibi.
İktidara ulaşmak, bir strateji sahibi olmayı gerekir. Stratejisi olmayanlar iktidar olamaz. Tüm 1 Kasım seçim kampanyası boyunca, seçmene ne dediği belli olmayan, hangi mesajı verdiği anlaşılmayan CHP ve MHP'yi izledik.
Çünkü ellerinde, doğru düzgün analiz üzerine kurulu bir yol haritası, bir strateji yoktu. Hatta belli ki, böyle bir ihtiyaç dahi duymamışlardı.
Strateji yokluğu nedeniyle, seçim kampanyasının son 10 günü içinde, CHP ve MHP'nin inisiyatifi iyicene AKP'ye kaptırdığı hissedildi.
CHP ve MHP'nin mevcut yönetimleriyle AKP'ye seçenek olması mümkün değil. Daha önce defalarca vurguladığım bu husus, 1 Kasım'da acı bir şekilde bir kez daha açık bir şekilde ortaya çıktı.
Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli'ye düşen bir görev var. İkisi de Genel Başkanlık görevinden istifa etmeli. Partileri için değişim yolunun önünü açmalı.
CHP veya MHP'nin iktidar seçeneği olabilme şansı, bu değişim yolunun açılmasına bağlı. Eğer Kılıçdaroğlu veya Bahçeli koltuklarına yapışırsa ve değişimin önünü tıkarsa, seçim sonuçlarının defalarca ortaya koyduğu ve 1 Kasım'ın da bir kez daha doğruladığı gibi, partilerinin iktidar şansı yok.
Buna karşılık eğer koltuklarına yapışma yolu seçerlerse, tıpkı 7 Haziran'dan sonra olduğu gibi, bir kez daha AKP iktidarının devam etmesine hizmet etmiş olacaklar.
Karar kendilerinin.