Kadın dediğin..

Bu hikayeyi bana Psikolog sevgili Suna Akgün göndermiş, virgülüne bile dokunmadan yayınlıyorum...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Bu hikayeyi bana Psikolog sevgili Suna Akgün göndermiş, virgülüne bile dokunmadan yayınlıyorum, kadınları o kadar güzel anlatmış ki, hani bazen kadınları anlatan yazılar yazan erkeklerimiz var ya, onlar kadın şarap gibidir, kadın çiçektir falan gibi süslü laflar ederler ya. İşte bu hikayeyi bir okusunlar da, kadınlar çiçekmiymiş, böcekmiymiş bir baksınlar bakalım…

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan
adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı
hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat
temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.
'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor,
belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde
sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:Ekmek parası mı istiyorsun ?
diye sordu.
-Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. `Espri
yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor` diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı
yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle
bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı
geçtiğini anlayamamıştı.
-Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi
canınız?
-Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış
stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın
doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
-Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim
kadarıyla.
-O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık
evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum
gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti.
O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı.
Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu
rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.Fakat
karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu
rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.
'Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu'
diye düşündü.
-Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı,
bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. Işim yok. Günlük çalışırım,
ne iş bulursam yaparım.Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya,
hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
-Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam
çekingen çekingen oturdu yanına.
-Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
-Fakirin akrabaları da fakir olur beyim.
Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
-Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
-Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o
benim.


-Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan
bahsediyorsun.
-Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi
artırdı.
-Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
-Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan
bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım.
Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim.
Sürekli kavga ediyoruz.Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz,
arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir
şeyin yok, ama mutlusun.Para mı acaba bizi mutsuz eden?
-Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var.
Benim karım her şeyim.Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı
paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey
olan.
-Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım
her şeyden şikayet ediyor.Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
-Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen
kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün
çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her
şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
-Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ?
-Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum
ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok
mutlu oluyor.
-Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

-Küçük kızı severek.
-Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
-Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç
büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok
mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
-Nasıl yani ?
-Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir
düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel
olduklarını duymaya bayılırlar.Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını
beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden
hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep
duymak isterler. Iltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
-Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı
Aylin. Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye
sorar.Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye
sorar durur.
-Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses
gibi olmuşsun'demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
-Işte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler.
Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan
yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye
hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?'
dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
-Hiç kavga etmezmisiniz siz?
-Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de
tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar
inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.-Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.



-Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi
istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka
vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o
küçük kızı asla aldatma.Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep
kuşkuyla bakar.Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk
kırılırlar.Çok narindir onlar.Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları
severler.
-Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman
yapabilir miyim bilmiyorum.Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok
yorgun gidiyorum.
-Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek
dünyanın en kolay işi.Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük
kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat
ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek
mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu
etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa
çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
-Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp
yoruluyorum.
Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve
gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar
verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi.Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan
hediyenin bir anlamı yoktur.
Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük
kazandım günlük yedik.Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın
kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım.
Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim
boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle
ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
-Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder.
Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde
ağlayıp duruyordur.
Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
-Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki
pastaneyi gösterdi.
-Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına
yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu
tuttu.
Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının
en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak
masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir
tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
-Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.Inci
hiç konuşmadı.
-Sorsana 'niye' diye..
Inci kızgın kızgın: -Niye? Diye sordu.


-Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının
midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Inci şaşırmıştı. Bir
anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
-Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
-Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin
meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın.
Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. 'bak senin sevdiğin meyveleri
aldım'
-Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım,
meyve alarak gönlümü alamazsın.
-Özür dilerim seni kırdığım için.

Sonra Bülent yere diz çöktü.
-Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum
senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.Bülent yere çömelmiş,
boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
Inci kıkır kıkır gülmeye başladı.
-Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi
cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin
içinde sakladığı küçük kızı gördü.Bundan sonra her şey daha farklı olacak
diye düşündü.
Her şey gönlünüzce olsun.

">

Bu hikayeyi bana Psikolog sevgili Suna Akgün göndermiş, virgülüne bile dokunmadan yayınlıyorum, kadınları o kadar güzel anlatmış ki, hani bazen kadınları anlatan yazılar yazan erkeklerimiz var ya, onlar kadın şarap gibidir, kadın çiçektir falan gibi süslü laflar ederler ya. İşte bu hikayeyi bir okusunlar da, kadınlar çiçekmiymiş, böcekmiymiş bir baksınlar bakalım…

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan
adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı
hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat
temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.
'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor,
belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde
sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:Ekmek parası mı istiyorsun ?
diye sordu.
-Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. `Espri
yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor` diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı
yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle
bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı
geçtiğini anlayamamıştı.
-Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi
canınız?
-Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış
stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın
doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
-Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim
kadarıyla.
-O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık
evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum
gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti.
O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı.
Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu
rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.Fakat
karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu
rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.
'Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu'
diye düşündü.
-Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı,
bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. Işim yok. Günlük çalışırım,
ne iş bulursam yaparım.Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya,
hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
-Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam
çekingen çekingen oturdu yanına.
-Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
-Fakirin akrabaları da fakir olur beyim.
Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
-Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
-Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o
benim.


-Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan
bahsediyorsun.
-Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi
artırdı.
-Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
-Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan
bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım.
Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim.
Sürekli kavga ediyoruz.Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz,
arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir
şeyin yok, ama mutlusun.Para mı acaba bizi mutsuz eden?
-Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var.
Benim karım her şeyim.Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı
paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey
olan.
-Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım
her şeyden şikayet ediyor.Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
-Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen
kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün
çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her
şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
-Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ?
-Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum
ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok
mutlu oluyor.
-Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

-Küçük kızı severek.
-Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
-Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç
büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok
mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
-Nasıl yani ?
-Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir
düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel
olduklarını duymaya bayılırlar.Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını
beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden
hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep
duymak isterler. Iltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
-Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı
Aylin. Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye
sorar.Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye
sorar durur.
-Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses
gibi olmuşsun'demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
-Işte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler.
Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan
yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye
hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?'
dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
-Hiç kavga etmezmisiniz siz?
-Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de
tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar
inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.-Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.



-Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi
istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka
vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o
küçük kızı asla aldatma.Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep
kuşkuyla bakar.Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk
kırılırlar.Çok narindir onlar.Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları
severler.
-Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman
yapabilir miyim bilmiyorum.Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok
yorgun gidiyorum.
-Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek
dünyanın en kolay işi.Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük
kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat
ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek
mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu
etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa
çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
-Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp
yoruluyorum.
Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve
gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar
verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi.Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan
hediyenin bir anlamı yoktur.
Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük
kazandım günlük yedik.Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın
kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım.
Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim
boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle
ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
-Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder.
Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde
ağlayıp duruyordur.
Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
-Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki
pastaneyi gösterdi.
-Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına
yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu
tuttu.
Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının
en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak
masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir
tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
-Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.Inci
hiç konuşmadı.
-Sorsana 'niye' diye..
Inci kızgın kızgın: -Niye? Diye sordu.


-Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının
midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Inci şaşırmıştı. Bir
anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
-Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
-Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin
meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın.
Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. 'bak senin sevdiğin meyveleri
aldım'
-Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım,
meyve alarak gönlümü alamazsın.
-Özür dilerim seni kırdığım için.

Sonra Bülent yere diz çöktü.
-Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum
senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.Bülent yere çömelmiş,
boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
Inci kıkır kıkır gülmeye başladı.
-Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi
cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin
içinde sakladığı küçük kızı gördü.Bundan sonra her şey daha farklı olacak
diye düşündü.
Her şey gönlünüzce olsun.

Tüm yazılarını göster