Bir analize göre 30 Mart yerel seçimlerinde CHP ile MHP etkin bir “ittifaka” girmedikleri için 11 il belediyesini iktidar partisine kaptırdılar.
Bu iki parti, Ağustos ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise, “ister istemez” –ve halen taktiksel açıdan çok eleştirilen- bir tür ittifaka yöneldiler.
O seçim süreci ne gençlerde ne gurbetçilerde fazla bir heyecan uyandırmadı.
Sonuçta kazanan; iktidar partisi ve Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Analizler, anketler devam ediyor...
CB seçimindeki “müttefikler”; CHP ile MHP’nin oyları birlikte düşüyor.
Ya da tersten okunursa; bu iki partinin toplam oyları iktidarı ‘deplase edecek’ bir ivme göstermiyor.
Gerçekte ne iktidar doğallığı içinde yıpranmışlığını yaşayabiliyor, ne de muhalefet olağan ve zamanı gelmiş bir değişimin heyecanını yaratabiliyor.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde biraz da Ekmeleddin Beye yönelik “tepkiden” oylarını artıran ayrılıkçı parti, şu son olaylardan sonra, 2011’deki oy oranının da altına doğru seyrediyor.
Açılım, ‘vekil maaşları’, Tezkere ve daha öncesinde, Anayasa Uzlaşma Komisyonu gibi olgular dikkate alındığında, Meclis’teki muhalefet partilerinin, iktidara, adeta “dönüşümlü desteği” söz konusu.
Muhalefet sıkleti Meclis dışındaki partilere kayıyor, aydınlar ve sendikacılar arasında arayış artıyor.
Belki de 2002’deki gibi Meclis’teki kimi partileri ters yüz edebilecek, sürprizlerin arifesindeyiz.
Türkiye içeride ve dışarıda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya... IŞİD, Ayn Al-Arab, “PKK ve türevleri”, Kıbrıs ve tabii cari açık, işsizlik, büyük projeler ve üzerimizde hesap kuran ülkeler!
Fakat kimse “durdurun dünyayı Türkiye inecek!” diyemez. Bu cennet bu cehennem hepimizin!
Bu sorunları aşacak olan da siyasetin ta kendisi. Ne ki, siyaset alanının ‘kendisi, başlı başına bir sorun yumağı.
O kadar öyle ki, bir örnek bile yeter: Yer: Soma. Tam bir facia! Yitirdiğimiz 301 can.
Ya sonra?.. Madenler için yeni bir yasa çıkıyor, ancak içinde hala “yaşam odası” yok. Bu yasaya muhalefet ediliyor... O zaman da, madenler kapanma noktasına geliyor!
Türkiye’nin Yasama, Yürütme, Yargı dengeliliği, devlet-toplum güven ilişkisi, sivil-askeri bürokrasi kalitesi açısından “kendini toplaması” ve kaybedilen zamanı kazanması şart.
Ekonomiyi diri tutan bir demokrasi, demokrasiye dinamizm sunan bir ekonomi!..
Bu anlamda, siyasette, akılcı, ilkeli, tutarlı ve kapsayıcı bir yenilenme gerekiyor.
Bunun için siyasetçiler gerçeklerle yüzleşmeli ve “kendilerini aşmalıdırlar”.
“Büyük-küçük” demeden ve “barajların herkes için var’ olduğunu” unutmadan, kendi tarihsel birikimleri açısından benimsenebilecek ‘güç birliğine, gitmelidirler.
Bu aynı zamanda partilerin içsel dinamizmine de katkı sağlayabilir.
Toplumda yükselen talepleri dikkate almak, aynı zamanda toplumla da ittifak yapmak demektir.
HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu’nun ittifak çağrısı bu açıdan önemlidir.
Hedefsiz, umutsuz, idealsiz, yaşayamayız. Aynı tavır ve tutumlarla farklı sonuç alamayız.
Her açıdan güçlü bir Türkiye ve güçlü bir halk, hepimizin ortak sorunu ve sorumluluğudur.
">
Bir analize göre 30 Mart yerel seçimlerinde CHP ile MHP etkin bir “ittifaka” girmedikleri için 11 il belediyesini iktidar partisine kaptırdılar.
Bu iki parti, Ağustos ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise, “ister istemez” –ve halen taktiksel açıdan çok eleştirilen- bir tür ittifaka yöneldiler.
O seçim süreci ne gençlerde ne gurbetçilerde fazla bir heyecan uyandırmadı.
Sonuçta kazanan; iktidar partisi ve Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Analizler, anketler devam ediyor...
CB seçimindeki “müttefikler”; CHP ile MHP’nin oyları birlikte düşüyor.
Ya da tersten okunursa; bu iki partinin toplam oyları iktidarı ‘deplase edecek’ bir ivme göstermiyor.
Gerçekte ne iktidar doğallığı içinde yıpranmışlığını yaşayabiliyor, ne de muhalefet olağan ve zamanı gelmiş bir değişimin heyecanını yaratabiliyor.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde biraz da Ekmeleddin Beye yönelik “tepkiden” oylarını artıran ayrılıkçı parti, şu son olaylardan sonra, 2011’deki oy oranının da altına doğru seyrediyor.
Açılım, ‘vekil maaşları’, Tezkere ve daha öncesinde, Anayasa Uzlaşma Komisyonu gibi olgular dikkate alındığında, Meclis’teki muhalefet partilerinin, iktidara, adeta “dönüşümlü desteği” söz konusu.
Muhalefet sıkleti Meclis dışındaki partilere kayıyor, aydınlar ve sendikacılar arasında arayış artıyor.
Belki de 2002’deki gibi Meclis’teki kimi partileri ters yüz edebilecek, sürprizlerin arifesindeyiz.
Türkiye içeride ve dışarıda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya... IŞİD, Ayn Al-Arab, “PKK ve türevleri”, Kıbrıs ve tabii cari açık, işsizlik, büyük projeler ve üzerimizde hesap kuran ülkeler!
Fakat kimse “durdurun dünyayı Türkiye inecek!” diyemez. Bu cennet bu cehennem hepimizin!
Bu sorunları aşacak olan da siyasetin ta kendisi. Ne ki, siyaset alanının ‘kendisi, başlı başına bir sorun yumağı.
O kadar öyle ki, bir örnek bile yeter: Yer: Soma. Tam bir facia! Yitirdiğimiz 301 can.
Ya sonra?.. Madenler için yeni bir yasa çıkıyor, ancak içinde hala “yaşam odası” yok. Bu yasaya muhalefet ediliyor... O zaman da, madenler kapanma noktasına geliyor!
Türkiye’nin Yasama, Yürütme, Yargı dengeliliği, devlet-toplum güven ilişkisi, sivil-askeri bürokrasi kalitesi açısından “kendini toplaması” ve kaybedilen zamanı kazanması şart.
Ekonomiyi diri tutan bir demokrasi, demokrasiye dinamizm sunan bir ekonomi!..
Bu anlamda, siyasette, akılcı, ilkeli, tutarlı ve kapsayıcı bir yenilenme gerekiyor.
Bunun için siyasetçiler gerçeklerle yüzleşmeli ve “kendilerini aşmalıdırlar”.
“Büyük-küçük” demeden ve “barajların herkes için var’ olduğunu” unutmadan, kendi tarihsel birikimleri açısından benimsenebilecek ‘güç birliğine, gitmelidirler.
Bu aynı zamanda partilerin içsel dinamizmine de katkı sağlayabilir.
Toplumda yükselen talepleri dikkate almak, aynı zamanda toplumla da ittifak yapmak demektir.
HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu’nun ittifak çağrısı bu açıdan önemlidir.
Hedefsiz, umutsuz, idealsiz, yaşayamayız. Aynı tavır ve tutumlarla farklı sonuç alamayız.
Her açıdan güçlü bir Türkiye ve güçlü bir halk, hepimizin ortak sorunu ve sorumluluğudur.