İstanbul trafiği..

İstanbul’ da yaşayanlar bilir, trafiğe çıkan araç sayısı son 4 yılda 4 kat artmış ve kayıtlı...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

İstanbul’ da yaşayanlar bilir, trafiğe çıkan araç sayısı son 4 yılda 4 kat artmış ve kayıtlı araçların % 22 si İstanbul’ daymış. Doğrusu ne zaman tam kilitlenecek ve Çin’ de olduğu gibi, ne zaman insanlar bir yerden bir yere bisikletleriyle gidecek diye beklemekteyim.

 

Aslında, bazı akılcı düzenlemelerle yoğun trafiği biraz daha rahatlatmak mümkün.

Mesela dün başıma gelen bir olayı anlatarak başlayayım, ve daha önce olanları da..

 

 Zaten konuları birleştirince, yapılması gerekenler de net bir biçimde anlaşılacak.

 

Önce dün, İstinye deresi üzerinden geçiyorum. Herhalde, 20 km hızla seyrediyoruz. Ben yolda giderken, birden yolun ortasına bir araç atlıyor, manzara şu; bir Renault 9 her halde, içinde de var bir dokuz kişi, balık istifi oturmuşlar, araba ağırlıktan yerlerde sürünüyor ve aniden yola atlıyorlar.

 Benim reflekslerim hızlı olduğu için, hemen duruyorum fakat arkamdaki araç duramıyor, bana çarpıyor. Ve bu kazaya sebep olan araç yine anlamsız ve yavaş bakışlar fırlatarak bir özür işareti bile yapmadan yoluna devam ediyor. Şimdi burada suçlu olan kim?

 Ben duramasam,  öndeki araca çarpacağım,  suçlu olacağım,  ani durduğum için, arkadakinin kabahati yok ama kaza tutanaklarına göre, her zaman arkadan vuran suçludur.

Neyse, benim arabamda hasar olmadan, biraz vakit kaybıyla durumu hallediyoruz, bana arkadan çarpan hanımın, eşi sigortacı olduğu için, bir kaza tutanağı  çıkarıyor, sigorta şirketine verilmek üzere, ikimizde olayı anlatıp, imzaları atıyor ve yola devam ediyoruz.

Bu arada,  kadıncağız bir tane de bana o tutanaktan hediye ediyor.

 

Diğer bir olay, Bebek’ te gerçekleşiyor. Burada, arkadaşlarımla birlikte bir cafeye gidiyor ve arabamızı da, cafenin görevlilerine teslim ediyoruz.

Sonra da evimize dönüyoruz.

 15 gün sonra bana bir ceza geliyor. İşte arabanızı Bebek’ te filanca caddeye park etmişsiniz, oraya park yapılmaz, 75 lira ceza ödemeniz gerekiyor.

 Yani ben şimdi ne yapayım?  Gidipde  cafenin sahibine, ben aracımı senin valene teslim ettim, o da uygunsuz yere park etmiş, bana ceza geldi, öde bakalım şimdi bu cezayı mı diyeyim. Ayrıca bu durumu nasıl ispat edeyim? Havuz problemi gibi bir durum daha!

 

En rahatsız olduğum konuysa şu en son anlattığım olay…

 

Flash Tv’ nin önünden yol Aksaray’ a doğru devam eder, bir taraf sağdan Kasımpaşa’ ya iner, düz gidersen, Unkapanı köprüsü falan böyle bir konumdayım…

Ben de saat akşam üstü 18.00 e doğru yaklaşıyor, trafik olacak diye acele ediyorum. Tam Flash Tv’ nun önünde ışıkta duruyorum, bazı yollarda, yaya trafiğini kontrol ettikten sonra eğer uygunsa, sağa dönüşü serbest bırakır.

 Ben de öyle yapıyorum, Kasımpaşa’ ya doğru dönüyor ama geçmiyorum. O sırada trafik polisi, hemen yanıma geliyor. Kırmızı ışıkta geçemezsiniz, evraklarınızı verin diyor.

Ben kırmızı ışıkta geçseydim, zaten bana ceza kesemezdiniz, hala buradayım sadece sağa dönüş serbesttir diyorum . Ama itiraz etmiyorum.

Yok öyle bir şey deyip, belgelerimi alıyor.

Neyse bekliyorum, bu arada o bölge biraz karışık, insanlar arabanın etrafına toplanmaya başlıyor. Aracın kapılarını kilitliyoruz.

 

Memur bey benim işim acele, elinizi biraz çabuk tutarsanız iyi olur diyorum.

Fakat tam tersi memur iyice ağırdan alıyor, oraya buraya telefon ediyor, cezayı arttırmaya çalışıyor. Arabanın başına toplananlarla konuşuyor.

 

Kırmızı ışıkta geçme ve arabanın arkasındaki siyah camın ruhsata işlenmemiş olmasından da, + 180 lira gibi bir ceza çıkartıyor.  

 

İmzalayın diye cezayı burnumun dibine uzatıyor. Yanımda oğlum var, sinirlerimi kontrol etmeye çalışıyorum ama çok zor duruyorum.

 

Ben de cezayı okuyup, beni beklettiği kadar vakti uzatıyorum.

 

Bu cezayı ödemeyeceğim, çünkü haklı bir ceza kesmemişsiniz, ben aracı satın aldım, galeri tüm belgeleri bana tam verdi, ben de sonrada aracın camına filtre falan taktırmadım diyorum.

 

Çok şaşırıyor, hiç beklediği bir tepki değil tabii,  ödeyeceksiniz diyor, ben de hayır ödemem diyorum.  Galeriyi arıyorum, ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyoruz, ödemeyin Ebru hanım diyor satış temsilcisi.

 

Cezayı verin  bana itiraz edeceğim diyorum.  Bu arada yarım saat  geçiyor, ben acele ederken esir kalıyorum, trafik yoğunlaşıyor. Derken, aracı aldığım satış temsilcisi, hukukçusuyla konuşup hemen bana geri dönüyor, polis memurunu telefona istiyor, böyle bir durumun olmadığını araçların fabrika çıkışlarının o şekilde olduğunu izah ediyor. Adam kafayı ceza kesmeye takmış, karşısında ezeceği bir kadın bulamayınca, işi iyice zora sokuyor, nuh diyor peygamber demiyor.

 

Ama ben de kararlıyım, gerekirse sabaha kadar oradayım, kimse bana haksız yere bir şey yaptıramaz, inat ediyorum.

 

Memur bunu anlayınca, tamam  imzalamama hakkına sahipsiniz, mahkemeye verin o zaman diyor, cezayı elime tutuşturup gidiyor.

 

Cezayı alıyorum ama bir taraftan da üzülüyorum, mahkemelerde bir sürü dava sürüyor, böyle bir konu için mahkemeyi meşgul ediyor olmaktan dolayı üzülüyorum ama bana da başka bir yol kalmıyor.

 Eşime rica ediyorum, o da şirkette çalışan arkadaşlardan birine veriyor, galeriyle irtibata geçiyorlar, işler mahkemeye gitmeden ben haklı olduğum için, sadece kırmızı ışıkta geçme cezasını ödeyerek kapanıyor.

Burada anlatmak istediğim mesele şu, bir kişinin yanlış davranıyor olması kendi şahsını ilgilendirir, bir kurumu temsil etmez, yani trafik polisleri içinde, tabii ki vatandaşlara hizmet eden çok iyi niyetli insanlar var. Asla geneli için böyle bir şey söylemem. Sonuçta trafik polisleri vatandaşa hizmet için var. Başımız sıkıştığında yine onlardan yardım bekliyoruz.

 Ama benim karşılaştığım durumda olduğu gibi  hayatı zorlaştıran insanlar da var.

  Bir kadın olarak, sizi erkek gibi davranmaya, sert olmaya zorluyorlar, yoksa mağdur oluyorsunuz.

 

Kadın şoförlerin çoğuna bakıyorum, hem çok yavaş araç kullanıyorlar, hem de yol da gitmek sanki hep kendi haklarıymış gibi, orta şeritten ve son derece ağır gidiyorlar. Bu noktaya da dikkat etmek gerekiyor. Haddinden fazla yavaş gitmek de, aslında tehlikeli bir durum yaratıyor ve trafiği yavaşlatıyor. Zaten kalabalık olan yollar da iyice arap saçına dönüyor. Yani trafik yoğun diye şikayet etmektense bize de bazı işler düşüyor, o da kendi üzerimize düşenleri yapmak gibi..

 

Toparlayacak olursam, her işte olduğu gibi, biraz daha saygı, biraz daha dikkat ve iyi niyetle şimdikinden daha iyi bir trafikte gitmek mümkün…  

">

İstanbul’ da yaşayanlar bilir, trafiğe çıkan araç sayısı son 4 yılda 4 kat artmış ve kayıtlı araçların % 22 si İstanbul’ daymış. Doğrusu ne zaman tam kilitlenecek ve Çin’ de olduğu gibi, ne zaman insanlar bir yerden bir yere bisikletleriyle gidecek diye beklemekteyim.

 

Aslında, bazı akılcı düzenlemelerle yoğun trafiği biraz daha rahatlatmak mümkün.

Mesela dün başıma gelen bir olayı anlatarak başlayayım, ve daha önce olanları da..

 

 Zaten konuları birleştirince, yapılması gerekenler de net bir biçimde anlaşılacak.

 

Önce dün, İstinye deresi üzerinden geçiyorum. Herhalde, 20 km hızla seyrediyoruz. Ben yolda giderken, birden yolun ortasına bir araç atlıyor, manzara şu; bir Renault 9 her halde, içinde de var bir dokuz kişi, balık istifi oturmuşlar, araba ağırlıktan yerlerde sürünüyor ve aniden yola atlıyorlar.

 Benim reflekslerim hızlı olduğu için, hemen duruyorum fakat arkamdaki araç duramıyor, bana çarpıyor. Ve bu kazaya sebep olan araç yine anlamsız ve yavaş bakışlar fırlatarak bir özür işareti bile yapmadan yoluna devam ediyor. Şimdi burada suçlu olan kim?

 Ben duramasam,  öndeki araca çarpacağım,  suçlu olacağım,  ani durduğum için, arkadakinin kabahati yok ama kaza tutanaklarına göre, her zaman arkadan vuran suçludur.

Neyse, benim arabamda hasar olmadan, biraz vakit kaybıyla durumu hallediyoruz, bana arkadan çarpan hanımın, eşi sigortacı olduğu için, bir kaza tutanağı  çıkarıyor, sigorta şirketine verilmek üzere, ikimizde olayı anlatıp, imzaları atıyor ve yola devam ediyoruz.

Bu arada,  kadıncağız bir tane de bana o tutanaktan hediye ediyor.

 

Diğer bir olay, Bebek’ te gerçekleşiyor. Burada, arkadaşlarımla birlikte bir cafeye gidiyor ve arabamızı da, cafenin görevlilerine teslim ediyoruz.

Sonra da evimize dönüyoruz.

 15 gün sonra bana bir ceza geliyor. İşte arabanızı Bebek’ te filanca caddeye park etmişsiniz, oraya park yapılmaz, 75 lira ceza ödemeniz gerekiyor.

 Yani ben şimdi ne yapayım?  Gidipde  cafenin sahibine, ben aracımı senin valene teslim ettim, o da uygunsuz yere park etmiş, bana ceza geldi, öde bakalım şimdi bu cezayı mı diyeyim. Ayrıca bu durumu nasıl ispat edeyim? Havuz problemi gibi bir durum daha!

 

En rahatsız olduğum konuysa şu en son anlattığım olay…

 

Flash Tv’ nin önünden yol Aksaray’ a doğru devam eder, bir taraf sağdan Kasımpaşa’ ya iner, düz gidersen, Unkapanı köprüsü falan böyle bir konumdayım…

Ben de saat akşam üstü 18.00 e doğru yaklaşıyor, trafik olacak diye acele ediyorum. Tam Flash Tv’ nun önünde ışıkta duruyorum, bazı yollarda, yaya trafiğini kontrol ettikten sonra eğer uygunsa, sağa dönüşü serbest bırakır.

 Ben de öyle yapıyorum, Kasımpaşa’ ya doğru dönüyor ama geçmiyorum. O sırada trafik polisi, hemen yanıma geliyor. Kırmızı ışıkta geçemezsiniz, evraklarınızı verin diyor.

Ben kırmızı ışıkta geçseydim, zaten bana ceza kesemezdiniz, hala buradayım sadece sağa dönüş serbesttir diyorum . Ama itiraz etmiyorum.

Yok öyle bir şey deyip, belgelerimi alıyor.

Neyse bekliyorum, bu arada o bölge biraz karışık, insanlar arabanın etrafına toplanmaya başlıyor. Aracın kapılarını kilitliyoruz.

 

Memur bey benim işim acele, elinizi biraz çabuk tutarsanız iyi olur diyorum.

Fakat tam tersi memur iyice ağırdan alıyor, oraya buraya telefon ediyor, cezayı arttırmaya çalışıyor. Arabanın başına toplananlarla konuşuyor.

 

Kırmızı ışıkta geçme ve arabanın arkasındaki siyah camın ruhsata işlenmemiş olmasından da, + 180 lira gibi bir ceza çıkartıyor.  

 

İmzalayın diye cezayı burnumun dibine uzatıyor. Yanımda oğlum var, sinirlerimi kontrol etmeye çalışıyorum ama çok zor duruyorum.

 

Ben de cezayı okuyup, beni beklettiği kadar vakti uzatıyorum.

 

Bu cezayı ödemeyeceğim, çünkü haklı bir ceza kesmemişsiniz, ben aracı satın aldım, galeri tüm belgeleri bana tam verdi, ben de sonrada aracın camına filtre falan taktırmadım diyorum.

 

Çok şaşırıyor, hiç beklediği bir tepki değil tabii,  ödeyeceksiniz diyor, ben de hayır ödemem diyorum.  Galeriyi arıyorum, ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyoruz, ödemeyin Ebru hanım diyor satış temsilcisi.

 

Cezayı verin  bana itiraz edeceğim diyorum.  Bu arada yarım saat  geçiyor, ben acele ederken esir kalıyorum, trafik yoğunlaşıyor. Derken, aracı aldığım satış temsilcisi, hukukçusuyla konuşup hemen bana geri dönüyor, polis memurunu telefona istiyor, böyle bir durumun olmadığını araçların fabrika çıkışlarının o şekilde olduğunu izah ediyor. Adam kafayı ceza kesmeye takmış, karşısında ezeceği bir kadın bulamayınca, işi iyice zora sokuyor, nuh diyor peygamber demiyor.

 

Ama ben de kararlıyım, gerekirse sabaha kadar oradayım, kimse bana haksız yere bir şey yaptıramaz, inat ediyorum.

 

Memur bunu anlayınca, tamam  imzalamama hakkına sahipsiniz, mahkemeye verin o zaman diyor, cezayı elime tutuşturup gidiyor.

 

Cezayı alıyorum ama bir taraftan da üzülüyorum, mahkemelerde bir sürü dava sürüyor, böyle bir konu için mahkemeyi meşgul ediyor olmaktan dolayı üzülüyorum ama bana da başka bir yol kalmıyor.

 Eşime rica ediyorum, o da şirkette çalışan arkadaşlardan birine veriyor, galeriyle irtibata geçiyorlar, işler mahkemeye gitmeden ben haklı olduğum için, sadece kırmızı ışıkta geçme cezasını ödeyerek kapanıyor.

Burada anlatmak istediğim mesele şu, bir kişinin yanlış davranıyor olması kendi şahsını ilgilendirir, bir kurumu temsil etmez, yani trafik polisleri içinde, tabii ki vatandaşlara hizmet eden çok iyi niyetli insanlar var. Asla geneli için böyle bir şey söylemem. Sonuçta trafik polisleri vatandaşa hizmet için var. Başımız sıkıştığında yine onlardan yardım bekliyoruz.

 Ama benim karşılaştığım durumda olduğu gibi  hayatı zorlaştıran insanlar da var.

  Bir kadın olarak, sizi erkek gibi davranmaya, sert olmaya zorluyorlar, yoksa mağdur oluyorsunuz.

 

Kadın şoförlerin çoğuna bakıyorum, hem çok yavaş araç kullanıyorlar, hem de yol da gitmek sanki hep kendi haklarıymış gibi, orta şeritten ve son derece ağır gidiyorlar. Bu noktaya da dikkat etmek gerekiyor. Haddinden fazla yavaş gitmek de, aslında tehlikeli bir durum yaratıyor ve trafiği yavaşlatıyor. Zaten kalabalık olan yollar da iyice arap saçına dönüyor. Yani trafik yoğun diye şikayet etmektense bize de bazı işler düşüyor, o da kendi üzerimize düşenleri yapmak gibi..

 

Toparlayacak olursam, her işte olduğu gibi, biraz daha saygı, biraz daha dikkat ve iyi niyetle şimdikinden daha iyi bir trafikte gitmek mümkün…  

Tüm yazılarını göster