Issız adam ve aşka dair

Issız adamı nasıl bilirsiniz? Vay kuyruğu kopuk uçurtma vay, bir kadından, bir kadına, nasıl...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Issız adamı nasıl bilirsiniz?

 

Vay kuyruğu kopuk uçurtma vay, bir kadından, bir kadına, nasıl da kucaktan kucağa dolaşıyor. Neymiş efendim, bağlanmaktan, aşık olmaktan, özgürlüğünü kaybetmekten korkuyormuş.

Sen kızcağızın peşinden koş, sonra da…..

 

Neyse, daha fazla anlatmayım diyeceğim ama, biraz anlattım galiba.  Yine de, gidip bir görmekte fayda var şu meşhur Çağan Irmak filmi Issız Adam" ı.

 

 İzlemek lazım, kulaktan kulağa anlatılması gibi olmaz, görmek lazım. Kendi içine dönüp düşünmek….

 

Aşk bu zamanda, ne kadar yıpratılmış bir kelime değil mi?

 

 Hepimiz aşık oluyoruz, başlıyoruz, sonra bir bakıyoruz  her şey bitmiş. O saatlerce, aşkının hayalini, gözlerinde canlandırmalar, bir daha ve bir daha hatırlamalar, dünyanın sadece ikimize yetecek kadar küçük olduğunu düşünmeler, sanki ıssız bir adada, sadece ikimiz varmış gibi hissetmeler. Her şey, bir süre sonra, yerini , dozu gittikçe artan tartışmalara ve ego savaşlarına bırakacak, kırılan gurur, tamir olmak bilmeyecek, birbirimizin egosuna, tıpkı tek gözlü bir gulyabaniye saldırır gibi saldıracak ve birbirimizi tüketinceye kadar, devam edeceğiz.  Sonra bir bakacağız  ki, aşk falan kalmamış, geriye sadece, yaşanan güzelliklerin izlerini taşıyan ruhlarımız kalmış, aşksız, yavan, tatsız.

 

 Aşkın canına okuyacağız, o bizimkine okumadan. Issızlaşacağız , kendi başımıza, yalnızlığımızla….

 

 Yalnızlıktan korkanlarımız, yanımıza aşktan arta kalan diğer ruhu alacak. Cansız, bedensiz, birlikte devam edeceğiz, yaşam yolculuğuna, taa ki; yalnızlığımızın farkına varıncaya kadar.

Canımız acıyacak, üşüyeceğiz ve korkacağız, tekrar aşık olmaktan, kirlenir zannedeceğiz, ruhumuz, bir zamanlar, kalbimizi deli gibi koşturan o aşkın ardından, bir daha aynı şeyleri yaşarsa diye.  Bir daha kimseyi sevmemeye yemin edeceğiz içimizden, belki birileri elimizi tutmak, yüreğimize dokunmak isteyecek ama hemen maskemizi takacak  ve gerçek yüzümüzü saklayacağız, hep saklayacağız içimizdeki, sadece sevmek ve sevilmek isteyen o küçük çocuğu, bir daha kimse bizi kıramasın, acıtamasın  diye.

 

 Sevmenin, yaşamanın tek koşulu olduğunu unutacağız. Ve insan olmanın bedelinin sevmek, aşık olmak olduğunu inkar edeceğiz, yaşadığımızı zannedip ıssızlaşacağız  kendimizden.

Ya da kendimizden  vazgeçip, aradığımız aşkı bulacağız, belki içimizde bir yerlerde, belki de sevdiğimizin gözlerinde ve yüreğinde .....

">

Issız adamı nasıl bilirsiniz?

 

Vay kuyruğu kopuk uçurtma vay, bir kadından, bir kadına, nasıl da kucaktan kucağa dolaşıyor. Neymiş efendim, bağlanmaktan, aşık olmaktan, özgürlüğünü kaybetmekten korkuyormuş.

Sen kızcağızın peşinden koş, sonra da…..

 

Neyse, daha fazla anlatmayım diyeceğim ama, biraz anlattım galiba.  Yine de, gidip bir görmekte fayda var şu meşhur Çağan Irmak filmi Issız Adam" ı.

 

 İzlemek lazım, kulaktan kulağa anlatılması gibi olmaz, görmek lazım. Kendi içine dönüp düşünmek….

 

Aşk bu zamanda, ne kadar yıpratılmış bir kelime değil mi?

 

 Hepimiz aşık oluyoruz, başlıyoruz, sonra bir bakıyoruz  her şey bitmiş. O saatlerce, aşkının hayalini, gözlerinde canlandırmalar, bir daha ve bir daha hatırlamalar, dünyanın sadece ikimize yetecek kadar küçük olduğunu düşünmeler, sanki ıssız bir adada, sadece ikimiz varmış gibi hissetmeler. Her şey, bir süre sonra, yerini , dozu gittikçe artan tartışmalara ve ego savaşlarına bırakacak, kırılan gurur, tamir olmak bilmeyecek, birbirimizin egosuna, tıpkı tek gözlü bir gulyabaniye saldırır gibi saldıracak ve birbirimizi tüketinceye kadar, devam edeceğiz.  Sonra bir bakacağız  ki, aşk falan kalmamış, geriye sadece, yaşanan güzelliklerin izlerini taşıyan ruhlarımız kalmış, aşksız, yavan, tatsız.

 

 Aşkın canına okuyacağız, o bizimkine okumadan. Issızlaşacağız , kendi başımıza, yalnızlığımızla….

 

 Yalnızlıktan korkanlarımız, yanımıza aşktan arta kalan diğer ruhu alacak. Cansız, bedensiz, birlikte devam edeceğiz, yaşam yolculuğuna, taa ki; yalnızlığımızın farkına varıncaya kadar.

Canımız acıyacak, üşüyeceğiz ve korkacağız, tekrar aşık olmaktan, kirlenir zannedeceğiz, ruhumuz, bir zamanlar, kalbimizi deli gibi koşturan o aşkın ardından, bir daha aynı şeyleri yaşarsa diye.  Bir daha kimseyi sevmemeye yemin edeceğiz içimizden, belki birileri elimizi tutmak, yüreğimize dokunmak isteyecek ama hemen maskemizi takacak  ve gerçek yüzümüzü saklayacağız, hep saklayacağız içimizdeki, sadece sevmek ve sevilmek isteyen o küçük çocuğu, bir daha kimse bizi kıramasın, acıtamasın  diye.

 

 Sevmenin, yaşamanın tek koşulu olduğunu unutacağız. Ve insan olmanın bedelinin sevmek, aşık olmak olduğunu inkar edeceğiz, yaşadığımızı zannedip ıssızlaşacağız  kendimizden.

Ya da kendimizden  vazgeçip, aradığımız aşkı bulacağız, belki içimizde bir yerlerde, belki de sevdiğimizin gözlerinde ve yüreğinde .....

Tüm yazılarını göster