Maalesef, haftaya İsrail askerlerinin, Filistin’ lilere insani yardım taşıyan, Türk gemisini vurduğunu, ölü ve yaralı vatandaşlarımız, kardeşlerimiz olduğunu duyarak başladık.
Ondan sonra zaten, pek çok taraftan pek çok sesler çıkmaya başladı. Sinirler gerildi.
İsrail Büyükelçi’ miz geri çağrıldı. Türkiye’ nin bu saldırıya sessiz kalmayacağı söylendi….
Halk kanadında ise, provakasyona son derece açık bir şekilde, insanlar, Taksim Meydanı’nı doldurup, sloganlar atmaya başladılar. Derken gündem bir anda istenmeyecek şekilde çalkalandı…..
Tüm bu hareketli gündeme baktığımızda, gazetecilerden, siyaset bilimcilerden çeşitli yorum ve görüşler, televizyonlar kanalıyla açıklanıyor. Gündüzden beri hem internetten, hem televizyonlardan izliyorum.
Sanıyorum, bu hafta bu konuları tüm medya ve halk olarak, konuşmaya, yazmaya, çizmeye devam edeceğiz….
Her şeyden önce, böyle kritik gündemleri daha sakin ve objektif atlatmak gerektiğine inanıyorum. Her karmaşa için gerekli olduğu üzere….
Yani, halkın meydanlara çıkıp, olayları protesto etmesi, her ne kadar haklı bir hareket gibi gözükse de, böyle kalabalıkların bir anda ne yapacağı belli olmayacağından, kötü niyetli kişilerin bu durumlardan faydalanıp, kendilerine pay çıkarmaları söz konusu olabileceği durumlara meydan vermemek lazım geldiğini düşünüyorum….
İkinci olarak; İsrail ile Filistin arasındaki uzun yıllardır süren bu meseleye bizim dahil olmamız ne kadar doğrudur, tartışılır.
Ya da, eğer öyle ise, bu sınırların, İslam, Hristiyan çatışmasına ve Ortadoğu’ da ki politik dengeyi ve güvenliği, tehlikeye atmayacak seviyede tutarlı olması yönünde değerlendirilmesi şartı doğmuştur….
Bir köşe yazarımız, bu gün olayla ilgili değerlendirmesinde, geçen yıl ki zirvede yaşanan One Minute krizine karşılık, İsrail tarafından böyle bir saldırı olabileceğine dikkat çekmiş….
Bense, tam anlamıyla aynı fikirde değilim, olabilir ama bizim Büyükelçi’ mizi, alçak sandalyeye oturutup, bu şekilde görüntüleri dünyaya yaymakla , o olayın rövanşını zaten aldıklarını düşünüyorum.
Tabii çok çeşitli senaryolar üretilebilinir.
İsrail, gemiden bize saldırdılar, insani yardım değil, İstanbul’ dan silah yüklü bir gemiydi diyebilir. Dedi de zaten….
Her ne olursa olsun, geri dönülmeyecek, adımlar atılmaması, olayı sadece İslam, Hristiyan meselesi olarak görülmemesi, halkın galeyanlara gelmemesi, PKK gibi terör örgütlerinin, besleneceği, zayıf ortamların yaratılmasına meydan vermemeli ve uzlaşmacı bir tavır taşımalıyız……
Yangına körükle gitmeye, her tepkiye, en sert tavırları takınmaya gerek yok.
Çünkü ne terör yüzünden ne yanlış siyasi hareketler yüzünden gencecik kardeşlerimiz yaşamını kaybetsin, ne de genel anlamda hukumetlerimiz yaptığı hareketler ve tavırlar yüzünden geri adım atsın. Ortadoğu için, konumumuz ve pek çok özelliğimiz dolayısı ile önemli bir ülkeyiz.
Bu özelliğimizi korumamız lazım.
Her ulusun kendi ülkesinin sorunları ve iç meseleleri var kuşkusuz. Onlara ne kadar dahil olup, olmama konusu da çok hassas bir dengede gidiyor.
Görünmeyen ince çizgileri aşmamak için de, özellikle böyle zamanlarda diplomasi ve sağduyuya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
">
Maalesef, haftaya İsrail askerlerinin, Filistin’ lilere insani yardım taşıyan, Türk gemisini vurduğunu, ölü ve yaralı vatandaşlarımız, kardeşlerimiz olduğunu duyarak başladık.
Ondan sonra zaten, pek çok taraftan pek çok sesler çıkmaya başladı. Sinirler gerildi.
İsrail Büyükelçi’ miz geri çağrıldı. Türkiye’ nin bu saldırıya sessiz kalmayacağı söylendi….
Halk kanadında ise, provakasyona son derece açık bir şekilde, insanlar, Taksim Meydanı’nı doldurup, sloganlar atmaya başladılar. Derken gündem bir anda istenmeyecek şekilde çalkalandı…..
Tüm bu hareketli gündeme baktığımızda, gazetecilerden, siyaset bilimcilerden çeşitli yorum ve görüşler, televizyonlar kanalıyla açıklanıyor. Gündüzden beri hem internetten, hem televizyonlardan izliyorum.
Sanıyorum, bu hafta bu konuları tüm medya ve halk olarak, konuşmaya, yazmaya, çizmeye devam edeceğiz….
Her şeyden önce, böyle kritik gündemleri daha sakin ve objektif atlatmak gerektiğine inanıyorum. Her karmaşa için gerekli olduğu üzere….
Yani, halkın meydanlara çıkıp, olayları protesto etmesi, her ne kadar haklı bir hareket gibi gözükse de, böyle kalabalıkların bir anda ne yapacağı belli olmayacağından, kötü niyetli kişilerin bu durumlardan faydalanıp, kendilerine pay çıkarmaları söz konusu olabileceği durumlara meydan vermemek lazım geldiğini düşünüyorum….
İkinci olarak; İsrail ile Filistin arasındaki uzun yıllardır süren bu meseleye bizim dahil olmamız ne kadar doğrudur, tartışılır.
Ya da, eğer öyle ise, bu sınırların, İslam, Hristiyan çatışmasına ve Ortadoğu’ da ki politik dengeyi ve güvenliği, tehlikeye atmayacak seviyede tutarlı olması yönünde değerlendirilmesi şartı doğmuştur….
Bir köşe yazarımız, bu gün olayla ilgili değerlendirmesinde, geçen yıl ki zirvede yaşanan One Minute krizine karşılık, İsrail tarafından böyle bir saldırı olabileceğine dikkat çekmiş….
Bense, tam anlamıyla aynı fikirde değilim, olabilir ama bizim Büyükelçi’ mizi, alçak sandalyeye oturutup, bu şekilde görüntüleri dünyaya yaymakla , o olayın rövanşını zaten aldıklarını düşünüyorum.
Tabii çok çeşitli senaryolar üretilebilinir.
İsrail, gemiden bize saldırdılar, insani yardım değil, İstanbul’ dan silah yüklü bir gemiydi diyebilir. Dedi de zaten….
Her ne olursa olsun, geri dönülmeyecek, adımlar atılmaması, olayı sadece İslam, Hristiyan meselesi olarak görülmemesi, halkın galeyanlara gelmemesi, PKK gibi terör örgütlerinin, besleneceği, zayıf ortamların yaratılmasına meydan vermemeli ve uzlaşmacı bir tavır taşımalıyız……
Yangına körükle gitmeye, her tepkiye, en sert tavırları takınmaya gerek yok.
Çünkü ne terör yüzünden ne yanlış siyasi hareketler yüzünden gencecik kardeşlerimiz yaşamını kaybetsin, ne de genel anlamda hukumetlerimiz yaptığı hareketler ve tavırlar yüzünden geri adım atsın. Ortadoğu için, konumumuz ve pek çok özelliğimiz dolayısı ile önemli bir ülkeyiz.
Bu özelliğimizi korumamız lazım.
Her ulusun kendi ülkesinin sorunları ve iç meseleleri var kuşkusuz. Onlara ne kadar dahil olup, olmama konusu da çok hassas bir dengede gidiyor.
Görünmeyen ince çizgileri aşmamak için de, özellikle böyle zamanlarda diplomasi ve sağduyuya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.