İnsani yardım ama kimlere...

Köşe yazıma başlamadan önce, özellikle de pazartesi günüyse; önce düşünürüm bu günün en önemli...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Köşe yazıma başlamadan önce, özellikle de pazartesi günüyse; önce düşünürüm bu günün en önemli konusu ne olabilir? Sonra önceki yazılarıma bakarım; hangi konuları yazıp çizdim diye, bir sonraki adımım, diğer köşe yazarlarını okumak olur. Bazen de etkilenmemek için okumam, yazımı yazdıktan sonra okurum.

Bu gün memlekette neler olup bitmiş diye baktım. 1.sırayı terör ve Suriye meselesinin aldığını gördüm. Sonra dedim ki; aslında çok önemli olan ama görülmeyen bir sorun daha var. O da yoksulluk….

Çok genel bir kavram biliyorum ama o kadar yakınımızda ki, görmemek, duyarsız kalmak imkansız….
Bir süredir eşim ve oğlumla birlikte Tarabya’ da yaşıyoruz. Burası hem milyon dolarlık evlerin, hem de gecekonduların içiçe geçtiği girift bir dokudan oluşuyor. İstanbul’ un pek çok semtinde olduğu gibi…
Evimizin önünden, bir sabah, bir de akşam olmak üzere yaşlı bir adam geçiyor. Üzeri tertemiz ama amaçsızca öylesine yürüyüp gidiyor.

Ben bir yerde yaşarken o mahallenin köpeklerini ve delilerini mimlerim. Onların her hareketini gözlemlerim. Tuhaf bir insan olduğumdan her halde sebebini bilmiyorum.

Eşim de nerede güçsüz, yoksul, garip insan var o da onları takip eder….

En sevdiğim huylarından biridir, onu insan yapan….

Yine böyle bir an, bu yaşlı adamcağızdan bahsetmeye başladı.

Her gördüğünde peşinden koşturdu, uzaktan uzağa izledim.

Onunla bir şeyler konuştu, sırtını sıvazladı.

Yine bir akşam yürüyüşünden sonra bu amcaya rastladık, tesadüf bu ya…

Gel dedi amcaya, seni biz evine bırakalım.

Uzakta değil, iki adım ötemizde oturuyor.

Gecekondudan bozma bir apartmanın zemin katında….

Bodrum değil, sadece ayaküstü girilebilen bir yer. Demir bir kapısı var. Neyi saklıyorsa artık, küçük de bir taş avlu.

Ama etrafta ne çiçek, ne de yeşillik var. Gri beton yığınlarından oluşmuş bir bahçe…

Kapının kilidi açılır açılmaz, dışarıya soğuk bir küf kokusu geliyor.

Amca da zaten ondan şikayet ediyor, yani küf kokusundan, geceleri uyuyamıyormuş….

Yan tarafta üç beş genç kız oturmuş avluda sohbet edip, çekirdek yiyor, bizi görünce içeri kaçıyorlar…
İçeri giriyorum bir göz odalı gecekonduya; yerlerde gazete kağıtları kaplanmış, taşın soğukluğu içine işlemesin diye, belki de bir anlamda halı niyetine…

Bir somya üzeri yün yataklı, hemen camın kenarında, üzeri örtülü.

Eski tahta bir iskemle ve masa, hemen arkasında, kapısı açık bir tuvalet Alaturka tabii…

Yanında mutfak gibi bir şey, iki gözlü bir ocak ve yatağın karşısında bir buzdolabı ama fişe takılı değil.

Açmak istiyorum kapağını acaba yemek var mı diye?

İçinde süresi geçmiş yeşil kartı ve bazı hastane tetkikleri çıkıyor. Ağlayarak anlatmaya başlıyor hastalıklarını, yalnızlığını, küf kokusundan geceleri uyuyamadığını, iki çocuğu olduğunu, karısından yıllar önce ayrıldığını, 100 lira aylık kiralı gecekondusunu….

Donakalıyoruz. Burnumuzun dibinde nasıl bir yalnızlık, nasıl bir yoksulluk?

Kendime bakıyorum, bir sürü insana haber vermeden, yerimi söylemeden sokağa adım bile atmıyorum. Düşer bayılır bir yerde kalırım da kimsenin haberi olmaz  diye…

Ve bunun gibi bir sürü güvenlik önlemi alıyorum kendimce.

Peki bu ne şimdi? Bir insan hem de yaşlıysa, cebinde üç beş kuruş para ya var ya yok, hiçbir güvencesi olmadan nasıl yaşar? Hiç mi sahip çıkanı, bakanı, yakını yok?

Hani biz örf, ananelerimizle övünmez miyiz? Komşumuz aç yatarken biz tok yatamayız diye? Nerede yan tarafta çekirdek yiyen komşular, evde ısınmış bir tas yemekten bu yaşlı adama çıkmaz mı iki lokma?  Bu mahallenin bir muhtarı yok mudur, sahip çıkan, insan gibi yaşamasına destek olan bir devleti yok mudur?

Hadi biz kendimizce bir şeyler yaptık diyelim. Nereye kadar peki? Bizim insanımız böyle yaşlı ve kimsesizse sesini nasıl duyuracak?

Bu örnek gördüğümüz bir örnek. Peki görmediğimiz insanlar ne olacak?

Dışarıda zulüm gören insanlara devletimiz yardım yapıyor ne kadar güzel, yardımın hesabı sorulmaz kuşkusuz. Ama biraz da kendi insanımıza, yakınımıza, burnumuzun dibindekine de yapsak, her şeyi vatandaştan beklemesek, o insanları siyaset malzemesi yapmasak, sadece ihtiyaç sahibine yardım etsek nasıl olur acaba?

">

Köşe yazıma başlamadan önce, özellikle de pazartesi günüyse; önce düşünürüm bu günün en önemli konusu ne olabilir? Sonra önceki yazılarıma bakarım; hangi konuları yazıp çizdim diye, bir sonraki adımım, diğer köşe yazarlarını okumak olur. Bazen de etkilenmemek için okumam, yazımı yazdıktan sonra okurum.

Bu gün memlekette neler olup bitmiş diye baktım. 1.sırayı terör ve Suriye meselesinin aldığını gördüm. Sonra dedim ki; aslında çok önemli olan ama görülmeyen bir sorun daha var. O da yoksulluk….

Çok genel bir kavram biliyorum ama o kadar yakınımızda ki, görmemek, duyarsız kalmak imkansız….
Bir süredir eşim ve oğlumla birlikte Tarabya’ da yaşıyoruz. Burası hem milyon dolarlık evlerin, hem de gecekonduların içiçe geçtiği girift bir dokudan oluşuyor. İstanbul’ un pek çok semtinde olduğu gibi…
Evimizin önünden, bir sabah, bir de akşam olmak üzere yaşlı bir adam geçiyor. Üzeri tertemiz ama amaçsızca öylesine yürüyüp gidiyor.

Ben bir yerde yaşarken o mahallenin köpeklerini ve delilerini mimlerim. Onların her hareketini gözlemlerim. Tuhaf bir insan olduğumdan her halde sebebini bilmiyorum.

Eşim de nerede güçsüz, yoksul, garip insan var o da onları takip eder….

En sevdiğim huylarından biridir, onu insan yapan….

Yine böyle bir an, bu yaşlı adamcağızdan bahsetmeye başladı.

Her gördüğünde peşinden koşturdu, uzaktan uzağa izledim.

Onunla bir şeyler konuştu, sırtını sıvazladı.

Yine bir akşam yürüyüşünden sonra bu amcaya rastladık, tesadüf bu ya…

Gel dedi amcaya, seni biz evine bırakalım.

Uzakta değil, iki adım ötemizde oturuyor.

Gecekondudan bozma bir apartmanın zemin katında….

Bodrum değil, sadece ayaküstü girilebilen bir yer. Demir bir kapısı var. Neyi saklıyorsa artık, küçük de bir taş avlu.

Ama etrafta ne çiçek, ne de yeşillik var. Gri beton yığınlarından oluşmuş bir bahçe…

Kapının kilidi açılır açılmaz, dışarıya soğuk bir küf kokusu geliyor.

Amca da zaten ondan şikayet ediyor, yani küf kokusundan, geceleri uyuyamıyormuş….

Yan tarafta üç beş genç kız oturmuş avluda sohbet edip, çekirdek yiyor, bizi görünce içeri kaçıyorlar…
İçeri giriyorum bir göz odalı gecekonduya; yerlerde gazete kağıtları kaplanmış, taşın soğukluğu içine işlemesin diye, belki de bir anlamda halı niyetine…

Bir somya üzeri yün yataklı, hemen camın kenarında, üzeri örtülü.

Eski tahta bir iskemle ve masa, hemen arkasında, kapısı açık bir tuvalet Alaturka tabii…

Yanında mutfak gibi bir şey, iki gözlü bir ocak ve yatağın karşısında bir buzdolabı ama fişe takılı değil.

Açmak istiyorum kapağını acaba yemek var mı diye?

İçinde süresi geçmiş yeşil kartı ve bazı hastane tetkikleri çıkıyor. Ağlayarak anlatmaya başlıyor hastalıklarını, yalnızlığını, küf kokusundan geceleri uyuyamadığını, iki çocuğu olduğunu, karısından yıllar önce ayrıldığını, 100 lira aylık kiralı gecekondusunu….

Donakalıyoruz. Burnumuzun dibinde nasıl bir yalnızlık, nasıl bir yoksulluk?

Kendime bakıyorum, bir sürü insana haber vermeden, yerimi söylemeden sokağa adım bile atmıyorum. Düşer bayılır bir yerde kalırım da kimsenin haberi olmaz  diye…

Ve bunun gibi bir sürü güvenlik önlemi alıyorum kendimce.

Peki bu ne şimdi? Bir insan hem de yaşlıysa, cebinde üç beş kuruş para ya var ya yok, hiçbir güvencesi olmadan nasıl yaşar? Hiç mi sahip çıkanı, bakanı, yakını yok?

Hani biz örf, ananelerimizle övünmez miyiz? Komşumuz aç yatarken biz tok yatamayız diye? Nerede yan tarafta çekirdek yiyen komşular, evde ısınmış bir tas yemekten bu yaşlı adama çıkmaz mı iki lokma?  Bu mahallenin bir muhtarı yok mudur, sahip çıkan, insan gibi yaşamasına destek olan bir devleti yok mudur?

Hadi biz kendimizce bir şeyler yaptık diyelim. Nereye kadar peki? Bizim insanımız böyle yaşlı ve kimsesizse sesini nasıl duyuracak?

Bu örnek gördüğümüz bir örnek. Peki görmediğimiz insanlar ne olacak?

Dışarıda zulüm gören insanlara devletimiz yardım yapıyor ne kadar güzel, yardımın hesabı sorulmaz kuşkusuz. Ama biraz da kendi insanımıza, yakınımıza, burnumuzun dibindekine de yapsak, her şeyi vatandaştan beklemesek, o insanları siyaset malzemesi yapmasak, sadece ihtiyaç sahibine yardım etsek nasıl olur acaba?

Tüm yazılarını göster