AYNA
Çocukluğum zor geçti denilebilir… Okulu erken yaşta bıraktım. Yaşıtlarım okula gidiyor, atari salonlarında keyif yapıp eğlenirken ben tamirci çıraklığı yapıyordum. Buna rağmen okuma hevesimi yitirmemiştim. Tamircilik yıllarımda cebimde sürekli bir köşe yazısı küpürü bulunurdu mutlaka. İlk gençlik yıllarımda, uzun yıllarca günlük olarak Milliyet gazetesi okudum. 90’lı yılların gazete küpürlerini hala saklarım.
Milliyet gazetesi benim için hep özeldi. Yeri farklıydı. Yazarları sağlam, yönetimi güvenilirdi. Milliyet gazetesi iktidara karşı mesafeliydi ve hiçbir zaman iktidar yalakası olmamıştı. Çünkü iktidarlar değişirken yazılanlar hep tarihe kalıyordu! İtiraf etmeliyim ki; son yıllarda İnternet imkânının vermiş olduğu kolay erişim sayesinde Milliyet gazetesini çoğu gazete gibi sadece elektronik ortamdan takip ediyordum.
Milliyet gazetesi, geçtiğimiz hafta terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeleri yayınlayarak çok önemli bir habere ve habercilik başarısına imza attı. Bu haber Türk basınının son yıllardaki yılgın haline can suyu verdi. Basın kendine geldi. Köşe yazarları silkelendi!
Bu tür bir silkelemeyi Taraf gazetesi bir süre yaptı. Fakat Taraf gazetesi tek taraflı bir yayın politikası izlemiş olduğundan dolayı basına tek yönlü hayat verdi ama diğer taraftan tarafsızlığı konusunda ciddi soru işaretleri bıraktı.
Milliyet gazetesinin haberi netice itibari ile halk arasında da ilgi uyandırdı. Fakat eli kanlı bir örgüt lideri ile yapılan görüşmeler ve görüşmenin şekli, havası rahatsızlık vericiydi. Görüşmenin halk arasında uyandırdığı ilgi aynı zamanda çoğu kişiyi de rahatsız etti. Çünkü kapalı kapılar ardında görüşmeler yapmak, kararlar almak bu ülkenin yazılı olmayan kanunu haline gelmişti uzun yıllardır!
İktidar milletvekilleri ve Başbakan Erdoğan bu görüşmenin basında yer almasına çok kızdılar. Kimin sızdırdığını sorgulama yarışına girişildi. Destekleyen yazarlar haber üzerinden yorum bombardımanı yaptılar. Ama neredeyse herkes neden yayınlandığını konuşuyordu. Ve neredeyse hiç kimse içeriğine kafa yormadı!
Başbakanın tepkisi karşısında Milliyet gazetesi yönetiminin tedirginliği basına yansıdı.
Haber sitelerine Milliyet gazetesi yönetiminin bazı köşe yazarlarına ve genel yayın yönetmenine olan tepkisi haber sitelerine yansıdı. Kesin olan şu: Bu “rahatsızlık” haberleri yalanlanmadıkça doğruluğu geçerlidir.
Ve şu gerçek tüm çıplaklığıyla yüzümüze vurdu geçti. Basın, holding sermayedarları tarafından değil, bizzat gazeteciler tarafından yönetilirse özgür ve cesur olabilir. Bugün var ama yarın muhtemelen olmayacak iktidarlara ve günün muktedirlerine karşı cesur olabildiği ölçüde basın ölümsüz olacak ve kamuoyunu bilgilendirme görevini yapabilecektir.
Ve hani hep köşelerinden ahkam kesen köşe yazarları tarafından yazılı basının en büyük rakibi internet gösterilir ya, bu koca bir yalandır. Aldatmacadır. Yazılı basının en büyük tehlikesi, gazetecilik refleksine sahip olmayan ve basın ahlak ilkelerinden çok hesabına düşecek paraları düşünen köşe kalemşorlarının hala yazılı basında yer almalarıdır.
Muhalif gazetelerin patronajları, gazete yönetimine ve muhalif kalemlere karşı “iktidarı üzmeyin” telkininde bulunduğu sürece “gazetecilik” bu ülkede mumla aranır hale gelecektir.
www.twitter.com/yolagiden
http://yolagiden.blogspot.com
">
AYNA
Çocukluğum zor geçti denilebilir… Okulu erken yaşta bıraktım. Yaşıtlarım okula gidiyor, atari salonlarında keyif yapıp eğlenirken ben tamirci çıraklığı yapıyordum. Buna rağmen okuma hevesimi yitirmemiştim. Tamircilik yıllarımda cebimde sürekli bir köşe yazısı küpürü bulunurdu mutlaka. İlk gençlik yıllarımda, uzun yıllarca günlük olarak Milliyet gazetesi okudum. 90’lı yılların gazete küpürlerini hala saklarım.
Milliyet gazetesi benim için hep özeldi. Yeri farklıydı. Yazarları sağlam, yönetimi güvenilirdi. Milliyet gazetesi iktidara karşı mesafeliydi ve hiçbir zaman iktidar yalakası olmamıştı. Çünkü iktidarlar değişirken yazılanlar hep tarihe kalıyordu! İtiraf etmeliyim ki; son yıllarda İnternet imkânının vermiş olduğu kolay erişim sayesinde Milliyet gazetesini çoğu gazete gibi sadece elektronik ortamdan takip ediyordum.
Milliyet gazetesi, geçtiğimiz hafta terörist başı Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeleri yayınlayarak çok önemli bir habere ve habercilik başarısına imza attı. Bu haber Türk basınının son yıllardaki yılgın haline can suyu verdi. Basın kendine geldi. Köşe yazarları silkelendi!
Bu tür bir silkelemeyi Taraf gazetesi bir süre yaptı. Fakat Taraf gazetesi tek taraflı bir yayın politikası izlemiş olduğundan dolayı basına tek yönlü hayat verdi ama diğer taraftan tarafsızlığı konusunda ciddi soru işaretleri bıraktı.
Milliyet gazetesinin haberi netice itibari ile halk arasında da ilgi uyandırdı. Fakat eli kanlı bir örgüt lideri ile yapılan görüşmeler ve görüşmenin şekli, havası rahatsızlık vericiydi. Görüşmenin halk arasında uyandırdığı ilgi aynı zamanda çoğu kişiyi de rahatsız etti. Çünkü kapalı kapılar ardında görüşmeler yapmak, kararlar almak bu ülkenin yazılı olmayan kanunu haline gelmişti uzun yıllardır!
İktidar milletvekilleri ve Başbakan Erdoğan bu görüşmenin basında yer almasına çok kızdılar. Kimin sızdırdığını sorgulama yarışına girişildi. Destekleyen yazarlar haber üzerinden yorum bombardımanı yaptılar. Ama neredeyse herkes neden yayınlandığını konuşuyordu. Ve neredeyse hiç kimse içeriğine kafa yormadı!
Başbakanın tepkisi karşısında Milliyet gazetesi yönetiminin tedirginliği basına yansıdı.
Haber sitelerine Milliyet gazetesi yönetiminin bazı köşe yazarlarına ve genel yayın yönetmenine olan tepkisi haber sitelerine yansıdı. Kesin olan şu: Bu “rahatsızlık” haberleri yalanlanmadıkça doğruluğu geçerlidir.
Ve şu gerçek tüm çıplaklığıyla yüzümüze vurdu geçti. Basın, holding sermayedarları tarafından değil, bizzat gazeteciler tarafından yönetilirse özgür ve cesur olabilir. Bugün var ama yarın muhtemelen olmayacak iktidarlara ve günün muktedirlerine karşı cesur olabildiği ölçüde basın ölümsüz olacak ve kamuoyunu bilgilendirme görevini yapabilecektir.
Ve hani hep köşelerinden ahkam kesen köşe yazarları tarafından yazılı basının en büyük rakibi internet gösterilir ya, bu koca bir yalandır. Aldatmacadır. Yazılı basının en büyük tehlikesi, gazetecilik refleksine sahip olmayan ve basın ahlak ilkelerinden çok hesabına düşecek paraları düşünen köşe kalemşorlarının hala yazılı basında yer almalarıdır.
Muhalif gazetelerin patronajları, gazete yönetimine ve muhalif kalemlere karşı “iktidarı üzmeyin” telkininde bulunduğu sürece “gazetecilik” bu ülkede mumla aranır hale gelecektir.
www.twitter.com/yolagiden
http://yolagiden.blogspot.com