Geçtiğimiz hafta ABD’de Thanksgiving = Şükran Günü haftasıydı. Amerikan argosunda ‘Turkey Dinner’ olarak da geçer. Analizlerimi okuma teveccühü gösteren dostlar bilir, genelde makro konuları işlerim.
Kişisel olarak makro konuların sağlam mikro temellere dayalı olanlarının sürdürülebilir olduğuna inanan birisiyim. Bu hafta geleneğimden farklı olarak bir mikro konuyu yazacağım. Kendi tecrübemi ve katıldığım iki Şükran Günü yemeğini ele alacağım.
Katıldığım Birinci Yemek:
Bu yemek tam bir aile yemeği oldu. Şükran Günü Kasım’ın son Perşembesine denk gelir, genelde aileler toplanır ve büyük bir yemek yenir. Yemek akşamüstü saat 4 gibi başlar 3 saat sürer, yemekten sonra sezon derbileri, Amerikan futbolu maçları seyredilir.
33 seneden beri bu ülkede yaşıyorum, biraz bu kültürü tanıyorum. Şükran Günü yemeğinin özünde barış, diyalog ve karşı tarafı yakından tanıma gayreti vardır.
Tarihi söylemlere göre Amerika’ya gelen ilk göçmenler oldukça zor bir yıl geçirir. Birinci yılın sonunda yerel halk ‘Kızılderililer’ onlara mısır ve hindi başta olmak üzere yiyecekler sunarak bir barış yemeği düzenler.
Şükran Gününde bu gelenek hale devam etmektedir ve yemeğe misafir davet etmek hele, hele uzak diyarlardan birisinin masada bulunması ayrıcalıktır. 33 senedir bu duyguyu zevkle tatmaktayım.
Geçtiğimiz Perşembe akşamı masada 10 kişiydik. Davet sahibi çift ben ve iki oğlumu misafir etmekten mutluluk duydukları belirtiler. Sadece bu yemek için küçük oğlum uzaklardan geldi. Davetliler arasında gençliğini ‘hippi’ olarak geçirmiş ressam bir bayanda oldukça uzak mesafeden gelmişti. Masada ressam bayanın oğlu ve 15 yıl önce boşandığı oğlunun babası zenci eski eşi de bulunmaktaydı. Davet sahibi ailenin, ressam bayanın ve benim çocuklarımın aynı liseden mezun olmaları yemeğe ayrı bir sıcak hava kattı. 10. davetli diğer dokuzumun aksine, geçmiş 6 yıl içinde bu yemeğe katılmamış ve ilk kez bizlerle beraber olan bir bayandı. Bu günlerde eşinden ayrılma sürecinde olduğu için moral yemeği olarak davet edilmişti.
Şükran Günü yemeği menüsün ana yemeği her zaman fırınlanmış büyük bir hindidir. O akşamda öyle oldu. Ev sahibi dostum masadaki gençler ide göz önüne alarak ayrıca bir kuzu butu hazırlamıştı. Bu yemeğe geleneksel olarak misafirlerde yiyecek getirirler. Bende sevgili dostum Aylin’e rica ettim, Türk mutfağı masada temsilde eksik kalmasın diyerek patlıcan salatası ve zeytinyağlı kereviz hazırlattım.
Ev sahibi dostum tam bir şarap konösörü olduğu için içecek konusunda sıkıntı çekilmedi.
Gelelim günün anlam ve mahiyetine:
Benim en sevdiğim tatillerden birisidir Şükran Günü. Nedeni basit. Hiçbir derin dini anlamı yoktur. Sanırım Semavi dinler öncesi, hasat ve bağ bozumu şenlikleri töresinin günümüz dünyasında, Tanrı’ya şükretmek gereğinin çağdaş sentezi olarak ortaya çıkmış bir kutlama. Bu yemek inançlar arası bir diyalog olarak da algılanabilir. Nitekim bizim masada da bunun yansımasını gördük. Davet sahibi dostum tam bir saf kan Amerikalı Hıristiyan, eşi tipik bir New Yorklu Musevi. Ressam dostumuz ‘Kızılderili’ inancında doğaya inanmış bir Amerikalı. Eski eşi zenciler arasında yaygın Hıristiyan Baptist. Eşinden ayrılmakta olan beyaz Amerikalı bayan buralarda en yaygın din olan Protestan. Bense İstanbullu bir Müslüman.
Sonunda hepimiz aynı masa etrafında oturup muhabbet edebiliyoruz, birbirimize tolerans gösteriyoruz. Kimsenin art niyeti yok. Diyalog halinde genişletilmiş bir aileyiz adeta. Ve bu 7. senemiz.
Katıldığım İkinci Yemek:
Mevsim şükran mevsimi olunca etkinliklerde o denli çoğalıyor. Geçtiğimiz pazartesi eski dostum John Harvard Derneğinde konuşmacı olarak davetliydi. Ona destek olmak için kalktım New York’a gittim. John enteresan bir insandır. Birincisi Kızılderili’dir. Oklahoma kabilesinden gelir. Washington’da tanımadığı yoktur. Obama’dan önceki 5 Amerikan başkanının yakın arkadaşıdır ve bu başkanlarla sayısız sivil toplum etkinliklerine katılmış birisidir. Sayısını kendisinin bile hatırlamadığı bir dizi hayır kurumunun yönetim kurulu üyesidir. İki metre boyu, giydiği aşiret kıyafetleriyle sahneyi dolduran bir konuşmacıdır.
John konuşmasında günümüz Amerika’sında açlık sınırında olan yüz binlerce Kızılderili’nin yanı sıra kumar ve doğal gaz gelirleri sayesinde ‘Arap Şeyleri’ gibi zengin Kızılderililerden de söz etti. Günümüz kapitalizminin çevreye verdiği zararı ve teknolojinin önemini vurguladı. Klasik kapitalizm’in öğretisinin artık geride kaldığını belirtti. İktisat kitaplarında söz edilen örnek; ‘Aç adama balık verme. Olta ver, balık tutmasını öğret’ döneminin kapandığını. Aç adama şimdi ‘oltanın yanı sıra GPS’ de ver ki, balıkların nerde olduğunu bulsun’ döneminde olduğumuzu belirtti.
Konuşma hazırlanmış bir konuşma değildi. Gönlünden geçenleri konuştu. O nedenle düşünür Gürcüyef’in dediği gibi, akıllarda kalan bir konuşma oldu.
Tabi ki yemekte hindi ikram edildi.
İşte değerli okurlar bu hafta alışılmışın dışında, hayatımızın akışından bir kesit vermek istedim. Türkiye’de, özellikle medyada, Amerika konusunda bilen bilmeyen bir sürü ‘Balon Kafa’ sürekli ahkam kesmekte. Kendi kafalarındaki Amerika’yı Türkiye kamuoyuna empoze etme gayreti içindeler. Amerika klişelerin dışında oldukça girift bir toplum. Analizi ve tanıması zor. Amerikan davranış biçimini etkileyen karşıt kutuplu birçok dinamik bulunmakta.
Bu haftaki yazımla umarım, en azından Amerika’yı biraz daha yakından tanıma fırsatınız oldu.
">
Geçtiğimiz hafta ABD’de Thanksgiving = Şükran Günü haftasıydı. Amerikan argosunda ‘Turkey Dinner’ olarak da geçer. Analizlerimi okuma teveccühü gösteren dostlar bilir, genelde makro konuları işlerim.
Kişisel olarak makro konuların sağlam mikro temellere dayalı olanlarının sürdürülebilir olduğuna inanan birisiyim. Bu hafta geleneğimden farklı olarak bir mikro konuyu yazacağım. Kendi tecrübemi ve katıldığım iki Şükran Günü yemeğini ele alacağım.
Katıldığım Birinci Yemek:
Bu yemek tam bir aile yemeği oldu. Şükran Günü Kasım’ın son Perşembesine denk gelir, genelde aileler toplanır ve büyük bir yemek yenir. Yemek akşamüstü saat 4 gibi başlar 3 saat sürer, yemekten sonra sezon derbileri, Amerikan futbolu maçları seyredilir.
33 seneden beri bu ülkede yaşıyorum, biraz bu kültürü tanıyorum. Şükran Günü yemeğinin özünde barış, diyalog ve karşı tarafı yakından tanıma gayreti vardır.
Tarihi söylemlere göre Amerika’ya gelen ilk göçmenler oldukça zor bir yıl geçirir. Birinci yılın sonunda yerel halk ‘Kızılderililer’ onlara mısır ve hindi başta olmak üzere yiyecekler sunarak bir barış yemeği düzenler.
Şükran Gününde bu gelenek hale devam etmektedir ve yemeğe misafir davet etmek hele, hele uzak diyarlardan birisinin masada bulunması ayrıcalıktır. 33 senedir bu duyguyu zevkle tatmaktayım.
Geçtiğimiz Perşembe akşamı masada 10 kişiydik. Davet sahibi çift ben ve iki oğlumu misafir etmekten mutluluk duydukları belirtiler. Sadece bu yemek için küçük oğlum uzaklardan geldi. Davetliler arasında gençliğini ‘hippi’ olarak geçirmiş ressam bir bayanda oldukça uzak mesafeden gelmişti. Masada ressam bayanın oğlu ve 15 yıl önce boşandığı oğlunun babası zenci eski eşi de bulunmaktaydı. Davet sahibi ailenin, ressam bayanın ve benim çocuklarımın aynı liseden mezun olmaları yemeğe ayrı bir sıcak hava kattı. 10. davetli diğer dokuzumun aksine, geçmiş 6 yıl içinde bu yemeğe katılmamış ve ilk kez bizlerle beraber olan bir bayandı. Bu günlerde eşinden ayrılma sürecinde olduğu için moral yemeği olarak davet edilmişti.
Şükran Günü yemeği menüsün ana yemeği her zaman fırınlanmış büyük bir hindidir. O akşamda öyle oldu. Ev sahibi dostum masadaki gençler ide göz önüne alarak ayrıca bir kuzu butu hazırlamıştı. Bu yemeğe geleneksel olarak misafirlerde yiyecek getirirler. Bende sevgili dostum Aylin’e rica ettim, Türk mutfağı masada temsilde eksik kalmasın diyerek patlıcan salatası ve zeytinyağlı kereviz hazırlattım.
Ev sahibi dostum tam bir şarap konösörü olduğu için içecek konusunda sıkıntı çekilmedi.
Gelelim günün anlam ve mahiyetine:
Benim en sevdiğim tatillerden birisidir Şükran Günü. Nedeni basit. Hiçbir derin dini anlamı yoktur. Sanırım Semavi dinler öncesi, hasat ve bağ bozumu şenlikleri töresinin günümüz dünyasında, Tanrı’ya şükretmek gereğinin çağdaş sentezi olarak ortaya çıkmış bir kutlama. Bu yemek inançlar arası bir diyalog olarak da algılanabilir. Nitekim bizim masada da bunun yansımasını gördük. Davet sahibi dostum tam bir saf kan Amerikalı Hıristiyan, eşi tipik bir New Yorklu Musevi. Ressam dostumuz ‘Kızılderili’ inancında doğaya inanmış bir Amerikalı. Eski eşi zenciler arasında yaygın Hıristiyan Baptist. Eşinden ayrılmakta olan beyaz Amerikalı bayan buralarda en yaygın din olan Protestan. Bense İstanbullu bir Müslüman.
Sonunda hepimiz aynı masa etrafında oturup muhabbet edebiliyoruz, birbirimize tolerans gösteriyoruz. Kimsenin art niyeti yok. Diyalog halinde genişletilmiş bir aileyiz adeta. Ve bu 7. senemiz.
Katıldığım İkinci Yemek:
Mevsim şükran mevsimi olunca etkinliklerde o denli çoğalıyor. Geçtiğimiz pazartesi eski dostum John Harvard Derneğinde konuşmacı olarak davetliydi. Ona destek olmak için kalktım New York’a gittim. John enteresan bir insandır. Birincisi Kızılderili’dir. Oklahoma kabilesinden gelir. Washington’da tanımadığı yoktur. Obama’dan önceki 5 Amerikan başkanının yakın arkadaşıdır ve bu başkanlarla sayısız sivil toplum etkinliklerine katılmış birisidir. Sayısını kendisinin bile hatırlamadığı bir dizi hayır kurumunun yönetim kurulu üyesidir. İki metre boyu, giydiği aşiret kıyafetleriyle sahneyi dolduran bir konuşmacıdır.
John konuşmasında günümüz Amerika’sında açlık sınırında olan yüz binlerce Kızılderili’nin yanı sıra kumar ve doğal gaz gelirleri sayesinde ‘Arap Şeyleri’ gibi zengin Kızılderililerden de söz etti. Günümüz kapitalizminin çevreye verdiği zararı ve teknolojinin önemini vurguladı. Klasik kapitalizm’in öğretisinin artık geride kaldığını belirtti. İktisat kitaplarında söz edilen örnek; ‘Aç adama balık verme. Olta ver, balık tutmasını öğret’ döneminin kapandığını. Aç adama şimdi ‘oltanın yanı sıra GPS’ de ver ki, balıkların nerde olduğunu bulsun’ döneminde olduğumuzu belirtti.
Konuşma hazırlanmış bir konuşma değildi. Gönlünden geçenleri konuştu. O nedenle düşünür Gürcüyef’in dediği gibi, akıllarda kalan bir konuşma oldu.
Tabi ki yemekte hindi ikram edildi.
İşte değerli okurlar bu hafta alışılmışın dışında, hayatımızın akışından bir kesit vermek istedim. Türkiye’de, özellikle medyada, Amerika konusunda bilen bilmeyen bir sürü ‘Balon Kafa’ sürekli ahkam kesmekte. Kendi kafalarındaki Amerika’yı Türkiye kamuoyuna empoze etme gayreti içindeler. Amerika klişelerin dışında oldukça girift bir toplum. Analizi ve tanıması zor. Amerikan davranış biçimini etkileyen karşıt kutuplu birçok dinamik bulunmakta.
Bu haftaki yazımla umarım, en azından Amerika’yı biraz daha yakından tanıma fırsatınız oldu.