Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, üç ay önce ABD Başkanı Biden ile 29 Eylül’de Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüştü.
Erdoğan her iki görüşmeyi tek başına yaptı. Dışişleri veya Savunma Bakanları bir yana, devletin resmi tercümanları bile içeri alınmadı.
Şimdi bu görüşmelerin yazılı bilgisi devlette bulunmuyor, bulunsa da sadece Erdoğan’ın toplantıdan sonra aktardığı kadarıyla var.
Bu tutum, yazılı belge ve kayıt geleneğinin güçlü olduğu devlet geleneğimizle bağdaşmıyor. Kurumlar ve kurallar üzerine kurulu modern devlet yönetiminde yeri yok. Devletin sürekliliği ilkesiyle çelişiyor.
Aşiret gelenekleri üzerine kurulu devletleri çağrıştırıyor.
Ama Washington ve Moskova’nın kontrolü altında yapılan bu görüşmelerin kelimesi kelimesine (verbatim) tutanaklarının, belki Erdoğan’ın sesi dahil, o devletlerin arşivinde olduğu muhakkak.
Pek çok yorumcu bu olayda, Erdoğan’ın en yakın çalışma arkadaşlarına dahi güvenmediğine, iğdiş edilmiş kurumsal işleyişe ve tek adam yönetimine işaret etti.
Evet, bunlar geçerli eleştiriler. Ama daha vahim bir durum söz konusu.
AKP iktidarı bir süredir Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı oynayarak kendisine alan açmaya çalışıyor.
Defalarca yazdım, bu son derece tehlikeli bir macera. Büyük devletleri birbirine karşı oynayarak kazanç sağlamaya çalışan orta büyüklükte bir ülke arada kalır, sıkışır ve ezilebilir.
Bir gün kurumlarımız güçlenebilir veya tek adam rejimi değişebilir. Ama daha vahim olan, iki büyük devleti birbirine karşı oynama macerasının geri dönüşü olmayan kalıcı hasarlar vermesidir.
Ne yazık ki gidiş o yönde.
Amerika ve Rusya’dan gelen baskı giderek artıyor. Son Soçi görüşmesi dahil Putin’le veya Biden’la yapılan görüşmelerde, Ankara somut hiçbir hedefine ulaşamadı. Buna karşılık ödenen faturalar yükseliyor.
AKP yöneticileri gidişin farkında. Amerika ve Rusya karşısında hesapsız atılan adımlarla kendini zor duruma düşüren iktidar, liderler arası müzakerelerin içeriğini kamuoyunun gözünden olabildiğince kaçırmaya çalışıyor.
Belli ki görüşmelerden kazançlı çıkacaklarına kendileri de inanmıyor. Yoksa saklamaya çalışmazlardı.
Soçi’de görüşme sonrasında liderlerin basın toplantısı yapması bile daha baştan programa alınmadı. Başarılı bir görüşme umut etseler, herhalde farklı olurdu.
Sonradan yapılan tek taraflı açıklamalarla kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyorlar.
* * *
Şubat 2020’de Suriye ve Rusya birlikleri ortak kara-hava harekatıyla İdlip’te M5 karayolu çevresini temizlemeye başladı. Türk askeri gözlem noktalarını dikkate almıyor, yanından geçip gidiyorlardı. AKP sözcüleri, Suriye Ordusu M5 yolunun gerisine çekilsin, “yoksa gereğini yaparız” diye defalarca tehditler savurdu.
Ama hava sahsının kontrolü tamamen elinde tutan Rusya’ya karşı askeri sonuç alabilmek neredeyse imkansız. Sonuç alamadığını gören Ankara, ateşkes isteyen taraf oldu. O arada AKP yönetimi Amerika ve AB’den destek aradı, bulamadı. Putin ağırdan aldı, İstanbul davetini reddetti, sonunda 5 Mart’ta Moskova’da randevu verdi.
Putin karşısında eli zayıf bir AKP heyeti görmek istiyordu. Erdoğan ve ekibinin Kremlin’de dakikalarca kapıda bekletildiğini gösteren video medyaya sızdırıldı. Müzakerelerde Ankara M5 yolu çevresini boşaltma karşılığında Suriye’nin kuzey doğusu veya Kobane’de değişik tavizler istedi, ama Putin hepsine hayır dedi.
AKP hiçbir isteğini alamadan M5 yolu çevresini boşaltmayı kabul etti.
29 Eylül görüşmesi öncesinde AKP iktidarının eli, 5 Mart 2020 öncesine göre çok daha zayıftı. ABD’yle ilişkiler diplerde. İktidar ilk seçimde gidici görünüyor. Ekonomi her geçen yıl daralıyor. Buna karşı Esed rejimi Arap dünyasında giderek güçleniyor.
Rusya’nın son aylardaki şiddetli bombardımanı ve Suriye-Rus birliklerinin mobilizasyonu, sıranın M4 yolu ile güneyindeki 100 civarındaki yerleşmeye geldiğine işaret ediyor. Ankara şimdi muhtemelen bu bölgeleri boşaltmak zorunda kalacak.
Hatırlayalım, Şubat 2020’de Rus ve Suriye uçaklarının saldırısına uğrayan 34 askerimiz o bölgede şehit düşmüştü.
Erdoğan’ın baş başa görüşmeyi tercih etmesinin en önemli nedeni muhtemelen, 5 Mart 2020 tecrübesinin tekrarlanacağı endişesiydi.
Soçi’de İdlip ve Suriye konusu nasıl bağlandı, henüz bilinmiyor. Bunu Rusya’nın önümüzdeki haftalarda yapacağı bombalamalar veya yabancı medyadan öğreneceğiz.
Putin-Erdoğan zirvesinin hemen ertesi günü bulgarianmilitary.com sahadaki kaynaklarına dayandırdığı haberde, buradaki değerlendirmeleri doğruladı: “M4 yolunun güneyi etrafındaki alanda Türklerin yoğun bir faaliyeti var, Türklerin zırhlı araçları ve tankları ülkenin bu kısmını terk ediyor ve kuzeye yerleşiyor.”
Gelişmeleri göreceğiz.
İki büyük devlet Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı oynama macerasının Türkiye’ye verdiği zarar elbette Suriye’yle sınırlı değil.
Zararın en kritik örneği F-35’ler ve S-400’ler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 17 Mayıs 2019’da “Er ya da geç F-35’leri teslim alacağız… S-400 konusunda geri adım atmak söz konusu değil” demişti.
Ama F-35’ler gelmedi.
S-400’er geldi ama işletmeye alınamıyor. Açıkça geri adım atıldı.
İktidar bir taraftan S-400’lerin ikinci paketi için sözleşme iması yapıyor, diğer taraftan parası ödenmiş ve ülkeye gelmiş birinci paketi depoda bekletiyor.
Ne yaman bir çelişki!
Her iki askeri sistem için Türkiye ödeme yaptı. F-35’ler için üretilecek parçaların iptali nedeniyle kayıplar dahil, Türkiye’nin doğrudan zararı en az 15 milyar dolar.
Eskişehir Avrupa’daki tüm F-35’lerin bakım merkezi olacaktı, büyük bir ilave gelir ve teknolojik birikim olanağı yok oldu.
Anadolu hafif uçak gemisi bitmek üzere, yakında donanmaya katılacak. Anadolu için F-35 modelleri dışında uygun uçak yok.
Ancak Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı oynama macerasının gerçek maliyeti bütün bunların ötesinde olabilir.
Amerika ve NATO’yla kavga ederek Türkiye’nin kendi 5. kuşak Milli Muharip Uçağını (TFX) üretebilmesi neredeyse imkansız.
F-16 filolarının modernizasyonu bile şimdi tehlikede.
Türkiye o macera nedeniyle on yıllardır sahip olduğu hava üstünlüğünü kaybederse, başta Ege’de ve Ortadoğu’da olmak üzere, ülke çıkarları kalıcı hasarlar alabilir.
Vebali ağır olur.
AKP nasıl sıkıştığının farkında.
Soçi dönüşünde Rusya’yla askeri işbirliğinin ilerleyeceğini, o arada savaş uçağı ve uçak motoru üretiminde ortak çalışma yapılacağını açıklayan Erdoğan’ın sözleri o endişeye işaret ediyor.
Bu kritik konuyu bir başka yazıda değerlendireceğiz.
Kaynak: HalukOzdalga.com
">Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, üç ay önce ABD Başkanı Biden ile 29 Eylül’de Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüştü.
Erdoğan her iki görüşmeyi tek başına yaptı. Dışişleri veya Savunma Bakanları bir yana, devletin resmi tercümanları bile içeri alınmadı.
Şimdi bu görüşmelerin yazılı bilgisi devlette bulunmuyor, bulunsa da sadece Erdoğan’ın toplantıdan sonra aktardığı kadarıyla var.
Bu tutum, yazılı belge ve kayıt geleneğinin güçlü olduğu devlet geleneğimizle bağdaşmıyor. Kurumlar ve kurallar üzerine kurulu modern devlet yönetiminde yeri yok. Devletin sürekliliği ilkesiyle çelişiyor.
Aşiret gelenekleri üzerine kurulu devletleri çağrıştırıyor.
Ama Washington ve Moskova’nın kontrolü altında yapılan bu görüşmelerin kelimesi kelimesine (verbatim) tutanaklarının, belki Erdoğan’ın sesi dahil, o devletlerin arşivinde olduğu muhakkak.
Pek çok yorumcu bu olayda, Erdoğan’ın en yakın çalışma arkadaşlarına dahi güvenmediğine, iğdiş edilmiş kurumsal işleyişe ve tek adam yönetimine işaret etti.
Evet, bunlar geçerli eleştiriler. Ama daha vahim bir durum söz konusu.
AKP iktidarı bir süredir Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı oynayarak kendisine alan açmaya çalışıyor.
Defalarca yazdım, bu son derece tehlikeli bir macera. Büyük devletleri birbirine karşı oynayarak kazanç sağlamaya çalışan orta büyüklükte bir ülke arada kalır, sıkışır ve ezilebilir.
Bir gün kurumlarımız güçlenebilir veya tek adam rejimi değişebilir. Ama daha vahim olan, iki büyük devleti birbirine karşı oynama macerasının geri dönüşü olmayan kalıcı hasarlar vermesidir.
Ne yazık ki gidiş o yönde.
Amerika ve Rusya’dan gelen baskı giderek artıyor. Son Soçi görüşmesi dahil Putin’le veya Biden’la yapılan görüşmelerde, Ankara somut hiçbir hedefine ulaşamadı. Buna karşılık ödenen faturalar yükseliyor.
AKP yöneticileri gidişin farkında. Amerika ve Rusya karşısında hesapsız atılan adımlarla kendini zor duruma düşüren iktidar, liderler arası müzakerelerin içeriğini kamuoyunun gözünden olabildiğince kaçırmaya çalışıyor.
Belli ki görüşmelerden kazançlı çıkacaklarına kendileri de inanmıyor. Yoksa saklamaya çalışmazlardı.
Soçi’de görüşme sonrasında liderlerin basın toplantısı yapması bile daha baştan programa alınmadı. Başarılı bir görüşme umut etseler, herhalde farklı olurdu.
Sonradan yapılan tek taraflı açıklamalarla kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyorlar.
* * *
Şubat 2020’de Suriye ve Rusya birlikleri ortak kara-hava harekatıyla İdlip’te M5 karayolu çevresini temizlemeye başladı. Türk askeri gözlem noktalarını dikkate almıyor, yanından geçip gidiyorlardı. AKP sözcüleri, Suriye Ordusu M5 yolunun gerisine çekilsin, “yoksa gereğini yaparız” diye defalarca tehditler savurdu.
Ama hava sahsının kontrolü tamamen elinde tutan Rusya’ya karşı askeri sonuç alabilmek neredeyse imkansız. Sonuç alamadığını gören Ankara, ateşkes isteyen taraf oldu. O arada AKP yönetimi Amerika ve AB’den destek aradı, bulamadı. Putin ağırdan aldı, İstanbul davetini reddetti, sonunda 5 Mart’ta Moskova’da randevu verdi.
Putin karşısında eli zayıf bir AKP heyeti görmek istiyordu. Erdoğan ve ekibinin Kremlin’de dakikalarca kapıda bekletildiğini gösteren video medyaya sızdırıldı. Müzakerelerde Ankara M5 yolu çevresini boşaltma karşılığında Suriye’nin kuzey doğusu veya Kobane’de değişik tavizler istedi, ama Putin hepsine hayır dedi.
AKP hiçbir isteğini alamadan M5 yolu çevresini boşaltmayı kabul etti.
29 Eylül görüşmesi öncesinde AKP iktidarının eli, 5 Mart 2020 öncesine göre çok daha zayıftı. ABD’yle ilişkiler diplerde. İktidar ilk seçimde gidici görünüyor. Ekonomi her geçen yıl daralıyor. Buna karşı Esed rejimi Arap dünyasında giderek güçleniyor.
Rusya’nın son aylardaki şiddetli bombardımanı ve Suriye-Rus birliklerinin mobilizasyonu, sıranın M4 yolu ile güneyindeki 100 civarındaki yerleşmeye geldiğine işaret ediyor. Ankara şimdi muhtemelen bu bölgeleri boşaltmak zorunda kalacak.
Hatırlayalım, Şubat 2020’de Rus ve Suriye uçaklarının saldırısına uğrayan 34 askerimiz o bölgede şehit düşmüştü.
Erdoğan’ın baş başa görüşmeyi tercih etmesinin en önemli nedeni muhtemelen, 5 Mart 2020 tecrübesinin tekrarlanacağı endişesiydi.
Soçi’de İdlip ve Suriye konusu nasıl bağlandı, henüz bilinmiyor. Bunu Rusya’nın önümüzdeki haftalarda yapacağı bombalamalar veya yabancı medyadan öğreneceğiz.
Putin-Erdoğan zirvesinin hemen ertesi günü bulgarianmilitary.com sahadaki kaynaklarına dayandırdığı haberde, buradaki değerlendirmeleri doğruladı: “M4 yolunun güneyi etrafındaki alanda Türklerin yoğun bir faaliyeti var, Türklerin zırhlı araçları ve tankları ülkenin bu kısmını terk ediyor ve kuzeye yerleşiyor.”
Gelişmeleri göreceğiz.
İki büyük devlet Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı oynama macerasının Türkiye’ye verdiği zarar elbette Suriye’yle sınırlı değil.
Zararın en kritik örneği F-35’ler ve S-400’ler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 17 Mayıs 2019’da “Er ya da geç F-35’leri teslim alacağız… S-400 konusunda geri adım atmak söz konusu değil” demişti.
Ama F-35’ler gelmedi.
S-400’er geldi ama işletmeye alınamıyor. Açıkça geri adım atıldı.
İktidar bir taraftan S-400’lerin ikinci paketi için sözleşme iması yapıyor, diğer taraftan parası ödenmiş ve ülkeye gelmiş birinci paketi depoda bekletiyor.
Ne yaman bir çelişki!
Her iki askeri sistem için Türkiye ödeme yaptı. F-35’ler için üretilecek parçaların iptali nedeniyle kayıplar dahil, Türkiye’nin doğrudan zararı en az 15 milyar dolar.
Eskişehir Avrupa’daki tüm F-35’lerin bakım merkezi olacaktı, büyük bir ilave gelir ve teknolojik birikim olanağı yok oldu.
Anadolu hafif uçak gemisi bitmek üzere, yakında donanmaya katılacak. Anadolu için F-35 modelleri dışında uygun uçak yok.
Ancak Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı oynama macerasının gerçek maliyeti bütün bunların ötesinde olabilir.
Amerika ve NATO’yla kavga ederek Türkiye’nin kendi 5. kuşak Milli Muharip Uçağını (TFX) üretebilmesi neredeyse imkansız.
F-16 filolarının modernizasyonu bile şimdi tehlikede.
Türkiye o macera nedeniyle on yıllardır sahip olduğu hava üstünlüğünü kaybederse, başta Ege’de ve Ortadoğu’da olmak üzere, ülke çıkarları kalıcı hasarlar alabilir.
Vebali ağır olur.
AKP nasıl sıkıştığının farkında.
Soçi dönüşünde Rusya’yla askeri işbirliğinin ilerleyeceğini, o arada savaş uçağı ve uçak motoru üretiminde ortak çalışma yapılacağını açıklayan Erdoğan’ın sözleri o endişeye işaret ediyor.
Bu kritik konuyu bir başka yazıda değerlendireceğiz.
Kaynak: HalukOzdalga.com