İçimden geldiği gibi.

Uzun yıllar, Teşvikiye" de oturmuş biri olarak, şimdi boğazda yaşamak, içimi kıpır kıpır ediyor....

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Uzun yıllar, Teşvikiye" de oturmuş biri olarak, şimdi boğazda yaşamak, içimi kıpır kıpır ediyor. Hani gülmek isterde, insan dışından çok içinden güler ya. İşte öyle bir şey.

Haftasonları, bu yıl üniversiteye girecek olan oğlumu, üniversiteye hazırlık kursuna yetiştiriyorum. Bebek ya daha benim için, kendi gitmesin, ben elimle bırakıp, sonra yine geri alayım diyorum. O da bu durumdan çok memnun, koca 1.80 lik adam; annecim beni kurstan sen al, sen bırak  kendim gelmeyim diyor. Olur çocuğum deyip koşuyorum. Bu sabahta yine böyle bir durum vardı. Gözümü açar açmaz, önceden haber vermek de yok tabii. Annecim geç kaldık, hemen çıkmamız lazım demez mi. Benim hazırlanıp, kapının önünde olmam 5 dak. yı asla geçmiyor. Hayır başka bir işim olsa, kendim hazırlanıp da, bir türlü dışarı çıkamam. Neyse, o korkunç, bana panik atak geçirten, Levent"in akşam trafiğini sevmiyorum ama, sabah boğazdan geçmeye bayılıyorum, sevinçten içim içime sığmıyor. Sabah saatlerinde boğazdan geçeceğim diye.

  Ayrıca, bir süredir, yağlıboya resim yaptığım için, etrafımı algılamam, daha bir farklı oluyor. Bir resme bakar gibi bakıyorum her şeye. Doğadaki,  renklerin muhteşemliği, beni hayran bırakıyor kendine.  Bebek" ten geçerken, sahildeki teknelerin salınması, sisli pembemsi  hava, denizdeki irili ufaklı, balıkçı tekneleri, Hisar" da balık tutan, balıkçılar.

 Bir de arabamda çalan, Semiramis Pekkan" dan; "Bana yalan söylediler" olunca, mırıl mırıl şarkı söyleyerek evime dönüyorum.

 İlk başlarda, Nişantaşı" nın , o her şey elinin altında durumundan uzak kalmak, beni rahatsız edecek gibi gelmişti ama şimdi iyi ki gelmişiz buralara diyorum.

 Hafta içinde sık sık, Nişantaşı" na gidiyorum ama sadece, alışveriş ya da, arkadaşlarımla buluşup kahve içmek için, sonra koşarak boğaza dönüyor, derin bir oh çekiyorum.

İnsan doğadan tamamen kopuk yaşamamalı. Bir de ben hep Teşvikiye" de apartman dairesinde, büyüdüğüm için, bahçeyi, çiçeği, yeşili çok seviyorum. Benim için ayrıca daha değerli, doğanın içinde olan bir yerde yaşamak. Kediler, köpekler, kuşlar…

Sakinliği de seviyorum ama çok insanlardan uzakta olarak değil. Yani, dağın başında, merkeze uzak, tek başına inziva bir hayat değil sevdiğim. Biraz uzak, biraz yakın olanı. İstediğimde, karışabilmeli aralarına, istediğimde de, tekrar dönebilmeliyim yalnızlığıma.

">

Uzun yıllar, Teşvikiye" de oturmuş biri olarak, şimdi boğazda yaşamak, içimi kıpır kıpır ediyor. Hani gülmek isterde, insan dışından çok içinden güler ya. İşte öyle bir şey.

Haftasonları, bu yıl üniversiteye girecek olan oğlumu, üniversiteye hazırlık kursuna yetiştiriyorum. Bebek ya daha benim için, kendi gitmesin, ben elimle bırakıp, sonra yine geri alayım diyorum. O da bu durumdan çok memnun, koca 1.80 lik adam; annecim beni kurstan sen al, sen bırak  kendim gelmeyim diyor. Olur çocuğum deyip koşuyorum. Bu sabahta yine böyle bir durum vardı. Gözümü açar açmaz, önceden haber vermek de yok tabii. Annecim geç kaldık, hemen çıkmamız lazım demez mi. Benim hazırlanıp, kapının önünde olmam 5 dak. yı asla geçmiyor. Hayır başka bir işim olsa, kendim hazırlanıp da, bir türlü dışarı çıkamam. Neyse, o korkunç, bana panik atak geçirten, Levent"in akşam trafiğini sevmiyorum ama, sabah boğazdan geçmeye bayılıyorum, sevinçten içim içime sığmıyor. Sabah saatlerinde boğazdan geçeceğim diye.

  Ayrıca, bir süredir, yağlıboya resim yaptığım için, etrafımı algılamam, daha bir farklı oluyor. Bir resme bakar gibi bakıyorum her şeye. Doğadaki,  renklerin muhteşemliği, beni hayran bırakıyor kendine.  Bebek" ten geçerken, sahildeki teknelerin salınması, sisli pembemsi  hava, denizdeki irili ufaklı, balıkçı tekneleri, Hisar" da balık tutan, balıkçılar.

 Bir de arabamda çalan, Semiramis Pekkan" dan; "Bana yalan söylediler" olunca, mırıl mırıl şarkı söyleyerek evime dönüyorum.

 İlk başlarda, Nişantaşı" nın , o her şey elinin altında durumundan uzak kalmak, beni rahatsız edecek gibi gelmişti ama şimdi iyi ki gelmişiz buralara diyorum.

 Hafta içinde sık sık, Nişantaşı" na gidiyorum ama sadece, alışveriş ya da, arkadaşlarımla buluşup kahve içmek için, sonra koşarak boğaza dönüyor, derin bir oh çekiyorum.

İnsan doğadan tamamen kopuk yaşamamalı. Bir de ben hep Teşvikiye" de apartman dairesinde, büyüdüğüm için, bahçeyi, çiçeği, yeşili çok seviyorum. Benim için ayrıca daha değerli, doğanın içinde olan bir yerde yaşamak. Kediler, köpekler, kuşlar…

Sakinliği de seviyorum ama çok insanlardan uzakta olarak değil. Yani, dağın başında, merkeze uzak, tek başına inziva bir hayat değil sevdiğim. Biraz uzak, biraz yakın olanı. İstediğimde, karışabilmeli aralarına, istediğimde de, tekrar dönebilmeliyim yalnızlığıma.

Tüm yazılarını göster