Niçin devam? Çünkü bir önceki yazıma gelen yorumların birinde diyor ki, değerli okur; millet açlıktan ölüyor, siz kedi, kuş peşinde…
Bu laf şimdi olmadı. Niye olmadı? Kavramları birbirine karıştırmamak lazım.
İsveç’ te, Norveç’ te yaşasaydık, kıyıya vuran balinaları, ya da nesli tükenmekte olan beyaz kar tilkilerinin haklarını savunacaktık. Yani bu devirde, ülkemizde, Pet Shop’ lar iyi denetlenmiyor aman dikkat, hastalıklı hayvanları bir ton paralara satıyorlar dediğimizde bu şekilde eleştirilmememiz lazım. Bu eleştiriye de eleştiri değil hamaset denir o halde nokta.
Kaldı ki bizim insanımız dünyada yaşayan diğer insanlar gibi artık boğaz tokluğuna yaşıyor, evcil hayvana bakabilecek durumu yok demek, doğru değil. Maksat, menfaatsiz sevgiyi paylaşacağımız evcil bir dost sahibi olmaksa, her bütçeye uygun, kedicikler, balıklar, kuşlar, köpecikler gibi bir sürü seçenek var.
Dediniz ki yerim yok, evim küçük o zaman bir hamster alın olsun bitsin ya da hamaset yapın, ben kendime bakamıyorum, bir de hayvan mı bakacağım diye o zaman mendebur mendebur oturun ne yapayım.
Son zamanlarda dikkat ettiğim bir şey var bizim toplumda; mesela yollarda trafikten şikayet ediyor insanlar işte yollar çok kalabalık işe gidemiyoruz iki saatimiz yollarda geçiyor diye.
Bakıyorum yolun en solunda bir araba 30 km hızla ağır ağır gidiyor, kulağında telefon, yol istiyorum, umurunda değil, kendi gitmiyor, yol da vermiyor. Sen sinirlenip arkadan trafik canavarı resmine dönüyor, sinirden direksiyonu ısırıyorsun. Yine öndekinde tık yok. O böyle yanındaki ile sohbet ederek, telefonla, konuşarak, sigara içerek bir kafe de oturur gibi yolda gidiyor. Kornaya basıp, geç kenara deyince de ne oluyor be gibilerinden, büyük bir şaşkınlıkla suratına bakıyor. Eğer sinirine hakim olamayıp, arkadan dokunursan, suç sende.
Trafikteki ömür törpülerini sayayım; çöp arabaları, belediye otobüsleri, minibüsler, sürekli yolcu arayışındaki taksiler, egzosu patlak motosikletler ve tabii ki kadın sürücüler, ben hariç.
Ben gayet hızlı, seri ve kurallara uygun kullanırım, işim yoksa da öyle yolun soluna geçip yolu kapatmam, ama genelde hep nereye gideceksem hızlıca gidip gelirim.
Bu uygunsuz kullananlar, herkesi kendilerine uydurmak istiyorlar. O yüzden de yollar hep trafikli, hep sıkışık, kimse gideceği yere vaktinde gidemiyor.
Önünüze çöp arabası çıkıyor, e ne yapalım çöp toplamasın mı? Toplasın ama ben de dünyanın vergisini ödeyen bir vatandaş olarak, arabama binip, işime gücüme gideyim değil mi güzel kardeşim. Yani birinin hakkını korurken diğerinin hakkının da çiğnenmesini doğal karşılamayalım.
Evcil hayvanlar için de böyle, herkesin hakkı, hukuku için de böyle.
Niye evcil hayvanlarla uğraşılmasın, kim neye yardım etmek istiyorsa, öğrenci okutmaktan tutun, ihtiyacı olan her canlıya, insan, hayvan diye ayırt etmeksizin, koşabiliyorsa bundan daha güzel şey olur mu? İnsanız diye kendimize bir değer atfediyorsak, o değerin sebebi bu olmalı işte, koşulsuz yardım ve sevgi içerisinde yaşayabilmek. O zaman kimse ne bencillik yapar, birbirinin hakkını gasp eder, ne de bir canlıya bakılıyor diye bunu saçma bulur.
Ama bizim bireysel değil de toplum olarak o çizgiye gelebilmemiz için bir yüz yıl daha geçmesi gerekiyor her halde…
">
Niçin devam? Çünkü bir önceki yazıma gelen yorumların birinde diyor ki, değerli okur; millet açlıktan ölüyor, siz kedi, kuş peşinde…
Bu laf şimdi olmadı. Niye olmadı? Kavramları birbirine karıştırmamak lazım.
İsveç’ te, Norveç’ te yaşasaydık, kıyıya vuran balinaları, ya da nesli tükenmekte olan beyaz kar tilkilerinin haklarını savunacaktık. Yani bu devirde, ülkemizde, Pet Shop’ lar iyi denetlenmiyor aman dikkat, hastalıklı hayvanları bir ton paralara satıyorlar dediğimizde bu şekilde eleştirilmememiz lazım. Bu eleştiriye de eleştiri değil hamaset denir o halde nokta.
Kaldı ki bizim insanımız dünyada yaşayan diğer insanlar gibi artık boğaz tokluğuna yaşıyor, evcil hayvana bakabilecek durumu yok demek, doğru değil. Maksat, menfaatsiz sevgiyi paylaşacağımız evcil bir dost sahibi olmaksa, her bütçeye uygun, kedicikler, balıklar, kuşlar, köpecikler gibi bir sürü seçenek var.
Dediniz ki yerim yok, evim küçük o zaman bir hamster alın olsun bitsin ya da hamaset yapın, ben kendime bakamıyorum, bir de hayvan mı bakacağım diye o zaman mendebur mendebur oturun ne yapayım.
Son zamanlarda dikkat ettiğim bir şey var bizim toplumda; mesela yollarda trafikten şikayet ediyor insanlar işte yollar çok kalabalık işe gidemiyoruz iki saatimiz yollarda geçiyor diye.
Bakıyorum yolun en solunda bir araba 30 km hızla ağır ağır gidiyor, kulağında telefon, yol istiyorum, umurunda değil, kendi gitmiyor, yol da vermiyor. Sen sinirlenip arkadan trafik canavarı resmine dönüyor, sinirden direksiyonu ısırıyorsun. Yine öndekinde tık yok. O böyle yanındaki ile sohbet ederek, telefonla, konuşarak, sigara içerek bir kafe de oturur gibi yolda gidiyor. Kornaya basıp, geç kenara deyince de ne oluyor be gibilerinden, büyük bir şaşkınlıkla suratına bakıyor. Eğer sinirine hakim olamayıp, arkadan dokunursan, suç sende.
Trafikteki ömür törpülerini sayayım; çöp arabaları, belediye otobüsleri, minibüsler, sürekli yolcu arayışındaki taksiler, egzosu patlak motosikletler ve tabii ki kadın sürücüler, ben hariç.
Ben gayet hızlı, seri ve kurallara uygun kullanırım, işim yoksa da öyle yolun soluna geçip yolu kapatmam, ama genelde hep nereye gideceksem hızlıca gidip gelirim.
Bu uygunsuz kullananlar, herkesi kendilerine uydurmak istiyorlar. O yüzden de yollar hep trafikli, hep sıkışık, kimse gideceği yere vaktinde gidemiyor.
Önünüze çöp arabası çıkıyor, e ne yapalım çöp toplamasın mı? Toplasın ama ben de dünyanın vergisini ödeyen bir vatandaş olarak, arabama binip, işime gücüme gideyim değil mi güzel kardeşim. Yani birinin hakkını korurken diğerinin hakkının da çiğnenmesini doğal karşılamayalım.
Evcil hayvanlar için de böyle, herkesin hakkı, hukuku için de böyle.
Niye evcil hayvanlarla uğraşılmasın, kim neye yardım etmek istiyorsa, öğrenci okutmaktan tutun, ihtiyacı olan her canlıya, insan, hayvan diye ayırt etmeksizin, koşabiliyorsa bundan daha güzel şey olur mu? İnsanız diye kendimize bir değer atfediyorsak, o değerin sebebi bu olmalı işte, koşulsuz yardım ve sevgi içerisinde yaşayabilmek. O zaman kimse ne bencillik yapar, birbirinin hakkını gasp eder, ne de bir canlıya bakılıyor diye bunu saçma bulur.
Ama bizim bireysel değil de toplum olarak o çizgiye gelebilmemiz için bir yüz yıl daha geçmesi gerekiyor her halde…