Deveye sormuşlar boynun neden eğri diye o da nerem doğru ki demiş. Gerçi şimdilerde bu laf bayağı değişmiş ve develer bir hayli hazır cevap olmuş, karikatür haline gelmiş ama biz geleneksel mana da yazmaya devam edelim. Merak edenler bu sözle ilgili, arama motoruna girip var olan karikatürleri aratırlar.
Her neyse!
Ben zaman zaman bazı konularda hiciv yazıyorum, bazen de hiciv yapmaya bile mecalim kalmıyor, realist bir kalemle konulara giriyorum. Çünkü hiciv yapmak için bile bazen enerjinizin olması gerekir. O da olmayınca hicive falan vakit kalmıyor. Yazabiliyor muyum? Sanki yazabiliyorum, ama asıl yapmak istediğim o değil.
Ben realist yazılardan, lafı evirmeden çevirmeden, açık ve net bir şekilde kendimi ifade etmekten memnun oluyorum. Yani ben o hiciv yapan, ağız burun kıvıran insanlardan değilim.
Espri konusuna gelince; espri benim hayatımın yüzde sekseni, karamsar, kötümser, negatif, çirkin olan hiçbir şey ben de değer bulmaz. Hep güzellik, hep iyilik, hep kaliteli olan diye listem uzar gider.
İlk defa kendimden bu kadar uzun bahsettim. Çünkü yaklaşık 4ila 5 yıldır aralıksız köşe yazısı yazıyorum, röportajlar hazırlıyorum. Genelde, hep ya başkalarını tanıtıyorum, ya bir anlamda politik davranıp, söylemek istediklerimi, sözcüklere şekil vererek ifade ediyorum.
Bundan sıkıldım ve bunaldım. Böyle insanlara da hayatımda şu veya bu şekilde tahammül edemiyorum.
Eksiğinizin olması önemli değil, eksik olun, hatalı olun ya da olalım ama lütfen sahte olmayalım. Lütfen içimizden samimi olarak ne geliyorsa öyle olalım. Şu maskeleri, yüzümüzden bir aşağıya indirelim.
Bizi beğenmeyecekler mi, ötekileştirecekler mi? Uğurlar olsun onlara, güle güle, canları sağ olsun. Biz inandığımız değerlerimizle arkaya bile bakmadan yola devam edelim.
İnsan hayatında iki önemli mekanizma var. Biri etki, diğeri tepki….
Birilerini aşağılıyorsak, bilin ki karşı enerji harekete geçecek ve biz de günlerden bir gün aşağılanacağız. Ya o kişi tarafından, ya da başkaları tarafından.
Görünmeyen ama yaşanan enerji, ilahi adalet veya ne diyorsanız artık, cismin ruhu mutlaka, kendini dengelemek üzerine çalışacak.
Biz ne kadar samimi ve gerçek olursak, o kadar sağlıklı ve şifalı olacağız.
Ne kadar kendimizi ortaya koymaz, saklar ve doğamıza aykırı davranırsak, o kadar acı çekip, huzursuz olacağız.
Komşumuz aç yatarken, biz en güzel yiyecekleri yesek de mutlu olamayacağız. Belki kendimizi kandıracak, biraz oyalanacağız ama sonunda geleceğimiz nokta aynı yer.
Enerji yasaları böyle işliyor. Bir şey ekiyoruz, sonra onu biçiyoruz. Bir etki de bulunuyoruz. Sonra onun tepkisini yaşıyoruz.
Birileri bu hayatta çok kazanıyor, paylaşmıyor. Enerjinin dengesi bozuluyor.
Bir ülkede huzur dirlik ve düzen yoksa, orada enerjinin dengesi bozulmuştur.
Birileri yanlış tohumlar ekmiştir tarlaya ve bunun bedelini, hepimiz birlikte öderiz.
Ying-yang dedikleri Uzakdoğu mistisizminde anlatılmak istenen enerji dengesi tam da bunu anlatır.
İnsanları yargılamayın, dinlerine, inanışlarına veya inançsızlıklarına göre sınıflandırmayın.
Evrensel bakışı yakalamaya çalışın. Siz böldükçe, sınıflandırdıkça, kategorize ettikçe, siz de bölünmeye, yargılanmaya, iteklenmeye devam edeceksiniz.
Ne zaman evrensel bakışı, yargılamak yerine, dostluğu, empatiyi, anlayışı yerleştirirseniz, enerji dengesi sağlıklı biçimde yerine oturacak.
Özetle burada böyle bir Polyanna mantığı kullanmıyorum. Diyebilirsiniz ki; birbirini haksız yere öldüren insanlar var dünyada onlara da mı sevgi göstereceğiz. Ya da ülkemizi bölmek isteyen insanlara da sevgi ve anlayış mı göstereceğiz.
Tabii ki hayır. Yanlış olan enerjinin önce kendisini düzeltmesi ve evrensel sevgi yasalarına uyması gerekir ki biz de oradaki iyi niyeti, hatayı düzeltme isteğini ve edimini görüp, haksızlık karşısında takındığımız olumsuz tavrı, olumluya dönüştürelim ve bir daha aynı hataya düşmeyelim.
Gerçek bir iyileşmeden bahsediyorsak, gerçekten iyiyi, güzeli ve samimiyeti yakalamamız lazım.
Yoksa bu düzen böyle tatsız, tuzsuz uzar gider….
">
Deveye sormuşlar boynun neden eğri diye o da nerem doğru ki demiş. Gerçi şimdilerde bu laf bayağı değişmiş ve develer bir hayli hazır cevap olmuş, karikatür haline gelmiş ama biz geleneksel mana da yazmaya devam edelim. Merak edenler bu sözle ilgili, arama motoruna girip var olan karikatürleri aratırlar.
Her neyse!
Ben zaman zaman bazı konularda hiciv yazıyorum, bazen de hiciv yapmaya bile mecalim kalmıyor, realist bir kalemle konulara giriyorum. Çünkü hiciv yapmak için bile bazen enerjinizin olması gerekir. O da olmayınca hicive falan vakit kalmıyor. Yazabiliyor muyum? Sanki yazabiliyorum, ama asıl yapmak istediğim o değil.
Ben realist yazılardan, lafı evirmeden çevirmeden, açık ve net bir şekilde kendimi ifade etmekten memnun oluyorum. Yani ben o hiciv yapan, ağız burun kıvıran insanlardan değilim.
Espri konusuna gelince; espri benim hayatımın yüzde sekseni, karamsar, kötümser, negatif, çirkin olan hiçbir şey ben de değer bulmaz. Hep güzellik, hep iyilik, hep kaliteli olan diye listem uzar gider.
İlk defa kendimden bu kadar uzun bahsettim. Çünkü yaklaşık 4ila 5 yıldır aralıksız köşe yazısı yazıyorum, röportajlar hazırlıyorum. Genelde, hep ya başkalarını tanıtıyorum, ya bir anlamda politik davranıp, söylemek istediklerimi, sözcüklere şekil vererek ifade ediyorum.
Bundan sıkıldım ve bunaldım. Böyle insanlara da hayatımda şu veya bu şekilde tahammül edemiyorum.
Eksiğinizin olması önemli değil, eksik olun, hatalı olun ya da olalım ama lütfen sahte olmayalım. Lütfen içimizden samimi olarak ne geliyorsa öyle olalım. Şu maskeleri, yüzümüzden bir aşağıya indirelim.
Bizi beğenmeyecekler mi, ötekileştirecekler mi? Uğurlar olsun onlara, güle güle, canları sağ olsun. Biz inandığımız değerlerimizle arkaya bile bakmadan yola devam edelim.
İnsan hayatında iki önemli mekanizma var. Biri etki, diğeri tepki….
Birilerini aşağılıyorsak, bilin ki karşı enerji harekete geçecek ve biz de günlerden bir gün aşağılanacağız. Ya o kişi tarafından, ya da başkaları tarafından.
Görünmeyen ama yaşanan enerji, ilahi adalet veya ne diyorsanız artık, cismin ruhu mutlaka, kendini dengelemek üzerine çalışacak.
Biz ne kadar samimi ve gerçek olursak, o kadar sağlıklı ve şifalı olacağız.
Ne kadar kendimizi ortaya koymaz, saklar ve doğamıza aykırı davranırsak, o kadar acı çekip, huzursuz olacağız.
Komşumuz aç yatarken, biz en güzel yiyecekleri yesek de mutlu olamayacağız. Belki kendimizi kandıracak, biraz oyalanacağız ama sonunda geleceğimiz nokta aynı yer.
Enerji yasaları böyle işliyor. Bir şey ekiyoruz, sonra onu biçiyoruz. Bir etki de bulunuyoruz. Sonra onun tepkisini yaşıyoruz.
Birileri bu hayatta çok kazanıyor, paylaşmıyor. Enerjinin dengesi bozuluyor.
Bir ülkede huzur dirlik ve düzen yoksa, orada enerjinin dengesi bozulmuştur.
Birileri yanlış tohumlar ekmiştir tarlaya ve bunun bedelini, hepimiz birlikte öderiz.
Ying-yang dedikleri Uzakdoğu mistisizminde anlatılmak istenen enerji dengesi tam da bunu anlatır.
İnsanları yargılamayın, dinlerine, inanışlarına veya inançsızlıklarına göre sınıflandırmayın.
Evrensel bakışı yakalamaya çalışın. Siz böldükçe, sınıflandırdıkça, kategorize ettikçe, siz de bölünmeye, yargılanmaya, iteklenmeye devam edeceksiniz.
Ne zaman evrensel bakışı, yargılamak yerine, dostluğu, empatiyi, anlayışı yerleştirirseniz, enerji dengesi sağlıklı biçimde yerine oturacak.
Özetle burada böyle bir Polyanna mantığı kullanmıyorum. Diyebilirsiniz ki; birbirini haksız yere öldüren insanlar var dünyada onlara da mı sevgi göstereceğiz. Ya da ülkemizi bölmek isteyen insanlara da sevgi ve anlayış mı göstereceğiz.
Tabii ki hayır. Yanlış olan enerjinin önce kendisini düzeltmesi ve evrensel sevgi yasalarına uyması gerekir ki biz de oradaki iyi niyeti, hatayı düzeltme isteğini ve edimini görüp, haksızlık karşısında takındığımız olumsuz tavrı, olumluya dönüştürelim ve bir daha aynı hataya düşmeyelim.
Gerçek bir iyileşmeden bahsediyorsak, gerçekten iyiyi, güzeli ve samimiyeti yakalamamız lazım.
Yoksa bu düzen böyle tatsız, tuzsuz uzar gider….