Bu haftaki analizimi, Dünya Bankası'nın özelleştirme konusunda geliştirdiği bir kavram üzerinde yapmak istiyorum. Kavramın İngilizcesi 'vested interest'. Bir anlamda mücadele verilmeden elde edilmiş çıkarlar ve 'rant paketi' olarak tanımlanabilir. Esasında basit, ancak basit olduğu kadar gözden kaçırılması da kolay bir kavram. Depremlerden ve ekonomik krizlerden bunalmış kitlelere son günlerde tekrar değişim havucunu sallayan medya unsurlarına, bir uyarı niteliği olacak bir kavram.
Özelleştirme Masalları :
Üniversitelerden birisinde bir tez yazılsa ve tezin konusu, başladığı günden bu yana Özelleştirme Dairesinin elde ettiği gelirle yaptığı harcamaların toplamını karşılaştırsa, çok mutlu olacağım. Bir varlık veya bir lisans satışı gündeme geldiği zaman bu varlığın arkasında duran çalışanları ve yöneticileri doğal olarak bu satışa karşı çıkmakta. O kurumun bağlı olduğu siyasi otorite de aynı şekilde satışa karşı çıkmakta. Çünkü belli bir grup, ilgili kurumdan bir rant elde etmekte. Ortada belli bir 'çıkar paketi' var.
Sayısız ekonomik paketlere rağmen ( bazıları zamanında bu paketleri Ekonomik Kurtuluş Savaşı olarak ambalajlamıştı) 'çıkar paketleri' bozulmadan ayakta.
Hatırlarsınız Telekom'un satışı gündeme geldiği zaman, devrin MHP'li bakanı, kurumda yerleşik kadrolardan aldığı destekle nasıl ayak sürtmüştü. Kulağa hoş gelen bir Ulusalcılık söylemi ile Türk Telekomu'nun satışını engellemişti. Zamanla dünya koşulları değişti, Türkiye'nin yükselen piyasalar arasında pabucu dama atıldı,Telekom'a teklif veren bile çıkmadı. Halk dünyanin en yüksek telefon ücretlerini ödemeye devam ede dursun, Telekom'un çıkar grubu halen 1-0 galip durumda. Buna benzer deneyim THY'de yaşandı. Gurur duyulan ulusal hava yoluna teklif veren bile çıkmadı. İtalya'da espridir, "Ömür boyu istihdam edilmek istiyorsan, Tasviye Kurulu üyesi ol" derler. Türkiye'de aynı şey Özelleştirme Dairesi için geçerli olabilir.
Kıbrıs Devletleştikten Sonra
Özelleştirme konusunda analiz ettiğim 'hak edilmiş çıkarlar' grubunu, son günlerde gündemde duran Kıbrıs konusu ile özleştirmek mümkün. Son 20 yıldır Özelleştirme konusunda yaşananlar, son 30 yıldır Kıbrıs'ta yaşananlarla paralellik göstermekte. 240 bin nüfuslu KKTC'de yaklaşık 40 bin kişi Türkiye'den gönderilen maaşlarla yaşamlarını sürdürmekte. Bu grup içinde en yüksek Bakan'dan en küçük memura kadar dolar bazında maaş alan binlerce insan var. Washington kaynaklarına göre bu bordronun Türkiye'ye yıllık maliyeti 600 milyon dolar. Bir anlamda Türkiye 'off-shore' bir KİT yaratmış farkında değil. Son 30 senenin toplam maliyeti 18 milyar dolar. Dünya kamuoyu nezdinde elde edilen sonuç ise, sıfıra sıfır. KKTC'yi Türkiye'den başka tanıyan ülke yok. Kıbrıs'ta yaşayan 'çıkar grubu', onların Ankara'da oturan lobicileri ve medyadaki uzantıları ile beraber olanlar yine galip. 30 yıl boyunca her sene 600 milyon dolar yatırım imkanını kaçıran 240 bin veya daha az nüfuslu Anadolu'nun 30 ayrı yerleşim beldesi yine mağlup.
Üstüne üstelik muhalefeti sadece itiraz olarak kabul eden siyasiler de, Kıbrıs'ta teklif edilen toprak takaslarını, tapu dairesinde 'babadan kalma' mülkü devir etmek şeklinde kişiselleştirince işin içinden çıkılmaz oluyor. Türkiye'nin burnunun dibinde ufak bir ülkenin AB üyesi olmasının güvenlik ve ekonomik açıdan Türkiye'ye ne faydası olur
şeklinde henüz hiç analiz yapıldığını gördünüz mü ?
Ne Biçim Değişim ?
Değerli okurlar yukarıda belli bir rant kaynağının üzerinde oturan çıkar gruplarının kolay kolay teslim olmayacaklarını kısaca analiz etmek istedim. Yüzeysel analizlerin revaçta olduğu toplumumuzda ( herkes çok yoğun da !!! ) 'değişim' lafı 'iyi ve güzel' olarak lanse edilmekte. Ben konuya ne iyimser ne de kötümser yaklaşmak istiyorum. Çıkar gruplarının özellikle 'tekel' konumunda oldukları toplumlarda 'değişim' kolay, sancısız hatta hatta kansız olmaz. Eğer bir 'değişim' olacaksa bunun nereye varacağını şimdiden kestirmek ise imkansızdır. Sizlere tavsiyem 'değişiyoruz', 'değişeceğiz' gibi boş boş konuşanları biraz sıkıştırmanız, önce onlara toplum olarak hangi mahallede oturduğumuzu hatırlatmanız.
Meraklısına Not : IMF'nin üst yöneticilerinden ' Türk Dostu" Ann Kruger
'çıkar grupları ve ekonomik kalkınma' konusunda geniş araştırmalar yapmıştır.
Krueger, Ann O. 1990. "Government Failures in Development." Journal of Economic Perspectives 4: 9-25
Washington D.C. 30 Haziran '03
joememet@hotmail.com
">
Bu haftaki analizimi, Dünya Bankası'nın özelleştirme konusunda geliştirdiği bir kavram üzerinde yapmak istiyorum. Kavramın İngilizcesi 'vested interest'. Bir anlamda mücadele verilmeden elde edilmiş çıkarlar ve 'rant paketi' olarak tanımlanabilir. Esasında basit, ancak basit olduğu kadar gözden kaçırılması da kolay bir kavram. Depremlerden ve ekonomik krizlerden bunalmış kitlelere son günlerde tekrar değişim havucunu sallayan medya unsurlarına, bir uyarı niteliği olacak bir kavram.
Özelleştirme Masalları :
Üniversitelerden birisinde bir tez yazılsa ve tezin konusu, başladığı günden bu yana Özelleştirme Dairesinin elde ettiği gelirle yaptığı harcamaların toplamını karşılaştırsa, çok mutlu olacağım. Bir varlık veya bir lisans satışı gündeme geldiği zaman bu varlığın arkasında duran çalışanları ve yöneticileri doğal olarak bu satışa karşı çıkmakta. O kurumun bağlı olduğu siyasi otorite de aynı şekilde satışa karşı çıkmakta. Çünkü belli bir grup, ilgili kurumdan bir rant elde etmekte. Ortada belli bir 'çıkar paketi' var.
Sayısız ekonomik paketlere rağmen ( bazıları zamanında bu paketleri Ekonomik Kurtuluş Savaşı olarak ambalajlamıştı) 'çıkar paketleri' bozulmadan ayakta.
Hatırlarsınız Telekom'un satışı gündeme geldiği zaman, devrin MHP'li bakanı, kurumda yerleşik kadrolardan aldığı destekle nasıl ayak sürtmüştü. Kulağa hoş gelen bir Ulusalcılık söylemi ile Türk Telekomu'nun satışını engellemişti. Zamanla dünya koşulları değişti, Türkiye'nin yükselen piyasalar arasında pabucu dama atıldı,Telekom'a teklif veren bile çıkmadı. Halk dünyanin en yüksek telefon ücretlerini ödemeye devam ede dursun, Telekom'un çıkar grubu halen 1-0 galip durumda. Buna benzer deneyim THY'de yaşandı. Gurur duyulan ulusal hava yoluna teklif veren bile çıkmadı. İtalya'da espridir, "Ömür boyu istihdam edilmek istiyorsan, Tasviye Kurulu üyesi ol" derler. Türkiye'de aynı şey Özelleştirme Dairesi için geçerli olabilir.
Kıbrıs Devletleştikten Sonra
Özelleştirme konusunda analiz ettiğim 'hak edilmiş çıkarlar' grubunu, son günlerde gündemde duran Kıbrıs konusu ile özleştirmek mümkün. Son 20 yıldır Özelleştirme konusunda yaşananlar, son 30 yıldır Kıbrıs'ta yaşananlarla paralellik göstermekte. 240 bin nüfuslu KKTC'de yaklaşık 40 bin kişi Türkiye'den gönderilen maaşlarla yaşamlarını sürdürmekte. Bu grup içinde en yüksek Bakan'dan en küçük memura kadar dolar bazında maaş alan binlerce insan var. Washington kaynaklarına göre bu bordronun Türkiye'ye yıllık maliyeti 600 milyon dolar. Bir anlamda Türkiye 'off-shore' bir KİT yaratmış farkında değil. Son 30 senenin toplam maliyeti 18 milyar dolar. Dünya kamuoyu nezdinde elde edilen sonuç ise, sıfıra sıfır. KKTC'yi Türkiye'den başka tanıyan ülke yok. Kıbrıs'ta yaşayan 'çıkar grubu', onların Ankara'da oturan lobicileri ve medyadaki uzantıları ile beraber olanlar yine galip. 30 yıl boyunca her sene 600 milyon dolar yatırım imkanını kaçıran 240 bin veya daha az nüfuslu Anadolu'nun 30 ayrı yerleşim beldesi yine mağlup.
Üstüne üstelik muhalefeti sadece itiraz olarak kabul eden siyasiler de, Kıbrıs'ta teklif edilen toprak takaslarını, tapu dairesinde 'babadan kalma' mülkü devir etmek şeklinde kişiselleştirince işin içinden çıkılmaz oluyor. Türkiye'nin burnunun dibinde ufak bir ülkenin AB üyesi olmasının güvenlik ve ekonomik açıdan Türkiye'ye ne faydası olur
şeklinde henüz hiç analiz yapıldığını gördünüz mü ?
Ne Biçim Değişim ?
Değerli okurlar yukarıda belli bir rant kaynağının üzerinde oturan çıkar gruplarının kolay kolay teslim olmayacaklarını kısaca analiz etmek istedim. Yüzeysel analizlerin revaçta olduğu toplumumuzda ( herkes çok yoğun da !!! ) 'değişim' lafı 'iyi ve güzel' olarak lanse edilmekte. Ben konuya ne iyimser ne de kötümser yaklaşmak istiyorum. Çıkar gruplarının özellikle 'tekel' konumunda oldukları toplumlarda 'değişim' kolay, sancısız hatta hatta kansız olmaz. Eğer bir 'değişim' olacaksa bunun nereye varacağını şimdiden kestirmek ise imkansızdır. Sizlere tavsiyem 'değişiyoruz', 'değişeceğiz' gibi boş boş konuşanları biraz sıkıştırmanız, önce onlara toplum olarak hangi mahallede oturduğumuzu hatırlatmanız.
Meraklısına Not : IMF'nin üst yöneticilerinden ' Türk Dostu" Ann Kruger
'çıkar grupları ve ekonomik kalkınma' konusunda geniş araştırmalar yapmıştır.
Krueger, Ann O. 1990. "Government Failures in Development." Journal of Economic Perspectives 4: 9-25
Washington D.C. 30 Haziran '03
joememet@hotmail.com