Millet İttifakı kolay kazanılabilecek seçimleri kaybetti, Cumhurbaşkanlığını ve Meclis çoğunluğunu Erdoğan ve AKP’ye hediye etti.
Ama hepsi o kadar değil.
İki ay geçmesine rağmen, hiçbirinden hayati seçimlerin niçin kaybedildiği hakkında anlamlı bir değerlendirme, özeleştiri gelmedi.
Özeleştiri, yani kendini doğru anlama ve anlatma, yanlışları bilinç düzeyine çıkartma demektir. O doğrultuda bir gayretleri bile yok.
Böylece sadece seçim yenilgisiyle kalmadılar, umutsuz vaka olduklarını da kanıtlandılar.
Hezimete yol açan yanlışları aşağıda özetledik.
Kapsamlı bir değerlendirme, Şubat 2022’den itibaren 6’lı Masa’nın çalışma dönemini de hesaba katmalıdır. Ama burada sadece adayın ilan edildiği 6 Mart sonrasını, yani kampanya dönemini ele alacağız.
Maalesef düzgün işleyen bir demokrasi ve hukuk devletine sahip değiliz. Bu gerçek tüm muhalefet için bir başlangıç verisi oluşturur. O nedenle iktidarın devlet gücünü kullanarak başvurduğu baskıcı ve demokrasiyle bağdaşmayan uygulamalar aşağıdaki özete dahil değildir.
* * *
– Erdoğan’ın adaylığının Anayasa hükümlerine aykırı olduğunun üzerine gidilmeli, ısrarla vurgulanmalıydı. Tabii bunun için baştan itibaren o doğrultuda tavır koymak gerekirdi.
– 6’lı Masa aylarca süren çalışmalar yaptı, ama görüldü ki bir vizyon yoktu ve kampanya stratejisi ortaya konmamıştı. Profesyonelce hazırlanmamış, içeriği zayıf ve ayak üstü belirlenmiş “Sana Söz” veya “Geliyor gelmekte olan” gibi muğlak sloganlar üzerine kurlu bir kampanya yürütüldü.
– Kampanya stratejisi seçmen tercihlerine göre oluşur. Ekonomi (hayat pahalılığı, işsizlik, vs.) açık ara birinci sorundu, kampanyanın odağını oluşturmalıydı. Muhalefet ekonomiyi nasıl daha iyi yönetecek; iyi çalışılmış, altı doldurulmuş somut hedefler ve politikalar olabildiğince basit bir dille seçmene anlatılmaydı (pozitif propaganda). Muhalefette bunu yapabilecek uzman kadrolar mevcuttu, ama beceremediler.
– Buna karşılık özensiz hazırlanmış boş söylemler ve devlet kesesinden harcamaya dayalı kolaycı ve popülist vaatler ön plana çıktı. Seçim sonuçları seçmenlerin altı boş ve kolaycı vaatleri satın almadığını gösterdi. Örnekler aşağıda.
– Araştırmaların gösterdiği gibi seçmen için ikinci en önemli başlık, sayısı en az 10 milyona ulaşan göçmen sorunuydu. Muhalefet, Suriye düğümünü de kapsayacak şekilde, iyi hazırlanmış somut hedeflerini ve politikalarını anlatmalıydı. Ama göçmen sorununu birinci turda neredeyse ağızlarına bile almadılar!
– Kritik bir husus, en önemli iki sorunu (ekonomi ve göçmenler) doğuranın AKP iktidarı olduğu bol, basit ve somut örneklerle anlatılmalıydı (negatif propaganda). Rastgele söylemler hariç, o konuya da hiç girmediler. Herhalde “bunu zaten herkes biliyor” diye düşündüler!
– Örneklere bakalım. “Vallahi billahi çetelerin (devlete iş yapan yüklenicilerin) çaldığı 418 milyar doları Türkiye’ye getireceğim, halka dağıtacağım” söylemi, neredeyse muhalefetin ekonomi politikasının belkemiğini oluşturdu. Ama böyle bir para yok!
– “Söz aldık 3 yılda 320 milyar $ yabancı yatırım gelecek”. Kılıçdaroğlu’nun üç günlük İngiltere ziyaretine dayanan bu iddia inandırıcılıktan yoksun. Yabancı yatırımcılar öyle bir söz vermez. Ülkenin mevcut ekonomik koşullarında 3 yılda 320 milyar $ yabancı yatırım gelmesi mümkün değil.
– “Refah artışından ücretlilerin payına düşen miktar 200 milyar $ eksik ödendi, vergi dilimlerini yeniden düzenleyerek bu farkı onlara geri ödeyeceğiz.” Ücretlilerin ödediği gelir vergisi yılda 20 milyar $ civarında. 10 yılda ödemek için, tüm gelir vergilerini sıfırlamak gerekir. Üstelik bunu söyleyen Kılıçdaroğlu vergi uzmanı!
– Özensiz hazırlanan vaatler sadece ekonomiye değil tüm kampanyaya egemen oldu. Kılıçdaroğlu “hayatımın projesi” diyerek Türkiye’yi Çin’e bağlayacak “İpek Yolu” projesini açıkladı (6 Mayıs). Halbuki Türkiye zaten Çin’in büyük önem verdiği “Kuşak Yol Girişimi” içinde yer alıyor. Üstelik açıklanan proje Azerbaycan’ı dışta bırakıyordu, Azerbaycan lideri Aliyev sert tepki gösterdi.
– “Milli eğitimin perişan durumunu nasıl düzeltebilirim diye uzun uzun düşündüm ve en sonunda cevabı buldum, en büyük devrimi o konuda yapacağım” (8 Mayıs). Milli Eğitim Bakanlığı siyaset dışına çıkarılacak, en yetenekli uzmanlar iş başına getirilecek ve yapılacak düzenlemelerle MEB hep siyaset dışı kalacakmış! Bu uçuk önerinin gerçekleşmesi olanaksız. Siyaset-uzmanlık ilişkisini zihninde doğru kuramamış. Ayrıca bu akıl yürütmenin varacağı yer demokrasi dışı bir rejim.
– “İleri teknolojiye dayalı Adana-Mersin Özel Ekonomi Bölgesi kurulacak, 835 bin kişiye doğrudan istihdam sağlanacak” (Bay Kemal’in Tahtası-4). 2022 gerçekleşme verilerine göre 1 kişiye istihdam sağlamak için ortalama 91,000 $ yatırım gerekiyor. Gereken yatırım 76 milyar $. Bu bölgelerden dokuz adet kurulacağını açıkladı, gereken yatırım 600-700 milyar $. Kaynak belli değil. Masa başında yapılan amatörce bir çalışma. Şaka gibi.
– “Asgari ücretliden vergi almayacağız”. Herhalde asgari ücretten gelir vergisi kesilmeyecek demek istiyor. Ama asgari ücretten gelir vergisi zaten kesilmiyor.
– “AB vizesini 3 ayda kaldıracağım”. AB’nin işleyişini bilmiyor. 3 ayda imkansız. Üstelik yabancı siyasi kurumların kararına bağlı bir konuda böyle kesin süre verilir mi?
– Tuhaf kampanya uygulamaları arasında “Alevi” ve “Kürtler” videoları da yer aldı. Somut politik çözüm önerisi içermeyen videolar hangi amaçlarla kampanyanın parçası yapıldı, belli değil.
– Muharrem İnce’nin sadece adaylıktan çekilmesi değil, muhalefet adayını desteklemesi erken bir tarihte sağlanmalıydı. Mümkündü. Küçük hesaplar nedeniyle ve muhtemelen haddini bildirme duygusuyla kayıtsız kalındı.
– Gelecek, Deva ve Saadet partilerinin, daha az milletvekili çıkarsalar bile, bir formüle göre kesinlikle seçime girmeleri gerekiyordu. Çünkü seçimin birinci hedefi cumhurbaşkanlığını kazanmaktı, her şey o hedefe göre planlanmalıydı. Üç partinin seçime katılması CB seçiminde muhalefet adayının oyunu artıracaktı. O basit hesabı dahi yapamadılar. En kötü çözümü buldular, CHP çatısı altında seçime girdiler. İkincil sonuç, dışarıya dağıtılan aşırı sayıda aday nedeniyle CHP örgütlerinde motivasyon düşmesi oldu.
– Kılıçdaroğlu, CHP’li olmadığı anlaşılan profesyonel danışmanların önerisiyle, kampanya boyunca CHP’li kimliğini olabildiğince sakladı. O nedenle medya açıklamalarını evinden yaptı, CHP bayrağı ve Altı Ok gibi simgeleri asgari düzeyde kullandı. Yandaş enteller “mutfağı ne kadar mütevaziymiş” diye hoşlandı ama siyasi kimliğini örtmeye ve bulandırmaya çalışan bir siyasetçi, hele genel başkan düzeyinde, seçmene güven verebilir mi?
– Buna karşılık partili cumhurbaşkanı olduğu için Erdoğan’a en ağır eleştirileri yönelten Kılıçdaroğlu, hiç umursamadan büyük tutarsızlık örneği sergiledi ve seçilirse genel başkanlığı bırakmayacağını açıkladı.
– PKK’nın Cemil Bayık, Duran Kalkan, Murat Karayılan, Bese Hozat gibi dağdaki liderleri Millet İttifakı ve adayının kazanması lehinde tavır koydu, medya açıklamaları yaptılar. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı aynı açıklıkta karşı çıkmalı, “PKK terör örgütüdür, desteğini istemiyoruz, çekin elinizi” demeliydi. Ama sustular. İktidar ve medyası bu durumu, montaj video gibi gayri ahlaki yöntemler dahil sonuna kadar kullandı. Muhalefetin sessiz kalma tercihi ciddi oy kaybına yol açtı.
– Tam 7 Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile seçmenin önüne çıkmak “biz daha iyi yönetiriz” izlenimi vermedi, muhalefete güveni artırmadı.
– Miting organizasyonları amatörce yapıldı. Seçmenin vereceği en kritik karar Cumhurbaşkanı kim olsun idi. Ancak mitinglerde Kılıçdaroğlu’ndan önce çok sayıda CB Yardımcısı adayı uzun konuşmalar yaptı, esas adayı dinleyecek ilgi ve enerji düştü. Ayrıca, Kılıçdaroğlu konuşurken hemen arkasında başka kişiler kendi arasında sohbet ediyor, ellerindeki telefonla oynuyor veya sahnede dolaşıyordu.
– Başarısızlığın bir başka nedeni sandıklara yeterince sahip çıkılmaması oldu. En büyük görev ana muhalefet CHP’ye düşüyordu, ancak defalarca verilen kesin sözlere rağmen bir kez daha sınıfta kaldılar. On binlerce sandık sonuç tutanağı toplanamadı. Üst düzeyde görev yapan bir CHP milletvekili “Egemen olamadığımız ve seçim sonucunu değiştirebilecek sandık sayısının varlığından hepimiz haberdarız” dedi. Tahminim, bu nedenle %1 civarında oy kaybı söz konusu.
– 14 Mayıs’ta en yüksek olasılık yarışın ikinci tura kalmasıydı, nitekim öyle oldu. Ama muhalefetin ikinci tur hazırlığı olmadığı ortaya çıktı, iki haftalık sürenin büyük kısmı boşa harcandı. Mesela AKP örgütleri afiş ve broşür dağıtımını hemen yaptı, muhalefet aynı işi son günlere yetiştirebildi.
– İkinci turda Kılıçdaroğlu’nun en aşırı milliyetçi parti ve lideri Ümit Özdağ’la anlaşması sonucu etkilemedi ama sembolik mesajlar taşıdı. Cumhuriyeti kuran partinin genel başkanı Kılıçdaroğlu, Anayasa’nın değişmez ilkelerine bağlılığını kanıtlamak için Özdağ tarafından sınava tabi tutulmayı içine sindirdi. En aşırı milliyetçi partiyle anlaştı, oportünist siyaseti bir kez daha göz önüne serildi.
– Birinci turda göçmen sorununu unuttukları aniden akıllarına geldi. İkinci turda bu kez, Kılıçdaroğlu’nun kocaman resminin yer aldığı seçim afişleri Nazi Almanya’sını çağrıştıran en ırkçı sloganlarla bezendi. İnanılır gibi değil!
– Seçmen talepleri arasında dış politika konuları en altlarda yer alır. Ancak dış politikada ciddi ve etkili tavırlar almak seçmen üzerinde “bunlar ülkeyi iyi yönetir” izlenimi doğurduğu için dolaylı önem taşır. Son olarak kampanya dönemine o açıdan bakacağız.
– Muhalefet kampanya boyunca dış politikada iç tutarlılığı olmayan, zihin karışıklığı yansıtan bir tutum sergiledi. Göçmen sorununu en yakından ilgilendiren Suriye meselesinin nasıl düzenleneceği somut planlar çerçevesinde seçmene anlatılmalıydı, konuya hemen hiç girilmedi.
– Önce Rusya’ya giden bir gazeteci aracılığı ile Putin’e çok sıcak mesaj gönderildi, hemen ardından bir Amerikan gazetesine verilen mülakatta NATO’nun Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılacağız açıklaması yapıldı. Bu karara hangi tahliller sonucu varıldığı açıklanmadı.
– Kılıçdaroğlu “Rusya seçimlere iktidar lehine müdahale ediyor, elimizde somut kanıtlar var” iddiasında bulundu, Moskova resmi açıklamayla ve kesin dille reddedince hiçbir cevap veremedi. Dayanaksız iddia ve vaatlerin yeni bir örneğini oluşturdu.
– Son olarak, Kılıçdaroğlu’nun Özdağ’a İçişleri dahil üç bakanlık ve Milli İstihbarat Başkanlığı’nı vermeyi öngören gizli anlaşmasına değinelim. Kendi partisinin üst yöneticileri, İttifak ortakları ve her şeyden önce kamuoyundan gizlediği anlaşma sonradan ortaya çıktığı için elbet sonuçları etkilemedi. Ancak Millet İttifakı’nın belirlediği adayı tanıma açısından önemli.
Adayın şeffaflık, dürüstlük, demokratik sorumluluk gibi ilkeleri umursamadığı ortada. Ancak, hayati MİT kurumunu başkasına vererek iktidar olamazsın diye eleştirenler, onu hâlâ yeterince tanımıyor olabilir. Kazansaydı muhtemelen sözünü tutmayacaktı.
* * *
Kılıçdaroğlu en yanlış adaydı. Ama AKP iktidarı o denli berbat ki, hiç değilse bir kısım kampanya gaflarından kaçınsalardı seçimi yine de kazanırlardı.
Vizyon taşıyan ve iyi hazırlanmış bir kampanya, Deva-Gelecek-Saadet partilerinin seçime katılması, PKK’ya karşı doğru tavır alınması ve 190 bin sandığa %1-2 gibi küçük fireler hariç sahip çıkılması, seçimi rahatça kazanmaya yeterdi.
Farklı bir aday ve yanlışların asgariye indirilmesi durumunda, Erdoğan’a karşı en az 10 puan farkla seçim alınabilirdi (55-45).
Kendilerinin yaptırdığı ankette Erdoğan karşısında kutu kola dahi %48,7 oy topluyordu. Kılıçdaroğlu kutu kola kadar oy alamadı (%47,8).
Birinci sorumluluk elbet Kılıçdaroğlu ve üst düzey CHP’li kadrolara ait.
Ama hezimetin esas sorumlusu, vahim yanlışlara ortak olan ve üzerine düşen görevi yerine getiremeyen Millet İttifakı’dır.
Hafızalardaki en kötü seçim kampanyasının sorumlusu Millet İttifakı’dır.
Millet İttifakı’nın tamamının umutsuz vaka olduğu ortaya çıktı.
Çünkü en kritik seçimde zincirleme yanlışlara imza atan, ama kaybettikten sonra özeleştiriyi dahi beceremeyen, dolayısıyla niçin kaybettiğini tahlil edemeyen siyasetin gelecekte seçim kazanması beklenemez.
">Millet İttifakı kolay kazanılabilecek seçimleri kaybetti, Cumhurbaşkanlığını ve Meclis çoğunluğunu Erdoğan ve AKP’ye hediye etti.
Ama hepsi o kadar değil.
İki ay geçmesine rağmen, hiçbirinden hayati seçimlerin niçin kaybedildiği hakkında anlamlı bir değerlendirme, özeleştiri gelmedi.
Özeleştiri, yani kendini doğru anlama ve anlatma, yanlışları bilinç düzeyine çıkartma demektir. O doğrultuda bir gayretleri bile yok.
Böylece sadece seçim yenilgisiyle kalmadılar, umutsuz vaka olduklarını da kanıtlandılar.
Hezimete yol açan yanlışları aşağıda özetledik.
Kapsamlı bir değerlendirme, Şubat 2022’den itibaren 6’lı Masa’nın çalışma dönemini de hesaba katmalıdır. Ama burada sadece adayın ilan edildiği 6 Mart sonrasını, yani kampanya dönemini ele alacağız.
Maalesef düzgün işleyen bir demokrasi ve hukuk devletine sahip değiliz. Bu gerçek tüm muhalefet için bir başlangıç verisi oluşturur. O nedenle iktidarın devlet gücünü kullanarak başvurduğu baskıcı ve demokrasiyle bağdaşmayan uygulamalar aşağıdaki özete dahil değildir.
* * *
– Erdoğan’ın adaylığının Anayasa hükümlerine aykırı olduğunun üzerine gidilmeli, ısrarla vurgulanmalıydı. Tabii bunun için baştan itibaren o doğrultuda tavır koymak gerekirdi.
– 6’lı Masa aylarca süren çalışmalar yaptı, ama görüldü ki bir vizyon yoktu ve kampanya stratejisi ortaya konmamıştı. Profesyonelce hazırlanmamış, içeriği zayıf ve ayak üstü belirlenmiş “Sana Söz” veya “Geliyor gelmekte olan” gibi muğlak sloganlar üzerine kurlu bir kampanya yürütüldü.
– Kampanya stratejisi seçmen tercihlerine göre oluşur. Ekonomi (hayat pahalılığı, işsizlik, vs.) açık ara birinci sorundu, kampanyanın odağını oluşturmalıydı. Muhalefet ekonomiyi nasıl daha iyi yönetecek; iyi çalışılmış, altı doldurulmuş somut hedefler ve politikalar olabildiğince basit bir dille seçmene anlatılmaydı (pozitif propaganda). Muhalefette bunu yapabilecek uzman kadrolar mevcuttu, ama beceremediler.
– Buna karşılık özensiz hazırlanmış boş söylemler ve devlet kesesinden harcamaya dayalı kolaycı ve popülist vaatler ön plana çıktı. Seçim sonuçları seçmenlerin altı boş ve kolaycı vaatleri satın almadığını gösterdi. Örnekler aşağıda.
– Araştırmaların gösterdiği gibi seçmen için ikinci en önemli başlık, sayısı en az 10 milyona ulaşan göçmen sorunuydu. Muhalefet, Suriye düğümünü de kapsayacak şekilde, iyi hazırlanmış somut hedeflerini ve politikalarını anlatmalıydı. Ama göçmen sorununu birinci turda neredeyse ağızlarına bile almadılar!
– Kritik bir husus, en önemli iki sorunu (ekonomi ve göçmenler) doğuranın AKP iktidarı olduğu bol, basit ve somut örneklerle anlatılmalıydı (negatif propaganda). Rastgele söylemler hariç, o konuya da hiç girmediler. Herhalde “bunu zaten herkes biliyor” diye düşündüler!
– Örneklere bakalım. “Vallahi billahi çetelerin (devlete iş yapan yüklenicilerin) çaldığı 418 milyar doları Türkiye’ye getireceğim, halka dağıtacağım” söylemi, neredeyse muhalefetin ekonomi politikasının belkemiğini oluşturdu. Ama böyle bir para yok!
– “Söz aldık 3 yılda 320 milyar $ yabancı yatırım gelecek”. Kılıçdaroğlu’nun üç günlük İngiltere ziyaretine dayanan bu iddia inandırıcılıktan yoksun. Yabancı yatırımcılar öyle bir söz vermez. Ülkenin mevcut ekonomik koşullarında 3 yılda 320 milyar $ yabancı yatırım gelmesi mümkün değil.
– “Refah artışından ücretlilerin payına düşen miktar 200 milyar $ eksik ödendi, vergi dilimlerini yeniden düzenleyerek bu farkı onlara geri ödeyeceğiz.” Ücretlilerin ödediği gelir vergisi yılda 20 milyar $ civarında. 10 yılda ödemek için, tüm gelir vergilerini sıfırlamak gerekir. Üstelik bunu söyleyen Kılıçdaroğlu vergi uzmanı!
– Özensiz hazırlanan vaatler sadece ekonomiye değil tüm kampanyaya egemen oldu. Kılıçdaroğlu “hayatımın projesi” diyerek Türkiye’yi Çin’e bağlayacak “İpek Yolu” projesini açıkladı (6 Mayıs). Halbuki Türkiye zaten Çin’in büyük önem verdiği “Kuşak Yol Girişimi” içinde yer alıyor. Üstelik açıklanan proje Azerbaycan’ı dışta bırakıyordu, Azerbaycan lideri Aliyev sert tepki gösterdi.
– “Milli eğitimin perişan durumunu nasıl düzeltebilirim diye uzun uzun düşündüm ve en sonunda cevabı buldum, en büyük devrimi o konuda yapacağım” (8 Mayıs). Milli Eğitim Bakanlığı siyaset dışına çıkarılacak, en yetenekli uzmanlar iş başına getirilecek ve yapılacak düzenlemelerle MEB hep siyaset dışı kalacakmış! Bu uçuk önerinin gerçekleşmesi olanaksız. Siyaset-uzmanlık ilişkisini zihninde doğru kuramamış. Ayrıca bu akıl yürütmenin varacağı yer demokrasi dışı bir rejim.
– “İleri teknolojiye dayalı Adana-Mersin Özel Ekonomi Bölgesi kurulacak, 835 bin kişiye doğrudan istihdam sağlanacak” (Bay Kemal’in Tahtası-4). 2022 gerçekleşme verilerine göre 1 kişiye istihdam sağlamak için ortalama 91,000 $ yatırım gerekiyor. Gereken yatırım 76 milyar $. Bu bölgelerden dokuz adet kurulacağını açıkladı, gereken yatırım 600-700 milyar $. Kaynak belli değil. Masa başında yapılan amatörce bir çalışma. Şaka gibi.
– “Asgari ücretliden vergi almayacağız”. Herhalde asgari ücretten gelir vergisi kesilmeyecek demek istiyor. Ama asgari ücretten gelir vergisi zaten kesilmiyor.
– “AB vizesini 3 ayda kaldıracağım”. AB’nin işleyişini bilmiyor. 3 ayda imkansız. Üstelik yabancı siyasi kurumların kararına bağlı bir konuda böyle kesin süre verilir mi?
– Tuhaf kampanya uygulamaları arasında “Alevi” ve “Kürtler” videoları da yer aldı. Somut politik çözüm önerisi içermeyen videolar hangi amaçlarla kampanyanın parçası yapıldı, belli değil.
– Muharrem İnce’nin sadece adaylıktan çekilmesi değil, muhalefet adayını desteklemesi erken bir tarihte sağlanmalıydı. Mümkündü. Küçük hesaplar nedeniyle ve muhtemelen haddini bildirme duygusuyla kayıtsız kalındı.
– Gelecek, Deva ve Saadet partilerinin, daha az milletvekili çıkarsalar bile, bir formüle göre kesinlikle seçime girmeleri gerekiyordu. Çünkü seçimin birinci hedefi cumhurbaşkanlığını kazanmaktı, her şey o hedefe göre planlanmalıydı. Üç partinin seçime katılması CB seçiminde muhalefet adayının oyunu artıracaktı. O basit hesabı dahi yapamadılar. En kötü çözümü buldular, CHP çatısı altında seçime girdiler. İkincil sonuç, dışarıya dağıtılan aşırı sayıda aday nedeniyle CHP örgütlerinde motivasyon düşmesi oldu.
– Kılıçdaroğlu, CHP’li olmadığı anlaşılan profesyonel danışmanların önerisiyle, kampanya boyunca CHP’li kimliğini olabildiğince sakladı. O nedenle medya açıklamalarını evinden yaptı, CHP bayrağı ve Altı Ok gibi simgeleri asgari düzeyde kullandı. Yandaş enteller “mutfağı ne kadar mütevaziymiş” diye hoşlandı ama siyasi kimliğini örtmeye ve bulandırmaya çalışan bir siyasetçi, hele genel başkan düzeyinde, seçmene güven verebilir mi?
– Buna karşılık partili cumhurbaşkanı olduğu için Erdoğan’a en ağır eleştirileri yönelten Kılıçdaroğlu, hiç umursamadan büyük tutarsızlık örneği sergiledi ve seçilirse genel başkanlığı bırakmayacağını açıkladı.
– PKK’nın Cemil Bayık, Duran Kalkan, Murat Karayılan, Bese Hozat gibi dağdaki liderleri Millet İttifakı ve adayının kazanması lehinde tavır koydu, medya açıklamaları yaptılar. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı aynı açıklıkta karşı çıkmalı, “PKK terör örgütüdür, desteğini istemiyoruz, çekin elinizi” demeliydi. Ama sustular. İktidar ve medyası bu durumu, montaj video gibi gayri ahlaki yöntemler dahil sonuna kadar kullandı. Muhalefetin sessiz kalma tercihi ciddi oy kaybına yol açtı.
– Tam 7 Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile seçmenin önüne çıkmak “biz daha iyi yönetiriz” izlenimi vermedi, muhalefete güveni artırmadı.
– Miting organizasyonları amatörce yapıldı. Seçmenin vereceği en kritik karar Cumhurbaşkanı kim olsun idi. Ancak mitinglerde Kılıçdaroğlu’ndan önce çok sayıda CB Yardımcısı adayı uzun konuşmalar yaptı, esas adayı dinleyecek ilgi ve enerji düştü. Ayrıca, Kılıçdaroğlu konuşurken hemen arkasında başka kişiler kendi arasında sohbet ediyor, ellerindeki telefonla oynuyor veya sahnede dolaşıyordu.
– Başarısızlığın bir başka nedeni sandıklara yeterince sahip çıkılmaması oldu. En büyük görev ana muhalefet CHP’ye düşüyordu, ancak defalarca verilen kesin sözlere rağmen bir kez daha sınıfta kaldılar. On binlerce sandık sonuç tutanağı toplanamadı. Üst düzeyde görev yapan bir CHP milletvekili “Egemen olamadığımız ve seçim sonucunu değiştirebilecek sandık sayısının varlığından hepimiz haberdarız” dedi. Tahminim, bu nedenle %1 civarında oy kaybı söz konusu.
– 14 Mayıs’ta en yüksek olasılık yarışın ikinci tura kalmasıydı, nitekim öyle oldu. Ama muhalefetin ikinci tur hazırlığı olmadığı ortaya çıktı, iki haftalık sürenin büyük kısmı boşa harcandı. Mesela AKP örgütleri afiş ve broşür dağıtımını hemen yaptı, muhalefet aynı işi son günlere yetiştirebildi.
– İkinci turda Kılıçdaroğlu’nun en aşırı milliyetçi parti ve lideri Ümit Özdağ’la anlaşması sonucu etkilemedi ama sembolik mesajlar taşıdı. Cumhuriyeti kuran partinin genel başkanı Kılıçdaroğlu, Anayasa’nın değişmez ilkelerine bağlılığını kanıtlamak için Özdağ tarafından sınava tabi tutulmayı içine sindirdi. En aşırı milliyetçi partiyle anlaştı, oportünist siyaseti bir kez daha göz önüne serildi.
– Birinci turda göçmen sorununu unuttukları aniden akıllarına geldi. İkinci turda bu kez, Kılıçdaroğlu’nun kocaman resminin yer aldığı seçim afişleri Nazi Almanya’sını çağrıştıran en ırkçı sloganlarla bezendi. İnanılır gibi değil!
– Seçmen talepleri arasında dış politika konuları en altlarda yer alır. Ancak dış politikada ciddi ve etkili tavırlar almak seçmen üzerinde “bunlar ülkeyi iyi yönetir” izlenimi doğurduğu için dolaylı önem taşır. Son olarak kampanya dönemine o açıdan bakacağız.
– Muhalefet kampanya boyunca dış politikada iç tutarlılığı olmayan, zihin karışıklığı yansıtan bir tutum sergiledi. Göçmen sorununu en yakından ilgilendiren Suriye meselesinin nasıl düzenleneceği somut planlar çerçevesinde seçmene anlatılmalıydı, konuya hemen hiç girilmedi.
– Önce Rusya’ya giden bir gazeteci aracılığı ile Putin’e çok sıcak mesaj gönderildi, hemen ardından bir Amerikan gazetesine verilen mülakatta NATO’nun Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılacağız açıklaması yapıldı. Bu karara hangi tahliller sonucu varıldığı açıklanmadı.
– Kılıçdaroğlu “Rusya seçimlere iktidar lehine müdahale ediyor, elimizde somut kanıtlar var” iddiasında bulundu, Moskova resmi açıklamayla ve kesin dille reddedince hiçbir cevap veremedi. Dayanaksız iddia ve vaatlerin yeni bir örneğini oluşturdu.
– Son olarak, Kılıçdaroğlu’nun Özdağ’a İçişleri dahil üç bakanlık ve Milli İstihbarat Başkanlığı’nı vermeyi öngören gizli anlaşmasına değinelim. Kendi partisinin üst yöneticileri, İttifak ortakları ve her şeyden önce kamuoyundan gizlediği anlaşma sonradan ortaya çıktığı için elbet sonuçları etkilemedi. Ancak Millet İttifakı’nın belirlediği adayı tanıma açısından önemli.
Adayın şeffaflık, dürüstlük, demokratik sorumluluk gibi ilkeleri umursamadığı ortada. Ancak, hayati MİT kurumunu başkasına vererek iktidar olamazsın diye eleştirenler, onu hâlâ yeterince tanımıyor olabilir. Kazansaydı muhtemelen sözünü tutmayacaktı.
* * *
Kılıçdaroğlu en yanlış adaydı. Ama AKP iktidarı o denli berbat ki, hiç değilse bir kısım kampanya gaflarından kaçınsalardı seçimi yine de kazanırlardı.
Vizyon taşıyan ve iyi hazırlanmış bir kampanya, Deva-Gelecek-Saadet partilerinin seçime katılması, PKK’ya karşı doğru tavır alınması ve 190 bin sandığa %1-2 gibi küçük fireler hariç sahip çıkılması, seçimi rahatça kazanmaya yeterdi.
Farklı bir aday ve yanlışların asgariye indirilmesi durumunda, Erdoğan’a karşı en az 10 puan farkla seçim alınabilirdi (55-45).
Kendilerinin yaptırdığı ankette Erdoğan karşısında kutu kola dahi %48,7 oy topluyordu. Kılıçdaroğlu kutu kola kadar oy alamadı (%47,8).
Birinci sorumluluk elbet Kılıçdaroğlu ve üst düzey CHP’li kadrolara ait.
Ama hezimetin esas sorumlusu, vahim yanlışlara ortak olan ve üzerine düşen görevi yerine getiremeyen Millet İttifakı’dır.
Hafızalardaki en kötü seçim kampanyasının sorumlusu Millet İttifakı’dır.
Millet İttifakı’nın tamamının umutsuz vaka olduğu ortaya çıktı.
Çünkü en kritik seçimde zincirleme yanlışlara imza atan, ama kaybettikten sonra özeleştiriyi dahi beceremeyen, dolayısıyla niçin kaybettiğini tahlil edemeyen siyasetin gelecekte seçim kazanması beklenemez.