Gürültü Kirliliği

Bu şehir nasıl gürültülü, nasıl kalabalık, nasıl düzensiz bir şehirdir  ben anlamıyorum bu...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Bu şehir nasıl gürültülü, nasıl kalabalık, nasıl düzensiz bir şehirdir  ben anlamıyorum bu işi!
Sabah kalkıyorum, bit kadar bir iş makinesi, evin önünde gidip geliyor, uyku sersemi bakıyorum tomruk taşıyor, patika taşlı sitenin yollarında, ileri geri yaparak o tomrukları boşaltıyor.
Hay Allah cezanı vermesin sabah sabah kuş sesiyle uyanmak varken, gır gır nereden çıktın sen diyorum. Gözlerimi ovuşturuyorum, tomruk sandığım şeyler meğerse hazır çimmiş.
Site bahçeleri düzenliyor, bir sürü Türkmen mi Tatar mı artık bilmem işçi gar, gar konuşuyor, ağızları kalabalık, sigara içip, dumanları üflüyorlar.

Salona geçiyorum, bu sefer alt katta tadilat varmış iki gündür en nefret ettiğim matkap sesine, çekiç sesleri ekleniyor. Kulak tıpalarımı takayım diyorum, sonra vaz geçiyorum.
Caddeden bir sürü, gariban kurye motoru geçiyor, anlamsız gacır gucur seslere devam, arabalar, kuşa, böceğe korna çalıyor.

Egzosu patlak kamyonlar da işin cabası.

Ben bu kadar düzensiz, kalabalık, gürültülü bir şehir görmedim.

Belki Hindistan buradan daha gürültülü olabilir iddia etmiyorum.

Ama neden bu şehirde bir gürültü yönetmeliği yok arkadaş?

Adam köyünden kalkıp geliyor, yüksek sesle konuşmanın, başkalarını rahatsız etmenin ayıp olduğundan haberi yok.

9 çocuk yapıyor üstüne, trafik kurallarından habersiz, egzosu düşmüş, patlak arabasıyla bağıra çağıra dolaşıyor.

Evlere bakıyorsun, milyon dolarlık villalar, yanında gecekondular ya da ruhsatsız evler sıra sıra diziliyor.

Ne bir şekli var evlerin, ne planı.

Kaldı ki boğaz sırtlarında pek çok villaya ruhsat vermiyorlar ama gecekondular ya da ondan bozma evlerin dokunulmazlığı var bu ülkede.

Bir de üstüne üstlük, sonradan o gecekondular yıkılıp yerine apartman dikiliyor, gecekondu sahipleri de milyon dolarlık dairelerin sahibi oluyor.

Yurt dışına gidince insan evlere, sokaklara bakmaya doyamıyor.

Özellikle İtalya’ da, Güney Fransa’ da taş evler, taş sokaklar, pencerelerden sarkan sardunyalar, begonviller ayrı bir sanat eseri gibidir.

İnsanlar zevk ve gusto sahibidir. Sokakta egzosu patlak kamyon, kurye vs araç bulamazsınız, fakiri bile eğitimlidir yabancıların.

Böyle beton, gecekondu tipi evleri ancak; Irak, İran, Afganistan gibi ülkelerde görürsünüz.
Kafanıza estiği saatte evinizde gürültülü tadilat yapamazsınız, ortak yerlerde açık hava olsa bile sigara içemezsiniz. Kısaca diğer insanların yaşam hakkına saygı duymak alışkanlık haline gelmiş bir kültürdür.

Bizim şehircilik anlamında oraya gelmemiz için acaba kaç fırın ekmek yememiz gerekir?

">

Bu şehir nasıl gürültülü, nasıl kalabalık, nasıl düzensiz bir şehirdir  ben anlamıyorum bu işi!
Sabah kalkıyorum, bit kadar bir iş makinesi, evin önünde gidip geliyor, uyku sersemi bakıyorum tomruk taşıyor, patika taşlı sitenin yollarında, ileri geri yaparak o tomrukları boşaltıyor.
Hay Allah cezanı vermesin sabah sabah kuş sesiyle uyanmak varken, gır gır nereden çıktın sen diyorum. Gözlerimi ovuşturuyorum, tomruk sandığım şeyler meğerse hazır çimmiş.
Site bahçeleri düzenliyor, bir sürü Türkmen mi Tatar mı artık bilmem işçi gar, gar konuşuyor, ağızları kalabalık, sigara içip, dumanları üflüyorlar.

Salona geçiyorum, bu sefer alt katta tadilat varmış iki gündür en nefret ettiğim matkap sesine, çekiç sesleri ekleniyor. Kulak tıpalarımı takayım diyorum, sonra vaz geçiyorum.
Caddeden bir sürü, gariban kurye motoru geçiyor, anlamsız gacır gucur seslere devam, arabalar, kuşa, böceğe korna çalıyor.

Egzosu patlak kamyonlar da işin cabası.

Ben bu kadar düzensiz, kalabalık, gürültülü bir şehir görmedim.

Belki Hindistan buradan daha gürültülü olabilir iddia etmiyorum.

Ama neden bu şehirde bir gürültü yönetmeliği yok arkadaş?

Adam köyünden kalkıp geliyor, yüksek sesle konuşmanın, başkalarını rahatsız etmenin ayıp olduğundan haberi yok.

9 çocuk yapıyor üstüne, trafik kurallarından habersiz, egzosu düşmüş, patlak arabasıyla bağıra çağıra dolaşıyor.

Evlere bakıyorsun, milyon dolarlık villalar, yanında gecekondular ya da ruhsatsız evler sıra sıra diziliyor.

Ne bir şekli var evlerin, ne planı.

Kaldı ki boğaz sırtlarında pek çok villaya ruhsat vermiyorlar ama gecekondular ya da ondan bozma evlerin dokunulmazlığı var bu ülkede.

Bir de üstüne üstlük, sonradan o gecekondular yıkılıp yerine apartman dikiliyor, gecekondu sahipleri de milyon dolarlık dairelerin sahibi oluyor.

Yurt dışına gidince insan evlere, sokaklara bakmaya doyamıyor.

Özellikle İtalya’ da, Güney Fransa’ da taş evler, taş sokaklar, pencerelerden sarkan sardunyalar, begonviller ayrı bir sanat eseri gibidir.

İnsanlar zevk ve gusto sahibidir. Sokakta egzosu patlak kamyon, kurye vs araç bulamazsınız, fakiri bile eğitimlidir yabancıların.

Böyle beton, gecekondu tipi evleri ancak; Irak, İran, Afganistan gibi ülkelerde görürsünüz.
Kafanıza estiği saatte evinizde gürültülü tadilat yapamazsınız, ortak yerlerde açık hava olsa bile sigara içemezsiniz. Kısaca diğer insanların yaşam hakkına saygı duymak alışkanlık haline gelmiş bir kültürdür.

Bizim şehircilik anlamında oraya gelmemiz için acaba kaç fırın ekmek yememiz gerekir?

Tüm yazılarını göster