Gerçek Bir Orman Perisinin Hikayesi

Ben iletişim özürlü daha doğrusu her çalan telefona bakmayan, her gelen maili açmayan, kendi...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Ben iletişim özürlü daha doğrusu her çalan telefona bakmayan, her gelen maili açmayan, kendi ajandasını ne olursa olsun sürdüren tuhaf bir kadınım. Dün de yine böyle bir maili atlamış açmamışım, bu gün nasılsa kendiliğinden, bir tuşa değdim ve açıldı. Aman Allah’ ım iyi ki açılmış. İçinden bir orman perisinin gerçek hikayesi çıktı.

Cinlere, perilere inanır mısınız bilmem? Ben pek inanmam ama daha doğrusu zihnimle kavrayamayacağım soyut kavramlara var demem ama bu da onların yok olduğu anlamına da gelmez. Bilinemeyeceğini, bilinmeyenler üzerine gerçekmiş gibi gidilemeyeceğini iddia ederim.
Mevzu o değil; bu orman perisi gerçek bir insan ismi; Rahim Demirbaş, Konya’ lı bir öğretmen. Oturduğu köye ilkokul geldiği zaman kendisi tam tamına 16 yaşında imiş. Yani benim nişanlandığım yaşta…

O yaşta olduğu için öğretmen hanım okula almamış onu.  O da merkeze yani Ereğli’ ye gidip dışarıdan ilkokul diploması almış. Sonra da Öğretmen Okulu’ nu bitirmiş ve Ankara’ da yüksek eğitimini tamamlamış, astronomi ve pedagoji okumuş. Tam tamına 2 diploma sahibi olmuş.
Günün birinde köyüne gelen Alman Doçent’ ten kök boya yöntemini öğrenmiş çocukları ile birlikte tam 75 tane el halısı dokumuş. Onları bir güzel satmış ve kendine 3 tane ev almış. Sonra da bu evleri ormanını ayakta tutabilmek için satmış.

Dört çocuğu varmış dördü de üniversite mezunu, yaşadığı köy yani Beyören köyü fakirlikten boşaltılan bir köymüş. Yıllık gelirleri 200 lirayı geçmezmiş. Tüm köyün.

Köye traktörlerin gelmesiyle beraber öküzler ve onları güden köylülerin de işi bitmiş, onlar da köyü bırakıp, şehirlere göçmüşler. O kadar çorakmış ki Beyören’ in toprakları, iki yıldır, dişe koyacak bir meyve bile yetişmemiş.

İşte  Rahim bey o çorak topraklarda bir orman yaratmış hem de evini, barkını satarak. 8 km öteden su getirmiş. Ankara’ ya uğradığında Orman Bakanı’ nını görmeye gitmiş, randevusuz olmaz diye koymamışlar yanına…

Diyormuş ki arkadaşları; Rahim deli misin bu kadar ağacı buraya diktin, sen ölünce onlara kim bakacak, hepsi kuruyup gidecek. Öyle ya orman yaptığı 400 dekar arazi yerine, Ereğli’ de 50 dekar arazi alıp etrafını ağaçlarla çevirip içine de bir şato oturtsaymış, çocukları orayı satar parasını yermiş. Ama orman yaptığı zaman orada yaşayan canlılar; çiçekler, böcekler, mis gibi temiz hava dünyaya yatırım yapmakmış. Her şeyi rant ve para gözüyle gören bu dünyanın insanı bu dili bu doğanın dilini anlamazmış. Zaman zaman Rahim bey beni keşke öldükten sonra buraya yani ormanıma gömseler diye istermiş ama o da ancak devlet izni ile olurmuş, öyle herkes kafasına göre istediği yere gömülemezmiş…

Yıllar önce bazı köşe yazarları, dergiler, gazeteler ilgilenmiş Rahim bey’ in bu eşsiz çalışmaları ile Tema Vakfı’ na haber vermişler. Onlar da sağolsun bir plaket vermişler Rahim bey’ e…

Para vermek isteyenler çok olmuş orman için ama onun istediği para değil, su olmuş. Kendi elleri ile ağaçlarını diktiği ormanını devlete vermek istemiş ama o da olmamış çünkü azmış metrekaresi, az olan metrekareyi devlet almazmış.

Kendisi ile röportaj yapan gazeteci arkadaşlar 1817 de Amerika’ da yaşamış Henry Threou’ nun  Doğal Yaşam ve Başkaldırı isimli kitabını hediye etmiş, sonra şu sözünü hatırlatmışlar; Bana sevgi değil, para değil, ün değil, hakikati verin.

Rahim bey’ de şu cevabı vermiş; ‘Vay ciğerim vay’…

İşte böyle değerli okurlar, bu gün aldığım bu mektup bana yaşama dair her zaman umutlarımızın olacağını ve onlardan bedeli ne olursa olsun vaz geçmememiz gerektiğini bir kez daha hatırlattı. İstanbul’ un halini bir düşünün her köşe rezidanslar, villalar, alışveriş merkezlerinden, boğum boğum olmuş trafikten geçilmiyor. Ama uzaklarda bir yerde bu düzene,bildiğimiz yöntemlerle değil yani ev bark alarak, şehrin ortasında koca plazaları dikip, onu beğenmedim, bu sıradan diye tuhaf reklam filmleri hazırlatıp milyon dolarlara satmaya çalışan şımarık iş adamları ile doluyken. Birisi çıkıyor ve kendi başına bir orman dikiyor, tek isteği de bu ormanın, emeklerinin zayi olmaması. Dünyadan aldığı en güzel hediyeye, yine doğanın diliyle cevap vermesi. Bu da demektir ki dünyamız ve insanlık için her şeye rağmen yine bir umut var.

Rahim Demirbaş ellerinden öpüyor, saygılarımı sunuyorum ve bu mektubunuzu benimle paylaştığınız için çok çok teşekkür ediyorum.

Bu arada ormanına 18 yaşında kaybettiği oğlu Yakup’ un ismini koymak istiyormuş. Ben müsaadesiyle bu yazımda ormanından öyle bahsetmek istiyorum. Konya Beyören Köyü’ ne yolunuz düşerse, sakın Rahim Bey’ in elleriyle diktiği, yeşerttiği Yakup Ormanı’ nı görmeden, ağaçlarının altında dinlenmeden gelmeyin, keza ben de ilk fırsatta öyle yapmayı düşünüyorum.

">

Ben iletişim özürlü daha doğrusu her çalan telefona bakmayan, her gelen maili açmayan, kendi ajandasını ne olursa olsun sürdüren tuhaf bir kadınım. Dün de yine böyle bir maili atlamış açmamışım, bu gün nasılsa kendiliğinden, bir tuşa değdim ve açıldı. Aman Allah’ ım iyi ki açılmış. İçinden bir orman perisinin gerçek hikayesi çıktı.

Cinlere, perilere inanır mısınız bilmem? Ben pek inanmam ama daha doğrusu zihnimle kavrayamayacağım soyut kavramlara var demem ama bu da onların yok olduğu anlamına da gelmez. Bilinemeyeceğini, bilinmeyenler üzerine gerçekmiş gibi gidilemeyeceğini iddia ederim.
Mevzu o değil; bu orman perisi gerçek bir insan ismi; Rahim Demirbaş, Konya’ lı bir öğretmen. Oturduğu köye ilkokul geldiği zaman kendisi tam tamına 16 yaşında imiş. Yani benim nişanlandığım yaşta…

O yaşta olduğu için öğretmen hanım okula almamış onu.  O da merkeze yani Ereğli’ ye gidip dışarıdan ilkokul diploması almış. Sonra da Öğretmen Okulu’ nu bitirmiş ve Ankara’ da yüksek eğitimini tamamlamış, astronomi ve pedagoji okumuş. Tam tamına 2 diploma sahibi olmuş.
Günün birinde köyüne gelen Alman Doçent’ ten kök boya yöntemini öğrenmiş çocukları ile birlikte tam 75 tane el halısı dokumuş. Onları bir güzel satmış ve kendine 3 tane ev almış. Sonra da bu evleri ormanını ayakta tutabilmek için satmış.

Dört çocuğu varmış dördü de üniversite mezunu, yaşadığı köy yani Beyören köyü fakirlikten boşaltılan bir köymüş. Yıllık gelirleri 200 lirayı geçmezmiş. Tüm köyün.

Köye traktörlerin gelmesiyle beraber öküzler ve onları güden köylülerin de işi bitmiş, onlar da köyü bırakıp, şehirlere göçmüşler. O kadar çorakmış ki Beyören’ in toprakları, iki yıldır, dişe koyacak bir meyve bile yetişmemiş.

İşte  Rahim bey o çorak topraklarda bir orman yaratmış hem de evini, barkını satarak. 8 km öteden su getirmiş. Ankara’ ya uğradığında Orman Bakanı’ nını görmeye gitmiş, randevusuz olmaz diye koymamışlar yanına…

Diyormuş ki arkadaşları; Rahim deli misin bu kadar ağacı buraya diktin, sen ölünce onlara kim bakacak, hepsi kuruyup gidecek. Öyle ya orman yaptığı 400 dekar arazi yerine, Ereğli’ de 50 dekar arazi alıp etrafını ağaçlarla çevirip içine de bir şato oturtsaymış, çocukları orayı satar parasını yermiş. Ama orman yaptığı zaman orada yaşayan canlılar; çiçekler, böcekler, mis gibi temiz hava dünyaya yatırım yapmakmış. Her şeyi rant ve para gözüyle gören bu dünyanın insanı bu dili bu doğanın dilini anlamazmış. Zaman zaman Rahim bey beni keşke öldükten sonra buraya yani ormanıma gömseler diye istermiş ama o da ancak devlet izni ile olurmuş, öyle herkes kafasına göre istediği yere gömülemezmiş…

Yıllar önce bazı köşe yazarları, dergiler, gazeteler ilgilenmiş Rahim bey’ in bu eşsiz çalışmaları ile Tema Vakfı’ na haber vermişler. Onlar da sağolsun bir plaket vermişler Rahim bey’ e…

Para vermek isteyenler çok olmuş orman için ama onun istediği para değil, su olmuş. Kendi elleri ile ağaçlarını diktiği ormanını devlete vermek istemiş ama o da olmamış çünkü azmış metrekaresi, az olan metrekareyi devlet almazmış.

Kendisi ile röportaj yapan gazeteci arkadaşlar 1817 de Amerika’ da yaşamış Henry Threou’ nun  Doğal Yaşam ve Başkaldırı isimli kitabını hediye etmiş, sonra şu sözünü hatırlatmışlar; Bana sevgi değil, para değil, ün değil, hakikati verin.

Rahim bey’ de şu cevabı vermiş; ‘Vay ciğerim vay’…

İşte böyle değerli okurlar, bu gün aldığım bu mektup bana yaşama dair her zaman umutlarımızın olacağını ve onlardan bedeli ne olursa olsun vaz geçmememiz gerektiğini bir kez daha hatırlattı. İstanbul’ un halini bir düşünün her köşe rezidanslar, villalar, alışveriş merkezlerinden, boğum boğum olmuş trafikten geçilmiyor. Ama uzaklarda bir yerde bu düzene,bildiğimiz yöntemlerle değil yani ev bark alarak, şehrin ortasında koca plazaları dikip, onu beğenmedim, bu sıradan diye tuhaf reklam filmleri hazırlatıp milyon dolarlara satmaya çalışan şımarık iş adamları ile doluyken. Birisi çıkıyor ve kendi başına bir orman dikiyor, tek isteği de bu ormanın, emeklerinin zayi olmaması. Dünyadan aldığı en güzel hediyeye, yine doğanın diliyle cevap vermesi. Bu da demektir ki dünyamız ve insanlık için her şeye rağmen yine bir umut var.

Rahim Demirbaş ellerinden öpüyor, saygılarımı sunuyorum ve bu mektubunuzu benimle paylaştığınız için çok çok teşekkür ediyorum.

Bu arada ormanına 18 yaşında kaybettiği oğlu Yakup’ un ismini koymak istiyormuş. Ben müsaadesiyle bu yazımda ormanından öyle bahsetmek istiyorum. Konya Beyören Köyü’ ne yolunuz düşerse, sakın Rahim Bey’ in elleriyle diktiği, yeşerttiği Yakup Ormanı’ nı görmeden, ağaçlarının altında dinlenmeden gelmeyin, keza ben de ilk fırsatta öyle yapmayı düşünüyorum.

Tüm yazılarını göster