Dünya artık eski dünya değil. Savaşlar, akan kan ve katliamlar gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Gazze'de yaşanan facia, evimizin oturma odasına kadar ulaşmış durumda. Peki, ne yapmalı? Bu kâbus ne zaman son bulacak? Bu sorular, artık günlük sohbetlerimizin bir parçası haline geldi.
BURASI ORTADOĞU
Burası Ortadoğu; tarihin en acımasız sahnelerinin yaşandığı topraklar.
Burada 50 yıl önce yaşanan olaylar dün olmuş gibi hatırlanır; 100 yıl önce yaşananlar ise adeta geçen ay yaşanmış gibidir. Ve 500 yıl önce yaşanmış acılar, sanki sadece bir yıl önce olmuş gibi hafızalardaki tazeliğini korur.
Bu coğrafyada hatıralar, tarihin derinliklerinde kaybolmaz; aksine, geçmiş sürekli hatırlanır, anılır ve yeniden yaşatılır.
Batı'nın (muasır medeniyetin) "uzlaşalım, birlikte yaşayalım, işimize bakalım" gibi kavramları, Ortadoğu'nun sokaklarında kendine pek yer bulamamıştır.
Dünya devi ABD, Vietnam Savaşı'nda 150 bin askerini kaybetmişti. Oysa bugün, kapitalist ABD ile komünist Vietnam can ciğer kuzu sarması. Nitekim, NIKE gibi gösteriş tüketiminin birçok markası, üretimlerini Vietnam'da gerçekleştirmekte.
Demek ki Ortadoğu'da farklı bir duruş olduğu aşikâr.
Peki, bu ne anlama geliyor?
Bu durumu tam anlamıyla kavrayabilmek için çok daha derinlere, tarihin en temel hücrelerine inmemiz gerekiyor.
Sorunların köklerini yüzeye çıkarmak için derinlemesine bir analiz şart.
Peki, bir çözüm umudu var mı?
Bana göre var, ancak alışılmış düşünce kalıplarının dışına çıkmamız gerek.
AMCA OĞLU MU DEDİNİZ?
Önce şunu kabul edelim: Her kavmin yaşama hakkı vardır. Müslüman Araplar ve İsrailoğulları, Hz. İbrahim'in evlatlarıdır; biri İshak'tan, diğeri İsmail'den gelmektedir. İlk semavi din olan Musevilik, tek tanrı inancını kabul eden İsrailoğulları tarafından benimsenmiştir. Müslümanlar da Musevilere gönderilen 40 peygamberi tanır.
İsa'dan önce Babil Kralı Nebukadnezar, İsrailoğulları'na saldırdı, devletlerini yıktı ve birçok Museviyi öldürdü. Ancak Museviler, 80 yıl sonra topraklarına geri döndüler ve yeniden bir devlet kurdular. Milattan sonra 70 yılında, Roma Generali Titus tekrar saldırarak pek çok kişiyi öldürdü, devleti yıktı ve hayatta kalanlar 2000 yıl boyunca dünyanın dört bir yanına dağılarak izole ve tedirgin bir hayat sürmek zorunda kaldılar.
Günün sonunda, Hitler gibi bir psikopat, 6 milyon Musevi’yi katledince, İsrail devleti Museviler için kaçınılmaz hale geldi.
İsrail kurulduğunda bu sefer bölgede yaşayan Filistinliler ezildi, isyan etti ve çatışmalar başladı. İsrail'in güçlü ordusu karşısında Filistin de El Fetih, Kara Eylül, Hamas ve Hizbullah gibi örgütler ile karşılık verdi ve her daim direnmeye çalıştı.
GELELİM GÜNÜMÜZE…
ABD, güçlü Musevi lobisi nedeniyle her zaman İsrail'in yanında duruyor. İran ise, varoluş nedenini ABD düşmanlığına dayandırdığı için İsrail'i yeryüzünden silme hayali peşinde koşuyor.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Mısır (ABD'nin desteklediği darbeci Sisi aracılığıyla), Kuveyt ve Katar gibi ülkeler İsrail ile barış içinde yaşamak istiyor.
Sonuç olarak, bugün Gazze'de bir vekâlet savaşı yaşanıyor. Bu savaşta İran ve ABD dolaylı olarak karşı karşıya geliyor.
İran'ın arkasında Rusya ve Çin, ABD'nin yanında ise Mısır, Suudi Arabistan ve Avrupa Birliği yer alıyor.
İBRE TÜRKİYE’NİN ELİNDE
Türkiye'nin jeopolitik konumu oldukça kritik ve hassastır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle Filistin ve Hamas'ın hamisi rolünü üstlenmiş durumda.
Cumhuriyetin kurucu babası Atatürk, Ortadoğu'yu yakından tanıyan bir asker olarak "Aman uzak duralım" demiş, ancak Hatay’ı bazı görüşlere göre tartışmalı bir şekilde Misak-ı Milli sınırlarına dahil etmiştir.
Öte yandan, tek parti yönetimini sona erdiren ve Milli İrade"nin tecelli etmesini sağlayan ilk Başbakan Menderes, ABD’den sonra İsrail’i resmen tanıyan ikinci ülke olarak Türkiye adına önemli bir imza atmıştır.
Kısacası, Türkiye, İsrail’in kurulmasından önce de sonra da orada olmakla birlikte bölgede aktif bir rol oynayan bir ülke konumunda.
ALIŞILMIŞ DIŞINDA DÜŞÜNCELER
ABD'de güçlü bir Musevi lobisinin varlığının yanı sıra, başka lobiler de etkili rol oynamaktadır. Özellikle "All-American" kimliğini benimseyen, mavi kanlı ve liberal Hristiyanlar arasında uzun zamandır tartışılan "İki Devlet" kavramı öne çıkıyor.
Bu noktadan hareketle, eğer iki devlet kurulursa, bunların küçük devletler olacağı aşikârdır. Dolayısıyla, bu devletlerin öncelikli olarak bir ekonomik birlik oluşturması gerekecektir. Yani, mini bir Avrupa Birliği (AB) modeli gibi.
Şimdi size ilginç bir detay sunmak istiyorum: Ürdün muhafız alayları ve krala bağlı askerlerin tamamı Çerkeş Türklerinden oluşmaktadır. Daha on yıl öncesine kadar bu askerlerin hepsi evlerinde Türkçe konuşuyordu.
Öyle ki, plastik Kemalistlerin dillendirdiği gibi, anneleri Hristiyan köle olan Osmanlı padişahları örneğiyle, dünle bugün arasında tarihsel organik bağı koparmaya çalışanların aksine, Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu topraklarında 600 yıl boyunca hem Musevi hem de Arap kavimlerin hamisi olmuştur.
Kısacası, Ortadoğu’da iki küçük devlet oluşacak. Bu devletler arasında bir birlik sağlanacak, Türkiye bölgenin güvenliğinden sorumlu olacak ve bu görevi karşılığında hakkını alacak.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok; 600 yıl boyunca hangi reçete işe yaradıysa, ona devam edilecek.
Ha! Öyle olmaz da Gazze kontrolden çıkarsa ne olur?
Beş yıl önce yazdığım gibi, Hatay ve Kürt kantonları gibi birçok konu yeniden gündeme gelebilir. Sonuç olarak, Gazze savaşı yayılıp bölgeyi ateşe atarsa, bu Türkiye için olumsuz bir durum yaratabilir. Sakin kalmalı, soğukkanlı davranmalı ve gerekirse haklarımızı ateşle savunmalıyız.
">
Dünya artık eski dünya değil. Savaşlar, akan kan ve katliamlar gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Gazze'de yaşanan facia, evimizin oturma odasına kadar ulaşmış durumda. Peki, ne yapmalı? Bu kâbus ne zaman son bulacak? Bu sorular, artık günlük sohbetlerimizin bir parçası haline geldi.
BURASI ORTADOĞU
Burası Ortadoğu; tarihin en acımasız sahnelerinin yaşandığı topraklar.
Burada 50 yıl önce yaşanan olaylar dün olmuş gibi hatırlanır; 100 yıl önce yaşananlar ise adeta geçen ay yaşanmış gibidir. Ve 500 yıl önce yaşanmış acılar, sanki sadece bir yıl önce olmuş gibi hafızalardaki tazeliğini korur.
Bu coğrafyada hatıralar, tarihin derinliklerinde kaybolmaz; aksine, geçmiş sürekli hatırlanır, anılır ve yeniden yaşatılır.
Batı'nın (muasır medeniyetin) "uzlaşalım, birlikte yaşayalım, işimize bakalım" gibi kavramları, Ortadoğu'nun sokaklarında kendine pek yer bulamamıştır.
Dünya devi ABD, Vietnam Savaşı'nda 150 bin askerini kaybetmişti. Oysa bugün, kapitalist ABD ile komünist Vietnam can ciğer kuzu sarması. Nitekim, NIKE gibi gösteriş tüketiminin birçok markası, üretimlerini Vietnam'da gerçekleştirmekte.
Demek ki Ortadoğu'da farklı bir duruş olduğu aşikâr.
Peki, bu ne anlama geliyor?
Bu durumu tam anlamıyla kavrayabilmek için çok daha derinlere, tarihin en temel hücrelerine inmemiz gerekiyor.
Sorunların köklerini yüzeye çıkarmak için derinlemesine bir analiz şart.
Peki, bir çözüm umudu var mı?
Bana göre var, ancak alışılmış düşünce kalıplarının dışına çıkmamız gerek.
AMCA OĞLU MU DEDİNİZ?
Önce şunu kabul edelim: Her kavmin yaşama hakkı vardır. Müslüman Araplar ve İsrailoğulları, Hz. İbrahim'in evlatlarıdır; biri İshak'tan, diğeri İsmail'den gelmektedir. İlk semavi din olan Musevilik, tek tanrı inancını kabul eden İsrailoğulları tarafından benimsenmiştir. Müslümanlar da Musevilere gönderilen 40 peygamberi tanır.
İsa'dan önce Babil Kralı Nebukadnezar, İsrailoğulları'na saldırdı, devletlerini yıktı ve birçok Museviyi öldürdü. Ancak Museviler, 80 yıl sonra topraklarına geri döndüler ve yeniden bir devlet kurdular. Milattan sonra 70 yılında, Roma Generali Titus tekrar saldırarak pek çok kişiyi öldürdü, devleti yıktı ve hayatta kalanlar 2000 yıl boyunca dünyanın dört bir yanına dağılarak izole ve tedirgin bir hayat sürmek zorunda kaldılar.
Günün sonunda, Hitler gibi bir psikopat, 6 milyon Musevi’yi katledince, İsrail devleti Museviler için kaçınılmaz hale geldi.
İsrail kurulduğunda bu sefer bölgede yaşayan Filistinliler ezildi, isyan etti ve çatışmalar başladı. İsrail'in güçlü ordusu karşısında Filistin de El Fetih, Kara Eylül, Hamas ve Hizbullah gibi örgütler ile karşılık verdi ve her daim direnmeye çalıştı.
GELELİM GÜNÜMÜZE…
ABD, güçlü Musevi lobisi nedeniyle her zaman İsrail'in yanında duruyor. İran ise, varoluş nedenini ABD düşmanlığına dayandırdığı için İsrail'i yeryüzünden silme hayali peşinde koşuyor.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Mısır (ABD'nin desteklediği darbeci Sisi aracılığıyla), Kuveyt ve Katar gibi ülkeler İsrail ile barış içinde yaşamak istiyor.
Sonuç olarak, bugün Gazze'de bir vekâlet savaşı yaşanıyor. Bu savaşta İran ve ABD dolaylı olarak karşı karşıya geliyor.
İran'ın arkasında Rusya ve Çin, ABD'nin yanında ise Mısır, Suudi Arabistan ve Avrupa Birliği yer alıyor.
İBRE TÜRKİYE’NİN ELİNDE
Türkiye'nin jeopolitik konumu oldukça kritik ve hassastır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle Filistin ve Hamas'ın hamisi rolünü üstlenmiş durumda.
Cumhuriyetin kurucu babası Atatürk, Ortadoğu'yu yakından tanıyan bir asker olarak "Aman uzak duralım" demiş, ancak Hatay’ı bazı görüşlere göre tartışmalı bir şekilde Misak-ı Milli sınırlarına dahil etmiştir.
Öte yandan, tek parti yönetimini sona erdiren ve Milli İrade"nin tecelli etmesini sağlayan ilk Başbakan Menderes, ABD’den sonra İsrail’i resmen tanıyan ikinci ülke olarak Türkiye adına önemli bir imza atmıştır.
Kısacası, Türkiye, İsrail’in kurulmasından önce de sonra da orada olmakla birlikte bölgede aktif bir rol oynayan bir ülke konumunda.
ALIŞILMIŞ DIŞINDA DÜŞÜNCELER
ABD'de güçlü bir Musevi lobisinin varlığının yanı sıra, başka lobiler de etkili rol oynamaktadır. Özellikle "All-American" kimliğini benimseyen, mavi kanlı ve liberal Hristiyanlar arasında uzun zamandır tartışılan "İki Devlet" kavramı öne çıkıyor.
Bu noktadan hareketle, eğer iki devlet kurulursa, bunların küçük devletler olacağı aşikârdır. Dolayısıyla, bu devletlerin öncelikli olarak bir ekonomik birlik oluşturması gerekecektir. Yani, mini bir Avrupa Birliği (AB) modeli gibi.
Şimdi size ilginç bir detay sunmak istiyorum: Ürdün muhafız alayları ve krala bağlı askerlerin tamamı Çerkeş Türklerinden oluşmaktadır. Daha on yıl öncesine kadar bu askerlerin hepsi evlerinde Türkçe konuşuyordu.
Öyle ki, plastik Kemalistlerin dillendirdiği gibi, anneleri Hristiyan köle olan Osmanlı padişahları örneğiyle, dünle bugün arasında tarihsel organik bağı koparmaya çalışanların aksine, Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu topraklarında 600 yıl boyunca hem Musevi hem de Arap kavimlerin hamisi olmuştur.
Kısacası, Ortadoğu’da iki küçük devlet oluşacak. Bu devletler arasında bir birlik sağlanacak, Türkiye bölgenin güvenliğinden sorumlu olacak ve bu görevi karşılığında hakkını alacak.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok; 600 yıl boyunca hangi reçete işe yaradıysa, ona devam edilecek.
Ha! Öyle olmaz da Gazze kontrolden çıkarsa ne olur?
Beş yıl önce yazdığım gibi, Hatay ve Kürt kantonları gibi birçok konu yeniden gündeme gelebilir. Sonuç olarak, Gazze savaşı yayılıp bölgeyi ateşe atarsa, bu Türkiye için olumsuz bir durum yaratabilir. Sakin kalmalı, soğukkanlı davranmalı ve gerekirse haklarımızı ateşle savunmalıyız.