Finlandiya Eğitim Sistemi ve Düşündürdükleri

Eğitimde “beş yıldızlı” sistem kurmuş, Finlandiya.Kırk yıllık emek, 2000’li yıllarda büyük...

R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

Eğitimde “beş yıldızlı” sistem kurmuş, Finlandiya.

Kırk yıllık emek, 2000’li yıllarda büyük sıçramayı başlatmış:

Matematik, Fen Bilimleri ve “okumada”, Dünya’da ilk üçteler. (1)

Bu sistemde test çözme veya not ile derecelendirme en sonra geliyor..

Evet, yanlış duymuyorsunuz; 6. sınıfa kadar “sınav yasak!”

Temel amaç, öğrenciyi kazanmak… Öğrenciye, bilgiye erişim yetilerini kazandırmak.

“Oyun” eğitimin tamamlayıcısı... Müzik, sanat, spor, el işçiliği, okul saatlerinin birer parçası.

Biyoloji, coğrafya, tarih, fizik ve kimya 5. sınıftan, yabancı dil 3’üncü sınıfta başlıyor; dil bilmeyen ‘matematikle başlıyor’, dilini geliştiren matematiğe daha çok yönelebiliyor… (2)

Shostakovich’in “İkinci Vals”i gibi mükemmel bir ritm!

Sanki artimetik pekinlikte bir uyum, kusuru en az bir sistem…

Eğitim, öğretim parasız. Devlet, merkezden yerele kaynaklarını eğitime yönlendirmiş.

“Olumlu ayrımcılık” fonları da devrede: ana dili veya engeli nedeniyle kimse sürecin dışında kalmasın diye…

Her bir çocuk 17’sini bitirene dek devlet aileye 150 Euro ödüyor. 

Öğrencinin sağlık ve ulaşım hizmeti bedava! Anaokuluna gitme oranı yüzde 95. (3)

Ne hayattaki “sınıf kavramının” ne de okuldaki sınıf içindeki “farklılıkların” baskısı var: öğrencilerin, ailelerin ya da öğretmenlerin üzerinde… 

Öğretmen sendikaları güçlü, maaşları en az doktorlar ve hakimlerinki kadar. Pedagojik formasyon zorunlu tutulmuş; tüm öğretmenler eğitim alanında yüksek lisansa yönelmiş…

Öğretim programlarının belirlenmesine katkı veriyorlar, gerekirse bir sınıfa iki öğretmen giriyor ve “yetenekleri” nedeniyle hiçbir öğrenci sürecin dışına itilmiyor.

Eskisinden ders almasını bilmişler: Çoğu öğrencinin altı yaşına gelmeden devlet okullarını terk etmek durumunda kaldığı, kalanların özel okullara yöneldiği bir dönem;

Tıpkı Amerika’nınki gibi piyasacı mantığa dayalı ya da komşu Norveç’inki gibi performansı “sınav ve not”a odaklayan sistemlerden, çoktan vazgeçmişler.

Finlandiyalı öğrencilerin yüzde 43’ü meslek okullarında yer bulabiliyor.  Yaklaşık beş buçuk milyonluk nüfusunun yüzde 93’ü yüksek okul mezunu... Bunlardan yüzde 66’sı daha da üst okullara gidebiliyorlar…

Kalkınma programı içinden yükselen kamusal, sosyal bir eğitim sistemi Finlandiya’nınki.

Bir de Türkiye’nin durumunu kısaca analiz edelim:

Son yıllarda giderek “piyasalaştırılan” ve dinsel motiflerle bezenen, o arada, öğrenciyi sınav, aileleri ‘katkı payı’, öğretmenleri işsizlik baskısıyla adeta ezen ve dışlayan bir sistem.

73 milyonluk nüfusun yüzde 6’sı yüksek öğrenim, yüzde 40’ı ilkokul mezunu. (4)

8 Yıllık Zorunlu Eğitim, üç kere 4’er yıla bölümlendirilerek sulandırılmaya çalışılıyor.

İlköğretimde 163.309 dersliğe ihtiyaç var, ki, derslik başına düşen ve 31 olan öğrenci sayısında OECD’nin 22 kişilik sınıflar ölçütü sağlanabilsin. Kaldı ki, İstanbul’da ve Ağrı’da ise, bu sayı 45’lerde. Demek ki, olumsuzlukta eşitlenmişiz! (5)

10 milyon 981 bin 100 ilköğretim öğrencimiz var. Bunların 247 bin 563’ü Yatılı İlköğretim Bölge Okullarına gitmek zorunda. (6)

O küçücük yaşlarında okula erişmek için, kilometrelerce yol yürüyen çocuklarımız var.

2.072.487 öğrencisi ve 104.327 öğretmeni ile mesleki ve teknik ortaöğretim (7) de dahil olmak üzere; okullarımızda araç, gereç, kütüphane ve bilgisayar yetersizlikleri var.

Norm kadro esasına göre 126.137 öğretmen açığı varken, 300 bine yakın öğretmen atama beklemekte…

Eğitim dahil insan gücü planlaması yapmaktan alabildiğine uzaklaştığımız için her yıl sisteme 73.142 öğretmenin eklenmesi de beklenmekte. (8) Bu gidişle, “atama bekleyen öğretmen sayısı 500 binlere çıkabilir”, deniyor.

“Öğretmenler isterlerse başka iş yapsınlar” diyen bir yönetim anlayışımız var…

“Sınavlar amaç, / ‘meslek vermeyen diplomalar’ birer araç” olarak görülebilmekte…

Oysa bizde de Köy Enstitüleri ile “yaparak, yaşayarak öğrenmenin” yolları açılmıştı.

Okuma Odaları, Halkevlerindekiler dahil kitaplıklarla, eğitimin, çok önemli toplumsal işlevi sağlanmaya çalışılmıştı… Felsefe, mantık, sosyolojiye ayrı bir önem verilirdi. Yetkin öğretmenler yetiştirildi ve bütçelerimiz her şeyden önce eğitime odaklanmıştı…

Ulusal bütünlük içinde, özgür bireylerin, örgütlü toplumuyla, kalkınan bir ülke olmak adına.

Acaba günümüzde bu değerlerin, bu kazanımların ve hedeflerin neresindeyiz?..

Evet, acaba Finlandiya’nın dünü Türkiye’nin bugünü mü?

Veya, Türkiye’nin dünü, Finlandiya’nın bugünü mü?

Ya da ortak akıl doğruları bir gün gösterir mi?..
Kaynaklar:

(1): PISA, OECD Programme for International Student Assessment
(2), (3): www.smithsoniannmag.com, LynNell Hancock. “Why Are Finland’s School Successful?”. Smithsonian magazine. September, 2011
(4), (7): TÜİK, 2011 verileri.
(5), (6), (8): Haber-Sen. 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı, Birinci Dönem raporu.

Teşekkür: Sayın Ingjerd Johansen. Norveç Yerel Yönetimler ve Bölgesel Kalkınma Bakanlığı Baş Danışmanı.
 

">

Eğitimde “beş yıldızlı” sistem kurmuş, Finlandiya.

Kırk yıllık emek, 2000’li yıllarda büyük sıçramayı başlatmış:

Matematik, Fen Bilimleri ve “okumada”, Dünya’da ilk üçteler. (1)

Bu sistemde test çözme veya not ile derecelendirme en sonra geliyor..

Evet, yanlış duymuyorsunuz; 6. sınıfa kadar “sınav yasak!”

Temel amaç, öğrenciyi kazanmak… Öğrenciye, bilgiye erişim yetilerini kazandırmak.

“Oyun” eğitimin tamamlayıcısı... Müzik, sanat, spor, el işçiliği, okul saatlerinin birer parçası.

Biyoloji, coğrafya, tarih, fizik ve kimya 5. sınıftan, yabancı dil 3’üncü sınıfta başlıyor; dil bilmeyen ‘matematikle başlıyor’, dilini geliştiren matematiğe daha çok yönelebiliyor… (2)

Shostakovich’in “İkinci Vals”i gibi mükemmel bir ritm!

Sanki artimetik pekinlikte bir uyum, kusuru en az bir sistem…

Eğitim, öğretim parasız. Devlet, merkezden yerele kaynaklarını eğitime yönlendirmiş.

“Olumlu ayrımcılık” fonları da devrede: ana dili veya engeli nedeniyle kimse sürecin dışında kalmasın diye…

Her bir çocuk 17’sini bitirene dek devlet aileye 150 Euro ödüyor. 

Öğrencinin sağlık ve ulaşım hizmeti bedava! Anaokuluna gitme oranı yüzde 95. (3)

Ne hayattaki “sınıf kavramının” ne de okuldaki sınıf içindeki “farklılıkların” baskısı var: öğrencilerin, ailelerin ya da öğretmenlerin üzerinde… 

Öğretmen sendikaları güçlü, maaşları en az doktorlar ve hakimlerinki kadar. Pedagojik formasyon zorunlu tutulmuş; tüm öğretmenler eğitim alanında yüksek lisansa yönelmiş…

Öğretim programlarının belirlenmesine katkı veriyorlar, gerekirse bir sınıfa iki öğretmen giriyor ve “yetenekleri” nedeniyle hiçbir öğrenci sürecin dışına itilmiyor.

Eskisinden ders almasını bilmişler: Çoğu öğrencinin altı yaşına gelmeden devlet okullarını terk etmek durumunda kaldığı, kalanların özel okullara yöneldiği bir dönem;

Tıpkı Amerika’nınki gibi piyasacı mantığa dayalı ya da komşu Norveç’inki gibi performansı “sınav ve not”a odaklayan sistemlerden, çoktan vazgeçmişler.

Finlandiyalı öğrencilerin yüzde 43’ü meslek okullarında yer bulabiliyor.  Yaklaşık beş buçuk milyonluk nüfusunun yüzde 93’ü yüksek okul mezunu... Bunlardan yüzde 66’sı daha da üst okullara gidebiliyorlar…

Kalkınma programı içinden yükselen kamusal, sosyal bir eğitim sistemi Finlandiya’nınki.

Bir de Türkiye’nin durumunu kısaca analiz edelim:

Son yıllarda giderek “piyasalaştırılan” ve dinsel motiflerle bezenen, o arada, öğrenciyi sınav, aileleri ‘katkı payı’, öğretmenleri işsizlik baskısıyla adeta ezen ve dışlayan bir sistem.

73 milyonluk nüfusun yüzde 6’sı yüksek öğrenim, yüzde 40’ı ilkokul mezunu. (4)

8 Yıllık Zorunlu Eğitim, üç kere 4’er yıla bölümlendirilerek sulandırılmaya çalışılıyor.

İlköğretimde 163.309 dersliğe ihtiyaç var, ki, derslik başına düşen ve 31 olan öğrenci sayısında OECD’nin 22 kişilik sınıflar ölçütü sağlanabilsin. Kaldı ki, İstanbul’da ve Ağrı’da ise, bu sayı 45’lerde. Demek ki, olumsuzlukta eşitlenmişiz! (5)

10 milyon 981 bin 100 ilköğretim öğrencimiz var. Bunların 247 bin 563’ü Yatılı İlköğretim Bölge Okullarına gitmek zorunda. (6)

O küçücük yaşlarında okula erişmek için, kilometrelerce yol yürüyen çocuklarımız var.

2.072.487 öğrencisi ve 104.327 öğretmeni ile mesleki ve teknik ortaöğretim (7) de dahil olmak üzere; okullarımızda araç, gereç, kütüphane ve bilgisayar yetersizlikleri var.

Norm kadro esasına göre 126.137 öğretmen açığı varken, 300 bine yakın öğretmen atama beklemekte…

Eğitim dahil insan gücü planlaması yapmaktan alabildiğine uzaklaştığımız için her yıl sisteme 73.142 öğretmenin eklenmesi de beklenmekte. (8) Bu gidişle, “atama bekleyen öğretmen sayısı 500 binlere çıkabilir”, deniyor.

“Öğretmenler isterlerse başka iş yapsınlar” diyen bir yönetim anlayışımız var…

“Sınavlar amaç, / ‘meslek vermeyen diplomalar’ birer araç” olarak görülebilmekte…

Oysa bizde de Köy Enstitüleri ile “yaparak, yaşayarak öğrenmenin” yolları açılmıştı.

Okuma Odaları, Halkevlerindekiler dahil kitaplıklarla, eğitimin, çok önemli toplumsal işlevi sağlanmaya çalışılmıştı… Felsefe, mantık, sosyolojiye ayrı bir önem verilirdi. Yetkin öğretmenler yetiştirildi ve bütçelerimiz her şeyden önce eğitime odaklanmıştı…

Ulusal bütünlük içinde, özgür bireylerin, örgütlü toplumuyla, kalkınan bir ülke olmak adına.

Acaba günümüzde bu değerlerin, bu kazanımların ve hedeflerin neresindeyiz?..

Evet, acaba Finlandiya’nın dünü Türkiye’nin bugünü mü?

Veya, Türkiye’nin dünü, Finlandiya’nın bugünü mü?

Ya da ortak akıl doğruları bir gün gösterir mi?..
Kaynaklar:

(1): PISA, OECD Programme for International Student Assessment
(2), (3): www.smithsoniannmag.com, LynNell Hancock. “Why Are Finland’s School Successful?”. Smithsonian magazine. September, 2011
(4), (7): TÜİK, 2011 verileri.
(5), (6), (8): Haber-Sen. 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı, Birinci Dönem raporu.

Teşekkür: Sayın Ingjerd Johansen. Norveç Yerel Yönetimler ve Bölgesel Kalkınma Bakanlığı Baş Danışmanı.
 

Tüm yazılarını göster