1999’da körfezde yaşanan büyük depremden sonra Hürriyet Gazetesi “Katiller” manşetiyle, Yeni Şafak Gazetesi de “Devletin Çöküşü” manşetiyle deprem gerçeğini özetlemişler, dönemin yöneticileri de “bu bize ders olsun” diye demeçler vermişlerdi. Aradan 24 yıl geçtikten sonra sonuçları daha da büyük olan Pazarcık ve Elbistan merkezli ve 11 ili kapsayan büyük deprem felaketi sonrası ne bu gazeteler, ne de diğer gazeteler bu başlıkları atamadılar…
Oysa depremi en iyi özetleyen başlıklar aynı başlıklardı, felaket ve cinayet bir kez daha yan yana gelmişti! Çünkü tarihi ve saati hariç depremin olacağı belliydi, ortada depreme dair bilinmeyen hiçbir şey yoktu! Meslek odalarının raporları da, deprem uzmanı akademisyenlerin kerelerce yaptıkları bilimsel açıklamalar da yalnızca durum tespiti yapmıyor, önerileri de içeriyordu. Ancak aklın ve bilimin öne çıkardığı gerçekleri dinleyen olmayınca gerçek “rantın ve kader planının” kalın duvarlarına çarpıp 35 bin ölüm olarak geri döndü!
Bilimsel gerçeklere rağmen “yara almayı önleme” becerisini gösteremeyen iktidar, deprem sonrası hızla müdahale edip “yaraları sarmayı” da beceremedi! Çünkü Türkiye gibi önemli bir ülke ısrarla akılla değil, inançla yönetilmeye çalışılıyor. Böyle olduğu için de “kader planı” vurgusuyla insanlar bir kez daha avutulmaya, acılara alıştırılmaya çalışılıyor. Tıpkı daha önceki depremler sonrası olduğu gibi, tıpkı maden cinayetleri sonrası yapıldığı gibi…
Diğer birçok felakette olduğu gibi gerçekle yüzleşmek, sorumluğu üstlenmek yerine iktidar bir kez daha “yüzyılın felaketi” söyleminin arkasına saklanarak sorumluluktan kaçmaya, durumu kontrol etmeye çalışıyor, sıklıkla “şimdi siyaset değil yaraları sarma zamanı” vurgusu öne çıkartılıyor…
İNŞAAT SİYASETİ FİNANSE EDİYOR
İnşaat sektörünün siyaseti finanse ettiği bir gerçeklik olarak ortadayken, her seçim öncesi adına “imar barışı” dedikleri rant hamleleri ortadayken, inşaat sektörü siyaseti finanse eden bir sektöre dönüşmüşken, enkaz zincirinin bir ucu iktidarda diğer ucu mütahitteyken “bu işi siyaset alet etmeyelim” söylemi yalandan başka bir şey değil!
Açık ki, ortadaki tablo kaderin değil, rantın ve kar hırsının yarattığı bir tablo! Açık ki, 35 bin insanın ölümden, yüzbini aşkın insanın yaralanmasından mütahitinden mühendisine, yapı denetim şirketinden belediyeye, ilgili bakanlıklardan iktidarın başına kadar herkesin ortak sorumluluğu var!
Fay hattının olduğu yere inşaat yapılmaz diye karar alacaksın, imar planlarınla sürekli oynayacaksın, tarım alanlarını imara açacaksın, kentsel dönüşümünden bahsedeceksin, her fırsatta imar affı çıkaracaksın sonra da bu işin sorumlusu yalnızca mütahitler olacak!
Bu döngöyü ortadan kaldırmak, inşaatın siyasetin finansmanını engellemek için sistemi değiştirmek, rantın ve çıkarın değil, kamuculuğun ve adaletin, eşitliğin öne çıktığı yeni bir sistem inşa etmek zorunlu ama bunun ilk adımı mütahitle birlikte bu sürecin önünü açan bürokratı ve siyasi aktörü birlikte yargı önüne çıkarmaktan geçer!
AHBAP DEĞİL AFAD SORGULANMALI
İktidar bu gerçeği yalnızca bilmiyor, siyasi tercihi ne olursa olsun depremden maddi ve manevi olarak etkilenen milyonlarca insanda biriken öfkeyi de görüyor. İktidar milyonlarca insanda biriken bu öfkenin sandığa yansıyacağını bildiği için her zaman yaptığı gibi bir kez daha “sabır” söylemini öne çıkartıyor, “yaraları bir yıl içinde saracağız” diyor. Sorumluluktan kaçmaya, beceriksizliğini gizlemeye, seçimleri de ötelemeye çalışıyor. OHAL’i büyük bir sopa olarak kullanmaya hazırlanıyor. Depremin hemen ilk saatlerinde olağanüstü bir dayanışma hareketi başlatan kişi ve kurumlara saldırıyor. İnsanların AFAD’a değil de AHBAP’a neden daha çok güvendiğini sorgulaması gerekirken, kendini değil dayanışmanın sembollerinden birine dönüşen AHBAP’ı sorguluyor!
Bu zihniyet değişmezse ölümler bitmez!
Neredeyse her yıl, bazen deprem, bazen maden kazası, bazen orman yangını olarak karşımıza çıkan “bu kolektif cinayet sürecini” sona erdirmek için Türkiye’nin bilimi ve aklı, meslek odalarını tercih etmesi basit bir tercih değil, bir zorunluluktur…
Deprem bilim dışı zihniyeti de, başarısız sistemi de yıktı. Devleti bir parti devletine dönüştüren iktidar enkazın altında kaldı! Enkazın altında kalan devleti yeniden yapılandırmak için devlete oligarşik bir yapı adına takılan kar ve rant gözlüklerini çıkartıp, aklın ve bilimin ışığında insanı merkeze alan yeni gözlükler takmalı!
15 Şubat 2023, İstanbul
Necdet Saraç
">
1999’da körfezde yaşanan büyük depremden sonra Hürriyet Gazetesi “Katiller” manşetiyle, Yeni Şafak Gazetesi de “Devletin Çöküşü” manşetiyle deprem gerçeğini özetlemişler, dönemin yöneticileri de “bu bize ders olsun” diye demeçler vermişlerdi. Aradan 24 yıl geçtikten sonra sonuçları daha da büyük olan Pazarcık ve Elbistan merkezli ve 11 ili kapsayan büyük deprem felaketi sonrası ne bu gazeteler, ne de diğer gazeteler bu başlıkları atamadılar…
Oysa depremi en iyi özetleyen başlıklar aynı başlıklardı, felaket ve cinayet bir kez daha yan yana gelmişti! Çünkü tarihi ve saati hariç depremin olacağı belliydi, ortada depreme dair bilinmeyen hiçbir şey yoktu! Meslek odalarının raporları da, deprem uzmanı akademisyenlerin kerelerce yaptıkları bilimsel açıklamalar da yalnızca durum tespiti yapmıyor, önerileri de içeriyordu. Ancak aklın ve bilimin öne çıkardığı gerçekleri dinleyen olmayınca gerçek “rantın ve kader planının” kalın duvarlarına çarpıp 35 bin ölüm olarak geri döndü!
Bilimsel gerçeklere rağmen “yara almayı önleme” becerisini gösteremeyen iktidar, deprem sonrası hızla müdahale edip “yaraları sarmayı” da beceremedi! Çünkü Türkiye gibi önemli bir ülke ısrarla akılla değil, inançla yönetilmeye çalışılıyor. Böyle olduğu için de “kader planı” vurgusuyla insanlar bir kez daha avutulmaya, acılara alıştırılmaya çalışılıyor. Tıpkı daha önceki depremler sonrası olduğu gibi, tıpkı maden cinayetleri sonrası yapıldığı gibi…
Diğer birçok felakette olduğu gibi gerçekle yüzleşmek, sorumluğu üstlenmek yerine iktidar bir kez daha “yüzyılın felaketi” söyleminin arkasına saklanarak sorumluluktan kaçmaya, durumu kontrol etmeye çalışıyor, sıklıkla “şimdi siyaset değil yaraları sarma zamanı” vurgusu öne çıkartılıyor…
İNŞAAT SİYASETİ FİNANSE EDİYOR
İnşaat sektörünün siyaseti finanse ettiği bir gerçeklik olarak ortadayken, her seçim öncesi adına “imar barışı” dedikleri rant hamleleri ortadayken, inşaat sektörü siyaseti finanse eden bir sektöre dönüşmüşken, enkaz zincirinin bir ucu iktidarda diğer ucu mütahitteyken “bu işi siyaset alet etmeyelim” söylemi yalandan başka bir şey değil!
Açık ki, ortadaki tablo kaderin değil, rantın ve kar hırsının yarattığı bir tablo! Açık ki, 35 bin insanın ölümden, yüzbini aşkın insanın yaralanmasından mütahitinden mühendisine, yapı denetim şirketinden belediyeye, ilgili bakanlıklardan iktidarın başına kadar herkesin ortak sorumluluğu var!
Fay hattının olduğu yere inşaat yapılmaz diye karar alacaksın, imar planlarınla sürekli oynayacaksın, tarım alanlarını imara açacaksın, kentsel dönüşümünden bahsedeceksin, her fırsatta imar affı çıkaracaksın sonra da bu işin sorumlusu yalnızca mütahitler olacak!
Bu döngöyü ortadan kaldırmak, inşaatın siyasetin finansmanını engellemek için sistemi değiştirmek, rantın ve çıkarın değil, kamuculuğun ve adaletin, eşitliğin öne çıktığı yeni bir sistem inşa etmek zorunlu ama bunun ilk adımı mütahitle birlikte bu sürecin önünü açan bürokratı ve siyasi aktörü birlikte yargı önüne çıkarmaktan geçer!
AHBAP DEĞİL AFAD SORGULANMALI
İktidar bu gerçeği yalnızca bilmiyor, siyasi tercihi ne olursa olsun depremden maddi ve manevi olarak etkilenen milyonlarca insanda biriken öfkeyi de görüyor. İktidar milyonlarca insanda biriken bu öfkenin sandığa yansıyacağını bildiği için her zaman yaptığı gibi bir kez daha “sabır” söylemini öne çıkartıyor, “yaraları bir yıl içinde saracağız” diyor. Sorumluluktan kaçmaya, beceriksizliğini gizlemeye, seçimleri de ötelemeye çalışıyor. OHAL’i büyük bir sopa olarak kullanmaya hazırlanıyor. Depremin hemen ilk saatlerinde olağanüstü bir dayanışma hareketi başlatan kişi ve kurumlara saldırıyor. İnsanların AFAD’a değil de AHBAP’a neden daha çok güvendiğini sorgulaması gerekirken, kendini değil dayanışmanın sembollerinden birine dönüşen AHBAP’ı sorguluyor!
Bu zihniyet değişmezse ölümler bitmez!
Neredeyse her yıl, bazen deprem, bazen maden kazası, bazen orman yangını olarak karşımıza çıkan “bu kolektif cinayet sürecini” sona erdirmek için Türkiye’nin bilimi ve aklı, meslek odalarını tercih etmesi basit bir tercih değil, bir zorunluluktur…
Deprem bilim dışı zihniyeti de, başarısız sistemi de yıktı. Devleti bir parti devletine dönüştüren iktidar enkazın altında kaldı! Enkazın altında kalan devleti yeniden yapılandırmak için devlete oligarşik bir yapı adına takılan kar ve rant gözlüklerini çıkartıp, aklın ve bilimin ışığında insanı merkeze alan yeni gözlükler takmalı!
15 Şubat 2023, İstanbul
Necdet Saraç