Ortadoğu'da tarihsel gelişim karmaşıktır. Bu coğrafya, ”Duyduklarının hiç birine, gördüklerinin yarısına inan” şeklinde bir deyimi boşuna üretmemiş. Eski Amerikan Başkanı Carter'dan dinlemiştim; başkanlık görevinden sonra iyi niyet elçisi olarak Ortadoğu'ya ziyarete gitmiş. Filistin'de ufak bir beldede yöre sakinleriyle çay içip sohbet ederken belde belediye başkanı ayağa kalmış. ”Sayın Başkan Allah buralara Musa'yı gönderdi olmadı, İsa'yı gönderdi sorunlar bitmedi, Muhammed'i gönderdi bir şey değişmedi. Şimdi siz mi bu bölgeyi adam edeceksiniz” mealinden açıklama yapmış. Üzerinden 20 küsür yıl geçti değişen bir şey yok.
Türkiye-İsrail İlişkilerinin Tarihsel Akışı
1947 senesinde Nazi toplama kamplarından kurtulan yüzlerce Musevi bir gemi satın alıp Filistin'e doğru yola çıkarlar. Gemi tıka basa kadın, erkek, çoluk çocuk doludur. Gemide Musevi olmayan yabancılar da bulunmaktadır. Gemiyi Musevilerin radikal kanadı olan bir grup finanse etmektedir. Geminin adını Exodus 47 olarak değiştirilir. İngiliz Kraliyet Donanması uluslararası sularda gemiye müdahale eder Filistin sahillerine yaklaşmasına izin vermez. Gemide çatışma çıkar bir kaç sivil İngiliz komandoları tarafından öldürülür. Gemi Fransa'ya geri döner, misyon başarısızlıkla sonuçlanır.
Ancak bu olay dünya kamuoyunu sarsar ve İsrail devletinin kurulma sürecini tetikler. 1954 senesinde İsrail kurulur ve ABD İsrail'i hemen tanır.
İkinci Tanıyan Kim?
Geçtiğimiz günlerde, Menderes'in idam edilmesiyle sonuçlanan 27 Mayıs askeri darbesinin 50nci yıl dönümünde ruhu bol bol şad edildi. Askeriyle, medyasıyla, mahkemesiyle büyük bir tezgahtı ve haksızlıktı. Ortadoğu'da sık sık rastlanan bir kaderdi, Türkiye de nasibini aldı. Ancak Menderes hükümeti Ortadoğu tarihine belki de başka bir özelliğiyle geçecek. Bugün bile, varlığı global politikalara damgasını vuran İsrail'i, hür iradesiyle dünyada tanıyan ikinci ülke, Menderes hükümetinin yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti’dir. İsrail henüz 22 aylıktır, tarihler Mart 1956'i göstermektedir.
1954 senesinde ABD'den beyanat veren Başbakan Menderes Arap ülkelerini İsrail'i tanımaya davet eder. Arap dünyasının o zamanki efesanevi lideri Nasır Türkiye'yi nefretle kınar ancak Türkiye ABD'den Ortadoğu'nun abisi olma yetkisini almıştır, umursamaz. Gerçi, Menderes'i deviren cuntanın sözcüsü albay radyoda ilk anonsuna ” NATO'ya CENTO'ya bağlıyız” demeciyle başlamıştı ya o da ayrı bir hikaye.
1001 Gece Masalları
Arap dünyasıyla dikenli yollarda giden ilişkilerde İsrail'e en şahin tavrı Ecevit takınır. İktidarı boyunca İstanbul Musevi cemaatinin büyük desteğini gören Özal İsrail'e mesafeli fakat sıcak ilşkiler kurar. İsrail'in Kudüs'ü işgalinden dolayı ilişkileri en alt düzeyde tutan Türkiye Cumhuriyeti, İsrail'le ilişkileri Demirel-Çiller döneminde şahlandırır ve en üst düzeye çıkarır (Yazarınız da bunu önceden görüp yazdığı için başına pişmiş tavuğun başına gelenden fazlası gelir) Artık İsrail Air Force Konya ovasında hedef talimi yapmaktadır.
Uçan Halı'dan Sihirli Lamba'ya kadar 1001 Gece Masallarıyla hayal gücünü tüm dünyaya kabul ettirmiş Ortadoğu kültüründe uluslararası ilişkilerde yüksel hayallerle beslenir. Ta ki gerçekler ortaya çıkıncaya kadar. Örneğin rahmetli Arafat'ın vefatından sonra Amerikalı Ortodoks Musevilerle ortak Bowling salonu işletmeci olmasının ortaya çıkması gibi.
Mavi Marmara'yı Kim Akıl Ettiyse
Yazımın başında sözünü ettiğim Exodus 47 gemisiyle Mavi Marmara arasında paralellikler var. Bu bilinçli mi yoksa tesadüf mü bilmiyorum? Ancak şurası bir gerçek. Bu olay bir süreci tetiklemiştir. Mavi Marmara olayı İsrail'i köşeye sıkıştırdı. Dünya kamuoyu bir kaç ay önce Mossad'ın Dubai'de işlediği suikastten sonra ikinci defa İsrail'in 'kanunsuz kasabanın şerifi' gibi davranışına şahit olmuştur.
Amerikan Musevi topluluğu Gazze ambargosu konusunda ikiye bölünmüştür. Bu bir ilktir. Şimdi bir yanda orta yaş ve üstü İsrail'i 'kayıtsız şartsız' destekleyen gruplar var. Diğer yanda meslek sahibi, genç ve laik Museviler İsrail'in şiddete dayanan politikalarını sorgulamakta. İsrail'i sıkıntılı günler beklemekte.
Şunu da unutmamak gerek. Bu olay AKP hükümetini de zor durumda bırakacak. Ortadoğu kolay bir coğrafya değildir. Uygulanacak politikalar zengin hayallere dayandırılamaz. Bu topraklarda, din, mezhep, ırk, aşiret, tarikat, aile ve bu faktörlerden kaynaklanan ırkçılık, kin ve nefretin derin kökleri bulunmakta. Bu köklerinin yarattığı aidiyet duygusu çoğu zaman ulus devletlere olan aidiyeti aşmakta.
Ne yapmak gerekiyor?
Türkiye'nin iç dinamiklerini, etnik yapısını, din ve mezhep dağılımını iyi bilen yöneticilerin, Lenin'in finans-kapital kavramını tanıyan politikacıların, Müslüman kültürünün ayrılmaz parçası 'Tüccar-Ticaret' olgusunu bilen siyaset bilimcilerinin kabul ettiği bir ortak payda var; Türkiye için Ortadoğu'da tek bir politika kalıcıdır! Eşkenar üçgenin ağırlık merkezi gibi tüm güç odaklarına aynı mesafede durmak. Hiçbir gruba, devlete veya millete Türkiye'nin çıkarlarının dışında gereğinden fazla angaje olmamak.
21 Haziran 2010
Washington DC
">
Ortadoğu'da tarihsel gelişim karmaşıktır. Bu coğrafya, ”Duyduklarının hiç birine, gördüklerinin yarısına inan” şeklinde bir deyimi boşuna üretmemiş. Eski Amerikan Başkanı Carter'dan dinlemiştim; başkanlık görevinden sonra iyi niyet elçisi olarak Ortadoğu'ya ziyarete gitmiş. Filistin'de ufak bir beldede yöre sakinleriyle çay içip sohbet ederken belde belediye başkanı ayağa kalmış. ”Sayın Başkan Allah buralara Musa'yı gönderdi olmadı, İsa'yı gönderdi sorunlar bitmedi, Muhammed'i gönderdi bir şey değişmedi. Şimdi siz mi bu bölgeyi adam edeceksiniz” mealinden açıklama yapmış. Üzerinden 20 küsür yıl geçti değişen bir şey yok.
Türkiye-İsrail İlişkilerinin Tarihsel Akışı
1947 senesinde Nazi toplama kamplarından kurtulan yüzlerce Musevi bir gemi satın alıp Filistin'e doğru yola çıkarlar. Gemi tıka basa kadın, erkek, çoluk çocuk doludur. Gemide Musevi olmayan yabancılar da bulunmaktadır. Gemiyi Musevilerin radikal kanadı olan bir grup finanse etmektedir. Geminin adını Exodus 47 olarak değiştirilir. İngiliz Kraliyet Donanması uluslararası sularda gemiye müdahale eder Filistin sahillerine yaklaşmasına izin vermez. Gemide çatışma çıkar bir kaç sivil İngiliz komandoları tarafından öldürülür. Gemi Fransa'ya geri döner, misyon başarısızlıkla sonuçlanır.
Ancak bu olay dünya kamuoyunu sarsar ve İsrail devletinin kurulma sürecini tetikler. 1954 senesinde İsrail kurulur ve ABD İsrail'i hemen tanır.
İkinci Tanıyan Kim?
Geçtiğimiz günlerde, Menderes'in idam edilmesiyle sonuçlanan 27 Mayıs askeri darbesinin 50nci yıl dönümünde ruhu bol bol şad edildi. Askeriyle, medyasıyla, mahkemesiyle büyük bir tezgahtı ve haksızlıktı. Ortadoğu'da sık sık rastlanan bir kaderdi, Türkiye de nasibini aldı. Ancak Menderes hükümeti Ortadoğu tarihine belki de başka bir özelliğiyle geçecek. Bugün bile, varlığı global politikalara damgasını vuran İsrail'i, hür iradesiyle dünyada tanıyan ikinci ülke, Menderes hükümetinin yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti’dir. İsrail henüz 22 aylıktır, tarihler Mart 1956'i göstermektedir.
1954 senesinde ABD'den beyanat veren Başbakan Menderes Arap ülkelerini İsrail'i tanımaya davet eder. Arap dünyasının o zamanki efesanevi lideri Nasır Türkiye'yi nefretle kınar ancak Türkiye ABD'den Ortadoğu'nun abisi olma yetkisini almıştır, umursamaz. Gerçi, Menderes'i deviren cuntanın sözcüsü albay radyoda ilk anonsuna ” NATO'ya CENTO'ya bağlıyız” demeciyle başlamıştı ya o da ayrı bir hikaye.
1001 Gece Masalları
Arap dünyasıyla dikenli yollarda giden ilişkilerde İsrail'e en şahin tavrı Ecevit takınır. İktidarı boyunca İstanbul Musevi cemaatinin büyük desteğini gören Özal İsrail'e mesafeli fakat sıcak ilşkiler kurar. İsrail'in Kudüs'ü işgalinden dolayı ilişkileri en alt düzeyde tutan Türkiye Cumhuriyeti, İsrail'le ilişkileri Demirel-Çiller döneminde şahlandırır ve en üst düzeye çıkarır (Yazarınız da bunu önceden görüp yazdığı için başına pişmiş tavuğun başına gelenden fazlası gelir) Artık İsrail Air Force Konya ovasında hedef talimi yapmaktadır.
Uçan Halı'dan Sihirli Lamba'ya kadar 1001 Gece Masallarıyla hayal gücünü tüm dünyaya kabul ettirmiş Ortadoğu kültüründe uluslararası ilişkilerde yüksel hayallerle beslenir. Ta ki gerçekler ortaya çıkıncaya kadar. Örneğin rahmetli Arafat'ın vefatından sonra Amerikalı Ortodoks Musevilerle ortak Bowling salonu işletmeci olmasının ortaya çıkması gibi.
Mavi Marmara'yı Kim Akıl Ettiyse
Yazımın başında sözünü ettiğim Exodus 47 gemisiyle Mavi Marmara arasında paralellikler var. Bu bilinçli mi yoksa tesadüf mü bilmiyorum? Ancak şurası bir gerçek. Bu olay bir süreci tetiklemiştir. Mavi Marmara olayı İsrail'i köşeye sıkıştırdı. Dünya kamuoyu bir kaç ay önce Mossad'ın Dubai'de işlediği suikastten sonra ikinci defa İsrail'in 'kanunsuz kasabanın şerifi' gibi davranışına şahit olmuştur.
Amerikan Musevi topluluğu Gazze ambargosu konusunda ikiye bölünmüştür. Bu bir ilktir. Şimdi bir yanda orta yaş ve üstü İsrail'i 'kayıtsız şartsız' destekleyen gruplar var. Diğer yanda meslek sahibi, genç ve laik Museviler İsrail'in şiddete dayanan politikalarını sorgulamakta. İsrail'i sıkıntılı günler beklemekte.
Şunu da unutmamak gerek. Bu olay AKP hükümetini de zor durumda bırakacak. Ortadoğu kolay bir coğrafya değildir. Uygulanacak politikalar zengin hayallere dayandırılamaz. Bu topraklarda, din, mezhep, ırk, aşiret, tarikat, aile ve bu faktörlerden kaynaklanan ırkçılık, kin ve nefretin derin kökleri bulunmakta. Bu köklerinin yarattığı aidiyet duygusu çoğu zaman ulus devletlere olan aidiyeti aşmakta.
Ne yapmak gerekiyor?
Türkiye'nin iç dinamiklerini, etnik yapısını, din ve mezhep dağılımını iyi bilen yöneticilerin, Lenin'in finans-kapital kavramını tanıyan politikacıların, Müslüman kültürünün ayrılmaz parçası 'Tüccar-Ticaret' olgusunu bilen siyaset bilimcilerinin kabul ettiği bir ortak payda var; Türkiye için Ortadoğu'da tek bir politika kalıcıdır! Eşkenar üçgenin ağırlık merkezi gibi tüm güç odaklarına aynı mesafede durmak. Hiçbir gruba, devlete veya millete Türkiye'nin çıkarlarının dışında gereğinden fazla angaje olmamak.
21 Haziran 2010
Washington DC