Evrim konusu neden hala tartışma konusu oluyor?
Evrim konusunun açılımını , Darwin’ in teorisine göre özetleyecek olursak ; Her canlı türü, yaşaması mümkün olandan daha fazla birey doğurduğundan, ve bunun sonucu olarak sık sık tekrarlayan bir hayatta kalma savaşı mevcut olduğundan, yaşamın karmaşık ve zaman zaman değişen koşullarında kendisine fayda sağlayacak herhangi bir değişikliğe sahip olan her canlı, hayatta kalmada daha yüksek şansa sahip olacak ve doğal olarak seçilecektir. Kuvvetli kalıtım prensibi sayesinde, seçilen her cins kendi yeni ve değişik formunu yayma eğiliminde olacaktır. Yani ‘türlerin seçilimi’ prensibi.
Evrim teorisi , bu gün okuduğumuz modern biyolojinin temel taşıdır. Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve dünyada ki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır ve ayırt edilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş genetik değişikliklerin bir sonucudur.
Evrim, bir canlı popülasyonunun genetik kompozisyonunun zamanla değişmesi anlamına gelir. Genlerdeki mutasyonlar , göçler veya çeşitli türler arasında yatay gen aktarımları sonucu türün bireylerinde yeni veya değişmiş özelliklerin ortaya çıkması, evrim sürecini yürüten temel etmendir. Evrim, bu yollarla oluşan değişimlerin popülasyon genelinde daha sık veya daha nadir hale gelmesiyle işler.
Dünya'daki canlı türlerinden henüz sadece 2 milyondan biraz fazlası tanımlanabilmiş ve sınıflanabilmiştir. Bazı tahminlere göre henüz tanımlanmamış 10 ila 30 milyon canlı türü vardır. Bir milimetrenin binde birinden kısa bakterilerden tutun, yerden yüksekliği 100 metreyi, ağırlığı binlerce tonu bulan sequoia servi ağaçlarına kadar dünyadaki canlı türleri, cüsse, biçim ve yaşayış biçimi açısından çok büyük farklılıklar gösterirler. Sıcak su kaynaklarında kaynama sıcaklığına yakın derecelerde yaşayan bakteriler olduğu gibi, Antarktika 'daki buzullarda ya da tuz göllerinde -23°C'ye varan sıcaklıklarda yaşayan algler ve mantarlar vardır. Aynı şekilde karanlık okyanus tabanlarındaki hidro termal çatlakların kenarlarında yaşayan devasa boru kurtçukları olduğu gibi, Everest Dağı 'nın yamaçlarında, 6 bin metre yükseklikte yaşayan hezaren çiçekleri ve örümcekler vardır.
Dünyadaki bu neredeyse sınırsız sayıdaki yaşam biçimi, evrimsel sürecin bir sonucudur. Tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadırlar. İnsan ve diğer tüm memeliler, yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış sivrifaremsi bir canlıdan evrimleşmişlerdir. Memeliler, kuşlar , sürüngenler , iki yaşamlılar ve balıkların ortak atası 600 milyon yıl önce yaşamış su solucanlarıdır. Tüm hayvanlar ve bitkiler, yaklaşık 3 milyar yıl önce yaşamış bakterimsi mikro organizmalardan türemişlerdir. Biyolojik evrim, canlı nesillerinin ortak atadan değişerek türeme sürecidir. Yeni nesiller, eski nesillere göre farklılıklar taşırlar ve ortak atadan uzaklaştıkça çeşitlilik artar.
Charles Darwin bu çalışmaları yaptığı 1800 li yıllarda henüz gen teknolojisi ve Dna hakkında yeterli bilgi ve çalışmalar mevcut değildi. Kesinliği bilimsel olarak ispatlanmamış bu çalışmalar, ‘ teori’ olarak adlandırıldığı için, şimdi olduğu gibi o zaman da ‘ Yaratılışçılar’ tarafından şiddetle reddediliyordu ve tartışılıyordu.
Ancak Darwin’ in yaptığı çalışmalarda, kendisinin ‘ agnostik’ yani bilinmezci olduğu ve bu özelliğinin 10 çocuğundan ikisini kaybettikten sonra, daha da yoğunlaştığı , aynı zamanda da geliştirmiş olduğu Darwin teoremini sağlamlaştırdığı düşünülmektedir.
Bu bilgileri özetleyecek ve toparlayacak olursak; İlk insanın nasıl dünyada var olduğuna dair, ( kutsal kitaplarda ki bilgiler hariç ) hala bilimsel verilerin yeterli olmadığı günümüzde, dinsel bilgiler ışığında öğrendiğimiz Adem ve Havva’ nın varlığı, dünyada var olan farklı insan renklerini açıklamıyor. Yani, Asya’ da yaşayan; Sarı ırk, Afrika’ da ; Siyah ırk, Avrupa’ da ; Beyaz ırk, Amerika’ da var olan; Kırmızı ırk ve bunların sahip oldukları farklı kan grupları, Adem ve Havva’ dan sonra, insanın nasıl böyle farklı insan tiplerine ayrıldığı konusunda merak uyandırıyor.
( Belki burada Darwin’ in kuramları faydalı olabilir.) Daha bilmediğimiz pek çok şey de olduğu gibi. Belki de olması gereken, tarafsız bir şekilde gerek dinsel, gerekse bilimsel bilgilerden faydalanmak. Bir şeyi körü körüne reddetmek, ya da kabul etmektense, araştırıp, düşünmek ve çözemeyeceğimiz durumlarda da , çözemeyeceğimiz gerçekler olduğunu kabul etmek…
">
Evrim konusu neden hala tartışma konusu oluyor?
Evrim konusunun açılımını , Darwin’ in teorisine göre özetleyecek olursak ; Her canlı türü, yaşaması mümkün olandan daha fazla birey doğurduğundan, ve bunun sonucu olarak sık sık tekrarlayan bir hayatta kalma savaşı mevcut olduğundan, yaşamın karmaşık ve zaman zaman değişen koşullarında kendisine fayda sağlayacak herhangi bir değişikliğe sahip olan her canlı, hayatta kalmada daha yüksek şansa sahip olacak ve doğal olarak seçilecektir. Kuvvetli kalıtım prensibi sayesinde, seçilen her cins kendi yeni ve değişik formunu yayma eğiliminde olacaktır. Yani ‘türlerin seçilimi’ prensibi.
Evrim teorisi , bu gün okuduğumuz modern biyolojinin temel taşıdır. Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve dünyada ki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır ve ayırt edilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş genetik değişikliklerin bir sonucudur.
Evrim, bir canlı popülasyonunun genetik kompozisyonunun zamanla değişmesi anlamına gelir. Genlerdeki mutasyonlar , göçler veya çeşitli türler arasında yatay gen aktarımları sonucu türün bireylerinde yeni veya değişmiş özelliklerin ortaya çıkması, evrim sürecini yürüten temel etmendir. Evrim, bu yollarla oluşan değişimlerin popülasyon genelinde daha sık veya daha nadir hale gelmesiyle işler.
Dünya'daki canlı türlerinden henüz sadece 2 milyondan biraz fazlası tanımlanabilmiş ve sınıflanabilmiştir. Bazı tahminlere göre henüz tanımlanmamış 10 ila 30 milyon canlı türü vardır. Bir milimetrenin binde birinden kısa bakterilerden tutun, yerden yüksekliği 100 metreyi, ağırlığı binlerce tonu bulan sequoia servi ağaçlarına kadar dünyadaki canlı türleri, cüsse, biçim ve yaşayış biçimi açısından çok büyük farklılıklar gösterirler. Sıcak su kaynaklarında kaynama sıcaklığına yakın derecelerde yaşayan bakteriler olduğu gibi, Antarktika 'daki buzullarda ya da tuz göllerinde -23°C'ye varan sıcaklıklarda yaşayan algler ve mantarlar vardır. Aynı şekilde karanlık okyanus tabanlarındaki hidro termal çatlakların kenarlarında yaşayan devasa boru kurtçukları olduğu gibi, Everest Dağı 'nın yamaçlarında, 6 bin metre yükseklikte yaşayan hezaren çiçekleri ve örümcekler vardır.
Dünyadaki bu neredeyse sınırsız sayıdaki yaşam biçimi, evrimsel sürecin bir sonucudur. Tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadırlar. İnsan ve diğer tüm memeliler, yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış sivrifaremsi bir canlıdan evrimleşmişlerdir. Memeliler, kuşlar , sürüngenler , iki yaşamlılar ve balıkların ortak atası 600 milyon yıl önce yaşamış su solucanlarıdır. Tüm hayvanlar ve bitkiler, yaklaşık 3 milyar yıl önce yaşamış bakterimsi mikro organizmalardan türemişlerdir. Biyolojik evrim, canlı nesillerinin ortak atadan değişerek türeme sürecidir. Yeni nesiller, eski nesillere göre farklılıklar taşırlar ve ortak atadan uzaklaştıkça çeşitlilik artar.
Charles Darwin bu çalışmaları yaptığı 1800 li yıllarda henüz gen teknolojisi ve Dna hakkında yeterli bilgi ve çalışmalar mevcut değildi. Kesinliği bilimsel olarak ispatlanmamış bu çalışmalar, ‘ teori’ olarak adlandırıldığı için, şimdi olduğu gibi o zaman da ‘ Yaratılışçılar’ tarafından şiddetle reddediliyordu ve tartışılıyordu.
Ancak Darwin’ in yaptığı çalışmalarda, kendisinin ‘ agnostik’ yani bilinmezci olduğu ve bu özelliğinin 10 çocuğundan ikisini kaybettikten sonra, daha da yoğunlaştığı , aynı zamanda da geliştirmiş olduğu Darwin teoremini sağlamlaştırdığı düşünülmektedir.
Bu bilgileri özetleyecek ve toparlayacak olursak; İlk insanın nasıl dünyada var olduğuna dair, ( kutsal kitaplarda ki bilgiler hariç ) hala bilimsel verilerin yeterli olmadığı günümüzde, dinsel bilgiler ışığında öğrendiğimiz Adem ve Havva’ nın varlığı, dünyada var olan farklı insan renklerini açıklamıyor. Yani, Asya’ da yaşayan; Sarı ırk, Afrika’ da ; Siyah ırk, Avrupa’ da ; Beyaz ırk, Amerika’ da var olan; Kırmızı ırk ve bunların sahip oldukları farklı kan grupları, Adem ve Havva’ dan sonra, insanın nasıl böyle farklı insan tiplerine ayrıldığı konusunda merak uyandırıyor.
( Belki burada Darwin’ in kuramları faydalı olabilir.) Daha bilmediğimiz pek çok şey de olduğu gibi. Belki de olması gereken, tarafsız bir şekilde gerek dinsel, gerekse bilimsel bilgilerden faydalanmak. Bir şeyi körü körüne reddetmek, ya da kabul etmektense, araştırıp, düşünmek ve çözemeyeceğimiz durumlarda da , çözemeyeceğimiz gerçekler olduğunu kabul etmek…