Bu gün Cuma diye mi, yoksa, okuduğum Ayşe Aral yazısı ve Oshomun aşkla ilgili kitabının etkisi midir nedir bilmem artık.
Aşk ve evlilik üzerine yazacağım. Bu gün siyaset yok, çünkü kendimi sadece bir konu üzerine etiketleyemem. Bu benim özgürlük anlayışıma ters..Her neyse;
Demiş ki, sevgili Ayşe evlilik aşkı ve heyecanı öldürüyor. Doğal olarak, evli gibi yaşanan, imzasız birliktelikler de
Doğru demiş.
Çünkü eğer birliktelikler aşkı öldürmezse, aşk insanı öldürür.
Doğaya aykırı bir durum değil. Doğa mükemmel bir dengeyle işliyor.
Doğada bir yaprak yok ki, aşksız titreşsin, bence her gün güneşin doğuşu, batışı, ayın gökyüzünü parlatması ve yarattığı dinginlik, kuşların aynı hizada, kusursuz bir ritmde uçması, insanın yüreğini zaman zaman aşkla çarptırsa ve yaşadığına sağlıklı geçirdiği her güne şükretse de.
Bazen de, saçma sapan nedenlerle bu güzelliğin farkına bile varmıyoruz.
Demem o ki, aşk sürekli bir duygu değil, tıpkı diğer tüm duygularımız gibi.
Denge böyle sağlanıyor. Hep bir duygu ve tesiri altında sürekli kalamıyoruz..
Osho benim için, kitaplarını her okuduğumda, büyülendiğim ve müthiş bir güç hissettiğim, Hintli bir mistik, tıpkı Krishnamurti gibi..
Yalnız, Krishnamurti nin kitap dilini daha net anlayabilmek için, daha sessiz bir ortamda okumam gerekiyor. Biraz kalın kafa da olabilirim tabii.
Oysa Osho öyle değil, dili çok yalın ve net benim sevdiğim gibi, karışıklığa , süslü edebiyata gerek yok, vazgeçilmez başucu kitabım, her gece uyumadan önce mutlaka okuyorum.
O da aşkla ilgili Ayşe nin anlattıklarına benzer şeyler söylüyor; aşk bitince ilişkiler de bitsin, böylesi daha samimi olur diyor, bir de benim doğru bulmadığım, insanların özgürce ilişkilerini birlikteyken bile yaşaması gerektiğini savunuyor.
Ben bu savı kendimce, şöyle yorumlarım; birini sevebilir, aşık olabilirsiniz.
Bu tek kişilik bir duygu bile olabilir. Karşı tarafın haberi olur, olmaz çok önemli değil. Hayatınızda var olması yeterlidir. Ben avamlığa karşıyım. Yani özgürlüğümü kaybetmeyim diye, ne kadar çok ilişki yaşanır ki..
Geçenlerde bir kadın, 1000 erkekle görüşmüş, sonunda aradığı erkeği bulmuş. Yani ancak böyle olabilir. Bütün bunları geçin, çok şanslı ve ne istediğinizi biliyorsanız, sevdiğiniz insanla, yaşamınızın sonuna kadar birlikte olursunuz. Ben belki, cesaretsiz olduğumdan, belki böyle yetiştirildiğimden, ya kendimi soyutlar, yalnız yaşarım, ya da sevdiğim insanla, sonuna kadar sevgi duyarak yaşamayı tercih ederim..
Yoksa, bundan hoşlandım, bundan elektrik aldım, buna aşk duydum, bu aşkı yaşayım, sonra yine eşime döneyim. Bu çok çirkin ve basit bir durum olur. Gerçi böyle yaşayan, çapkın geçinen pek çok erkek var. Ama böyle bir özgürlük, sabun köpüğü gibi gelir insana. Tatsız, anlamsız, geçici ve basit.
İlişkileri değerli kılan, duyguların asilce yaşanmasıdır. Hayat bana bunu böyle öğretti.
Yoksa, kişiliğinizden ve özsaygınızdan yersiniz. Asıl önemli olan da, aslında kendinizle olan ilişkinizdir. Kendini sevmek, kendine güvenmek gibi
Aşk tabii ki, zamanla şiddetini azaltacak ve yerini başka güzel duygulara bırakacaktır. Sevgi, güven ve sadakata
Bu iyi bir şey
.
Ama şunun da altını çizmek lazım. Çok gençken, bu olgunluğa ancak tecrübe ederek ulaşabilir insan. Yoksa, insanın 18 yaşında bu noktada olması da çok sağlıklı olmaz herhalde. Hayat tüm zorluklarına, travmalarına, inişlerine, çıkışlarına rağmen, yaşanarak öğrenilir. Ve çok samimi olarak, yazdıklarımız, sadece bizim yaşadığımız, gördüğümüz, duyduğumuz biriktirdiğimiz bilgilerimiz. Hiç kimseyi bağlamaz, yani bir anlamı yok. Herkesin duygusal yapısı, yaşam şartları farklı. Bu yaptığımız iş aslında, kendini tatmin ve toplumda kabul görme isteğinin bir yansıması. Yani yazarlık böyle bir iş. Beni görüntümle değil, fikirlerimle sevin in, üstü kapalı hali..
Ben bunun bilincindeyim en azından..Bir de olmayan ve şişinenler var. Yazık..
Konuma dönecek olursam; Evlilik aşkı öldürür, özgürlük elden gider mi ? Duruma göre değişir, eğer hem ilişkim olsun, evlilik gibi olsun ama ben arada, başka ilişkiler de yaşayım diyorsan, ki pek çok evli erkek böyle yapıyor. O zaman, kadın için özgürlük biter, yani kadın da bekarken, bekar erkekler gibi yaşıyorsa, erkek buna müsaade etmeyecektir. Kadının özgürlüğü biter. Ama erkek, karısı da varken, dışarıdaki çiçeklerden de bal toplamaya çalışırsa, karısı da bunu, bilip, bilmezden gelirse, o özgürlük hayatının sonuna kadar devam eder. Ama bence çok değersiz ve sahtekarca bir yaşam olur, her iki taraf için de o ayrı konu..
Mesele bence nicelik değil, nitelik
Bilmem anlatabildim mi? Evlilik, birliktelik, iki güçsüz insanın hayat yoldaşlığı değil, iki güçlü insanın, yaşamını birlikte sürdürme ve bundan keyif alma durumudur. İnsanlar, sevgileri azalır, ya da yıpranırsa, birbirlerini yıpratmadan ayrılık kararı alırlar, yollarına başka insanlarla devam eder, ya da yalnız olarak devam ederler. Ama ben sevginin de biten bir duygu olduğunu düşünmüyorum. Aşk, sevgi, saygı, güven, sadakat duygusu taşıyan ilişkiler yaşamı güzelleştirir ve sürekli olur. Bunun için de öyle sokaklara çıkıp aramaya gerek yok. Yaşamınızı bu değerler üzerine kurduktan sonra, yaşam bu dileğinizi size bir hediye olarak sunacaktır. Tıpkı diğer güzellikleri sunduğu gibi
. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem?
">
Bu gün Cuma diye mi, yoksa, okuduğum Ayşe Aral yazısı ve Oshomun aşkla ilgili kitabının etkisi midir nedir bilmem artık.
Aşk ve evlilik üzerine yazacağım. Bu gün siyaset yok, çünkü kendimi sadece bir konu üzerine etiketleyemem. Bu benim özgürlük anlayışıma ters..Her neyse;
Demiş ki, sevgili Ayşe evlilik aşkı ve heyecanı öldürüyor. Doğal olarak, evli gibi yaşanan, imzasız birliktelikler de
Doğru demiş.
Çünkü eğer birliktelikler aşkı öldürmezse, aşk insanı öldürür.
Doğaya aykırı bir durum değil. Doğa mükemmel bir dengeyle işliyor.
Doğada bir yaprak yok ki, aşksız titreşsin, bence her gün güneşin doğuşu, batışı, ayın gökyüzünü parlatması ve yarattığı dinginlik, kuşların aynı hizada, kusursuz bir ritmde uçması, insanın yüreğini zaman zaman aşkla çarptırsa ve yaşadığına sağlıklı geçirdiği her güne şükretse de.
Bazen de, saçma sapan nedenlerle bu güzelliğin farkına bile varmıyoruz.
Demem o ki, aşk sürekli bir duygu değil, tıpkı diğer tüm duygularımız gibi.
Denge böyle sağlanıyor. Hep bir duygu ve tesiri altında sürekli kalamıyoruz..
Osho benim için, kitaplarını her okuduğumda, büyülendiğim ve müthiş bir güç hissettiğim, Hintli bir mistik, tıpkı Krishnamurti gibi..
Yalnız, Krishnamurti nin kitap dilini daha net anlayabilmek için, daha sessiz bir ortamda okumam gerekiyor. Biraz kalın kafa da olabilirim tabii.
Oysa Osho öyle değil, dili çok yalın ve net benim sevdiğim gibi, karışıklığa , süslü edebiyata gerek yok, vazgeçilmez başucu kitabım, her gece uyumadan önce mutlaka okuyorum.
O da aşkla ilgili Ayşe nin anlattıklarına benzer şeyler söylüyor; aşk bitince ilişkiler de bitsin, böylesi daha samimi olur diyor, bir de benim doğru bulmadığım, insanların özgürce ilişkilerini birlikteyken bile yaşaması gerektiğini savunuyor.
Ben bu savı kendimce, şöyle yorumlarım; birini sevebilir, aşık olabilirsiniz.
Bu tek kişilik bir duygu bile olabilir. Karşı tarafın haberi olur, olmaz çok önemli değil. Hayatınızda var olması yeterlidir. Ben avamlığa karşıyım. Yani özgürlüğümü kaybetmeyim diye, ne kadar çok ilişki yaşanır ki..
Geçenlerde bir kadın, 1000 erkekle görüşmüş, sonunda aradığı erkeği bulmuş. Yani ancak böyle olabilir. Bütün bunları geçin, çok şanslı ve ne istediğinizi biliyorsanız, sevdiğiniz insanla, yaşamınızın sonuna kadar birlikte olursunuz. Ben belki, cesaretsiz olduğumdan, belki böyle yetiştirildiğimden, ya kendimi soyutlar, yalnız yaşarım, ya da sevdiğim insanla, sonuna kadar sevgi duyarak yaşamayı tercih ederim..
Yoksa, bundan hoşlandım, bundan elektrik aldım, buna aşk duydum, bu aşkı yaşayım, sonra yine eşime döneyim. Bu çok çirkin ve basit bir durum olur. Gerçi böyle yaşayan, çapkın geçinen pek çok erkek var. Ama böyle bir özgürlük, sabun köpüğü gibi gelir insana. Tatsız, anlamsız, geçici ve basit.
İlişkileri değerli kılan, duyguların asilce yaşanmasıdır. Hayat bana bunu böyle öğretti.
Yoksa, kişiliğinizden ve özsaygınızdan yersiniz. Asıl önemli olan da, aslında kendinizle olan ilişkinizdir. Kendini sevmek, kendine güvenmek gibi
Aşk tabii ki, zamanla şiddetini azaltacak ve yerini başka güzel duygulara bırakacaktır. Sevgi, güven ve sadakata
Bu iyi bir şey
.
Ama şunun da altını çizmek lazım. Çok gençken, bu olgunluğa ancak tecrübe ederek ulaşabilir insan. Yoksa, insanın 18 yaşında bu noktada olması da çok sağlıklı olmaz herhalde. Hayat tüm zorluklarına, travmalarına, inişlerine, çıkışlarına rağmen, yaşanarak öğrenilir. Ve çok samimi olarak, yazdıklarımız, sadece bizim yaşadığımız, gördüğümüz, duyduğumuz biriktirdiğimiz bilgilerimiz. Hiç kimseyi bağlamaz, yani bir anlamı yok. Herkesin duygusal yapısı, yaşam şartları farklı. Bu yaptığımız iş aslında, kendini tatmin ve toplumda kabul görme isteğinin bir yansıması. Yani yazarlık böyle bir iş. Beni görüntümle değil, fikirlerimle sevin in, üstü kapalı hali..
Ben bunun bilincindeyim en azından..Bir de olmayan ve şişinenler var. Yazık..
Konuma dönecek olursam; Evlilik aşkı öldürür, özgürlük elden gider mi ? Duruma göre değişir, eğer hem ilişkim olsun, evlilik gibi olsun ama ben arada, başka ilişkiler de yaşayım diyorsan, ki pek çok evli erkek böyle yapıyor. O zaman, kadın için özgürlük biter, yani kadın da bekarken, bekar erkekler gibi yaşıyorsa, erkek buna müsaade etmeyecektir. Kadının özgürlüğü biter. Ama erkek, karısı da varken, dışarıdaki çiçeklerden de bal toplamaya çalışırsa, karısı da bunu, bilip, bilmezden gelirse, o özgürlük hayatının sonuna kadar devam eder. Ama bence çok değersiz ve sahtekarca bir yaşam olur, her iki taraf için de o ayrı konu..
Mesele bence nicelik değil, nitelik
Bilmem anlatabildim mi? Evlilik, birliktelik, iki güçsüz insanın hayat yoldaşlığı değil, iki güçlü insanın, yaşamını birlikte sürdürme ve bundan keyif alma durumudur. İnsanlar, sevgileri azalır, ya da yıpranırsa, birbirlerini yıpratmadan ayrılık kararı alırlar, yollarına başka insanlarla devam eder, ya da yalnız olarak devam ederler. Ama ben sevginin de biten bir duygu olduğunu düşünmüyorum. Aşk, sevgi, saygı, güven, sadakat duygusu taşıyan ilişkiler yaşamı güzelleştirir ve sürekli olur. Bunun için de öyle sokaklara çıkıp aramaya gerek yok. Yaşamınızı bu değerler üzerine kurduktan sonra, yaşam bu dileğinizi size bir hediye olarak sunacaktır. Tıpkı diğer güzellikleri sunduğu gibi
. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem?