Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hafta başında Moskova ve Ukrayna’ya iki başarılı ziyaret yaptı. Macron’un girişimi Ukrayna krizinin kilidini açabilir, çünkü doğru yolda ilerliyor.
Ukrayna krizi nedeniyle dünya medyasında eşine az rastlanır bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Bunun birincil nedeni, bir tarafta Rusya diğer tarafta özellikle Anglosakson ve Batı yanlısı bazı çevrelerinin neredeyse kesintisiz yürüttüğü yanıltıcı haber savaşı. Mesela kimi Batı medyası Macron’un ziyaretini fiyasko ilan etti! Türkiye de bu yanıltıcı haber savaşından etkileniyor.
Macron’un Rusya lideri Vladimir Putin’le tam beş saat baş başa konuşması umut verici bir gösterge. Putin, görüşme sonrasında Fransa ve Macron hakkında olağan dışı övücü sözler kullandı. Ama en önemlisi Macron, başlayan sürecin sonucu belli olana kadar Putin’in askeri tırmanmaya gitmeme sözü verdiğini açıkladı.
Şu günlerde yoğun danışmalar ve müzakereler yapılıyor. Bir taraftan Amerika ve Avrupa ülkelerinin liderleri ile dışişleri bakanları arasında, diğer taraftan müttefikler ile Rus muhatapları arasında. AKP iktidarı büyük ölçüde devre dışı.
Müzakereler olması gerektiği gibi kapalı kapılar arkasında yürüyor. Ancak medyaya sızan sınırlı bilgilere bakarsak Macron’un yaklaşımı, Ukrayna’nın askeri açıdan tarafsız ülke olması temeline dayanıyor. Özetle, bizim bu sayfalardan defalarca önerdiğimiz çözümün ta kendisi. Ukrayna’nın NATO üyeliğinin ilk kez gündeme geldiği 2008’den beri defalarca önerdiğimiz çözüm tam da bu.
Macron bir ara, tıpkı bu sayfalarda değindiğimiz gibi, ‘Finlandiya örneği’ sözünü dahi etti. O nedenle kimi Anglosakson medyasından sert eleştiriler yedi.
Bu yaklaşıma pratik bir çözüm bulmak gerekiyor. O da büyük ihtimal Minsk-2 anlaşması olacak. Rusya, fiilen kontrol ettiği Donbas bölgesini Ukrayna egemenliğine bırakmayı kabul edecek. Bunun karşılığında Ukrayna, Donbas’a özerklik tanıyacak ve ülkenin uluslararası kuruluşlara katılabilmesi için özerk bölgelerin onay vermesi şartı getirilecek.
Ukrayna’nın ve Amerika’nın bu çözümü kabul etmesi şart. Amerika evet demeden olmaz, çünkü çomak sokmak için elinde hemen her türlü alet var. İlk gelen haberler Ukrayna’nın kabul edebileceği yönünde.
Bu çözümü destekleyen çevrelerin Ukrayna’da sesi giderek daha çok duyuluyor. Mesela Kiev’den Dmytro Firtash nefis analizinde, “Ukrayna, Avrasya’nın İsviçre’si olsun” diyor.
Zor müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Ama Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı birinci öncelik ise, askeri açıdan tarafsız kalması dışında seçenek pek görünmüyor.
Girişimi sonuç verirse Macron, ulusal ve uluslararası düzeyde hakkedilmiş bir prestij kazanacak. O durumda acı bir gerçekle karşı karşıya kalacağız: 2018’den beri yapılan zincirleme yanlışların en büyük bedelini Kırım ödemiş olacak. Kırım bir sonraki yazımızın konusu.
* * *
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Ukrayna krizinde arabulucu olmak istiyor. Ama Erdoğan ve Türkiye’nin böyle bir şansı yok denecek kadar az.
Avrupa’da bazı ünlü medya yorumcuları dahil kimi çevreler, Türkiye’nin İnsansız Hava Aracı (İHA) satışını bunun en önemli nedeni gibi gösteriyor. Ancak bu analiz pek geçerli değil.
Rusya’nın İHA satışından ciddi rahatsızlık duyduğu doğru. Ama arabuluculuk için başta gelen engellerden biri bu değil. Eğer İHA satışı diye bir konu hiç olmasaydı bile, Ankara’nın arabuluculuk şansı pek olmayacaktı.
Ankara’nın önünde daha büyük üç engel var.
Birincisi ve en önemlisi, Ankara’nın Amerika tarafından fiilen dışlanmış olması ve fazla muhatap alınmaması. Krizin çözümü için Rusya ve Amerika arasında mutabakat olmazsa olmaz şart. ABD başkanı Joe Biden son haftalarda Putin’le yaptığı görüşmelerden önce İtalya dahil çok sayıda Avrupa ülkesinin liderini aradı, onlara danıştı. Görüşmeden sonra aynı liderleri tekrar aradı ve bilgi verdi. Ama Ankara’yı aramadı. Bu, Ankara’nın devre dışında tutulduğunu gösteren örneklerden sadece biri.
Biden’ın ve pek çok Avrupa ülkesinin Avrasya’daki dengeleri şekillendirecek bu krizde Ankara’nın arabuluculuğunu kabul etmesi için, her şeyden önce Türkiye’nin Batı içinde sağlam ve güvenilir ortak görülmesi gerekiyor. Ama öyle değil. Kriz bölgesiyle derin tarih ve coğrafya bağlarına, güçlü ordusuna rağmen üst düzey danışma süreçlerinin bile dışında tutuluyor.
İkincisi, kökleri derinde olan bu krizde arabuluculuk, sorunun geçmişine ve bugününe aynı derinlikte vakıf olmayı gerektiriyor. Macron gibi bir yaklaşım geliştirebilmek için probleme hakimiyet şart. Ama Ankara’da bu birikimin olduğunu söyleyebilmek zor. İktidarı temsil eden hiçbir ağızdan krizle ilgili tek bir anlamlı analiz duyamadık. Misal, iktidar sözcükleri Rusya’nın Donbas’ı yutmak istediğini ileri sürüyor. Ama Moskova’nın duruşu ve niyeti farklı. Son kriz çıkmadan aylarca önce yazdığımız gibi, Ankara Ukrayna konusunda baştan beri yanlış yolda yürüyor. Örnek çok.
Üçüncüsü, böylesine çok yönlü bir krizde arabulucu olabilmek için gereken üslup Ankara’da mafiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kiev’den dönerken uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalar şöyle:
“Batı maalesef şu ana kadar bu işin çözümünde katkı diye bir şey sağlamadı. Sadece adeta çomak sokuyorlar diyebilirim… şu anda Avrupa’da bu işi çözmeye yönelik olarak lider noktasında ciddi sıkıntı var. Bundan önce… bir Merkel icabında çıkıyordu… şu anda böyle bir lider de kalmadı. Diğerlerinin ismini zaten vermeye gerek yok… (ABD lideri) Biden da şu an itibariyle bu sürece henüz olumlu yaklaşım sergileyemedi.”
Biden ve Avrupalı liderleri küçük düşüren veya tahkir edici bu sözlerin, o liderlerin masasına ulaştırıldığı muhakkak. Bu sözleri söyleyen birisinin, Ukrayna konusunda arabuluculuk yapabileceğini hayal etmek zordur. Yukarıdaki sözler diplomasi bir tarafa, insanlar arası basit diyalog gereklerine dahi pek uygun değildir.
Ukrayna’da arabuluculuk konusunda Ankara’nın tek şansı, hiçbir sonuç alma ihtimali bulunmasa da, belki Putin tarafından Batı içinde çatlak yaratma amacıyla şov için kullanılması olabilir.
Kaynak: HalukOzdalga.com
">Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hafta başında Moskova ve Ukrayna’ya iki başarılı ziyaret yaptı. Macron’un girişimi Ukrayna krizinin kilidini açabilir, çünkü doğru yolda ilerliyor.
Ukrayna krizi nedeniyle dünya medyasında eşine az rastlanır bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Bunun birincil nedeni, bir tarafta Rusya diğer tarafta özellikle Anglosakson ve Batı yanlısı bazı çevrelerinin neredeyse kesintisiz yürüttüğü yanıltıcı haber savaşı. Mesela kimi Batı medyası Macron’un ziyaretini fiyasko ilan etti! Türkiye de bu yanıltıcı haber savaşından etkileniyor.
Macron’un Rusya lideri Vladimir Putin’le tam beş saat baş başa konuşması umut verici bir gösterge. Putin, görüşme sonrasında Fransa ve Macron hakkında olağan dışı övücü sözler kullandı. Ama en önemlisi Macron, başlayan sürecin sonucu belli olana kadar Putin’in askeri tırmanmaya gitmeme sözü verdiğini açıkladı.
Şu günlerde yoğun danışmalar ve müzakereler yapılıyor. Bir taraftan Amerika ve Avrupa ülkelerinin liderleri ile dışişleri bakanları arasında, diğer taraftan müttefikler ile Rus muhatapları arasında. AKP iktidarı büyük ölçüde devre dışı.
Müzakereler olması gerektiği gibi kapalı kapılar arkasında yürüyor. Ancak medyaya sızan sınırlı bilgilere bakarsak Macron’un yaklaşımı, Ukrayna’nın askeri açıdan tarafsız ülke olması temeline dayanıyor. Özetle, bizim bu sayfalardan defalarca önerdiğimiz çözümün ta kendisi. Ukrayna’nın NATO üyeliğinin ilk kez gündeme geldiği 2008’den beri defalarca önerdiğimiz çözüm tam da bu.
Macron bir ara, tıpkı bu sayfalarda değindiğimiz gibi, ‘Finlandiya örneği’ sözünü dahi etti. O nedenle kimi Anglosakson medyasından sert eleştiriler yedi.
Bu yaklaşıma pratik bir çözüm bulmak gerekiyor. O da büyük ihtimal Minsk-2 anlaşması olacak. Rusya, fiilen kontrol ettiği Donbas bölgesini Ukrayna egemenliğine bırakmayı kabul edecek. Bunun karşılığında Ukrayna, Donbas’a özerklik tanıyacak ve ülkenin uluslararası kuruluşlara katılabilmesi için özerk bölgelerin onay vermesi şartı getirilecek.
Ukrayna’nın ve Amerika’nın bu çözümü kabul etmesi şart. Amerika evet demeden olmaz, çünkü çomak sokmak için elinde hemen her türlü alet var. İlk gelen haberler Ukrayna’nın kabul edebileceği yönünde.
Bu çözümü destekleyen çevrelerin Ukrayna’da sesi giderek daha çok duyuluyor. Mesela Kiev’den Dmytro Firtash nefis analizinde, “Ukrayna, Avrasya’nın İsviçre’si olsun” diyor.
Zor müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Ama Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı birinci öncelik ise, askeri açıdan tarafsız kalması dışında seçenek pek görünmüyor.
Girişimi sonuç verirse Macron, ulusal ve uluslararası düzeyde hakkedilmiş bir prestij kazanacak. O durumda acı bir gerçekle karşı karşıya kalacağız: 2018’den beri yapılan zincirleme yanlışların en büyük bedelini Kırım ödemiş olacak. Kırım bir sonraki yazımızın konusu.
* * *
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Ukrayna krizinde arabulucu olmak istiyor. Ama Erdoğan ve Türkiye’nin böyle bir şansı yok denecek kadar az.
Avrupa’da bazı ünlü medya yorumcuları dahil kimi çevreler, Türkiye’nin İnsansız Hava Aracı (İHA) satışını bunun en önemli nedeni gibi gösteriyor. Ancak bu analiz pek geçerli değil.
Rusya’nın İHA satışından ciddi rahatsızlık duyduğu doğru. Ama arabuluculuk için başta gelen engellerden biri bu değil. Eğer İHA satışı diye bir konu hiç olmasaydı bile, Ankara’nın arabuluculuk şansı pek olmayacaktı.
Ankara’nın önünde daha büyük üç engel var.
Birincisi ve en önemlisi, Ankara’nın Amerika tarafından fiilen dışlanmış olması ve fazla muhatap alınmaması. Krizin çözümü için Rusya ve Amerika arasında mutabakat olmazsa olmaz şart. ABD başkanı Joe Biden son haftalarda Putin’le yaptığı görüşmelerden önce İtalya dahil çok sayıda Avrupa ülkesinin liderini aradı, onlara danıştı. Görüşmeden sonra aynı liderleri tekrar aradı ve bilgi verdi. Ama Ankara’yı aramadı. Bu, Ankara’nın devre dışında tutulduğunu gösteren örneklerden sadece biri.
Biden’ın ve pek çok Avrupa ülkesinin Avrasya’daki dengeleri şekillendirecek bu krizde Ankara’nın arabuluculuğunu kabul etmesi için, her şeyden önce Türkiye’nin Batı içinde sağlam ve güvenilir ortak görülmesi gerekiyor. Ama öyle değil. Kriz bölgesiyle derin tarih ve coğrafya bağlarına, güçlü ordusuna rağmen üst düzey danışma süreçlerinin bile dışında tutuluyor.
İkincisi, kökleri derinde olan bu krizde arabuluculuk, sorunun geçmişine ve bugününe aynı derinlikte vakıf olmayı gerektiriyor. Macron gibi bir yaklaşım geliştirebilmek için probleme hakimiyet şart. Ama Ankara’da bu birikimin olduğunu söyleyebilmek zor. İktidarı temsil eden hiçbir ağızdan krizle ilgili tek bir anlamlı analiz duyamadık. Misal, iktidar sözcükleri Rusya’nın Donbas’ı yutmak istediğini ileri sürüyor. Ama Moskova’nın duruşu ve niyeti farklı. Son kriz çıkmadan aylarca önce yazdığımız gibi, Ankara Ukrayna konusunda baştan beri yanlış yolda yürüyor. Örnek çok.
Üçüncüsü, böylesine çok yönlü bir krizde arabulucu olabilmek için gereken üslup Ankara’da mafiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kiev’den dönerken uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalar şöyle:
“Batı maalesef şu ana kadar bu işin çözümünde katkı diye bir şey sağlamadı. Sadece adeta çomak sokuyorlar diyebilirim… şu anda Avrupa’da bu işi çözmeye yönelik olarak lider noktasında ciddi sıkıntı var. Bundan önce… bir Merkel icabında çıkıyordu… şu anda böyle bir lider de kalmadı. Diğerlerinin ismini zaten vermeye gerek yok… (ABD lideri) Biden da şu an itibariyle bu sürece henüz olumlu yaklaşım sergileyemedi.”
Biden ve Avrupalı liderleri küçük düşüren veya tahkir edici bu sözlerin, o liderlerin masasına ulaştırıldığı muhakkak. Bu sözleri söyleyen birisinin, Ukrayna konusunda arabuluculuk yapabileceğini hayal etmek zordur. Yukarıdaki sözler diplomasi bir tarafa, insanlar arası basit diyalog gereklerine dahi pek uygun değildir.
Ukrayna’da arabuluculuk konusunda Ankara’nın tek şansı, hiçbir sonuç alma ihtimali bulunmasa da, belki Putin tarafından Batı içinde çatlak yaratma amacıyla şov için kullanılması olabilir.
Kaynak: HalukOzdalga.com