Marijuana Amerika’da yasaklandı. Yasaklı olması nedeniyle, özellikle de toplumun siyahi kesimi, hem kullandığı için hem de sokak ticaretini yaptığı için orantısız şekilde cezaevlerini doldurdu.
Amerikan Devleti demir yumruğunu esrar kullanıcılarına indirdi.
Devlet’in her gücü, sorunla yıllarca mücadele etti. Fakat tüm maddi ve manevi emeklere karşın mücadelede başarısız olundu.
Nihayetinde konu üzerine yıllarca çalışan akademisyenlerin “Marijuanayı yasaklamayın…” tavsiyeleri karşılık buldu-ki şu an 11 eyalette rekreasyon etkinliği olarak esrar içmek serbest-
Uzun yıllar boyunca yapılan incelemelerde; marijuana ticaretinin yer altından yer üstüne çıkmasının ekonomik faydası yazılıp çizildi.
Ekonomik getirinin Federal Devlet için (Yıllık bazda!) 130 milyar dolar; her eyalet yönetimi için de 5 ila 35 milyar dolar arasında olduğu savunuldu.
Kısacası vergilendirilmeyen bir sektör vergilendirilmeye başlanmış oldu.
Hani bir sokak deyimi vardır ya; ‘Kötü para iyi parayı kovar’ Aynı o misal. Bu marijuana konusu da aynen ders kitabı örneği oldu.
‘Vergi alınmayan sektör vergi veren sektörün aleyhine büyür’ kanununun önü kesildi.
Aynı zamanda, yasak olduğu için olsa gerek, bir zamanlar lisede okuyan hemen her Amerikalı gencin merakını uyandıran esrar da cazibesini ve gizemini kaybetti.
NE TARİKATI? TÜRKİYE’DE ‘TARİKAT’ DİYE BİR ŞEY YOK!
Evet, yok!
Çünkü tarikat kurmak, başlatmak ve üye olmak kanunen yasak!
Ne var ki ‘Tarikat’ olarak tanımlanan yapılanmalar, Devlet'in önünde bariyer olmadığı takdirde faaliyetlerine devam edebiliyorlar.
Şayet ‘Gülen Cemaati/FETÖ’ olayında olduğu gibi, Devlet ile ihtilafa düşüldüğünde ise savunma hazır: ‘Yok böyle bir oluşum’
Geçen seneki analizlerimden birinde 'Atatürk Ilımlı İslam'ın Fikir Babası mı?' yazımdan konuya girmek istiyorum.
Cumhuriyet’in kurucu babaları o zamanki geri kalmışlığın nedenini İslamiyet olarak algılamaktadırlar.
Bunun içindir ki, Halifeliği kaldırdıkları gün tarikatları yasaklıyor ve Diyanet İşleri Başkanlığını kuruyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk de yakından tanıdığı Fransız kültüründen esinlenerek laikliği Cumhuriyet’in temel taşlarından biri yapıyor.
Peki, ne oluyor! Tarikatların sonu mu geliyor?
Tabii ki Hayır! Hepsi yer altına giriyor.
İnönü çok partili rejime geçince, tarikatlar da tekrar yer üstüne çıkıyor; yasak oldukları için kanunen yoklar ama ciddi şekilde yaşamlarına devam ediyorlar.
SÜREKLİ BİR CİNSELLİK SORUNU
Gün geçmiyor ki tarikat lideri şeyhlerle ilgili skandallar, tıynetsiz yorumlar, çağdaş yaşamdan uzak, toplumsal/ortak ahlaka aykırı bir takım ahlaksızlıklar olmasın.
Sanırsınız bu insanlar kafayı cinselliğe takmış.
Halbuki yaşanan skandallar esas konuya sis bombası olmamalı.
Amerikan tecrübesini örnek alırsak, önemli olan tarikatları yasaklamak değil, tam aksine legalize etmek.
Şu anda Devlet'in herhangi bir kurumu tarikatlara herhangi bir şey soramıyor.
Mal varlığın nedir, gelirin nedir, giderin nedir, üye sayın nedir, faaliyet gelirin nedir?
Bu tür sorular mümkün değil, çünkü hukuki bir mevcudiyet yok. Devlet'in de bu konuda büyük vergi kaybı var.
Konunun bir de anayasal boyutu var ki onu da enine boyuna düşünmek zorundayız.
İnanç hürriyeti, temel insan hakkı olarak demokrasinin olmazsa olması.
İnsanlar tasavvufa gönül verebilir!
Sonuç olarak; tarikat Arapça kökenli ‘Yol’ anlamına gelen bir oluşumdur.
Tasavvufun en temel öğretisi de ‘Nefis Islahı’ olduğuna göre müritler nefsini kontrol edemeyen koskoca(!) şeyhin yolundan gitmeyi bırakır.
Ve bütün bunlar şeffaf bir şekilde yasak olmanın getirdiği gizem ve tül perde arkasında yaşanmaz. Ayrıca “Kötü para” da “İyi parayı kovmaz!”
Tarikatların faaliyetleri de diğer sivil toplum kuruluşları gibi, vakıflar gibi, dernekler gibi belli kanunlar çerçevesinde düzenlenir.
Son olarak eklemek istediğim önemli bir konu daha var.
Tarikatların kanunlaştırılması, son zamanlarda varoluşu ve işlevliği eleştiri konusu olan (Atatürk'ten miras kalan) Diyanet İşlerinin üzerinde yeni bir sosyal konsensüs yaratılması konusuna ışık tutabilir.
Daha da önemlisi bir türlü yerine oturtulamamış laiklik kavramının da yeniden gözden geçirilmesi toplumsal muhabbette yerini alabilir.
Kısacası eğer kanuna uygunsa, vergisini vermek suretiyle Şeyh Efendi sarma cigarasını tüttürebilir.
">
Marijuana Amerika’da yasaklandı. Yasaklı olması nedeniyle, özellikle de toplumun siyahi kesimi, hem kullandığı için hem de sokak ticaretini yaptığı için orantısız şekilde cezaevlerini doldurdu.
Amerikan Devleti demir yumruğunu esrar kullanıcılarına indirdi.
Devlet’in her gücü, sorunla yıllarca mücadele etti. Fakat tüm maddi ve manevi emeklere karşın mücadelede başarısız olundu.
Nihayetinde konu üzerine yıllarca çalışan akademisyenlerin “Marijuanayı yasaklamayın…” tavsiyeleri karşılık buldu-ki şu an 11 eyalette rekreasyon etkinliği olarak esrar içmek serbest-
Uzun yıllar boyunca yapılan incelemelerde; marijuana ticaretinin yer altından yer üstüne çıkmasının ekonomik faydası yazılıp çizildi.
Ekonomik getirinin Federal Devlet için (Yıllık bazda!) 130 milyar dolar; her eyalet yönetimi için de 5 ila 35 milyar dolar arasında olduğu savunuldu.
Kısacası vergilendirilmeyen bir sektör vergilendirilmeye başlanmış oldu.
Hani bir sokak deyimi vardır ya; ‘Kötü para iyi parayı kovar’ Aynı o misal. Bu marijuana konusu da aynen ders kitabı örneği oldu.
‘Vergi alınmayan sektör vergi veren sektörün aleyhine büyür’ kanununun önü kesildi.
Aynı zamanda, yasak olduğu için olsa gerek, bir zamanlar lisede okuyan hemen her Amerikalı gencin merakını uyandıran esrar da cazibesini ve gizemini kaybetti.
NE TARİKATI? TÜRKİYE’DE ‘TARİKAT’ DİYE BİR ŞEY YOK!
Evet, yok!
Çünkü tarikat kurmak, başlatmak ve üye olmak kanunen yasak!
Ne var ki ‘Tarikat’ olarak tanımlanan yapılanmalar, Devlet'in önünde bariyer olmadığı takdirde faaliyetlerine devam edebiliyorlar.
Şayet ‘Gülen Cemaati/FETÖ’ olayında olduğu gibi, Devlet ile ihtilafa düşüldüğünde ise savunma hazır: ‘Yok böyle bir oluşum’
Geçen seneki analizlerimden birinde 'Atatürk Ilımlı İslam'ın Fikir Babası mı?' yazımdan konuya girmek istiyorum.
Cumhuriyet’in kurucu babaları o zamanki geri kalmışlığın nedenini İslamiyet olarak algılamaktadırlar.
Bunun içindir ki, Halifeliği kaldırdıkları gün tarikatları yasaklıyor ve Diyanet İşleri Başkanlığını kuruyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk de yakından tanıdığı Fransız kültüründen esinlenerek laikliği Cumhuriyet’in temel taşlarından biri yapıyor.
Peki, ne oluyor! Tarikatların sonu mu geliyor?
Tabii ki Hayır! Hepsi yer altına giriyor.
İnönü çok partili rejime geçince, tarikatlar da tekrar yer üstüne çıkıyor; yasak oldukları için kanunen yoklar ama ciddi şekilde yaşamlarına devam ediyorlar.
SÜREKLİ BİR CİNSELLİK SORUNU
Gün geçmiyor ki tarikat lideri şeyhlerle ilgili skandallar, tıynetsiz yorumlar, çağdaş yaşamdan uzak, toplumsal/ortak ahlaka aykırı bir takım ahlaksızlıklar olmasın.
Sanırsınız bu insanlar kafayı cinselliğe takmış.
Halbuki yaşanan skandallar esas konuya sis bombası olmamalı.
Amerikan tecrübesini örnek alırsak, önemli olan tarikatları yasaklamak değil, tam aksine legalize etmek.
Şu anda Devlet'in herhangi bir kurumu tarikatlara herhangi bir şey soramıyor.
Mal varlığın nedir, gelirin nedir, giderin nedir, üye sayın nedir, faaliyet gelirin nedir?
Bu tür sorular mümkün değil, çünkü hukuki bir mevcudiyet yok. Devlet'in de bu konuda büyük vergi kaybı var.
Konunun bir de anayasal boyutu var ki onu da enine boyuna düşünmek zorundayız.
İnanç hürriyeti, temel insan hakkı olarak demokrasinin olmazsa olması.
İnsanlar tasavvufa gönül verebilir!
Sonuç olarak; tarikat Arapça kökenli ‘Yol’ anlamına gelen bir oluşumdur.
Tasavvufun en temel öğretisi de ‘Nefis Islahı’ olduğuna göre müritler nefsini kontrol edemeyen koskoca(!) şeyhin yolundan gitmeyi bırakır.
Ve bütün bunlar şeffaf bir şekilde yasak olmanın getirdiği gizem ve tül perde arkasında yaşanmaz. Ayrıca “Kötü para” da “İyi parayı kovmaz!”
Tarikatların faaliyetleri de diğer sivil toplum kuruluşları gibi, vakıflar gibi, dernekler gibi belli kanunlar çerçevesinde düzenlenir.
Son olarak eklemek istediğim önemli bir konu daha var.
Tarikatların kanunlaştırılması, son zamanlarda varoluşu ve işlevliği eleştiri konusu olan (Atatürk'ten miras kalan) Diyanet İşlerinin üzerinde yeni bir sosyal konsensüs yaratılması konusuna ışık tutabilir.
Daha da önemlisi bir türlü yerine oturtulamamış laiklik kavramının da yeniden gözden geçirilmesi toplumsal muhabbette yerini alabilir.
Kısacası eğer kanuna uygunsa, vergisini vermek suretiyle Şeyh Efendi sarma cigarasını tüttürebilir.