Erdoğan bir kez daha muhalefet lideri gibi!

Türkiye siyasal tarihinin en uzun süreli iktidarı AKP’dir. Bugün siyasal...

Necdet Saraç saracnecdet@hotmail.com

Türkiye siyasal tarihinin en uzun süreli iktidarı AKP’dir.
Bugün siyasal İslamcılar tarafından her fırsatta eleştirilen Cumhuriyetin ilk dönemi olan 1923 ile 1938 arasında Mustafa Kemal Atatürk’ün toplam iktidar süresi 15, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın iktidar süresi 18 yıldır. Bu süreye İstanbul Belediye Başkanlığını dönemini da dahil edersek Erdoğan’ın iktidar süresi tamı tamına 26 yıl eder…
Bırakın Cumhuriyet dönemini birçok Osmanlı padişahından bile fazla iktidarda kalan Erdoğan, ortaya çıkan her sorunda bir muhalefet lideri gibi davranarak, sorumluluğu hep başkasına yüklüyor, isimler bazen değişiyor olsa da, “sorumluğunun” değişmeyen tek ismi CHP oluyor!
Sanki 18 yıldır bu ülkeyi tek başına iktidar olan o değil de bir başkası…
Erdoğan dünkü AKP Grup Konuşması’nda bir kez daha aynı işi yaptı:
Kılıçdaroğlu’nun “devleti FETÖ terör örgütüne teslim eden kişi Recep Tayyip Erdoğan” diyerek kendisini hedefe oturtmasına, sanki 18 yıldır kendisi değil de CHP iktidardaymış gibi, "FETÖ'nün en önemli siyasi ayağı bizatihi Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisi ve ekibidir" diye cevap verdi.
Siyasi faturayı Kılıçdaroğlu’na, ordudaki FETÖ’cülerin temzilenmemesinin faturasını da İlker Başbuğ’a kesen Erdoğan’ın inandırıcılığı yoktu. Çünkü 18 yıldır iktidarda olup, muhalefet lideri gibi konuşmanın artık karşılığı kalmamış durumda…
Erdoğan her alanda tel tel dökülüyor, artık işler Erdoğan’ın istediği gibi gitmiyor…
Ne İdlib meselesinde, ne FETÖ meselesinde, ne de ekonomide…

SAHİCİLİK VE İNANDIRICILIK DA YOLUN SONU!

Mecliste AKP grubunda konuşurken, salonundaki bir kişinin “çoluk çocuk açız” diye bağırırken Erdoğan’ın “ekonomi iyi gidiyor, yıl sonunda enflasyon yüzde 8,5’un altına inecek” demesi kendisi dahil kimsenin inanmadığı bir laf!
Oysa Erdoğan’ın bugüne kadar en önemli özelliklerinden biri “sahiciliği ve inandırıcılığıydı”!
31 Mart seçim sonuçlarına göre kentli seçmenin yarısından fazlasının gözünde inandırıcılığının bittiği açıkça ortaya çıkan Erdoğan’ın kendi seçmeninin gözünde de en önemli “silahı” inandırıcılığı hızla ortadan kalkıyor!
Nitekim Grup Salonu tıka basa dolu olmasına ve “bindirilmiş kıtalara” rağmen, hiç bitmeyen “başörtüsü mağduriyeti” üzerinden duygulara hitap eden ve “ah ah ne çekti bu millet” söylemi bile salonu dalgalandırmadı.
Oysa “dün” böyle değildi. Dün bu tür söylemler önce yoğun bir alkış alır, alkışlar arkasından da “tekbirle” bütünleşirdi…
Kendisine destek için meclise gelen AKP’lilerin çoğunluğu bile ruhlarını ve heyecanlarını yitirmiş, alkışlarını da rutine bindirmiş gibiydiler!
Nasıl olmasın, 18 yılın tek karar vericisi, tek muktedir Erdoğan’ın kendisi değil miydi?
Verdiği her karar Kanun Hükmünde Kararname gibi değil miydi?
Fettullah Gülen’i “aynı menzile farklı yollardan giden biri olarak gören” Erdoğan değil miydi?
“Allah şahittir, ne istediler de vermedik” diyen de kendisi değil miydi?
Darbe girişiminde bulunan askerlerin, generallerin çoğunun atamalarını, terfilerini yapan kararnamelere imza atan, “MİT’in Gülen Cemaati” dahil,, tarikat ve cemaat örgütlenmeleri ile ilgili raporları,  2004’deki MGK ‘da Gülen’le ilgili alınan mücadele kararını hasıraltı eden Erdoğan değil miydi?
Erdoğan 2004’ü hatırlatan Kılıçdaroğlu’na, 2009’u hatırlatan İlker Başbuğ’a kızmasında kime kızsın?
Çünkü Erdoğan, “aldatıldık” diyerek işin içinden sıyrıldığını düşünüyordu. İşin doğrusu bu az uz bir başarı değildi…
Çalınan sınav sorularına, haksız terfilere, liyakatsız atamalara, “ne istediler de vermedik” söylemlerine, iktidarı açık açık paylaşmış olmalarına, yalnızca yazılı övgülere değil, kameralara yansıyan onlarca “Hocaefendi” övgüsüne, meclisteki “Darbe Komisyonu Raporu”na, 216 bin kişilik By-Lock listesine ve onca belgeye rağmen “FETÖ’nün siyasi ayağını bunca yıldır saklamak” kolay iş değildi…
Belli ki artık cin şişeden bir kez daha çıktı…
Basit bir taktik hamleyle  2010’daki FETÖ operasyonu ile ortaya çıkan kaset operasyonunua sanki dün sahip çıkmamış, FETÖ’nün Ergenekon operasyonun “savcısı” kendisi değilmiş gibi, Kılıçdaroğlu’na “seni oraya getiren FETÖ, ne konuşuyorsun” diye sorması da karşılık bulmuyor!
Çünkü bu konuda da arşiv Erdoğan’ı affetmiyor!
Arşiv bize, Erdoğan’ın 2011 seçim sürecinde meydanlarda FETÖ’nün kaset operasyonu için “Bu özel değil, genel, genel” diye bağırdığını, bu işten doğrudan bilgisi olduğunu, hatta bugün en önemli destekçisi olan Bahçeli’ye de MHP yöneticileri için “toplumu aldatmayın” dediğini açıkça gösteriyor…
Arşiv affetmiyor: Bugün yerden yere vurduğu zaman Gazetesi’nde o gün neler dediğini de hatırlatıyor!
Hal böyle olunca Erdoğan’ın cini yeniden şişeye sokma şansı yok…
Her şey ayağına dolanmış durumda. Lafla, hamasetle, kibirle, tehditle bu işler artık değişmez…
İdlib üzerinden savaş söylemi de Erdoğan’ı kurtarmaz!
Yalnızca son grup toplantısı değil, yapılan kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki, dün bir kez daha öne çıkartılan “beka” Türkiye’nin değil, Erdoğan’ın bekası…
Bugüne kadar “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” tezini bile çürüterek “aynı nehirde birkaç kez yıkanmayı” başarmış Erdoğan için son grup toplantısı “dönülmez akşamın ufku” gibiydi…

13 Şubat 2020, İstanbul

">

Türkiye siyasal tarihinin en uzun süreli iktidarı AKP’dir.
Bugün siyasal İslamcılar tarafından her fırsatta eleştirilen Cumhuriyetin ilk dönemi olan 1923 ile 1938 arasında Mustafa Kemal Atatürk’ün toplam iktidar süresi 15, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın iktidar süresi 18 yıldır. Bu süreye İstanbul Belediye Başkanlığını dönemini da dahil edersek Erdoğan’ın iktidar süresi tamı tamına 26 yıl eder…
Bırakın Cumhuriyet dönemini birçok Osmanlı padişahından bile fazla iktidarda kalan Erdoğan, ortaya çıkan her sorunda bir muhalefet lideri gibi davranarak, sorumluluğu hep başkasına yüklüyor, isimler bazen değişiyor olsa da, “sorumluğunun” değişmeyen tek ismi CHP oluyor!
Sanki 18 yıldır bu ülkeyi tek başına iktidar olan o değil de bir başkası…
Erdoğan dünkü AKP Grup Konuşması’nda bir kez daha aynı işi yaptı:
Kılıçdaroğlu’nun “devleti FETÖ terör örgütüne teslim eden kişi Recep Tayyip Erdoğan” diyerek kendisini hedefe oturtmasına, sanki 18 yıldır kendisi değil de CHP iktidardaymış gibi, "FETÖ'nün en önemli siyasi ayağı bizatihi Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisi ve ekibidir" diye cevap verdi.
Siyasi faturayı Kılıçdaroğlu’na, ordudaki FETÖ’cülerin temzilenmemesinin faturasını da İlker Başbuğ’a kesen Erdoğan’ın inandırıcılığı yoktu. Çünkü 18 yıldır iktidarda olup, muhalefet lideri gibi konuşmanın artık karşılığı kalmamış durumda…
Erdoğan her alanda tel tel dökülüyor, artık işler Erdoğan’ın istediği gibi gitmiyor…
Ne İdlib meselesinde, ne FETÖ meselesinde, ne de ekonomide…

SAHİCİLİK VE İNANDIRICILIK DA YOLUN SONU!

Mecliste AKP grubunda konuşurken, salonundaki bir kişinin “çoluk çocuk açız” diye bağırırken Erdoğan’ın “ekonomi iyi gidiyor, yıl sonunda enflasyon yüzde 8,5’un altına inecek” demesi kendisi dahil kimsenin inanmadığı bir laf!
Oysa Erdoğan’ın bugüne kadar en önemli özelliklerinden biri “sahiciliği ve inandırıcılığıydı”!
31 Mart seçim sonuçlarına göre kentli seçmenin yarısından fazlasının gözünde inandırıcılığının bittiği açıkça ortaya çıkan Erdoğan’ın kendi seçmeninin gözünde de en önemli “silahı” inandırıcılığı hızla ortadan kalkıyor!
Nitekim Grup Salonu tıka basa dolu olmasına ve “bindirilmiş kıtalara” rağmen, hiç bitmeyen “başörtüsü mağduriyeti” üzerinden duygulara hitap eden ve “ah ah ne çekti bu millet” söylemi bile salonu dalgalandırmadı.
Oysa “dün” böyle değildi. Dün bu tür söylemler önce yoğun bir alkış alır, alkışlar arkasından da “tekbirle” bütünleşirdi…
Kendisine destek için meclise gelen AKP’lilerin çoğunluğu bile ruhlarını ve heyecanlarını yitirmiş, alkışlarını da rutine bindirmiş gibiydiler!
Nasıl olmasın, 18 yılın tek karar vericisi, tek muktedir Erdoğan’ın kendisi değil miydi?
Verdiği her karar Kanun Hükmünde Kararname gibi değil miydi?
Fettullah Gülen’i “aynı menzile farklı yollardan giden biri olarak gören” Erdoğan değil miydi?
“Allah şahittir, ne istediler de vermedik” diyen de kendisi değil miydi?
Darbe girişiminde bulunan askerlerin, generallerin çoğunun atamalarını, terfilerini yapan kararnamelere imza atan, “MİT’in Gülen Cemaati” dahil,, tarikat ve cemaat örgütlenmeleri ile ilgili raporları,  2004’deki MGK ‘da Gülen’le ilgili alınan mücadele kararını hasıraltı eden Erdoğan değil miydi?
Erdoğan 2004’ü hatırlatan Kılıçdaroğlu’na, 2009’u hatırlatan İlker Başbuğ’a kızmasında kime kızsın?
Çünkü Erdoğan, “aldatıldık” diyerek işin içinden sıyrıldığını düşünüyordu. İşin doğrusu bu az uz bir başarı değildi…
Çalınan sınav sorularına, haksız terfilere, liyakatsız atamalara, “ne istediler de vermedik” söylemlerine, iktidarı açık açık paylaşmış olmalarına, yalnızca yazılı övgülere değil, kameralara yansıyan onlarca “Hocaefendi” övgüsüne, meclisteki “Darbe Komisyonu Raporu”na, 216 bin kişilik By-Lock listesine ve onca belgeye rağmen “FETÖ’nün siyasi ayağını bunca yıldır saklamak” kolay iş değildi…
Belli ki artık cin şişeden bir kez daha çıktı…
Basit bir taktik hamleyle  2010’daki FETÖ operasyonu ile ortaya çıkan kaset operasyonunua sanki dün sahip çıkmamış, FETÖ’nün Ergenekon operasyonun “savcısı” kendisi değilmiş gibi, Kılıçdaroğlu’na “seni oraya getiren FETÖ, ne konuşuyorsun” diye sorması da karşılık bulmuyor!
Çünkü bu konuda da arşiv Erdoğan’ı affetmiyor!
Arşiv bize, Erdoğan’ın 2011 seçim sürecinde meydanlarda FETÖ’nün kaset operasyonu için “Bu özel değil, genel, genel” diye bağırdığını, bu işten doğrudan bilgisi olduğunu, hatta bugün en önemli destekçisi olan Bahçeli’ye de MHP yöneticileri için “toplumu aldatmayın” dediğini açıkça gösteriyor…
Arşiv affetmiyor: Bugün yerden yere vurduğu zaman Gazetesi’nde o gün neler dediğini de hatırlatıyor!
Hal böyle olunca Erdoğan’ın cini yeniden şişeye sokma şansı yok…
Her şey ayağına dolanmış durumda. Lafla, hamasetle, kibirle, tehditle bu işler artık değişmez…
İdlib üzerinden savaş söylemi de Erdoğan’ı kurtarmaz!
Yalnızca son grup toplantısı değil, yapılan kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki, dün bir kez daha öne çıkartılan “beka” Türkiye’nin değil, Erdoğan’ın bekası…
Bugüne kadar “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” tezini bile çürüterek “aynı nehirde birkaç kez yıkanmayı” başarmış Erdoğan için son grup toplantısı “dönülmez akşamın ufku” gibiydi…

13 Şubat 2020, İstanbul

Tüm yazılarını göster