Kantarın topuzunun kaçtığı anlar deriz zaman zaman.... Ne için? Bakınız Hıncal Uluç' un; ''Su testisi su yolunda kırılır'' ifadesi. Diğeri çok alakasız gözükse de, bana göre tavır olarak aynı gördüğüm, Müjdat Gezen' in; ''A.K.P ' ye oy verenler aptaldır, popo yalayıcıdır'' sözleri. Her iki söz de, içerik olarak birbirinden farklı olsa da, dışavurum biçimi olarak aynı. Yani toplumun sinir uçlarına dokunuyor.
Köşe yazarları, sanatçıların bu gün artık Twitter, Facebook ve diğerleri gibi internet ortamında yer alan, herkesin söz söyleme hakkına sahip olduğu sosyal medya, artık çok önemli bir itici güç haline geldi. Ben bile yeni aldığım ve kullandığım android sistemli telefon, bilgisayar karışımı şeyle artık, maillerimi kontrol edebiliyor, anında facebook ya da twitter' a yazılarımı gönderebiliyor v.s, banka, alışveriş gibi işleri yapabiliyor uzatmayalım aklınıza ne gelirse, tek dokunuşla halledebiliyorum.
Dolayısıyla, iletişim artık, ışık hızında gerçekleşiyor. Söylediğimiz sözler, haberler, yazılar, saniyeler içinde, tanıdık, tanımadık pek çok insan tarafından takip edilir hale geliyor.
Bu noktada bir ayar yapmamız gerekiyor. Kime? Tabii ki kendimize....
Ben 30 küsur yıllık yaşamımda, bir dönem aktif olarak medyada bulunmuş bir insan olduğum halde, Müjdat Gezen' inde, kendisinin olmadığını bahsettiği gibi yani, iktidara yakın bir isim olayım, Başbakan' a yakın durayım, işlerim açılsın, şu televizyonda filanca programı yapayım gibi bir düşünceye hiç sahip olmadım.
Eğer böyle düşünen bir insan olsaydım, bu güne kadar bana da yapılan teklifleri değerlendirir, farklı noktalarda olabilirdim. Ama o zaman ben olamazdım. Kendisine saygısı olmayan biri olmaktansa, aç kalmayı tercih eden birisiyim.
Böyle insanlar var mı medyada? Sadece medya da değil, tüm meslek kollarında, para kazanmak, güçlü olmak adına, güçlüden yana duran, onlara yandaşlık yapan, yağcılık yapan pek çok insan var.
Yine de her şeye rağmen bu insanlara aptal, yağcı, ahlaksız, deme hakkına sahip değiliz, tıpkı bize de kimsenin söylememesi gerektiği gibi. İçimizde mi tutmalıyız bunları? Hayır tabii ki, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, yakınlarımıza söyleyebiliriz, böyle düşünebiliriz. Ama eğer sosyal medya da, gazete de, internette paylaşıyorsak, yalnış yapıyor oluruz?
Nerede kaldı samimiyet? Doğruculuk diyeceksiniz?
Fikrini belirtmek ve hakaret ya da yargılamak arasındaki ince çizgide....
Yıllarını mesleklerine vermiş iki isimde, yılların getirdiği tecrübeyle hata yaptı.
Biri iktidara hakaret etmekle kalmadı, ona oy veren insanlara hakaret etti. Diğeri, genç yaşamını kaybetmiş bir insanın üzerinden saçma bir hamaset yapmaya girişti.
Ben bu iki insanı niye konu ettim? Üzerinden prim yapmak için mi?
Hayır, yalnışın nerede olduğunu anlatmak için, yani köşe yazarı olarak fikirimi söylemek için. Dilin kemiği yok, kendimizle ilgili konular söz konusu olduğunda biz de yarın öbür gün hatalar yapabiliriz, insanız. Ama bu günün şartlarında hepimizin, fikrini söylerken, boğazın dokuz boğumunu hissederek söylememiz gerekir.
">
Kantarın topuzunun kaçtığı anlar deriz zaman zaman.... Ne için? Bakınız Hıncal Uluç' un; ''Su testisi su yolunda kırılır'' ifadesi. Diğeri çok alakasız gözükse de, bana göre tavır olarak aynı gördüğüm, Müjdat Gezen' in; ''A.K.P ' ye oy verenler aptaldır, popo yalayıcıdır'' sözleri. Her iki söz de, içerik olarak birbirinden farklı olsa da, dışavurum biçimi olarak aynı. Yani toplumun sinir uçlarına dokunuyor.
Köşe yazarları, sanatçıların bu gün artık Twitter, Facebook ve diğerleri gibi internet ortamında yer alan, herkesin söz söyleme hakkına sahip olduğu sosyal medya, artık çok önemli bir itici güç haline geldi. Ben bile yeni aldığım ve kullandığım android sistemli telefon, bilgisayar karışımı şeyle artık, maillerimi kontrol edebiliyor, anında facebook ya da twitter' a yazılarımı gönderebiliyor v.s, banka, alışveriş gibi işleri yapabiliyor uzatmayalım aklınıza ne gelirse, tek dokunuşla halledebiliyorum.
Dolayısıyla, iletişim artık, ışık hızında gerçekleşiyor. Söylediğimiz sözler, haberler, yazılar, saniyeler içinde, tanıdık, tanımadık pek çok insan tarafından takip edilir hale geliyor.
Bu noktada bir ayar yapmamız gerekiyor. Kime? Tabii ki kendimize....
Ben 30 küsur yıllık yaşamımda, bir dönem aktif olarak medyada bulunmuş bir insan olduğum halde, Müjdat Gezen' inde, kendisinin olmadığını bahsettiği gibi yani, iktidara yakın bir isim olayım, Başbakan' a yakın durayım, işlerim açılsın, şu televizyonda filanca programı yapayım gibi bir düşünceye hiç sahip olmadım.
Eğer böyle düşünen bir insan olsaydım, bu güne kadar bana da yapılan teklifleri değerlendirir, farklı noktalarda olabilirdim. Ama o zaman ben olamazdım. Kendisine saygısı olmayan biri olmaktansa, aç kalmayı tercih eden birisiyim.
Böyle insanlar var mı medyada? Sadece medya da değil, tüm meslek kollarında, para kazanmak, güçlü olmak adına, güçlüden yana duran, onlara yandaşlık yapan, yağcılık yapan pek çok insan var.
Yine de her şeye rağmen bu insanlara aptal, yağcı, ahlaksız, deme hakkına sahip değiliz, tıpkı bize de kimsenin söylememesi gerektiği gibi. İçimizde mi tutmalıyız bunları? Hayır tabii ki, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, yakınlarımıza söyleyebiliriz, böyle düşünebiliriz. Ama eğer sosyal medya da, gazete de, internette paylaşıyorsak, yalnış yapıyor oluruz?
Nerede kaldı samimiyet? Doğruculuk diyeceksiniz?
Fikrini belirtmek ve hakaret ya da yargılamak arasındaki ince çizgide....
Yıllarını mesleklerine vermiş iki isimde, yılların getirdiği tecrübeyle hata yaptı.
Biri iktidara hakaret etmekle kalmadı, ona oy veren insanlara hakaret etti. Diğeri, genç yaşamını kaybetmiş bir insanın üzerinden saçma bir hamaset yapmaya girişti.
Ben bu iki insanı niye konu ettim? Üzerinden prim yapmak için mi?
Hayır, yalnışın nerede olduğunu anlatmak için, yani köşe yazarı olarak fikirimi söylemek için. Dilin kemiği yok, kendimizle ilgili konular söz konusu olduğunda biz de yarın öbür gün hatalar yapabiliriz, insanız. Ama bu günün şartlarında hepimizin, fikrini söylerken, boğazın dokuz boğumunu hissederek söylememiz gerekir.