Ekonomi yalnız sayılar ve istatistik verilerden ibaret değildir.
Uygulamaya inen ekonomi her şeyden önce bir etkili yönetim sorunudur.
Ekonomi yönetimi ise, bilgi kadar beceri, mekanik planlar kadar incelikli öngörü ister.
Böylesi incelikle birleşmiş bir beceriden yoksunuz.
Bunun en az bin kanıtı var; onlardan ancak üçü buraya sığar:
Öyle kurumlar vardır ki; 'taş yerinde ağırdır' misali, yerinden oynatmaya gelmez; mesela Merkez bankaları!
Ekonomi politikasının ana fikri de öyledir; ülke koşullarından ve dünya gerçekliğinden kopuk taklitçi bir zihniyet ile de "iki yakanız bir araya gelmez". Mesela özelleştirmede inat etmek gibi...
Ve öyle taşıyıcı sütunlar sektörler vardır ki, örneğin tarım gibi, enerji gibi; bu alanlarda ulusal politika üretmezseniz, küresel ligde küme düşersiniz...
Gelin beraberce biraz açalım bu tedpitlerimizi, "açtıkça da içimizin kararmasına" hazır olalım...
Bankanızı, fabrikanızı, toprağınızı, yabancıya satıp, bir zamanlar işçisi, işvereni, çiftçisi olarak, 'üretimin efendisiyken' , bir bakarsınız ki, "sistemin" kölesi haline gelirsiniz..
Satmaya değil kurmaya, yıkmaya değil yapmaya, kırmaya değil onarmaya ihtiyacımız vardır.
Fabrikalar kale, bankalar sığınacak liman, toprak ve tarım emziren anadır..
Ve devamlı; Milli Tarım ve ulusalcı enerji politikasını planlayıp, geliştirip, uygulamaya koymak ve tarım ve enerji temel sütunlarını denetlemek; ekmeğin, emeğin, bereketin, aklın ve ulusal varlığın yoludur.
Gelelim "bankayı taşı, kanalı aç, toprakta yabancı mülkiyetini teşvik et" yaklaşımının "banka" ayağına;
Dünya genelinde olduğu gibi bizim Merkez Bankamızın yeri de başkenttir, TCMB Türkiye ekonomisinin Ankara'daki kalesidir..
Öte yandan, piyasaları düzenleme ve vadeli programlara uyum açısından erkini/gücünü devletten alan bir merkez bankasına kalkınma ve gümrük dengemizi korumak boyutuyla da ihtiyacımız büyüktür.
Evet, ekonomi yönetimi ince işçiliktir ve salt ücret ve emekli gelirlerinin seyreltilmesi uyanıklığı ile varılacak kapı: borçlanma ve bağımlılıktır...
">
Ekonomi yalnız sayılar ve istatistik verilerden ibaret değildir.
Uygulamaya inen ekonomi her şeyden önce bir etkili yönetim sorunudur.
Ekonomi yönetimi ise, bilgi kadar beceri, mekanik planlar kadar incelikli öngörü ister.
Böylesi incelikle birleşmiş bir beceriden yoksunuz.
Bunun en az bin kanıtı var; onlardan ancak üçü buraya sığar:
Öyle kurumlar vardır ki; 'taş yerinde ağırdır' misali, yerinden oynatmaya gelmez; mesela Merkez bankaları!
Ekonomi politikasının ana fikri de öyledir; ülke koşullarından ve dünya gerçekliğinden kopuk taklitçi bir zihniyet ile de "iki yakanız bir araya gelmez". Mesela özelleştirmede inat etmek gibi...
Ve öyle taşıyıcı sütunlar sektörler vardır ki, örneğin tarım gibi, enerji gibi; bu alanlarda ulusal politika üretmezseniz, küresel ligde küme düşersiniz...
Gelin beraberce biraz açalım bu tedpitlerimizi, "açtıkça da içimizin kararmasına" hazır olalım...
Bankanızı, fabrikanızı, toprağınızı, yabancıya satıp, bir zamanlar işçisi, işvereni, çiftçisi olarak, 'üretimin efendisiyken' , bir bakarsınız ki, "sistemin" kölesi haline gelirsiniz..
Satmaya değil kurmaya, yıkmaya değil yapmaya, kırmaya değil onarmaya ihtiyacımız vardır.
Fabrikalar kale, bankalar sığınacak liman, toprak ve tarım emziren anadır..
Ve devamlı; Milli Tarım ve ulusalcı enerji politikasını planlayıp, geliştirip, uygulamaya koymak ve tarım ve enerji temel sütunlarını denetlemek; ekmeğin, emeğin, bereketin, aklın ve ulusal varlığın yoludur.
Gelelim "bankayı taşı, kanalı aç, toprakta yabancı mülkiyetini teşvik et" yaklaşımının "banka" ayağına;
Dünya genelinde olduğu gibi bizim Merkez Bankamızın yeri de başkenttir, TCMB Türkiye ekonomisinin Ankara'daki kalesidir..
Öte yandan, piyasaları düzenleme ve vadeli programlara uyum açısından erkini/gücünü devletten alan bir merkez bankasına kalkınma ve gümrük dengemizi korumak boyutuyla da ihtiyacımız büyüktür.
Evet, ekonomi yönetimi ince işçiliktir ve salt ücret ve emekli gelirlerinin seyreltilmesi uyanıklığı ile varılacak kapı: borçlanma ve bağımlılıktır...