Bunalımdan Buhrana
Bunalım, malum: Kapitalizm en son konut kredisi “krizi”ni peydahladı…
Nerede aldanıyoruz, çıkış nerede?
Finans-kapital tümevarımdır, borsa, ‘büyük oyuncunun’; orta direk, hep aldandı ve kırıldı!
Devletler de yurttaşlar da bir birine daha fazla borçlu, üretmeden tüketmek; işte sorun bu!
Peki bunalım buhrana dönüşecek mi?
İşte, asıl soru da bu!
Çünkü bunalım aileleri çatlatsa, ülkeleri tarumar etse de; bazı piyasaları yağmayla veya kimi toplumları futbol, dans ve dekolteyle teskin etmek mümkün..
Evet bu belki mümkün, ama muhtemel olmayan başka bir şey var:
Bunalım, 29’lar benzeri bir buhrana dönüşürse; “ötekileri” karantinaya alarak, kendine steril bir ortam sağlamak söz konusu değil..
Avrupası, Amerikası, BRICS’i, OECD’si, bankası, pazarı, tekmili birden çöküş yaşayacak…
Tanıyı doğru koymak ile bildiğini okumak arasında cehennem var!
Üstelik yoksulluk artsa da, “vekaleten yanacak” yoksul sayısı giderek azalmakta.
İşte bu her tarafta başlayan arayışın işaretidir, özütüdür, özüdür.
Dünya, son otuz yılın mutlak hakimi piyasacılığın yerine neyi koyacağını “görmezlerin fili tarifi gibi” olsa da; arıyor!
Geçtiğimiz pazartesi Avrupa Liderleri Brüksel’deydi: “Büyüme Dostu Konsolidasyon” ve “İstihdam Dostu Büyüme” tartıya vuruldu.
O toplantıya sağcı gelenler de belli ki “solcu”laşmış: 2013 sonuna kadar, Birliğin el değmemiş 82 milyar Eurosunu, bölgesel fonlarda eritip istihdam ve büyüme ‘dökmeyi’ tartışmışlar.
Avrupa Politikaları Araştırma Merkezi Direktörü Daniel Gros, içinde yaşanılan bunalımın likidite boğumlu olduğunu bildiğinden, Avrupa Merkez Bankası’nın artan ödevlerine işaret etmiş…
Macaristan eski başbakanı Gordon Bajnai sosyallikten söz edince, gençler arasında % 21 düzeyindeki işsizliğin, çoktan bir buhrana denk geldiği anımsanmış… Toplantı, Yunanistan’ı kendi yurttaşı değerli kağıt sahiplerinin faiz getirisinden ne kadar fedakarlık edeceğiyle baş başa bırakmış.
Demek ki, bunalımın, borçlanma, savurganlık ve finans-kapitalin şişmesi lehine gelişen, tasarruf, yatırım ve sosyal bütçeler aleyhine değişen, bir çevrimden kaynaklandığı, artık herkesin bildiği sır olmaktan çıkmış.
Çünkü bunları bilmezden gelmek, ekonomileri bunalım virajından buhran uçurumuna yuvarlamak demek…
O nedenle ve elbette başka yerlerde, başa arayışlar da var…
Obama mesela, “vergide hakkaniyeti” arıyor… Kıyı-ötesi bankacılık gibi, “kıyı-ötesi vergicilik” karşısında (burada -ABD’nden- yükünü tutan, yükümlülüğünü de burada yerine getirsin) demeye getiriyor.
Fransa Başkanlık adayı finans çevrelerini sorguluyor, İngiltere İşçi Partisinin (bence koltuğu sallanan) Lideri Ed Milliband, “bunalımdan buhrana kapitalizmden yol gider” diyor! (1)
Gerçekten Ortodoks Piyasacılık artık bir “sanık”!
Onun yarattığı işsizlik ve düşük büyüme oranları, dolaylı olarak, öğrencilerin kitaplarına, çalışanların fonlarına tasallut ettikçe; banliyölerden kent merkezlerine isyanlar yayılıyor.
Üstelik, Davos’taki yek Forum nicedir tek değil: Porto Allegre yoksulların deniz feneri!
Öyle ki, dünün yoksulları, hem kendi içtihatlarını yaratarak hem de kuramsal ambargoları kırarak, ekonomide Latin dansları yapıyorlar.
Kolay değil; Avrupa’nın ve Amerika’nın sağduyulu iktisatçılarıyla tanıda birleşsen de, tedaviye geçeceksin; borç ödeyeceksin, gelir dağılımını düzenleyeceksin ve alt yapı yatırımlarına yöneleceksin…
Brezilya’da Lula, Şili’de Bachelet, Uruguay’da Vazquez, dışarıdan bakılınca kimilerince ‘biçimsel demokrasi’ denen, ama net hasılada demokrasi standartlarını da yükseltecek ekonomik arayışların içindeler, piyasa ekonomisine çoktan savaş açmış Venezuella’da “Bolivar-vari” Chavez ise, kendi çapında bir marka. (2)
Yolsuzluk ve saydamlık kriterleri açısından pek de parlak olmayan Afrika ülkeleri kurallı ekonomiye yaklaştıkça finans-kapitalden uzak durmak ve kaynaklarından alabildiğine verim almak gerektiğini kavrıyorlar.
Asya-Pasifik toplumları bankerlere değil ticari tankerlere bel bağlanacağına daha çok inanıyorlar.
Öte yandan, kuşkusuz, yasal olmayan iş gücü ve yenilenmesi beklenen göçmen politikaları, yer kürenin mayınlarıdır. “Bunalım” hem bunlardan sorumludur hem de bu olgular bunalımın bir derinlikteki sorumlusu olarak olası bir buhrana irtifa kazandıracak olanlardır.
Bunalımdan buhrana giden yolun taşları kapitalizmin dönemsel krizlerince döşeniyor, işte bu nedenle Dünya, her zamankinden daha çok, sosyal duyarlığı da olan yeni ve bütünsel bir kalkınma anlayışını ortaya koymak zorunda bulunuyor…
Arayış bu, soru bu, sorun burada!
Demokratik ve ekonomik gelişmeyi bütünsellik içinde değerlendiren, insanı ekonomiye ezdirmeyen ama öte yandan da, insanın, gelecek kuşaklardan “çalmasına” ve dünyayı giderek daha da yaşanılmaz kılmasına izin vermeyen bir uyanış gerekiyor…
Gerçekten bu doğrultudaki katkılardan biri de, BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın 2015 hedeflerinde beliriyor: Gıda, Su ve (yenilenebilir) Enerjinin bütünlüklü güvenliği, bilimle siyasetin buluşması, üretimin sosyal ve çevresel maliyetlerinin paylaşılması gibi konular vaaz ediliyor. (3) O arada, Tobin vergisi yakında daha çok gündeme gelebilir.
Bize gelince… Bankacılık türev kağıt pazarlamasına “kapalı” olduğu için “popüler kriz” bize pek bulaşmadı; ancak, “bunalımda” değilsek de “buhran” potansiyelimiz daim var:
Nüfusunun yüzde 17’si yoksul, yüzde 18’i yoksulluk sınırından ‘yuvarlanmaya’ aday bir ülkeyiz... En zengin ile en yoksul kesimler arasında 8 kat fark olduğu belirtiliyor… (4)
İstanbul için 13.382 TL olan hane halkı harcanabilir geliri (*), Doğu’ya doğru üçte biri kadar… İşsizlik, malum dert, dolaylı vergilerle bunalan ve sağlıklı gıda tüketiminden giderek yoksun kalmakta olan yığınlar var…
İthalata dayanan büyüme bu yıl duvarda! Dış açık rekor düzeyde ve artık üç haneli... Bu, varlık satışlarıyla dönen bir döngü, o arada, yüksek yabancı fon getirisinin kuluçkaya yattığı ve açıkları kısmen yamadığı… Ama bu Dünya çevriminde ve özelleştirme denizinin dibinde bu döngünün artık ‘dönmesi’ de zor.
Türkiye de mutlaka üretime, yatırıma, kendi kaynaklarına sahip çıkmaya yönelmelidir… Teknoparklarımız, bilimle sanayiyi kavuşturacak yetişmiş insan gücümüz değerlendirilmeyi, ticari faaliyetlerin yüzde 99’unu oluşturan KOBİ’lerimiz desteklenmeyi, tarımımız yeniden diriltilmeyi, bekliyor!
Bunalımları atlatmak ve unutmak, buhranlara giden yolları kapatmak için…
Bizde ve her yerde insanlık, bunalımdan buhrana giden yolları kesmek kadar, demokrasi ve ekonomiyi bir birine feda etmeden, kalıcı, güvenli, temiz, doğaya ve doğasına saygılı, insancıl bir yaşamı aramak, bulmak ve kurmak zorunda…
(*): ortalama yıllık eşdeğer hane-halkı kullanılabilir geliri
Kaynaklar:
(1): http://www.policy-network.net/news/3934/State-of-the-Left---Jan-2012
(2): http://www.policy-network.net/articles/4130/Venezuela-Chavismo-and-the-populist-left
(3): http://networkedblogs.com/tq1q4
(4): http://www.bbc.co.uk/turkce/ekonomi/2011/12/111219_turkey_wealth.shtml
">Bunalımdan Buhrana
Bunalım, malum: Kapitalizm en son konut kredisi “krizi”ni peydahladı…
Nerede aldanıyoruz, çıkış nerede?
Finans-kapital tümevarımdır, borsa, ‘büyük oyuncunun’; orta direk, hep aldandı ve kırıldı!
Devletler de yurttaşlar da bir birine daha fazla borçlu, üretmeden tüketmek; işte sorun bu!
Peki bunalım buhrana dönüşecek mi?
İşte, asıl soru da bu!
Çünkü bunalım aileleri çatlatsa, ülkeleri tarumar etse de; bazı piyasaları yağmayla veya kimi toplumları futbol, dans ve dekolteyle teskin etmek mümkün..
Evet bu belki mümkün, ama muhtemel olmayan başka bir şey var:
Bunalım, 29’lar benzeri bir buhrana dönüşürse; “ötekileri” karantinaya alarak, kendine steril bir ortam sağlamak söz konusu değil..
Avrupası, Amerikası, BRICS’i, OECD’si, bankası, pazarı, tekmili birden çöküş yaşayacak…
Tanıyı doğru koymak ile bildiğini okumak arasında cehennem var!
Üstelik yoksulluk artsa da, “vekaleten yanacak” yoksul sayısı giderek azalmakta.
İşte bu her tarafta başlayan arayışın işaretidir, özütüdür, özüdür.
Dünya, son otuz yılın mutlak hakimi piyasacılığın yerine neyi koyacağını “görmezlerin fili tarifi gibi” olsa da; arıyor!
Geçtiğimiz pazartesi Avrupa Liderleri Brüksel’deydi: “Büyüme Dostu Konsolidasyon” ve “İstihdam Dostu Büyüme” tartıya vuruldu.
O toplantıya sağcı gelenler de belli ki “solcu”laşmış: 2013 sonuna kadar, Birliğin el değmemiş 82 milyar Eurosunu, bölgesel fonlarda eritip istihdam ve büyüme ‘dökmeyi’ tartışmışlar.
Avrupa Politikaları Araştırma Merkezi Direktörü Daniel Gros, içinde yaşanılan bunalımın likidite boğumlu olduğunu bildiğinden, Avrupa Merkez Bankası’nın artan ödevlerine işaret etmiş…
Macaristan eski başbakanı Gordon Bajnai sosyallikten söz edince, gençler arasında % 21 düzeyindeki işsizliğin, çoktan bir buhrana denk geldiği anımsanmış… Toplantı, Yunanistan’ı kendi yurttaşı değerli kağıt sahiplerinin faiz getirisinden ne kadar fedakarlık edeceğiyle baş başa bırakmış.
Demek ki, bunalımın, borçlanma, savurganlık ve finans-kapitalin şişmesi lehine gelişen, tasarruf, yatırım ve sosyal bütçeler aleyhine değişen, bir çevrimden kaynaklandığı, artık herkesin bildiği sır olmaktan çıkmış.
Çünkü bunları bilmezden gelmek, ekonomileri bunalım virajından buhran uçurumuna yuvarlamak demek…
O nedenle ve elbette başka yerlerde, başa arayışlar da var…
Obama mesela, “vergide hakkaniyeti” arıyor… Kıyı-ötesi bankacılık gibi, “kıyı-ötesi vergicilik” karşısında (burada -ABD’nden- yükünü tutan, yükümlülüğünü de burada yerine getirsin) demeye getiriyor.
Fransa Başkanlık adayı finans çevrelerini sorguluyor, İngiltere İşçi Partisinin (bence koltuğu sallanan) Lideri Ed Milliband, “bunalımdan buhrana kapitalizmden yol gider” diyor! (1)
Gerçekten Ortodoks Piyasacılık artık bir “sanık”!
Onun yarattığı işsizlik ve düşük büyüme oranları, dolaylı olarak, öğrencilerin kitaplarına, çalışanların fonlarına tasallut ettikçe; banliyölerden kent merkezlerine isyanlar yayılıyor.
Üstelik, Davos’taki yek Forum nicedir tek değil: Porto Allegre yoksulların deniz feneri!
Öyle ki, dünün yoksulları, hem kendi içtihatlarını yaratarak hem de kuramsal ambargoları kırarak, ekonomide Latin dansları yapıyorlar.
Kolay değil; Avrupa’nın ve Amerika’nın sağduyulu iktisatçılarıyla tanıda birleşsen de, tedaviye geçeceksin; borç ödeyeceksin, gelir dağılımını düzenleyeceksin ve alt yapı yatırımlarına yöneleceksin…
Brezilya’da Lula, Şili’de Bachelet, Uruguay’da Vazquez, dışarıdan bakılınca kimilerince ‘biçimsel demokrasi’ denen, ama net hasılada demokrasi standartlarını da yükseltecek ekonomik arayışların içindeler, piyasa ekonomisine çoktan savaş açmış Venezuella’da “Bolivar-vari” Chavez ise, kendi çapında bir marka. (2)
Yolsuzluk ve saydamlık kriterleri açısından pek de parlak olmayan Afrika ülkeleri kurallı ekonomiye yaklaştıkça finans-kapitalden uzak durmak ve kaynaklarından alabildiğine verim almak gerektiğini kavrıyorlar.
Asya-Pasifik toplumları bankerlere değil ticari tankerlere bel bağlanacağına daha çok inanıyorlar.
Öte yandan, kuşkusuz, yasal olmayan iş gücü ve yenilenmesi beklenen göçmen politikaları, yer kürenin mayınlarıdır. “Bunalım” hem bunlardan sorumludur hem de bu olgular bunalımın bir derinlikteki sorumlusu olarak olası bir buhrana irtifa kazandıracak olanlardır.
Bunalımdan buhrana giden yolun taşları kapitalizmin dönemsel krizlerince döşeniyor, işte bu nedenle Dünya, her zamankinden daha çok, sosyal duyarlığı da olan yeni ve bütünsel bir kalkınma anlayışını ortaya koymak zorunda bulunuyor…
Arayış bu, soru bu, sorun burada!
Demokratik ve ekonomik gelişmeyi bütünsellik içinde değerlendiren, insanı ekonomiye ezdirmeyen ama öte yandan da, insanın, gelecek kuşaklardan “çalmasına” ve dünyayı giderek daha da yaşanılmaz kılmasına izin vermeyen bir uyanış gerekiyor…
Gerçekten bu doğrultudaki katkılardan biri de, BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın 2015 hedeflerinde beliriyor: Gıda, Su ve (yenilenebilir) Enerjinin bütünlüklü güvenliği, bilimle siyasetin buluşması, üretimin sosyal ve çevresel maliyetlerinin paylaşılması gibi konular vaaz ediliyor. (3) O arada, Tobin vergisi yakında daha çok gündeme gelebilir.
Bize gelince… Bankacılık türev kağıt pazarlamasına “kapalı” olduğu için “popüler kriz” bize pek bulaşmadı; ancak, “bunalımda” değilsek de “buhran” potansiyelimiz daim var:
Nüfusunun yüzde 17’si yoksul, yüzde 18’i yoksulluk sınırından ‘yuvarlanmaya’ aday bir ülkeyiz... En zengin ile en yoksul kesimler arasında 8 kat fark olduğu belirtiliyor… (4)
İstanbul için 13.382 TL olan hane halkı harcanabilir geliri (*), Doğu’ya doğru üçte biri kadar… İşsizlik, malum dert, dolaylı vergilerle bunalan ve sağlıklı gıda tüketiminden giderek yoksun kalmakta olan yığınlar var…
İthalata dayanan büyüme bu yıl duvarda! Dış açık rekor düzeyde ve artık üç haneli... Bu, varlık satışlarıyla dönen bir döngü, o arada, yüksek yabancı fon getirisinin kuluçkaya yattığı ve açıkları kısmen yamadığı… Ama bu Dünya çevriminde ve özelleştirme denizinin dibinde bu döngünün artık ‘dönmesi’ de zor.
Türkiye de mutlaka üretime, yatırıma, kendi kaynaklarına sahip çıkmaya yönelmelidir… Teknoparklarımız, bilimle sanayiyi kavuşturacak yetişmiş insan gücümüz değerlendirilmeyi, ticari faaliyetlerin yüzde 99’unu oluşturan KOBİ’lerimiz desteklenmeyi, tarımımız yeniden diriltilmeyi, bekliyor!
Bunalımları atlatmak ve unutmak, buhranlara giden yolları kapatmak için…
Bizde ve her yerde insanlık, bunalımdan buhrana giden yolları kesmek kadar, demokrasi ve ekonomiyi bir birine feda etmeden, kalıcı, güvenli, temiz, doğaya ve doğasına saygılı, insancıl bir yaşamı aramak, bulmak ve kurmak zorunda…
(*): ortalama yıllık eşdeğer hane-halkı kullanılabilir geliri
Kaynaklar:
(1): http://www.policy-network.net/news/3934/State-of-the-Left---Jan-2012
(2): http://www.policy-network.net/articles/4130/Venezuela-Chavismo-and-the-populist-left
(3): http://networkedblogs.com/tq1q4
(4): http://www.bbc.co.uk/turkce/ekonomi/2011/12/111219_turkey_wealth.shtml