Devleti yönetenlerin şimdilerde adını sıklıkla andığı 2.Abdulhamit zamanında kurulmuştu Düyun-u Umumiye.
Zamanın en fiyakalı binalarından biri olan bu günkü İstanbul Erkek lisesinde yabancı iktisatçıların kontrolünde faaliyetini sürdürüyordu.
Zaten fakirleşmiş ahalinin elinde avcunda ne varsa, onları açlığa ve sefalete mahkum etme pahasına alıyor, yabancı bankerlerin ve tefecilerin tahsilatını yapan mafya gibi davranıyordu.
Abdulhamit kendini güvende hissetmediği, her an bir darbe olabilir endişesi ile ikametini Dolmabahçe sarayından daha muhkem Yıldız sarayına taşımıştı.
Güvenliğini temin etmesi için de, bu gün CİA ‘nın bile örnek aldığı bir istihbarat teşkilatı kurmuştu.
Böylesi güvensiz bir ortamda her kes birbirini jurnalliyordu ve ortaya kaotik ve yaşanılamaz bir memleket çıkmıştı.
Düyun-u Umumiye kurumu, bu acımasız mali düzeni Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar devam ettirdi.
Yukarıda anlattığım tablo bu gün içinde bulunduğumuz durumla neredeyse bir e bir örtüşüyor.
Yabancılardan sağlanan kaynaklarla borç batağına girmiş Türkiye’de, bir taraftan ülkeyi yönetenlerin “itibardan tasarruf “ olmaz anlayışı devam ederken, bir taraftan da bu anlayışa para yetiştirmeye çalışan Türk vatandaşlarının inim inim inlemeleri devam ediyor.
Hani Türkçede, ayranı yok içmeye diye başlayan bir değiş vardır ya, tam da o misal.
İş insanı bir arkadaşım bana vergi dairesinden gönderilen ibretlik ödeme emri tebligatını gösterdi. Söz konusu arkadaş pandeminin başlaması ile birlikte iş yapamaz hale gelmiş ama şirketini de pandemi sonrası iş yaparım umuduyla kapatmamış, bu süre içinde hiç fatura keşmemiş, buna rağmen beyannamelerin harç paraları ve muhtasar ödemelerinden doğan bedeli, vergi dairesi, üstelikte icra tehdidi ile hem de yaklaşık 2 misli faizi ile birlikte ödetmeye çalışıyor
Ama aynı vergi dairesi milyarlarca liralık ayrıcalıklı mükellefin vergi borcunu tek kalemde silebiliyor. Adalette kör gözüm parmağına böyle bir şey her halde.
Kendi vatandaşını bu kadar acımasızca ezen, ona bu kadar yabancılaşmış bir anlayışı yerli ve milli diye tarif etmenin bir tek izahı olabilir. Türkiye’yi yönetenler sorunları çözmeyi dert etmeyi bırakmışlar vatandaşla kafa bulma sürecine girmişler.
Üstelik bir de bu şartlar altında milyonlarca insanımız ödenemez faturalarla yüzleşmiş ve evine ekmek götürebilmenin derdine düşmüşken, bu güne kadar Suriyelilere harcanan 90 milyar dolar… Yani kişi başına düşen 1100 dolar, yani ortalama bir ailenin 4 kişiden oluştuğunu var sayarsak aile başına ödediğimiz 4400 dolar, yani yaklaşık 60.000 TL cabası.
Bitti mi?
Bitmedi tabi, ucu açık, hepimiz hala bu sığınmacılara ödemeye devam ediyoruz ama ödemeye devam ettiğimizden çoğumuzun haberi yok.
Neden mi ? Çünkü her alanda vatandaşın doğru bilgilenmesinin önünde karatma var.
Neden mi? Çünkü bizi yönetenleri yönetenler ve onun alternatifi muhalefeti yönetenler milli değil ve onlar her şeyin böyle olmasını istiyorlar.
Tarihsel süreç içinde Milletlerin hayatında tıpkı insanlarda olduğu gibi kabuslu geceler vardır, ama unutulmamalıdır ki her gecenin de bir sabahı vardır.
">
Devleti yönetenlerin şimdilerde adını sıklıkla andığı 2.Abdulhamit zamanında kurulmuştu Düyun-u Umumiye.
Zamanın en fiyakalı binalarından biri olan bu günkü İstanbul Erkek lisesinde yabancı iktisatçıların kontrolünde faaliyetini sürdürüyordu.
Zaten fakirleşmiş ahalinin elinde avcunda ne varsa, onları açlığa ve sefalete mahkum etme pahasına alıyor, yabancı bankerlerin ve tefecilerin tahsilatını yapan mafya gibi davranıyordu.
Abdulhamit kendini güvende hissetmediği, her an bir darbe olabilir endişesi ile ikametini Dolmabahçe sarayından daha muhkem Yıldız sarayına taşımıştı.
Güvenliğini temin etmesi için de, bu gün CİA ‘nın bile örnek aldığı bir istihbarat teşkilatı kurmuştu.
Böylesi güvensiz bir ortamda her kes birbirini jurnalliyordu ve ortaya kaotik ve yaşanılamaz bir memleket çıkmıştı.
Düyun-u Umumiye kurumu, bu acımasız mali düzeni Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar devam ettirdi.
Yukarıda anlattığım tablo bu gün içinde bulunduğumuz durumla neredeyse bir e bir örtüşüyor.
Yabancılardan sağlanan kaynaklarla borç batağına girmiş Türkiye’de, bir taraftan ülkeyi yönetenlerin “itibardan tasarruf “ olmaz anlayışı devam ederken, bir taraftan da bu anlayışa para yetiştirmeye çalışan Türk vatandaşlarının inim inim inlemeleri devam ediyor.
Hani Türkçede, ayranı yok içmeye diye başlayan bir değiş vardır ya, tam da o misal.
İş insanı bir arkadaşım bana vergi dairesinden gönderilen ibretlik ödeme emri tebligatını gösterdi. Söz konusu arkadaş pandeminin başlaması ile birlikte iş yapamaz hale gelmiş ama şirketini de pandemi sonrası iş yaparım umuduyla kapatmamış, bu süre içinde hiç fatura keşmemiş, buna rağmen beyannamelerin harç paraları ve muhtasar ödemelerinden doğan bedeli, vergi dairesi, üstelikte icra tehdidi ile hem de yaklaşık 2 misli faizi ile birlikte ödetmeye çalışıyor
Ama aynı vergi dairesi milyarlarca liralık ayrıcalıklı mükellefin vergi borcunu tek kalemde silebiliyor. Adalette kör gözüm parmağına böyle bir şey her halde.
Kendi vatandaşını bu kadar acımasızca ezen, ona bu kadar yabancılaşmış bir anlayışı yerli ve milli diye tarif etmenin bir tek izahı olabilir. Türkiye’yi yönetenler sorunları çözmeyi dert etmeyi bırakmışlar vatandaşla kafa bulma sürecine girmişler.
Üstelik bir de bu şartlar altında milyonlarca insanımız ödenemez faturalarla yüzleşmiş ve evine ekmek götürebilmenin derdine düşmüşken, bu güne kadar Suriyelilere harcanan 90 milyar dolar… Yani kişi başına düşen 1100 dolar, yani ortalama bir ailenin 4 kişiden oluştuğunu var sayarsak aile başına ödediğimiz 4400 dolar, yani yaklaşık 60.000 TL cabası.
Bitti mi?
Bitmedi tabi, ucu açık, hepimiz hala bu sığınmacılara ödemeye devam ediyoruz ama ödemeye devam ettiğimizden çoğumuzun haberi yok.
Neden mi ? Çünkü her alanda vatandaşın doğru bilgilenmesinin önünde karatma var.
Neden mi? Çünkü bizi yönetenleri yönetenler ve onun alternatifi muhalefeti yönetenler milli değil ve onlar her şeyin böyle olmasını istiyorlar.
Tarihsel süreç içinde Milletlerin hayatında tıpkı insanlarda olduğu gibi kabuslu geceler vardır, ama unutulmamalıdır ki her gecenin de bir sabahı vardır.