Diyorsunuz ki daha sık yazın. Haklısınız gerek eğitmenlik, gerek röportajlar ve kendi yaşantımın gaileleri derken, ufak bir enerji düşüklüğü yaşıyor, yazı tempomu düşürüyor olabilirim. Bir de inanmadığınız toplumsal olaylar dönüyorsa ortada, o oyunun bir parçası olmak istemiyor aynı zamanda da insanlara kötü enerjiler yansıtmak istemiyorsanız, bazen eliniz, diliniz bağlanıyor.
Yoksa köşe yazarlığının biraz muhalefet tadı taşımasına inanan biri olarak, konu sıkıntısı çekmem imkansız ancak, kavgacı, sorun sevmeyen biri olarak, bu misyonum, kişiliğimle ters düştüğü için biraz tıkandığımı itiraf edebilirim. Ne yapayım kader utansın.
Çocukluğumdan beri garip bir çocuk olduğum söylenir. Çok içine kapalı, sessiz, sakin, ne düşündüğü belli olmayan, kendini yabancılara karşı ifade etmeyen. Bir de şimdiki halime bak. Kim bilir kimler yazılarımı beğenerek ya da beğenmeyerek okuyor. Kimlerin yaşamına dokunuyorum, ya da rahatsız ediyorum. Bilmem.
Tarafsız, önyargısız olmak yaşamda yapmaya çalıştığım bir duruş benim için, çünkü insanın kişilik anlamında böyle gelişeceğine inanıyorum. Bir de değişmeyen tek şeyin değişim olduğuna. Böyle bir ümitsiz vakayım.
Tam bir dünya insanıyım, her kültüre, her inanca, her bilgiye açlığım var. Öğrenmek benim için çok önemli, herkes konuşmayı ve anlatmayı sever, bense dinlemeyi. İnsanların yaşam hikayeleri, davranışları beni müthiş cezp eder, herkesden bir şey öğrenileceğine inananlardanım. Güzellik, estetik yaşamımda birinci sırada, ne kadar realist yazılar yazsamda, kendi yaşamımı masal güzelliğinde yaşamayı seviyorum.
İnsan ilişkilerinde, sanatta, dekorasyonda aklınıza ne gelirse her şeyin abartısız en şıkını istiyorum.
Maddi hiçbir şeye bağımlı değilim ama olduğunda da olanın en iyisini beğeniyorum. Anlaşılan, siyah ve beyaz arasında bir yerlerdeyim.
10 yılın üstünde medya sektörü içinde yer alsam da, belki de diğerleri gibi egosuyla hiç hareket etmeyen, tam tersi eğer bu işi yapıyorsanız, topluma verecek bir mesajınız yoksa, sadece kişisel egonuzu ve maddi beklentilerinizi karşılamak adına, bu işi yapan insanlara 'karşı' olan bir medya mensubuyum.
Yaşamında korkuyu değil, sevgiyi, samimiyeti ve cesareti yaratmak isteyen bir yolcuyum.
Doğal olarak yaptığım işleri beğenenler, beğenmeyenler, yok sayanlar, eleştirenler olacaktır, olsun da zaten, bu gün böyle kendimi ifade etmek geldi içimden ve çok beğendiğim bir hikayeyi de paylaşmak…
Güzel bir haftaya başlamamız dileğiyle; uzak diyarlarda bir kral yaşarmış. Bu kralında üç oğlu varmış. ( Hep böyledir ya, sonra da hikayeyi dinleyenlerin başına üç elma düşer gibi..)
Kral yıllar sonra doğal olarak yaşlanmış ve yaşamı boyunca adalete hakkaniyete inanmış bir insan olarak, doğal rutinin dışında, tahtını ve tacını, kendince en önemli değer olarak gördüğü, insani bir niteliğe sahip olan oğluna bırakmak istemiş. Bunun için, oğullarını yanına çağırmış, her birine orta büyüklükte, saksılar vermiş. Bunları bana üç ay sonra getirin, bu küçük toprak parçasında neler yaptığınız, nasıl çiçekler yetiştirdiğinizi görmek istiyorum demiş. Lakin bu küçük toprak parçasını nasıl şekillendirdiğiniz, yarınlarda, ülkeme nasıl bakacağınız konusunda bana referans olacaktır.
Üç veliaht adayı saksıları alıp, kralın huzurundan ayrılmışlar…
Vakit geldiğinde, saksılarını da alıp kralın yanına çıkmışlar. Her oğul saksısını, kralın önünde yere bırakmış. İki büyük evlat muhteşem bahçeler yaratmış, öylesine güzel çiçekler yetiştirmişler ki, o küçücük toprak parçasında, salonda bulunan kanaryalar, bu güzellik karşısında zevkle şakımış.
Küçük oğul ise boş saksıyla gelmiş ve boynunu bükmüş.
Kral gülümsemiş, oğullarına sevgiyle yaklaşmış, her birini yetenekleri ve yaratıcılıkları yüzünden tebrik etmiş. Ancak krallığı, saksısı boş olan küçük oğla bırakmış.
Ağabeyleri bu karara itiraz etmiş. Nasıl olur biz muhteşem şeyler yaptık, onunsa hiçbir şeyi yok, saksının içi bomboş nasıl böyle bir şey olur demişler.
Kral oğullarına dönerek, ben üçünüze de, içinde tohum olmayan saksılar verdim.
Hepiniz taht hırsı için muhteşem eserler yarattınız bu takdire şayan bir davranış, ancak bir tek küçük oğlum, tahtı kaybetme pahasına cesaretle, dürüstçe davrandı.
Yaşamdaki en önemli haslet dürüstlüktür. O olmazsa hiçbir şeyin kıymeti olmaz…
">
Diyorsunuz ki daha sık yazın. Haklısınız gerek eğitmenlik, gerek röportajlar ve kendi yaşantımın gaileleri derken, ufak bir enerji düşüklüğü yaşıyor, yazı tempomu düşürüyor olabilirim. Bir de inanmadığınız toplumsal olaylar dönüyorsa ortada, o oyunun bir parçası olmak istemiyor aynı zamanda da insanlara kötü enerjiler yansıtmak istemiyorsanız, bazen eliniz, diliniz bağlanıyor.
Yoksa köşe yazarlığının biraz muhalefet tadı taşımasına inanan biri olarak, konu sıkıntısı çekmem imkansız ancak, kavgacı, sorun sevmeyen biri olarak, bu misyonum, kişiliğimle ters düştüğü için biraz tıkandığımı itiraf edebilirim. Ne yapayım kader utansın.
Çocukluğumdan beri garip bir çocuk olduğum söylenir. Çok içine kapalı, sessiz, sakin, ne düşündüğü belli olmayan, kendini yabancılara karşı ifade etmeyen. Bir de şimdiki halime bak. Kim bilir kimler yazılarımı beğenerek ya da beğenmeyerek okuyor. Kimlerin yaşamına dokunuyorum, ya da rahatsız ediyorum. Bilmem.
Tarafsız, önyargısız olmak yaşamda yapmaya çalıştığım bir duruş benim için, çünkü insanın kişilik anlamında böyle gelişeceğine inanıyorum. Bir de değişmeyen tek şeyin değişim olduğuna. Böyle bir ümitsiz vakayım.
Tam bir dünya insanıyım, her kültüre, her inanca, her bilgiye açlığım var. Öğrenmek benim için çok önemli, herkes konuşmayı ve anlatmayı sever, bense dinlemeyi. İnsanların yaşam hikayeleri, davranışları beni müthiş cezp eder, herkesden bir şey öğrenileceğine inananlardanım. Güzellik, estetik yaşamımda birinci sırada, ne kadar realist yazılar yazsamda, kendi yaşamımı masal güzelliğinde yaşamayı seviyorum.
İnsan ilişkilerinde, sanatta, dekorasyonda aklınıza ne gelirse her şeyin abartısız en şıkını istiyorum.
Maddi hiçbir şeye bağımlı değilim ama olduğunda da olanın en iyisini beğeniyorum. Anlaşılan, siyah ve beyaz arasında bir yerlerdeyim.
10 yılın üstünde medya sektörü içinde yer alsam da, belki de diğerleri gibi egosuyla hiç hareket etmeyen, tam tersi eğer bu işi yapıyorsanız, topluma verecek bir mesajınız yoksa, sadece kişisel egonuzu ve maddi beklentilerinizi karşılamak adına, bu işi yapan insanlara 'karşı' olan bir medya mensubuyum.
Yaşamında korkuyu değil, sevgiyi, samimiyeti ve cesareti yaratmak isteyen bir yolcuyum.
Doğal olarak yaptığım işleri beğenenler, beğenmeyenler, yok sayanlar, eleştirenler olacaktır, olsun da zaten, bu gün böyle kendimi ifade etmek geldi içimden ve çok beğendiğim bir hikayeyi de paylaşmak…
Güzel bir haftaya başlamamız dileğiyle; uzak diyarlarda bir kral yaşarmış. Bu kralında üç oğlu varmış. ( Hep böyledir ya, sonra da hikayeyi dinleyenlerin başına üç elma düşer gibi..)
Kral yıllar sonra doğal olarak yaşlanmış ve yaşamı boyunca adalete hakkaniyete inanmış bir insan olarak, doğal rutinin dışında, tahtını ve tacını, kendince en önemli değer olarak gördüğü, insani bir niteliğe sahip olan oğluna bırakmak istemiş. Bunun için, oğullarını yanına çağırmış, her birine orta büyüklükte, saksılar vermiş. Bunları bana üç ay sonra getirin, bu küçük toprak parçasında neler yaptığınız, nasıl çiçekler yetiştirdiğinizi görmek istiyorum demiş. Lakin bu küçük toprak parçasını nasıl şekillendirdiğiniz, yarınlarda, ülkeme nasıl bakacağınız konusunda bana referans olacaktır.
Üç veliaht adayı saksıları alıp, kralın huzurundan ayrılmışlar…
Vakit geldiğinde, saksılarını da alıp kralın yanına çıkmışlar. Her oğul saksısını, kralın önünde yere bırakmış. İki büyük evlat muhteşem bahçeler yaratmış, öylesine güzel çiçekler yetiştirmişler ki, o küçücük toprak parçasında, salonda bulunan kanaryalar, bu güzellik karşısında zevkle şakımış.
Küçük oğul ise boş saksıyla gelmiş ve boynunu bükmüş.
Kral gülümsemiş, oğullarına sevgiyle yaklaşmış, her birini yetenekleri ve yaratıcılıkları yüzünden tebrik etmiş. Ancak krallığı, saksısı boş olan küçük oğla bırakmış.
Ağabeyleri bu karara itiraz etmiş. Nasıl olur biz muhteşem şeyler yaptık, onunsa hiçbir şeyi yok, saksının içi bomboş nasıl böyle bir şey olur demişler.
Kral oğullarına dönerek, ben üçünüze de, içinde tohum olmayan saksılar verdim.
Hepiniz taht hırsı için muhteşem eserler yarattınız bu takdire şayan bir davranış, ancak bir tek küçük oğlum, tahtı kaybetme pahasına cesaretle, dürüstçe davrandı.
Yaşamdaki en önemli haslet dürüstlüktür. O olmazsa hiçbir şeyin kıymeti olmaz…