Doğu Akdeniz sorunu temelde denizde yetki alanlarınınbelirlenmesini kapsar. Konu yeni değil ve on yıllardır Türkiye’nin önünde.
Ancak AKP’nin izlediği dış politika nedeniyle sorun; AB, NATO, ABD, Rusya, İsrail, Mısır ve bütün Arap dünyası dahil neredeyse ülkenin tüm dış ilişkilerini kapsayan dev bir problem yumağına dönüştü.
Dahası, şimdi Kürt sorunu da bu yumağın bir parçası. Çünkü AKP iktidarı, sorunu demokrasi içinde makul bir çözüm yoluna koyamadı ve özellikle Suriye’de atılan yanlış adımlar nedeniyle konu uluslararası gündemin bir parçası haline geldi. Bu sonuç esasen PKK’nın yıllardır ulaşmak istediği hedeflerden biriydi.
Yunanistan’la yaşanan anlaşmazlıkların pek çoğunda Türkiyehaklı gerekçelere sahip. Adaların karasularının 12 mile çıkması Ege’nin Yunan gölüne dönüşmesi anlamına gelir, bunu hiçbir iktidar kabul edemez. Münhasır ekonomik bölge açısından Meis adasının Anadolu anakarasıyla eşit haklara sahip olması hakkaniyetle bağdaşmaz, vs.
Ancak haklı olmak yetmez. Etkili diplomasi, güçlü hukuki dayanaklar ve uygun askeri dengeler de gerekir.
Diplomasi cephesinde Türkiye hemen herkesle kavgalı ve Cumhuriyet tarihinin dip noktasında. Diplomasi, dış ilişkilerde ülke çıkarlarını koruma alanıdır. İktidarda bulunanların ideolojik saplantılarını gerçekleştirme alanı olmamalıdır.
Bir gözlemciye göre, son dönemde yaptığı açıklamaların yarısından fazlası çok sayıda ülkeyi kınama olan Dışişleri, adeta Kınama Bakanlığı’na dönüştü!
AKP’nin izlediği sadece Mısır siyaseti bile tek başına büyük bir gaf oluşturuyor. Kahire’deki İhvan iktidarı bir darbeyle devrildi diye, Arap dünyasının ve Afrika’nın en büyük ülkesi Mısır’la ilişkiler kopartıldı. AKP sözcüleri içerde ve dışarda buldukları her platformda en ağır sözcüklerle Kahire yönetimine saldırdı, Mısır’ı başlıca düşman ülkelerden biri yaptı. Defalarca sorduğum soruya hala cevap alamadım: Türkiye’nin hangi çıkarları, İhvan iktidarının devrilmesi gerekçesiyle Mısır’ı bu kadar sert şekilde karşımıza almayı gerektiriyor?
‘Demokrasiden yanayız, darbeye karşıyız’ söyleminin arkasına saklandılar. Ama Sudan’da darbeci Albay Beşir rejiminin dünyadaki en büyük destekçisi veya Belarus’ta seçim hırsızlığı ayyuka çıkmış diktatör Lukaşenko’yu ilk kutlayanlardan oldular. Çin’de acımasız Şi rejiminin Uygurları ezmesine çıt çıkarmıyorlar. Kırım Türkleri, Venezüella dahil benzer ilkesizlik örneği çok.
Yine aynı İhvancılık saplantısı nedeniyle ve Türkiye’nin çıkarlarıyla hiç ilgisi olmayan gerekçelerle, Ortadoğu’nun iki önemli ülkesi Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) hasım yapıldı. Bu iki ülkeyle İhvan yandaşı Katar arasındaki bölgesel mücadelede partizanca Katar tarafını tuttular. Arap Yarımadası’ndaki bu kavganın Türkiye’nin çıkarlarıyla hiçbir ilgisi yok. Kuveyt ve Umman gibi komşuülkeler bile AKP gibi partizanca davranmıyor.
Filistin sorunu nedeniyle İsrail’le kavga edildi, o ülke de hasım yapıldı. Evet, Filistin halkının toprağı ve hakları İsrail tarafından gasp edilmiştir. Filistin davası haklıdır. Ama İsrail’le kavga ederek Türkiye’nin Filistin davasına hizmet etmesi mümkün değil. Nitekim AKP iktidarı yıllardır Filistin davasına, bol söylem dışında, tek bir somut katkı yapamadı. O davaya Türkiye’nin katkısı daha farklı bir diplomasi gerektiriyor.
Suriye’de yıllardır dışardan askeri müdahaleyle rejim değişikliği hedefleyen sakat bir siyaset izleniyor. Netice alınamadı, Türkiye ağır bedeller ödedi ve ödüyor; ama Suriye en büyük düşmanlardan birine dönüştü.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de elinin hukuken güçlü olabilmesi için beş ülkeyle anlaşma yapması gerekiyor: Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye ve Libya. Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge sınırlarını en avantajlı şekilde böyle belirleyebilir.
Ama AKP iktidarı bu beş ülkenin dördüyle kavgalı. Lübnan da bu grupta; çünkü çarpık Suriye siyaseti Lübnan’da en etkili siyasi güç Hizbullah’la çatışma anlamına geliyor.
Türkiye ve Mısır için en avantajlı yol anlaşmak; ancak o şekilde iki ülke de denizde azami yetki alanı kazanacak. Ama AKP iktidarı öylesine katı ideolojik tavır izledi ki Mısır, payına düşen alan daha az olmasına rağmen Yunanistan’la anlaştı!
Bilindiği gibi yapılabilen tek anlaşma Libya ile. Ama onun da hukuki geçerliliği henüz belirsiz. Çünkü AKP, Libya’nın da yarısıyla kavgalı! Libya’da mevcut siyasi işleyişin meşruiyeti, BM gözetiminde yapılan 2015 Skhirat Anlaşması’na dayanıyor. Bu anlaşmaya göre Trablus’taki Milli Mutabakat Hükümeti ülkenin tek meşru hükümeti. Tobruk’taki Meclis ise tek meşru yasama organı. Uluslararası anlaşmaların geçerli olabilmesi için Meclis’in onayı gerekiyor (Skhirat Anlaşması, Madde 8.f). Ama kavga nedeniyle bu onay kolay görünmüyor.
Askeri dengeler de Türkiye aleyhine değişiyor. ABD hiç görülmedik şekilde Türkiye karşısında açıkça Yunanistan’ı destekliyor. ABD’nin Yunanistan’da Türkiye’ye yakın bölgelerde deniz ve hava üssü kuracağı, İncirlik ve Malatya Kürecik üslerinin Yunanistan’a taşınacağı haberleri var.
Milli Savunma tarihimizin en başarısız silah alımı, AKP’nin yaptığı S-400 anlaşması. O nedenle Türkiye, günümüzün açık ara en etkili askeri uçağı F-35’e sahip olma hakkını kaybetti. Üstelik 2,5 milyar dolar ödenen S-400’ü derin dondurucuya koymak zorunda kaldılar. Yarın işletmeye alınsa bile Türkiye, teknik nedenlerle, S-400’ün kapasitesinin sadece çok küçük bir kısmını kullanabilecek.
AKP sözcüleri, bu bir milli egemenlik konusudur, hangi silahı alacağına Türkiye karar verir diyor. Türkiye hiç kuşkusuz egemen bir ülke. Ancak burada sorun egemenlik değil.
Egemen ülke olarak Türkiye isterse NATO’dan ayrılabilir. Amakendi tercihiyle üye olduğu NATO üyeliğine devam etmek istiyorsa, bu örgütün savunma ve silah sistemlerine uygun hareket etmesi gerekiyor.
Briç kulübüne üye olursanız, ben pişpirik oynayacağım diyemezsiniz. Bunun adı egemenlik değildir.
Şimdi Yunanistan’ın F-35 almak için ABD’yle müzakere yaptığı duyumları geliyor. BAE’nin de F-35 alım anlaşmasına yakın olduğu haberleri var.
Yunanistan Rafale uçağı almak için Fransa’yla da görüşüyor. Rafale, askeri uzmanlara göre Batı dünyasının F-35’den sonra en etkili savaş uçaklarından biri. Türkiye’nin F-35’ten mahrum kaldığı ortamda Yunanistan bu gelişmiş uçakları alırsa Ege’deaskeri dengeler değişecek.
AB’nin en büyük askeri gücü Fransa, bölgeye uçak gemisinigöndereceğini açıkladı. Fransız donanmasının amiral gemisi,hiç kuşkusuz en az 35-40 Rafale uçağı, çok sayıda başka askeri uçak, helikopter, denizaltı ve gemi ile beraber gelecek.
Ağustos başından bu yana son 1,5 ay içinde Doğu Akdeniz’deve Moskova, Bağdat, Berlin gibi merkezlerde yoğun gelişmeler yaşandı. AKP iktidarının üst düzey sözcüleri hemen her gün konuşuyor ve izledikleri siyaseti anlatıyor.
Buna karşılık muhalefet şaşkın durumda. Dev sorun yumağı hakkında ne dediği ve ne istediği belli değil. Hayati gelişmeler karşısında tavır alması ve gidişi olumlu yönde etkilemeye çalışması gerekiyor. Siyaset tavır almaktır. Ama sadece susuyor ve izliyorlar.
Mesela bu dönmede ana muhalefet partisi genel başkanı tek bir TBMM konuşması, yazılı açıklama, basın toplantısı, açık hava toplantısı yapmadı. Hacıbektaş etkinliğinde kısa bir konuşma yaptı, bu konulara hiç girmedi. Bir You Tube kanalına mülakat verdi, konu sadece özel hayatıyla ilgiliydi. Sadece Eylül başında bir NTV mülakatında Mısır konusuna sınırlı ölçüde değindi. Diğer parti sözcüleri bu konularda tavır açıklamadı. Zaten partinin 15 kişilik merkez yönetim kurulu ve 60 kişilik parti meclisinde, stratejik ilişkilerle ilgilenen tek isim yok.
Diğer muhalefet partilerinde de durum pek farklı değil. Özetle Doğu Akdeniz krizi, Türkiye siyasetinin krizine dönüşmüş durumda.
https://halukozdalga.com/2020/09/13/dogu-akdeniz-krizi-turkiye-siyasetinin-krizidir/
">Doğu Akdeniz sorunu temelde denizde yetki alanlarınınbelirlenmesini kapsar. Konu yeni değil ve on yıllardır Türkiye’nin önünde.
Ancak AKP’nin izlediği dış politika nedeniyle sorun; AB, NATO, ABD, Rusya, İsrail, Mısır ve bütün Arap dünyası dahil neredeyse ülkenin tüm dış ilişkilerini kapsayan dev bir problem yumağına dönüştü.
Dahası, şimdi Kürt sorunu da bu yumağın bir parçası. Çünkü AKP iktidarı, sorunu demokrasi içinde makul bir çözüm yoluna koyamadı ve özellikle Suriye’de atılan yanlış adımlar nedeniyle konu uluslararası gündemin bir parçası haline geldi. Bu sonuç esasen PKK’nın yıllardır ulaşmak istediği hedeflerden biriydi.
Yunanistan’la yaşanan anlaşmazlıkların pek çoğunda Türkiyehaklı gerekçelere sahip. Adaların karasularının 12 mile çıkması Ege’nin Yunan gölüne dönüşmesi anlamına gelir, bunu hiçbir iktidar kabul edemez. Münhasır ekonomik bölge açısından Meis adasının Anadolu anakarasıyla eşit haklara sahip olması hakkaniyetle bağdaşmaz, vs.
Ancak haklı olmak yetmez. Etkili diplomasi, güçlü hukuki dayanaklar ve uygun askeri dengeler de gerekir.
Diplomasi cephesinde Türkiye hemen herkesle kavgalı ve Cumhuriyet tarihinin dip noktasında. Diplomasi, dış ilişkilerde ülke çıkarlarını koruma alanıdır. İktidarda bulunanların ideolojik saplantılarını gerçekleştirme alanı olmamalıdır.
Bir gözlemciye göre, son dönemde yaptığı açıklamaların yarısından fazlası çok sayıda ülkeyi kınama olan Dışişleri, adeta Kınama Bakanlığı’na dönüştü!
AKP’nin izlediği sadece Mısır siyaseti bile tek başına büyük bir gaf oluşturuyor. Kahire’deki İhvan iktidarı bir darbeyle devrildi diye, Arap dünyasının ve Afrika’nın en büyük ülkesi Mısır’la ilişkiler kopartıldı. AKP sözcüleri içerde ve dışarda buldukları her platformda en ağır sözcüklerle Kahire yönetimine saldırdı, Mısır’ı başlıca düşman ülkelerden biri yaptı. Defalarca sorduğum soruya hala cevap alamadım: Türkiye’nin hangi çıkarları, İhvan iktidarının devrilmesi gerekçesiyle Mısır’ı bu kadar sert şekilde karşımıza almayı gerektiriyor?
‘Demokrasiden yanayız, darbeye karşıyız’ söyleminin arkasına saklandılar. Ama Sudan’da darbeci Albay Beşir rejiminin dünyadaki en büyük destekçisi veya Belarus’ta seçim hırsızlığı ayyuka çıkmış diktatör Lukaşenko’yu ilk kutlayanlardan oldular. Çin’de acımasız Şi rejiminin Uygurları ezmesine çıt çıkarmıyorlar. Kırım Türkleri, Venezüella dahil benzer ilkesizlik örneği çok.
Yine aynı İhvancılık saplantısı nedeniyle ve Türkiye’nin çıkarlarıyla hiç ilgisi olmayan gerekçelerle, Ortadoğu’nun iki önemli ülkesi Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) hasım yapıldı. Bu iki ülkeyle İhvan yandaşı Katar arasındaki bölgesel mücadelede partizanca Katar tarafını tuttular. Arap Yarımadası’ndaki bu kavganın Türkiye’nin çıkarlarıyla hiçbir ilgisi yok. Kuveyt ve Umman gibi komşuülkeler bile AKP gibi partizanca davranmıyor.
Filistin sorunu nedeniyle İsrail’le kavga edildi, o ülke de hasım yapıldı. Evet, Filistin halkının toprağı ve hakları İsrail tarafından gasp edilmiştir. Filistin davası haklıdır. Ama İsrail’le kavga ederek Türkiye’nin Filistin davasına hizmet etmesi mümkün değil. Nitekim AKP iktidarı yıllardır Filistin davasına, bol söylem dışında, tek bir somut katkı yapamadı. O davaya Türkiye’nin katkısı daha farklı bir diplomasi gerektiriyor.
Suriye’de yıllardır dışardan askeri müdahaleyle rejim değişikliği hedefleyen sakat bir siyaset izleniyor. Netice alınamadı, Türkiye ağır bedeller ödedi ve ödüyor; ama Suriye en büyük düşmanlardan birine dönüştü.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de elinin hukuken güçlü olabilmesi için beş ülkeyle anlaşma yapması gerekiyor: Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye ve Libya. Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge sınırlarını en avantajlı şekilde böyle belirleyebilir.
Ama AKP iktidarı bu beş ülkenin dördüyle kavgalı. Lübnan da bu grupta; çünkü çarpık Suriye siyaseti Lübnan’da en etkili siyasi güç Hizbullah’la çatışma anlamına geliyor.
Türkiye ve Mısır için en avantajlı yol anlaşmak; ancak o şekilde iki ülke de denizde azami yetki alanı kazanacak. Ama AKP iktidarı öylesine katı ideolojik tavır izledi ki Mısır, payına düşen alan daha az olmasına rağmen Yunanistan’la anlaştı!
Bilindiği gibi yapılabilen tek anlaşma Libya ile. Ama onun da hukuki geçerliliği henüz belirsiz. Çünkü AKP, Libya’nın da yarısıyla kavgalı! Libya’da mevcut siyasi işleyişin meşruiyeti, BM gözetiminde yapılan 2015 Skhirat Anlaşması’na dayanıyor. Bu anlaşmaya göre Trablus’taki Milli Mutabakat Hükümeti ülkenin tek meşru hükümeti. Tobruk’taki Meclis ise tek meşru yasama organı. Uluslararası anlaşmaların geçerli olabilmesi için Meclis’in onayı gerekiyor (Skhirat Anlaşması, Madde 8.f). Ama kavga nedeniyle bu onay kolay görünmüyor.
Askeri dengeler de Türkiye aleyhine değişiyor. ABD hiç görülmedik şekilde Türkiye karşısında açıkça Yunanistan’ı destekliyor. ABD’nin Yunanistan’da Türkiye’ye yakın bölgelerde deniz ve hava üssü kuracağı, İncirlik ve Malatya Kürecik üslerinin Yunanistan’a taşınacağı haberleri var.
Milli Savunma tarihimizin en başarısız silah alımı, AKP’nin yaptığı S-400 anlaşması. O nedenle Türkiye, günümüzün açık ara en etkili askeri uçağı F-35’e sahip olma hakkını kaybetti. Üstelik 2,5 milyar dolar ödenen S-400’ü derin dondurucuya koymak zorunda kaldılar. Yarın işletmeye alınsa bile Türkiye, teknik nedenlerle, S-400’ün kapasitesinin sadece çok küçük bir kısmını kullanabilecek.
AKP sözcüleri, bu bir milli egemenlik konusudur, hangi silahı alacağına Türkiye karar verir diyor. Türkiye hiç kuşkusuz egemen bir ülke. Ancak burada sorun egemenlik değil.
Egemen ülke olarak Türkiye isterse NATO’dan ayrılabilir. Amakendi tercihiyle üye olduğu NATO üyeliğine devam etmek istiyorsa, bu örgütün savunma ve silah sistemlerine uygun hareket etmesi gerekiyor.
Briç kulübüne üye olursanız, ben pişpirik oynayacağım diyemezsiniz. Bunun adı egemenlik değildir.
Şimdi Yunanistan’ın F-35 almak için ABD’yle müzakere yaptığı duyumları geliyor. BAE’nin de F-35 alım anlaşmasına yakın olduğu haberleri var.
Yunanistan Rafale uçağı almak için Fransa’yla da görüşüyor. Rafale, askeri uzmanlara göre Batı dünyasının F-35’den sonra en etkili savaş uçaklarından biri. Türkiye’nin F-35’ten mahrum kaldığı ortamda Yunanistan bu gelişmiş uçakları alırsa Ege’deaskeri dengeler değişecek.
AB’nin en büyük askeri gücü Fransa, bölgeye uçak gemisinigöndereceğini açıkladı. Fransız donanmasının amiral gemisi,hiç kuşkusuz en az 35-40 Rafale uçağı, çok sayıda başka askeri uçak, helikopter, denizaltı ve gemi ile beraber gelecek.
Ağustos başından bu yana son 1,5 ay içinde Doğu Akdeniz’deve Moskova, Bağdat, Berlin gibi merkezlerde yoğun gelişmeler yaşandı. AKP iktidarının üst düzey sözcüleri hemen her gün konuşuyor ve izledikleri siyaseti anlatıyor.
Buna karşılık muhalefet şaşkın durumda. Dev sorun yumağı hakkında ne dediği ve ne istediği belli değil. Hayati gelişmeler karşısında tavır alması ve gidişi olumlu yönde etkilemeye çalışması gerekiyor. Siyaset tavır almaktır. Ama sadece susuyor ve izliyorlar.
Mesela bu dönmede ana muhalefet partisi genel başkanı tek bir TBMM konuşması, yazılı açıklama, basın toplantısı, açık hava toplantısı yapmadı. Hacıbektaş etkinliğinde kısa bir konuşma yaptı, bu konulara hiç girmedi. Bir You Tube kanalına mülakat verdi, konu sadece özel hayatıyla ilgiliydi. Sadece Eylül başında bir NTV mülakatında Mısır konusuna sınırlı ölçüde değindi. Diğer parti sözcüleri bu konularda tavır açıklamadı. Zaten partinin 15 kişilik merkez yönetim kurulu ve 60 kişilik parti meclisinde, stratejik ilişkilerle ilgilenen tek isim yok.
Diğer muhalefet partilerinde de durum pek farklı değil. Özetle Doğu Akdeniz krizi, Türkiye siyasetinin krizine dönüşmüş durumda.
https://halukozdalga.com/2020/09/13/dogu-akdeniz-krizi-turkiye-siyasetinin-krizidir/