Türkiye’de son yirmi yıldır biz dizi furyasıdır gidiyor.
Sosyologların ve psikologların üzerinde çalışması gereken en önemli konuda soru şu olmalı:
Biz, televizyon yapımcıları tarafından gerçek yaşamla hiç ilgisi olmayan bu dizileri neden ilgi ile izliyoruz?
Maalesef diziler evde aile içi iletişimi ciddi anlamda zedeledi. Ne aile içi iletişime, ne eğitime ve gelişime hiçbir faydası olmayan dizilere üç dört saat kesintisiz neden bakıyoruz?
Kuşkusuz bu, günümüz koşullarında kaçınılmaz artık. İpin ucu çoktan kaçtı. Dizilerin bize bir şey katmadığını iyi biliriz ama ısrarla izlemeye devam ederiz. Evin başköşesine konulan ve gözlerimizi ayıramadığımız televizyonlar açık olduğu sürece gözlerimizi ondan alamayacağız.
Bu diziler toplumu kaderciliğe yönlendiriyor, zaten okumayan, düşünmeyen ve sorgulamayan bir toplumuz, bu sorgulamayan toplumu oluşturan insan proifli her akşam göz göze geldiği dizi karakterlerine zamanla bağlılık göstermeye başlıyor.
Bu zorunlu ve sorgusuz bağlılık gerçek hayatla özdeşleşiyor.
Yıllarca sokaklarda kendini Polat Alemdar sanan gençlerin varlığından hepimiz haberdarız. Üstelik Polat Alemdarın silah tutmasını bile bilmeyen bir mafya lideri olduğunu bilmemize rağmen! Çakır ölünce sela, kuran okutup, yemek veren milletin evlatlarıyız.
Yani dizi mekânları, dizinin çekildiği zengin ve gösterişli yaşam sanki bizim günlük hayatımızı yansıtıyor gibi. Her akşam yer sofrasında yiyip asgari ücretle geçinen, evinde çamaşır makinesi olmayan, binecek arabası olmayan geniş bir insan kalabalığı her akşam evine konuk ettiği zengin yaşamlara özeniyor. Ülkemiz büyük refah içinde olduğu için sanırım nedense fakir karakter çok az. Evler villa, işyerleri hep holding!
Dedim ya günümüzde artık bundan kaçış yok. Sinema dünyasının yıldızları ve birçok işsiz tiyatrocu ve sinemacı için de kazanç kapısı oldu, yeni bir sektör oluştu. İyi ama günde onlarca kanalda, abartısız yüzlerce eski ve yeni diziler ekrandan yansıyor.
Aklımızda kalan kaç dizi var?
Son dönemde en çok izlenen iki dizi var. Söz ve Çukur…
Açıklanan izlenme oranlarında sürekli ikisi kapışıyor.
Fakat bu iki dizide de senarist yorgunluğu göze çarpıyor.
Senarist yorgunluğu sözümü siz çok daha geniş anlamda yorumlayabilirsiniz.
Biraz daha açacak ve örnekleyecek olursam; dizinin önceki bölümlerindeki heyecanı yansıtmayan, gerçek hayatla uzaktan yakından ilgisi olmayan absürt senaryolar.
Adı geçtiği için Söz ve Çukur'dan birkaç örnek vermek istiyorum.
Mesela hiç bir başrol oyuncusunun neredeyse hiç yaralanmadığı ve ölmediği Söz dizisi...
-Araç patlıyor, gerçek hayatta kemiklerinin bile bulunmaması gerekecek bir faciadan başrol oyuncusu sağ çıkıyor ve gülümsüyor!
-Yavuz Üsteğmen operasyonda, karargahtan Yarbay Erdem ile görüşüyor, Erdem Yarbay hava kuvvetlerini destek olarak gönderemeyeceğini buna zaman olmadığını söylüyor ama Ateş gidip kurtarıyor.
-Terör örgütü sorumluları Agah ve Çolak her daim yakalansa bile Türk güvenlik güçlerinin elinden bir şekilde kaçmayı başarabiliyorlar.
-Eylem, seçkin askerlerden oluşan birliğin üyelerinden birine aşık oluyor, ajan olduğunu bile bile, geçmişte türlü çoraplar örmesine rağmen bu dostluk, tanışıklık ve “seçkin asker” ile aşk devam ediyor.
Buna benzer senaryo hafiflikleri.
Bunlar ve benzeri hatalar olacak elbet, belki bilerek de konulabilir ama sırf diziyi uzatmak ve konuyu genişletmek için yapılmamalı diye düşünüyorum.
Gelelim Çukur dizisine.
Çukur da mevcut diziler arasında en çok tercih edilenlerden birisi. Konusu akıcı, geçmiş dönemlerde gerçek hayattan esinlendiği söyleniyor. Çok fazla teknik hata olmamakla birlikte dizinin genel kurgusuna uymayan bazı senaryo hataları burada da var.
Tamam dizinin karakter ailesi geniş bir eleman ve istihbarat ağına sahip de, evin annesi nasıl eliyle koymuş gibi gitti Paris’te tatil yapan oğlunu aldı Çukur’a getirdi?
Her gün silahlı çatışma ve bombalama eylemlerinin olduğu bir mahallede polis hiç görünmüyor. Yukarıda da geçmiş yaşamdan esinlendiğini söylemiştim. Evet, bir dönem kurtarılmış sokaklar vardı bu ülkede ama dizide bu durum çok aleni...
Dizinin önemli karakteri Vartolu’nun ölmediğine inanılıyor. Yamaç, bunun izlerini bir önceki bölümde verdi, Aliço’nun gariban bir arkadaşı feda edildi muhtemelen. Bir yere kadar normal de, iki arada bir derede, yoğun silahlı çatışmanın arasında bu değişim nasıl oldu?
19 Şubat günü yayınlanan bölümü ise içler acısı bir zayıflıktı senaryo bakımından.
Neresinden baksan tutarsız ve zayıftı.
Ben ömrü hayatım boyunca hiç bir polis amirinin bu kadar kuralsız, saygısız olduğu duymadım. Sorgusuz sualsiz çok ölüm gördü bu ülkenin sokakları ama bu kadar basit gerekçelerle hiç olmadı. Evet üst amirler tarafından görevi yaptırılmayan, sürekli sürgün yiyen, karakolda zengin ve ünlü büyüklerin çocukları tarafından azarlanan ve tokatlanan polislerin geçmişte haberleri çıktı basında..
Ama kendisine ehliyet ve ruhsat soran bir trafik polisine, bir emniyet amiri gerçek hayatta bu kadar şımarıkça ve saygısızca yaklaşmaz.
Evin kocasından ( Selim) ilgi görmeyen gelin sahnesi tam bir fiyasko bence. Ayşe’nin başka bir erkeğe yakınlaşması normal sayılabilir de evin hanımının, kocasının korumasına manikür yapması çok anlaşılır değildi.
Sanırım senaristler biraz uçarı bir hava olsun istemişler ama dizinin ağır kokusu bu hafif karakterle birlikte de yerle bir olmuş durumda.
Kıssadan hisse şunu söylemek istiyorum.
İnsanlar, akşam sekizden gece 24'e kadar sizi izliyorsa lütfen siz de izleyenlere biraz saygı gösterilmelidir.
Geçmişte bir de Selena dizisi vardı. Bu dizi tekrar bölümleri olarak yayınlanıyor. Gerçek hayatla uzaktan yakından alakası olmayan bu kurmaca dizi çocuklar tarafından çok izleniyor.
Buna rağmen dizi akşam yedide başlıyor ve dokuzda bitiyor. İyi de nerde kaldı altta geçen “iyi uykular çocuklar” uyarısı. Lütfen çocuklarımızın gelişimine zarar verebilecek ayrıntılara dikkat edelim.
">
Türkiye’de son yirmi yıldır biz dizi furyasıdır gidiyor.
Sosyologların ve psikologların üzerinde çalışması gereken en önemli konuda soru şu olmalı:
Biz, televizyon yapımcıları tarafından gerçek yaşamla hiç ilgisi olmayan bu dizileri neden ilgi ile izliyoruz?
Maalesef diziler evde aile içi iletişimi ciddi anlamda zedeledi. Ne aile içi iletişime, ne eğitime ve gelişime hiçbir faydası olmayan dizilere üç dört saat kesintisiz neden bakıyoruz?
Kuşkusuz bu, günümüz koşullarında kaçınılmaz artık. İpin ucu çoktan kaçtı. Dizilerin bize bir şey katmadığını iyi biliriz ama ısrarla izlemeye devam ederiz. Evin başköşesine konulan ve gözlerimizi ayıramadığımız televizyonlar açık olduğu sürece gözlerimizi ondan alamayacağız.
Bu diziler toplumu kaderciliğe yönlendiriyor, zaten okumayan, düşünmeyen ve sorgulamayan bir toplumuz, bu sorgulamayan toplumu oluşturan insan proifli her akşam göz göze geldiği dizi karakterlerine zamanla bağlılık göstermeye başlıyor.
Bu zorunlu ve sorgusuz bağlılık gerçek hayatla özdeşleşiyor.
Yıllarca sokaklarda kendini Polat Alemdar sanan gençlerin varlığından hepimiz haberdarız. Üstelik Polat Alemdarın silah tutmasını bile bilmeyen bir mafya lideri olduğunu bilmemize rağmen! Çakır ölünce sela, kuran okutup, yemek veren milletin evlatlarıyız.
Yani dizi mekânları, dizinin çekildiği zengin ve gösterişli yaşam sanki bizim günlük hayatımızı yansıtıyor gibi. Her akşam yer sofrasında yiyip asgari ücretle geçinen, evinde çamaşır makinesi olmayan, binecek arabası olmayan geniş bir insan kalabalığı her akşam evine konuk ettiği zengin yaşamlara özeniyor. Ülkemiz büyük refah içinde olduğu için sanırım nedense fakir karakter çok az. Evler villa, işyerleri hep holding!
Dedim ya günümüzde artık bundan kaçış yok. Sinema dünyasının yıldızları ve birçok işsiz tiyatrocu ve sinemacı için de kazanç kapısı oldu, yeni bir sektör oluştu. İyi ama günde onlarca kanalda, abartısız yüzlerce eski ve yeni diziler ekrandan yansıyor.
Aklımızda kalan kaç dizi var?
Son dönemde en çok izlenen iki dizi var. Söz ve Çukur…
Açıklanan izlenme oranlarında sürekli ikisi kapışıyor.
Fakat bu iki dizide de senarist yorgunluğu göze çarpıyor.
Senarist yorgunluğu sözümü siz çok daha geniş anlamda yorumlayabilirsiniz.
Biraz daha açacak ve örnekleyecek olursam; dizinin önceki bölümlerindeki heyecanı yansıtmayan, gerçek hayatla uzaktan yakından ilgisi olmayan absürt senaryolar.
Adı geçtiği için Söz ve Çukur'dan birkaç örnek vermek istiyorum.
Mesela hiç bir başrol oyuncusunun neredeyse hiç yaralanmadığı ve ölmediği Söz dizisi...
-Araç patlıyor, gerçek hayatta kemiklerinin bile bulunmaması gerekecek bir faciadan başrol oyuncusu sağ çıkıyor ve gülümsüyor!
-Yavuz Üsteğmen operasyonda, karargahtan Yarbay Erdem ile görüşüyor, Erdem Yarbay hava kuvvetlerini destek olarak gönderemeyeceğini buna zaman olmadığını söylüyor ama Ateş gidip kurtarıyor.
-Terör örgütü sorumluları Agah ve Çolak her daim yakalansa bile Türk güvenlik güçlerinin elinden bir şekilde kaçmayı başarabiliyorlar.
-Eylem, seçkin askerlerden oluşan birliğin üyelerinden birine aşık oluyor, ajan olduğunu bile bile, geçmişte türlü çoraplar örmesine rağmen bu dostluk, tanışıklık ve “seçkin asker” ile aşk devam ediyor.
Buna benzer senaryo hafiflikleri.
Bunlar ve benzeri hatalar olacak elbet, belki bilerek de konulabilir ama sırf diziyi uzatmak ve konuyu genişletmek için yapılmamalı diye düşünüyorum.
Gelelim Çukur dizisine.
Çukur da mevcut diziler arasında en çok tercih edilenlerden birisi. Konusu akıcı, geçmiş dönemlerde gerçek hayattan esinlendiği söyleniyor. Çok fazla teknik hata olmamakla birlikte dizinin genel kurgusuna uymayan bazı senaryo hataları burada da var.
Tamam dizinin karakter ailesi geniş bir eleman ve istihbarat ağına sahip de, evin annesi nasıl eliyle koymuş gibi gitti Paris’te tatil yapan oğlunu aldı Çukur’a getirdi?
Her gün silahlı çatışma ve bombalama eylemlerinin olduğu bir mahallede polis hiç görünmüyor. Yukarıda da geçmiş yaşamdan esinlendiğini söylemiştim. Evet, bir dönem kurtarılmış sokaklar vardı bu ülkede ama dizide bu durum çok aleni...
Dizinin önemli karakteri Vartolu’nun ölmediğine inanılıyor. Yamaç, bunun izlerini bir önceki bölümde verdi, Aliço’nun gariban bir arkadaşı feda edildi muhtemelen. Bir yere kadar normal de, iki arada bir derede, yoğun silahlı çatışmanın arasında bu değişim nasıl oldu?
19 Şubat günü yayınlanan bölümü ise içler acısı bir zayıflıktı senaryo bakımından.
Neresinden baksan tutarsız ve zayıftı.
Ben ömrü hayatım boyunca hiç bir polis amirinin bu kadar kuralsız, saygısız olduğu duymadım. Sorgusuz sualsiz çok ölüm gördü bu ülkenin sokakları ama bu kadar basit gerekçelerle hiç olmadı. Evet üst amirler tarafından görevi yaptırılmayan, sürekli sürgün yiyen, karakolda zengin ve ünlü büyüklerin çocukları tarafından azarlanan ve tokatlanan polislerin geçmişte haberleri çıktı basında..
Ama kendisine ehliyet ve ruhsat soran bir trafik polisine, bir emniyet amiri gerçek hayatta bu kadar şımarıkça ve saygısızca yaklaşmaz.
Evin kocasından ( Selim) ilgi görmeyen gelin sahnesi tam bir fiyasko bence. Ayşe’nin başka bir erkeğe yakınlaşması normal sayılabilir de evin hanımının, kocasının korumasına manikür yapması çok anlaşılır değildi.
Sanırım senaristler biraz uçarı bir hava olsun istemişler ama dizinin ağır kokusu bu hafif karakterle birlikte de yerle bir olmuş durumda.
Kıssadan hisse şunu söylemek istiyorum.
İnsanlar, akşam sekizden gece 24'e kadar sizi izliyorsa lütfen siz de izleyenlere biraz saygı gösterilmelidir.
Geçmişte bir de Selena dizisi vardı. Bu dizi tekrar bölümleri olarak yayınlanıyor. Gerçek hayatla uzaktan yakından alakası olmayan bu kurmaca dizi çocuklar tarafından çok izleniyor.
Buna rağmen dizi akşam yedide başlıyor ve dokuzda bitiyor. İyi de nerde kaldı altta geçen “iyi uykular çocuklar” uyarısı. Lütfen çocuklarımızın gelişimine zarar verebilecek ayrıntılara dikkat edelim.