Bir yakın dostumla söyleşiyoruz. Serbest vezin, süper benzin: Hızlı ve sesli düşünüyoruz...
Londra'da daha 1600'lü yıllarda kentin % 75'i okuma-yazma biliyormuş. Hadi diğer şehirlerde bu oran % 50 olsun, köylerde ise, dörtte bir.
Bizim Cumhuriyet'imiz kurulduğunda Anadolu'da okur-yazar oranı nüfusun belki de yüzde beşiydi!
"Şu bulunduğumuz ve nispeten 'elit' sayılan semtte tek bir kitapçı yok" diyor. Günde 6 saat TV izliyor, yılda 6 saat kitap okumuyoruz, diye ekliyorum.
Bir anekdot aktarıyor... Yıllar önce Çekoslovakya'da yerleşen bir dostu, gider mahalle bakkalından her gün bir Türk gazetesi alırmış... Gel zaman git zaman bir gün bakkaldaki kadın demiş ki, "siz madem burada yaşıyorsunuz 'bizim dilimizi' biraz olsun öğrenmeli ve Çekçe de bir gazete almalısınız" Dostunun bu öğüdü tuttuktan sonra yaşamını çok daha kolaylaştırdığını anlattı..
"Almanya'da otuz senedir oturuyor olup da Almanca bir dilekçe yazamayanlar olduğu söylenir" dedim! Elbette "yabancılaşmanın" tek yönlü olmayacağından, bireyi etkileyebilecek dışsal etmenlerden de söz ettik.
Sohbet hararetli, çaylar demli.. Devam ediyoruz...
Bir İskoç papazının yaşamı yansımış ekranlara. Adam, paganlıktan Tek Tanrılı din inancını benimseyen süreçte toplumu etkileyen tüm faktörleri tarihsel açıdan inceliyormuş. Odası kütüphaneymiş. Bizde kaç Hoca bunu yapar, böylesine yaşar?
Değerli eğitimci Ferruh Yavuz bir kitabında mealen "siz bir papaza evrenin sınırlarını sorsanız oturup sizi ikna etmeye çalışır. Ama aynı minvalde bir soruyu yobaza sorsanız, size, 'cehenneme git' diyebilir" sözünü anımsatıyorum.
Aydınlanmanın, kendi dilinden okuyup yazmanın, matbaanın ve felsefe üretiminin gecikmesine koşut olarak, bilimde, sanayide, teknolojide geriyiz. Elbette belli bir ilerleme de var ama "arayı kapatmada" güçlük çektiğimiz alanlar da var.
Geçenlerde diyor bir belgesel izledim. Bilim adamları "kambur balinanın" radardan izlenemediği üzerine çalışıyorlarmış... Bir nedensellik bağı kuracaklar... Bilinmezi açıklayıp, doğaya egemen olacaklar! Sonunda buna ayrılan bütçenin (!) hakkını vermişler: Meğer o balina türünün yoğun yağ tabakasının altında radar sinyallerini engelleyen bir zar varmış!!
Denizde başlayan bu araştırmanın savunma endüstrisinde yansıması beklenebilir, dedik. Adam uçaklar için bu temelde bir sistem geliştirebilir ve işte o zaman onu pazarladığında yapılan araştırmanın bütçesini defalarca katlayarak geri kazanabilir...
İskoçya'da daha dün yapılan referandumu hangi siyasi aklımızla izledik? diye soruyorum. "Siyasette olanlar zor ve zahmetli işere pek rağbet etmiyorlar!" diye yanıtlıyor. Gözümüz sağa sola ilişiyor. Her taraf AVM, her taraf lokanta, eğlence yeri. Şimdi diyorum, şurada oturanlardan 20 tane "Bakan", 30 tane Milli Takım Teknik Direktörü çıkar...
Evet bu toplumun çok da iyi nitelikleri, yetişmiş değerleri ve görkemi bir tarihi birikimi var. Bunda hepimiz mutabıkız. Ancak eğitim, teknolojik yatırım, dünyayı izleme ve özellikle çalışkanlık konularındaki eksikliklerimizi hızla gidermek gibi bir de zorunluluğumuz var.
Sohbet bitiyor. Ankara sonbaharın güzelliği içinde, nazlı bulutlarıyla yağmura hazırlanıyor...
Belli konulardaki direncin anatomisini, gelişmenin dinamiğiyle değiştirmek dileğiyle...
">
Bir yakın dostumla söyleşiyoruz. Serbest vezin, süper benzin: Hızlı ve sesli düşünüyoruz...
Londra'da daha 1600'lü yıllarda kentin % 75'i okuma-yazma biliyormuş. Hadi diğer şehirlerde bu oran % 50 olsun, köylerde ise, dörtte bir.
Bizim Cumhuriyet'imiz kurulduğunda Anadolu'da okur-yazar oranı nüfusun belki de yüzde beşiydi!
"Şu bulunduğumuz ve nispeten 'elit' sayılan semtte tek bir kitapçı yok" diyor. Günde 6 saat TV izliyor, yılda 6 saat kitap okumuyoruz, diye ekliyorum.
Bir anekdot aktarıyor... Yıllar önce Çekoslovakya'da yerleşen bir dostu, gider mahalle bakkalından her gün bir Türk gazetesi alırmış... Gel zaman git zaman bir gün bakkaldaki kadın demiş ki, "siz madem burada yaşıyorsunuz 'bizim dilimizi' biraz olsun öğrenmeli ve Çekçe de bir gazete almalısınız" Dostunun bu öğüdü tuttuktan sonra yaşamını çok daha kolaylaştırdığını anlattı..
"Almanya'da otuz senedir oturuyor olup da Almanca bir dilekçe yazamayanlar olduğu söylenir" dedim! Elbette "yabancılaşmanın" tek yönlü olmayacağından, bireyi etkileyebilecek dışsal etmenlerden de söz ettik.
Sohbet hararetli, çaylar demli.. Devam ediyoruz...
Bir İskoç papazının yaşamı yansımış ekranlara. Adam, paganlıktan Tek Tanrılı din inancını benimseyen süreçte toplumu etkileyen tüm faktörleri tarihsel açıdan inceliyormuş. Odası kütüphaneymiş. Bizde kaç Hoca bunu yapar, böylesine yaşar?
Değerli eğitimci Ferruh Yavuz bir kitabında mealen "siz bir papaza evrenin sınırlarını sorsanız oturup sizi ikna etmeye çalışır. Ama aynı minvalde bir soruyu yobaza sorsanız, size, 'cehenneme git' diyebilir" sözünü anımsatıyorum.
Aydınlanmanın, kendi dilinden okuyup yazmanın, matbaanın ve felsefe üretiminin gecikmesine koşut olarak, bilimde, sanayide, teknolojide geriyiz. Elbette belli bir ilerleme de var ama "arayı kapatmada" güçlük çektiğimiz alanlar da var.
Geçenlerde diyor bir belgesel izledim. Bilim adamları "kambur balinanın" radardan izlenemediği üzerine çalışıyorlarmış... Bir nedensellik bağı kuracaklar... Bilinmezi açıklayıp, doğaya egemen olacaklar! Sonunda buna ayrılan bütçenin (!) hakkını vermişler: Meğer o balina türünün yoğun yağ tabakasının altında radar sinyallerini engelleyen bir zar varmış!!
Denizde başlayan bu araştırmanın savunma endüstrisinde yansıması beklenebilir, dedik. Adam uçaklar için bu temelde bir sistem geliştirebilir ve işte o zaman onu pazarladığında yapılan araştırmanın bütçesini defalarca katlayarak geri kazanabilir...
İskoçya'da daha dün yapılan referandumu hangi siyasi aklımızla izledik? diye soruyorum. "Siyasette olanlar zor ve zahmetli işere pek rağbet etmiyorlar!" diye yanıtlıyor. Gözümüz sağa sola ilişiyor. Her taraf AVM, her taraf lokanta, eğlence yeri. Şimdi diyorum, şurada oturanlardan 20 tane "Bakan", 30 tane Milli Takım Teknik Direktörü çıkar...
Evet bu toplumun çok da iyi nitelikleri, yetişmiş değerleri ve görkemi bir tarihi birikimi var. Bunda hepimiz mutabıkız. Ancak eğitim, teknolojik yatırım, dünyayı izleme ve özellikle çalışkanlık konularındaki eksikliklerimizi hızla gidermek gibi bir de zorunluluğumuz var.
Sohbet bitiyor. Ankara sonbaharın güzelliği içinde, nazlı bulutlarıyla yağmura hazırlanıyor...
Belli konulardaki direncin anatomisini, gelişmenin dinamiğiyle değiştirmek dileğiyle...