26 Eylül’ü “Dil Bayramı” olarak kutluyoruz.
Bundan tam 84 yıl önce; 1932 yılında, ilk Türk Dil Kurultayının yapıldığı gündür.
Türkçemiz, aritmetik pekinliğe yakın, sesleniş ve yazılışı uyumlu, şiirsel bir dildir.
Osmanlı’da Sarayın (özellikle yazı) dili ile halkın dili belirgin şekilde farklıdır!.
Halkın dili:Yunusların, Karamanlıların; hepimizin ortak dilidir!
Atatürk dünyanın tanıklı edebildiği en görkemli devrimlerden biriyle bu ikilemi kaldırmıştır.
Halkın dili kamu yönetiminin dili, "bir" olmuştur.
Dil Devriminin nüvesini oluşturan Latin harfleri, Türk uygarlığının özüyle bağdaşır.
O sayede okuma-yazma oranı artmış; eğitim halkçılaşmıştır.
O arada günümüzde Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin önemi giderek artıyor.
Değişik lehçeleriyle Türkçe, dünya coğrafyasının daha büyük bir bölümünü kapsıyor.
Dil Birliği, Ulusal Bütünlüğün en yalın gereği, "olmazsa olmazı" ve mihenk taşıdır.
Biz de, dil birliğinin temel dayanaklardan biri olduğu, ulus devletlerden biriyiz.
Elbette bizim toplumumuzda farklı dil ve lehçeleri kullanan kesimler de vardır… Bu, bir olgudur.
Sosyal hukuk devleti ve demokratik anlayış içinde bu olgunun yaşamı kolaylaştırılmalıdır.
Geride bıraktığımız yıllarda öyle de yapılmıştır.
Dil meselesi her şeyden çok, bir eğitim meselesidir.
Herhangi bir toplumda farklı dil ve lehçeleri kullanan çocuklarımız için, “geçiş süreci” uygulanabilir.
Fakat eğitim-öğretimde "çift dil", çift hukukluluk gibidir; toplumu en azından zihinsel olarak böler.
Öte yandan, eğitim alanında, üniversite öğretiminde, çağdaş rekabet için geçerli yabancı diller öğretilebilir.
Evet, yazı alanında, bilimde, hukuk disiplininde, tarihsel anlamda karşılığını bulan ortak dilimiz; Türkçedir.
Türkçe, ses bayrağımız, seslenişimiz, ortak sevinçlerimiz ve hüzünlerimiz ve umutlarımızdır.
Topluma örnek olması gereken kişilerse, bu konuda çok özenli davranmalıdırlar.
Dil Bayramımız kutlu olsun...
Türkçeye her alanda emek verenlerin, bilim, sanat üretenlerin, anısı da varlıkları da, var-olsun!
">
26 Eylül’ü “Dil Bayramı” olarak kutluyoruz.
Bundan tam 84 yıl önce; 1932 yılında, ilk Türk Dil Kurultayının yapıldığı gündür.
Türkçemiz, aritmetik pekinliğe yakın, sesleniş ve yazılışı uyumlu, şiirsel bir dildir.
Osmanlı’da Sarayın (özellikle yazı) dili ile halkın dili belirgin şekilde farklıdır!.
Halkın dili:Yunusların, Karamanlıların; hepimizin ortak dilidir!
Atatürk dünyanın tanıklı edebildiği en görkemli devrimlerden biriyle bu ikilemi kaldırmıştır.
Halkın dili kamu yönetiminin dili, "bir" olmuştur.
Dil Devriminin nüvesini oluşturan Latin harfleri, Türk uygarlığının özüyle bağdaşır.
O sayede okuma-yazma oranı artmış; eğitim halkçılaşmıştır.
O arada günümüzde Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin önemi giderek artıyor.
Değişik lehçeleriyle Türkçe, dünya coğrafyasının daha büyük bir bölümünü kapsıyor.
Dil Birliği, Ulusal Bütünlüğün en yalın gereği, "olmazsa olmazı" ve mihenk taşıdır.
Biz de, dil birliğinin temel dayanaklardan biri olduğu, ulus devletlerden biriyiz.
Elbette bizim toplumumuzda farklı dil ve lehçeleri kullanan kesimler de vardır… Bu, bir olgudur.
Sosyal hukuk devleti ve demokratik anlayış içinde bu olgunun yaşamı kolaylaştırılmalıdır.
Geride bıraktığımız yıllarda öyle de yapılmıştır.
Dil meselesi her şeyden çok, bir eğitim meselesidir.
Herhangi bir toplumda farklı dil ve lehçeleri kullanan çocuklarımız için, “geçiş süreci” uygulanabilir.
Fakat eğitim-öğretimde "çift dil", çift hukukluluk gibidir; toplumu en azından zihinsel olarak böler.
Öte yandan, eğitim alanında, üniversite öğretiminde, çağdaş rekabet için geçerli yabancı diller öğretilebilir.
Evet, yazı alanında, bilimde, hukuk disiplininde, tarihsel anlamda karşılığını bulan ortak dilimiz; Türkçedir.
Türkçe, ses bayrağımız, seslenişimiz, ortak sevinçlerimiz ve hüzünlerimiz ve umutlarımızdır.
Topluma örnek olması gereken kişilerse, bu konuda çok özenli davranmalıdırlar.
Dil Bayramımız kutlu olsun...
Türkçeye her alanda emek verenlerin, bilim, sanat üretenlerin, anısı da varlıkları da, var-olsun!