Dün, Amerika'nın ufak eyaletlerinden birine uçakla gittim. Terminalden çıkınca akıllı telefonumdan Uber uygulamasını açtım, beni otelime ulaştıracak vasıta arıyorum. Bulamadım! Bilindiği üzere, Uber’in farklılığı ticari taksiye göre daha ucuz olmasıdır. Fakat uygulamada belirtilen fiyat son derece yüksek-pandemi öncesine göre yüzde 50 artmış- Uber araçlar da ticari taksi ücretini neredeyse yakalamak üzere.
Neyse, uzun bir beklemeden sonra bir araç geldi, bindim. Genelde Uber kullananlar bu işi ikinci iş olarak yaparlar. O nedenle sürücülerle sohbet etmeyi severim, kendilerinden gittiğim yörenin ekonomik durumuyla ilgili bilgi alırım.
Bu sefer sürücüye doğrudan sordum: Neden yeteri kadar araç yok ve ne oldu da fiyatlar uçtu?
“Sör, bunun üç nedeni var!” dedi ve ekledi: “Birinci neden, benzin fiyatlarındaki astronomik artış. İkinci neden, Biden yönetimi herkese haftada $300 dolar çek gönderiyor ve hiç kimse kendini çalışmak zorunda hissetmiyor. Üçüncüsü ise Uber borsadaki hisse fiyatlarını yüksek tutmak için sürücülerin gelirlerine göz koydu, bizden daha yüksek oranda kesinti alıyor. Böyle giderse, yakında sürücü bulamayacaklar!”
Otele çekin yaptım ama aksilik bu ya, telefonumun şarj kablosunu yanımda getirmeyi unutmuşum. Sabahleyin ilk işim, her şeyin bir dolara satıldığı bir mağazaya gidip bir kablo almak oldu. Fakat o da ne! Her zaman bolca bulunan kablolar meydanda yok, olan da $5 dolar. Görünen o ki genelde Çin malı satılan bu mağazalarda da bir arz sıkıntısı var.
Birkaç gün önce yaşadığım ve sizlerle paylaştığım bu anekdotlar, tabii ki Amerika’daki mevcut piyasa koşullarına bilimsel olmayan bir bakış açısı…
İktisadi hayatın, küçük lego parçaları gibi birbirine bağlanarak makro ekonomik yapıyı oluşturduğuna inanan bir insanım.
Bu nedeledir ki, Uber sürücüsünün anlattıkları bende seda buldu. Mağazada Çin mallarının seyrekleşmesi de düşünmeye sevk etti beni.
BIDEN YÖNETİMİ
Biden'in partisi/Demokratlar ısrarla para basıyor.
Biden, şimdiye kadar yaratılan trilyonlarca doların yanı sıra, alt yapıyı yeniden yapılandırmak için de ilave iki trilyon dolar bütçe istiyor.
Harcamaları fonlanmak için kaynak arayışında olan Demokratların düşüncesi ve buldukları çözüm: Zenginlerden daha fazla vergi almak…
Bazı konuşmalarda dikkat ediyorum, adeta servet düşmanlığı söz konusu. “Havada Amerikanvari bir sosyalizm kokusu var” desek abartmış olmayız!
ARZ DAR BOĞAZI
Pandemiden dolayı uluslararası ticaret tökezledi. Gemi yok, konteyner yok, navlun fiyatları tavan…
Evet, tüm sektörlerde arz sıkışıklığı hissediliyor. Beyaz eşya almak için bekleme süresi var. İşsizlik sigortası nedeniyle kimse çalışmak istemiyor ve bu nedenledir ki ücretlere zam yapıldı. Hammadde ve girdi fiyatları fırladı. Amerikan kriterlerine göre, enflasyon uçmuş durumda.
Kısacası, Trump döneminin altın ekonomik çağı sanki tatlı bir rüya gibi geride kaldı. Ve artık enflasyon ve yokluk kabusuna uyanmış durumdayız.
Hal böyle olunca, insan bazen ister istemez demokrasilerin yan ürünü olan “istenmeyen sonuçlar” kavramı üzerine düşünmeden edemiyor.
Aslında kavram Amerikan siyasi bilimciler tarafından ortaya çıkarılan bir deyim ve İngilizcesi: Unintended Consequences.
TRUMP SEÇİLEMEDİ
Trump’ı "ırkçı, anti eşcinsel, anti demokratik, anti feminist" bulanlar ile birlikte oylarını demokratlara yönlendiren seçmenler, Biden’i iktidara getirdi.
Şöyle bir geri dönüp baktığımızda; Donald Trump, Kuzey Kore’nin çılgın lideriyle samimiyet kurduğu için eleştiriliyordu.
Aynı Trump Orta Doğu’da ilk defa Suudi Arabistan’ın küçük kardeşi BAE ile İsrail’i barıştırıp bir Arap ülkesinin İsrail'i tanıması sağladı. Ki Orta Doğu barışı için önemli bir adımdı.
Prens Salman’la sıkı bir dostluk kuran Trump, OPEC kartelinin petrol fiyatlarıyla oynamasını asgariye indirdi. Dahası, Putin ve Erdoğan’la samimiyet kurup Suriye’nin İran’ın Şii arka bahçesi olmasını önledi. Kürt kantonlarının kurulmasına karşı olan Türkiye ile anlaşıp gereksiz kan dökülmesini engelledi.
Peki, şimdi durum nasıl?
Biden’in başkanlığındaki Amerikan ekonomisine bakıyoruz, enflasyon son 15 yılın en yüksek seviyesinde.
Petrol fiyatları ikiye katlandı. İşsizlik yüksek ve ekonomide tehlike çanları çalıyor.
Uluslararası arenaya dönersek...
Kuzey Kore, füze atışlarına başladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kaslarını kasıyor.
İran, nükleer füzyon çalışmalarını başlattı.
Çin, daha açık bir şekilde dünya lideri olma hedefini lanse etmeye başladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en hassas olduğu dış politika unsuru “Ermeni Soykırımı” Biden yönetimi tarafından kabul edildi.
Ve en önemlisi dünya kamuoyunun büyük üzüntüyle izlediği “İsrail-Filistin savaşı” yeniden hortladı.
Bütün bunlar son 5 aydır iktidarda olan Biden yönetiminin tetiklediği gelişmeler.
Trump döneminde (bütün antipatik duruşuna rağmen) dünya daha farklı bir dünyaydı.
Tabii şimdi Biden yönetimi klasik siyasi yöntemlere başvurup “enkaz devraldık” edebiyatı yapabilir. Buradaki değerlendirmeyi okura bırakıyorum.
Benim altını çizmek istediğim olay, kitlelerin her zaman rasyonel oy tercihleri yapmadıkları ve çoğu zaman duygusal davranabildikleri.
Duygusal davranmaya yol açan etkenlerin başında medya geliyor. Evet, Trump da kendi medyasını oluşturmaya çalıştı ama bir yere kadar. Nihayetinde sol tandanslı liberal Amerikan medyası yapacağını yaptı. Trump gitti, Biden geldi.
Buraya kadar yazılanları okuyunca, insan ister istemez “İstenmeyen Sonuçlar” deneyimini Türkiye’ye yansıtmak istiyor.
Politikacısıyla, medyasıyla ve Türkiye'de 90’lı yıllardan bu yana yaşanan istenmeyen sonuçlarla, Türkiye bu konuda altın madeni. Ne var ki bu başlı başına ayrı bir yazı konusu.
Konuyu şöyle toparlayayım, son günlerde sosyal medya mega starına dönüşen Sedat Peker'in bir videosunda Türk medyasına yönelik yorumunu paylaşmadan edemeyeceğim, çünkü bir sembolü teşkil ediyor: “…Lan hepimizin solculuğu patrondan aldığınız maaş kadar. Neredeyse Aydın Doğan’ı Cumhurbaşkanı yapacaktınız…”
Sonuç olarak, seçmen duygusal. Oy tercihi rasyonellik taşımıyor. Doğru seçim yaptığını sanan vatandaş, seçtiği lider yönetiminde hiç beklenmedik sonuçlarla karşılaşabiliyor.
Peki, seçmen dersini alıyor mu? Hiç sanmıyorum! Çünkü hâkim mantık: Gelsin sıradaki.
Dün, Amerika'nın ufak eyaletlerinden birine uçakla gittim. Terminalden çıkınca akıllı telefonumdan Uber uygulamasını açtım, beni otelime ulaştıracak vasıta arıyorum. Bulamadım! Bilindiği üzere, Uber’in farklılığı ticari taksiye göre daha ucuz olmasıdır. Fakat uygulamada belirtilen fiyat son derece yüksek-pandemi öncesine göre yüzde 50 artmış- Uber araçlar da ticari taksi ücretini neredeyse yakalamak üzere.
Neyse, uzun bir beklemeden sonra bir araç geldi, bindim. Genelde Uber kullananlar bu işi ikinci iş olarak yaparlar. O nedenle sürücülerle sohbet etmeyi severim, kendilerinden gittiğim yörenin ekonomik durumuyla ilgili bilgi alırım.
Bu sefer sürücüye doğrudan sordum: Neden yeteri kadar araç yok ve ne oldu da fiyatlar uçtu?
“Sör, bunun üç nedeni var!” dedi ve ekledi: “Birinci neden, benzin fiyatlarındaki astronomik artış. İkinci neden, Biden yönetimi herkese haftada $300 dolar çek gönderiyor ve hiç kimse kendini çalışmak zorunda hissetmiyor. Üçüncüsü ise Uber borsadaki hisse fiyatlarını yüksek tutmak için sürücülerin gelirlerine göz koydu, bizden daha yüksek oranda kesinti alıyor. Böyle giderse, yakında sürücü bulamayacaklar!”
Otele çekin yaptım ama aksilik bu ya, telefonumun şarj kablosunu yanımda getirmeyi unutmuşum. Sabahleyin ilk işim, her şeyin bir dolara satıldığı bir mağazaya gidip bir kablo almak oldu. Fakat o da ne! Her zaman bolca bulunan kablolar meydanda yok, olan da $5 dolar. Görünen o ki genelde Çin malı satılan bu mağazalarda da bir arz sıkıntısı var.
Birkaç gün önce yaşadığım ve sizlerle paylaştığım bu anekdotlar, tabii ki Amerika’daki mevcut piyasa koşullarına bilimsel olmayan bir bakış açısı…
İktisadi hayatın, küçük lego parçaları gibi birbirine bağlanarak makro ekonomik yapıyı oluşturduğuna inanan bir insanım.
Bu nedeledir ki, Uber sürücüsünün anlattıkları bende seda buldu. Mağazada Çin mallarının seyrekleşmesi de düşünmeye sevk etti beni.
BIDEN YÖNETİMİ
Biden'in partisi/Demokratlar ısrarla para basıyor.
Biden, şimdiye kadar yaratılan trilyonlarca doların yanı sıra, alt yapıyı yeniden yapılandırmak için de ilave iki trilyon dolar bütçe istiyor.
Harcamaları fonlanmak için kaynak arayışında olan Demokratların düşüncesi ve buldukları çözüm: Zenginlerden daha fazla vergi almak…
Bazı konuşmalarda dikkat ediyorum, adeta servet düşmanlığı söz konusu. “Havada Amerikanvari bir sosyalizm kokusu var” desek abartmış olmayız!
ARZ DAR BOĞAZI
Pandemiden dolayı uluslararası ticaret tökezledi. Gemi yok, konteyner yok, navlun fiyatları tavan…
Evet, tüm sektörlerde arz sıkışıklığı hissediliyor. Beyaz eşya almak için bekleme süresi var. İşsizlik sigortası nedeniyle kimse çalışmak istemiyor ve bu nedenledir ki ücretlere zam yapıldı. Hammadde ve girdi fiyatları fırladı. Amerikan kriterlerine göre, enflasyon uçmuş durumda.
Kısacası, Trump döneminin altın ekonomik çağı sanki tatlı bir rüya gibi geride kaldı. Ve artık enflasyon ve yokluk kabusuna uyanmış durumdayız.
Hal böyle olunca, insan bazen ister istemez demokrasilerin yan ürünü olan “istenmeyen sonuçlar” kavramı üzerine düşünmeden edemiyor.
Aslında kavram Amerikan siyasi bilimciler tarafından ortaya çıkarılan bir deyim ve İngilizcesi: Unintended Consequences.
TRUMP SEÇİLEMEDİ
Trump’ı "ırkçı, anti eşcinsel, anti demokratik, anti feminist" bulanlar ile birlikte oylarını demokratlara yönlendiren seçmenler, Biden’i iktidara getirdi.
Şöyle bir geri dönüp baktığımızda; Donald Trump, Kuzey Kore’nin çılgın lideriyle samimiyet kurduğu için eleştiriliyordu.
Aynı Trump Orta Doğu’da ilk defa Suudi Arabistan’ın küçük kardeşi BAE ile İsrail’i barıştırıp bir Arap ülkesinin İsrail'i tanıması sağladı. Ki Orta Doğu barışı için önemli bir adımdı.
Prens Salman’la sıkı bir dostluk kuran Trump, OPEC kartelinin petrol fiyatlarıyla oynamasını asgariye indirdi. Dahası, Putin ve Erdoğan’la samimiyet kurup Suriye’nin İran’ın Şii arka bahçesi olmasını önledi. Kürt kantonlarının kurulmasına karşı olan Türkiye ile anlaşıp gereksiz kan dökülmesini engelledi.
Peki, şimdi durum nasıl?
Biden’in başkanlığındaki Amerikan ekonomisine bakıyoruz, enflasyon son 15 yılın en yüksek seviyesinde.
Petrol fiyatları ikiye katlandı. İşsizlik yüksek ve ekonomide tehlike çanları çalıyor.
Uluslararası arenaya dönersek...
Kuzey Kore, füze atışlarına başladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kaslarını kasıyor.
İran, nükleer füzyon çalışmalarını başlattı.
Çin, daha açık bir şekilde dünya lideri olma hedefini lanse etmeye başladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en hassas olduğu dış politika unsuru “Ermeni Soykırımı” Biden yönetimi tarafından kabul edildi.
Ve en önemlisi dünya kamuoyunun büyük üzüntüyle izlediği “İsrail-Filistin savaşı” yeniden hortladı.
Bütün bunlar son 5 aydır iktidarda olan Biden yönetiminin tetiklediği gelişmeler.
Trump döneminde (bütün antipatik duruşuna rağmen) dünya daha farklı bir dünyaydı.
Tabii şimdi Biden yönetimi klasik siyasi yöntemlere başvurup “enkaz devraldık” edebiyatı yapabilir. Buradaki değerlendirmeyi okura bırakıyorum.
Benim altını çizmek istediğim olay, kitlelerin her zaman rasyonel oy tercihleri yapmadıkları ve çoğu zaman duygusal davranabildikleri.
Duygusal davranmaya yol açan etkenlerin başında medya geliyor. Evet, Trump da kendi medyasını oluşturmaya çalıştı ama bir yere kadar. Nihayetinde sol tandanslı liberal Amerikan medyası yapacağını yaptı. Trump gitti, Biden geldi.
Buraya kadar yazılanları okuyunca, insan ister istemez “İstenmeyen Sonuçlar” deneyimini Türkiye’ye yansıtmak istiyor.
Politikacısıyla, medyasıyla ve Türkiye'de 90’lı yıllardan bu yana yaşanan istenmeyen sonuçlarla, Türkiye bu konuda altın madeni. Ne var ki bu başlı başına ayrı bir yazı konusu.
Konuyu şöyle toparlayayım, son günlerde sosyal medya mega starına dönüşen Sedat Peker'in bir videosunda Türk medyasına yönelik yorumunu paylaşmadan edemeyeceğim, çünkü bir sembolü teşkil ediyor: “…Lan hepimizin solculuğu patrondan aldığınız maaş kadar. Neredeyse Aydın Doğan’ı Cumhurbaşkanı yapacaktınız…”
Sonuç olarak, seçmen duygusal. Oy tercihi rasyonellik taşımıyor. Doğru seçim yaptığını sanan vatandaş, seçtiği lider yönetiminde hiç beklenmedik sonuçlarla karşılaşabiliyor.
Peki, seçmen dersini alıyor mu? Hiç sanmıyorum! Çünkü hâkim mantık: Gelsin sıradaki.