Genel seçim yaklaştıkça siyaset sahnesinde stratejik hesaplar su yüzüne çıkıyor.
Tüm partiler seçim atmosferine doğru emin adımlarla gidiyorlar.
Her parti lideri bir yerde mitinge katılıyor.
Daha çok AKP hükümetinin yaklaşan seçim öncesi dikkatli tavırlar sergilediğini görüyoruz.
Aşırılıktan uzak demeçler...
Kentin, bölgenin siyasi tavrına göre yapılan mitingler...
Herkesi kucaklayan tavırlar.
İktidar bu denli dikkatli davranışlar sergilerken Ana Muhalefet partisi CHP'nin yaşadığı talihsizliği nasıl anlatmalı bilmiyorum.
CHP çok yönlü kıskaç altında
Bir yandan AKP hükümetinin icraatlarına karşı meclis içinden ve dışından ses duyurmadaki eksikliği göze çarparken, diğer yandan CHP'den iki kere ihraç edilen Mustafa Sarıgül faktörü, seçmen üzerinde önemli derecede egemen olmaya başladı.
Kimse Sarıgül Hareketini yok saymasın. Kimse bu hareketi küçümsemesin. Ve kimse eskisi gibi bazı bölge ve kentleri "arka bahçe" veya oy deposu olarak görmesin.
Mustafa Sarıgül hareketi çığ gibi büyüyor.
Bu oluşumu halkın gözünde diri tutan temel etken meclisteki zayıf muhalefettir.
Halk ne CHP ne de MHP muhalefetinden memnun değil. Ayrıca Mustafa Sarıgül’ün kişisel yaklaşımı sempati uyandırıyor ve beğeniliyor. Mustafa Sarıgül halka nasıl inileceğini gösteren ender siyasetçilerden birisi. Tavırlarında yapmacıklık olmayan bir halk adamı görüntüsünü çok iyi veriyor. Nerede ne söyleyeceğini çok iyi biliyor.
CHP söylem açısından zayıf derdini anlatmakta yetersiz siyasetçilerle dolu.
Kültürü, karakteri, kişiliği, siyasi birikimi ne derece yüksek olursa olsun...
Dil yarasını hiç bir şey kapatamıyor.
İşte deneyimli bürokrat Onur Öymen'in mecliste söylediği Dersim sözleri tam da yarayı işaret ediyor.
CHP'yi Dersim böldü
Kürt açılımının konuşulduğu 11 Kasım günü CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in yaptığı konuşma maksadını aşan bir konuşma oldu.
Onur Öymen belki de düşüncelerini tam olarak ifade edemedi. Kötü cümle kurdu, iyi ifadeler seçemedi. Sonuç itibari ile söylediği sözler kulaklarda iyi sesler olarak duyulmadı.
Öymen'in bahsettiği 1937 yılında yeniliklere ve düzenlemelere karşı gelen toprak ağalarının kışkırtması ile ortaya çıkan bir ayaklanma söz konusu. O dönemde yönetimi elinde bulunduran feodal ağalar özellikle cumhuriyet yönetiminin getirdiği kuralları tanımadıklarını, getirilen vergileri ödemek istemedikleri için isyan başlattılar.
Askeriyeyi bastılar. Çok asker öldü. Çıkan isyan dört-beş Kürt aşiretinin katılımı ile büyüdü. İsyana katılımın 10 bine yakın olduğu söyleniyor.
Bu isyan kanlı bastırıldı. Çok kan aktı. Çok ana ağladı. Bugünün çocukları o günlerinin acılarına yakılan ağıtlarla büyütülüyor. Sonuçta yitirilmiş hayatlar söz konusu.
Atatürk karşıtlarına da gün doğdu: Atatürkün nasıl bir lider olduğunun tartışıyorlar. İyi ama 1937 yılında cumhurbaşkanı Atatürk ise başbakan da Celal Bayar’dı. Yani bugün Atatürkü eleştiren kişilerin örnek aldığı ve mirasını sahiplendiği Celal Bayar!
O dönemde yapılmış ve belki o dönem koşulları için gerekli ve zorunlu olan bir isyan bastırma sistemi bugün geçerli olamaz. Ve üstelik anaların ağlamasını normal görmek doğru bir davranış da değildir.
Nitekim CHP içinde bile tartışmalara ve ayrışmalara neden oldu bu söylem. Yerel seçimlerin yıldızı Tunceli doğumlu Kemal Kılıçdaroğlu ile Onur Öymen arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.
Kısacası CHP Dersim için bölündü. Zaten bir yanda AKP, diğer yanda Sarıgül tehlikesi…
Sanırım son darbe daha öldürücü olacak! Bana öyle geliyor ki; en büyük darbe CHP içindeki kavgadan gelir.
Fakat her şeye rağmen durumdan vazife çıkarmaya çalışan uyanıklara temiz siyaset adına geçit vermemek gerekir. Alevilerin CHP’ye öteden beri olan sempatisinin bu münferit beyan ile yok edilmeye çalışılması ve başka partilerin bu söylem üzerinden siyaset yürütmesi abesle iştigaldir.
Ayıptan da ötedir.
Kışkırtıcılıktır.
http://yolagiden.blogspot.com/
">
Genel seçim yaklaştıkça siyaset sahnesinde stratejik hesaplar su yüzüne çıkıyor.
Tüm partiler seçim atmosferine doğru emin adımlarla gidiyorlar.
Her parti lideri bir yerde mitinge katılıyor.
Daha çok AKP hükümetinin yaklaşan seçim öncesi dikkatli tavırlar sergilediğini görüyoruz.
Aşırılıktan uzak demeçler...
Kentin, bölgenin siyasi tavrına göre yapılan mitingler...
Herkesi kucaklayan tavırlar.
İktidar bu denli dikkatli davranışlar sergilerken Ana Muhalefet partisi CHP'nin yaşadığı talihsizliği nasıl anlatmalı bilmiyorum.
CHP çok yönlü kıskaç altında
Bir yandan AKP hükümetinin icraatlarına karşı meclis içinden ve dışından ses duyurmadaki eksikliği göze çarparken, diğer yandan CHP'den iki kere ihraç edilen Mustafa Sarıgül faktörü, seçmen üzerinde önemli derecede egemen olmaya başladı.
Kimse Sarıgül Hareketini yok saymasın. Kimse bu hareketi küçümsemesin. Ve kimse eskisi gibi bazı bölge ve kentleri "arka bahçe" veya oy deposu olarak görmesin.
Mustafa Sarıgül hareketi çığ gibi büyüyor.
Bu oluşumu halkın gözünde diri tutan temel etken meclisteki zayıf muhalefettir.
Halk ne CHP ne de MHP muhalefetinden memnun değil. Ayrıca Mustafa Sarıgül’ün kişisel yaklaşımı sempati uyandırıyor ve beğeniliyor. Mustafa Sarıgül halka nasıl inileceğini gösteren ender siyasetçilerden birisi. Tavırlarında yapmacıklık olmayan bir halk adamı görüntüsünü çok iyi veriyor. Nerede ne söyleyeceğini çok iyi biliyor.
CHP söylem açısından zayıf derdini anlatmakta yetersiz siyasetçilerle dolu.
Kültürü, karakteri, kişiliği, siyasi birikimi ne derece yüksek olursa olsun...
Dil yarasını hiç bir şey kapatamıyor.
İşte deneyimli bürokrat Onur Öymen'in mecliste söylediği Dersim sözleri tam da yarayı işaret ediyor.
CHP'yi Dersim böldü
Kürt açılımının konuşulduğu 11 Kasım günü CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in yaptığı konuşma maksadını aşan bir konuşma oldu.
Onur Öymen belki de düşüncelerini tam olarak ifade edemedi. Kötü cümle kurdu, iyi ifadeler seçemedi. Sonuç itibari ile söylediği sözler kulaklarda iyi sesler olarak duyulmadı.
Öymen'in bahsettiği 1937 yılında yeniliklere ve düzenlemelere karşı gelen toprak ağalarının kışkırtması ile ortaya çıkan bir ayaklanma söz konusu. O dönemde yönetimi elinde bulunduran feodal ağalar özellikle cumhuriyet yönetiminin getirdiği kuralları tanımadıklarını, getirilen vergileri ödemek istemedikleri için isyan başlattılar.
Askeriyeyi bastılar. Çok asker öldü. Çıkan isyan dört-beş Kürt aşiretinin katılımı ile büyüdü. İsyana katılımın 10 bine yakın olduğu söyleniyor.
Bu isyan kanlı bastırıldı. Çok kan aktı. Çok ana ağladı. Bugünün çocukları o günlerinin acılarına yakılan ağıtlarla büyütülüyor. Sonuçta yitirilmiş hayatlar söz konusu.
Atatürk karşıtlarına da gün doğdu: Atatürkün nasıl bir lider olduğunun tartışıyorlar. İyi ama 1937 yılında cumhurbaşkanı Atatürk ise başbakan da Celal Bayar’dı. Yani bugün Atatürkü eleştiren kişilerin örnek aldığı ve mirasını sahiplendiği Celal Bayar!
O dönemde yapılmış ve belki o dönem koşulları için gerekli ve zorunlu olan bir isyan bastırma sistemi bugün geçerli olamaz. Ve üstelik anaların ağlamasını normal görmek doğru bir davranış da değildir.
Nitekim CHP içinde bile tartışmalara ve ayrışmalara neden oldu bu söylem. Yerel seçimlerin yıldızı Tunceli doğumlu Kemal Kılıçdaroğlu ile Onur Öymen arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.
Kısacası CHP Dersim için bölündü. Zaten bir yanda AKP, diğer yanda Sarıgül tehlikesi…
Sanırım son darbe daha öldürücü olacak! Bana öyle geliyor ki; en büyük darbe CHP içindeki kavgadan gelir.
Fakat her şeye rağmen durumdan vazife çıkarmaya çalışan uyanıklara temiz siyaset adına geçit vermemek gerekir. Alevilerin CHP’ye öteden beri olan sempatisinin bu münferit beyan ile yok edilmeye çalışılması ve başka partilerin bu söylem üzerinden siyaset yürütmesi abesle iştigaldir.
Ayıptan da ötedir.
Kışkırtıcılıktır.
http://yolagiden.blogspot.com/