Gazeteler neredeyse bir haftadır Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının CHP’yi uyarmasını yazıyordu. Çıkacak fırtına merakla bekleniyordu zaten. Fırtına koptu ve CHP’de yeni dönem Çarşamba günü itibariyle başladı.
CHP’deki olan biteni “eski ile yeninin çatışması” olarak açıklarsak sanırım en iyi özeti çıkarmış oluruz.
CHP’deki yaşlı kurtlar partinin halktan uzaklaşmış olmasını fark edemiyorlar. Fark edenler ise koltuk ve kişisel hırslarına yenik düşüyorlar ve yeniliklere sırt çeviriyorlardı. Sonunda CHP yüzde yirmi oranına saplanmış, yeni seçmenlere ulaşmasını bilemeyen, kendisini halka anlatamayan bürokratik bir hantallığın büründüğü statükocu bir zihniyetle yönetilir oldu.
53 yıldır CHP çatısı altında olan Önder Sav çıkan fırtınada, ses ve gürültü arasında “CHP kimsenin malı değil” dedi ama hesap hatası bariz bir şekilde sırıtıyordu. Dile kolay 53 yıldır ve bu 53 yılın neredeyse 25 yılı yenilgi ile geçmesine rağmen görevde ısrarın açıklaması ne olabilir?
Türkiye’yi kuran, cumhuriyetin ve laikliğin savunucusu olan, olduğunu iddia eden bir partinin girdiği seçim yarışlarında sürekli kaybetmesi kimseyi nerede yanlış yapılıyor sorusuna muhatap edemedi!
Üstelik AKP gibi Anayasa Mahkemesi tarafından bile laikliğin odağı olarak görülen bir partiye karşı kaybetmekten kimse ders çıkaramadı. Çünkü CHP’yi yöneten çoğu “ak saçlı” ders çalışacak yaşı çoktan geçmişti!
Önder Sav ve ekibi uzun yıllardır yönetimde olmalarına rağmen partiyi başarıya taşıyamadılar. Dahası şampiyonluğu kaçıran her futbol takımı gibi “ikinciliği başarı” gördüler, bununla yetindiler. Yargıtay’ın uyarısı ve sonrasında yaşanan gelişmelere bakınca daha iyi anlıyoruz ki; Sav ve ekibi koltuklarını çok seviyorlar.
İl, ilçe ve belde başkanlarını bile Önder Sav ve ekibinin belirlediğini bilmeyen yok. Ve bu belirlenen başkanlar kendi bulunduğu seçim çevresinde CHP’yi halka anlatamamış, oylarını alamamışken aynı insanlar aynı görevde kalmaya devam ediyorlar. Dahası devam etmek istiyorlar. Bunun tek açıklaması koltuk sevdası başlığına sığabilir.
Uzun uzadıya yorumlar döşemenin, fikirler ortaya atmanın, ispatlara girişmenin gereği yok. CHP her seçimin kaybedenidir ve tıpkı spor kulüplerindeki gibi kaybeden takımın gideni teknik kadro olmalıdır. Fakat CHP’de hiç öyle olmadı. Baykal bile bir kaset komplosu ile görevini bırakmak zorunda kaldı!
Neredeyse yirmi beş yıldır girdiği hiçbir seçimde yüzü gülmeyen, kazanmanın ne olduğunu öğrenemeden büyüyen gençlik kollarının CHP Genel Merkezinde çıkardığı kavgaya yorum bile yapmak istemiyorum.
Tarih 3 Kasım tarihini kalın harflerle yazacaktır. Çünkü Türk siyaseti açısından bu tarih belki de ülkenin geleceğini etkileyecektir. 3 Kasım tarihinde CHP’de bir devrim gerçekleşmiştir. Genel başkan Kılıçdaroğlu'nun yaptığı konuşma ise devrimin manifestosudur!
">
Gazeteler neredeyse bir haftadır Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının CHP’yi uyarmasını yazıyordu. Çıkacak fırtına merakla bekleniyordu zaten. Fırtına koptu ve CHP’de yeni dönem Çarşamba günü itibariyle başladı.
CHP’deki olan biteni “eski ile yeninin çatışması” olarak açıklarsak sanırım en iyi özeti çıkarmış oluruz.
CHP’deki yaşlı kurtlar partinin halktan uzaklaşmış olmasını fark edemiyorlar. Fark edenler ise koltuk ve kişisel hırslarına yenik düşüyorlar ve yeniliklere sırt çeviriyorlardı. Sonunda CHP yüzde yirmi oranına saplanmış, yeni seçmenlere ulaşmasını bilemeyen, kendisini halka anlatamayan bürokratik bir hantallığın büründüğü statükocu bir zihniyetle yönetilir oldu.
53 yıldır CHP çatısı altında olan Önder Sav çıkan fırtınada, ses ve gürültü arasında “CHP kimsenin malı değil” dedi ama hesap hatası bariz bir şekilde sırıtıyordu. Dile kolay 53 yıldır ve bu 53 yılın neredeyse 25 yılı yenilgi ile geçmesine rağmen görevde ısrarın açıklaması ne olabilir?
Türkiye’yi kuran, cumhuriyetin ve laikliğin savunucusu olan, olduğunu iddia eden bir partinin girdiği seçim yarışlarında sürekli kaybetmesi kimseyi nerede yanlış yapılıyor sorusuna muhatap edemedi!
Üstelik AKP gibi Anayasa Mahkemesi tarafından bile laikliğin odağı olarak görülen bir partiye karşı kaybetmekten kimse ders çıkaramadı. Çünkü CHP’yi yöneten çoğu “ak saçlı” ders çalışacak yaşı çoktan geçmişti!
Önder Sav ve ekibi uzun yıllardır yönetimde olmalarına rağmen partiyi başarıya taşıyamadılar. Dahası şampiyonluğu kaçıran her futbol takımı gibi “ikinciliği başarı” gördüler, bununla yetindiler. Yargıtay’ın uyarısı ve sonrasında yaşanan gelişmelere bakınca daha iyi anlıyoruz ki; Sav ve ekibi koltuklarını çok seviyorlar.
İl, ilçe ve belde başkanlarını bile Önder Sav ve ekibinin belirlediğini bilmeyen yok. Ve bu belirlenen başkanlar kendi bulunduğu seçim çevresinde CHP’yi halka anlatamamış, oylarını alamamışken aynı insanlar aynı görevde kalmaya devam ediyorlar. Dahası devam etmek istiyorlar. Bunun tek açıklaması koltuk sevdası başlığına sığabilir.
Uzun uzadıya yorumlar döşemenin, fikirler ortaya atmanın, ispatlara girişmenin gereği yok. CHP her seçimin kaybedenidir ve tıpkı spor kulüplerindeki gibi kaybeden takımın gideni teknik kadro olmalıdır. Fakat CHP’de hiç öyle olmadı. Baykal bile bir kaset komplosu ile görevini bırakmak zorunda kaldı!
Neredeyse yirmi beş yıldır girdiği hiçbir seçimde yüzü gülmeyen, kazanmanın ne olduğunu öğrenemeden büyüyen gençlik kollarının CHP Genel Merkezinde çıkardığı kavgaya yorum bile yapmak istemiyorum.
Tarih 3 Kasım tarihini kalın harflerle yazacaktır. Çünkü Türk siyaseti açısından bu tarih belki de ülkenin geleceğini etkileyecektir. 3 Kasım tarihinde CHP’de bir devrim gerçekleşmiştir. Genel başkan Kılıçdaroğlu'nun yaptığı konuşma ise devrimin manifestosudur!