12 Haziran seçim sonuçları CHP için “bardağın yarısı boş, yarısı dolu” durumu mu?..
Sayın Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü gayreti çok açık.. Türkiye’nin sorunları ağırlaşırken iktidar olma beklentisi de doğaldı; partinin, seçimler temelinde ve kendi içinde oy oranı da tedricen arttı; ama yeterli olmadı…
CHP, Güneydoğu’ya sıcak bir af iklimi ve yerele özerklik anlayışıyla ‘girdi, o arada bilinen “kasetli ve kasvetli” ortamda, Batı’daki bir kısım seçmeni, “Meclis dışı kalmasın” diye MHP’ye yöneldi.
Kampanya boyunca, Aile Sigortası, KOBİ ve tarım desteği ile orta direğe + alt eşiğe daha fazla hitap etmeye çalışıldı, ancak, hastanelerin ‘kuramsal olarak’ herkese açık olması, yaygın, takviyeli bir yardım düzeneği gibi etkilerle iktidar partisi, seçimi mutlak anlamda kazandı.
Sosyal Pazar ekonomisi, özgürlükçü demokrasi
CHP, seçenekli büyüme oranları, endüstri bölgeleri, istihdam yüklerinin azaltılması, esnafa kredi desteği, ‘temiz enerji, gibi saygın ve gerekli çalışmalar da yaptı. Bu çabanın, yaşam güçlüklerine giderek daha fazla odaklanmak durumunda kalan seçmen kitlesinde oy olarak ‘karşılık bulması’ kuşku yok ki belli bir vadeye bağlıdır.
Öte yandan, bildiğim kadarıyla, CHP klasik devletçilik ya da başıbozuk piyasa ekonomisine karşıdır… Ve yine kampanya sırasında gördüğüm kadarıyla, partinin ekonomik dili de bunu teyit etmekte olup, adı konulsa konulmasa, daha çok sosyal piyasa ekonomisinin çerçevesinde bir söyleme karşılık gelmektedir.
Bununla birlikte ve buna ek olarak, Türkiye için çıkış, bölgesel adaletsizlikleri de giderecek kamusal yatırımcı yönüyle sosyal pazar ekonomisi (kamusal sosyal pazar ekonomisi) ve katılımcı çoğulcu özgürlükçü demokrasinin birlikte sahiplenilmesidir…
Toprakta reform, vergide adalet
O arada, merkezde sol bir parti Türkiye’nin verili koşullarında, toprak reformunu, vergi adaletini, haksız özelleştirmelerin geri alınabileceğini, çocuk ve kadın iş gücü sömürüsünün önüne geçileceğini, altını çizerek ve kadrolarını buna göre biçimlendirerek savunmalıdır.
On yılların olumsuzluklarının aşılması için bir onarım programının uygulanmaya konulması ve unutturulmaya yüz tutan yatırımcılığın ihyası ile bu programın istikrar içinde sürdürülebilir büyümeye bağlanması bir büyük ölçüde yukarıdaki düzenlemelere bağlıdır.
Türkiye’nin ‘ulusal ve evrensel’ partisi olmak
Türkiye, “IMF’yi kovuyor’, dış borç yükü altındayken bile finans çevrelerine kafa tutuyor” deniyor, bu ortamda CHP’nin, emperyalist karşıtı geleneğinden aldığı güçle Dünya’da meta üretimi ve servet paylaşımına ilişkin haksız yığınağın sorgulanması anlamında evrensel, Avrupa Birliği ideali ile Gümrük Birliği hasılatı arasındaki ilmeği, ekonomik ve sosyal bilançoyu, -vatandaş nezdinde geçerli algıyı daha da dikkate alarak- deşifre edilmesi adına da ulusal bir çekim odağı olarak belirmesi uygun olabilirdi…
Politikalarda eksik gedik elbette zamanla tamamlanabilir, yeter ki zemin sağlam, yöntem tutarlı, yol doğru olsun… Önemli olan, daha öncekilerden de yararlanılarak bu yeni çalışmalara destek olunması ve bunların kamuoyunun katılımına daha çok açılması, o arada, partinin sendika ve sivil toplum örgütleriyle bağının kurumsal kimlikler üzerinden gönüllü anlamda sistematik hale getirilmesidir…
Risk almak=iktidar talep etmek, Siyaseti halkla buluşturmak
12 Haziran sonuçları ne olursa olsun, risk alan (iktidar talep eden), sorumluluk taşıyan (proje üreten), siyaset geliştiren (siyasetini halk içinde özgürce tartışan) anlayış geçerli olmalıdır…
Bu anlamda, yerel ve bölgesel olarak başlatılabilecek ve bir “Program ve Tüzük Genel Kurulu”nda tümlenecek ‘küçük’ kurultaylar düşünülebilir. Böyle bir konferans dinamiği içinde kadrosal takviye gerekleri de tartışılabilir.
12 Haziran’ın CHP ve diğer partiler için, sandık görevindeki etkiliklerini ve oy sonuçlarının sağlamasının -klasik yöntemlerle de olsa- ne kadar yapılabildiğinin ‘sorgulanması, gibi ödevler içerdiği de unutulmamalıdır…
12 Haziran’ı doğru okumak
Evet, 12 Haziran seçim sonuçlarının CHP’lilerin tam olarak gönlünden geçtiği gibi tecelli etmemesinin diğer nedenlerine gelince…
Bunların başında, enerjisini yıllardır iç çekişmelere yönlendirmek durumunda kalan örgütlerin, genel seçim gibi dışa en çok açılmak gerektiği bir ortamda yaşadığı zorluklar gelmektedir.
Bir yanda medyadan yansıtılan ‘liste tartışmaları, diğer yanda, kimi adayların belirlenmesinde yaşanılan sıkıntılar, kimi adayların söylemleri gibi başka bazı olumsuzlukların da beliren tabloda etkisi olduğu bilinmektedir.
Ancak, sonuçlara artık “bardağın dolu mu boş mu olduğu” açısından bakılması değil, onun kırılmaması, emekle, bilgiyle, sevgiyle, el birliğiyle doldurulması, halkımızın susuz kaldığı konularda derman olunmasına bakılması gerekmektedir.
İşte bu koşullarda, seçmenin CHP’nden beklentileri doğru okundukça, iktidarın yolu açılabilir; öylelikle de Türkiye, demokrasisiyle, ekonomisi ile esenlik yoluna çıkabilir.
İlkelere bağlı yenilenme
Bu yolda ve ilkelere bağlı yenilenme için;
Parti Tüzüğünün demokratikleştirilmesi bağlamında; Kurultaylarda divan önünde açık imza verilmesi gibi, ya da Parti’de ‘bürokratik’ görünümü yoğunlaştıracak gereğinden fazla sayıda genel başkanlık makamı gibi, uygulamalar yerine,,
il / ilçe örgütlerinin, merkez çekirdeklerinin güçlendirildiği, çevreye proje ve olgu bazında eklemlenme yeteneklerinin artırıldığı bir esneklikle faaliyetleri sağlanırsa daha verimli çalışmalar yapılabilir.
O arada özellikle genel politikalar anlamında, bir yandan söylem birliğine azami özenin gösterilmesinin, diğer yandan saydam ve nesnel işleyen demokratik disiplin mekanizmasının geçerliliğinin, partiye güç katacağı açıktır.
Ön seçim kurumuyeniden ve kalıcı olarak düzenlenirse ve buna koşut olarak üye veri tabanı gerçeğin bilgisiyle güncellenirse ve hakim denetimi teminat altına alınabilirse; bunun Partiye yararı büyük olacaktır.
12 Haziran dolayısıyla, CHP’yle ilgili paylaşmak istediğim düşüncelerim şimdilik bunlardır…
">
12 Haziran seçim sonuçları CHP için “bardağın yarısı boş, yarısı dolu” durumu mu?..
Sayın Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü gayreti çok açık.. Türkiye’nin sorunları ağırlaşırken iktidar olma beklentisi de doğaldı; partinin, seçimler temelinde ve kendi içinde oy oranı da tedricen arttı; ama yeterli olmadı…
CHP, Güneydoğu’ya sıcak bir af iklimi ve yerele özerklik anlayışıyla ‘girdi, o arada bilinen “kasetli ve kasvetli” ortamda, Batı’daki bir kısım seçmeni, “Meclis dışı kalmasın” diye MHP’ye yöneldi.
Kampanya boyunca, Aile Sigortası, KOBİ ve tarım desteği ile orta direğe + alt eşiğe daha fazla hitap etmeye çalışıldı, ancak, hastanelerin ‘kuramsal olarak’ herkese açık olması, yaygın, takviyeli bir yardım düzeneği gibi etkilerle iktidar partisi, seçimi mutlak anlamda kazandı.
Sosyal Pazar ekonomisi, özgürlükçü demokrasi
CHP, seçenekli büyüme oranları, endüstri bölgeleri, istihdam yüklerinin azaltılması, esnafa kredi desteği, ‘temiz enerji, gibi saygın ve gerekli çalışmalar da yaptı. Bu çabanın, yaşam güçlüklerine giderek daha fazla odaklanmak durumunda kalan seçmen kitlesinde oy olarak ‘karşılık bulması’ kuşku yok ki belli bir vadeye bağlıdır.
Öte yandan, bildiğim kadarıyla, CHP klasik devletçilik ya da başıbozuk piyasa ekonomisine karşıdır… Ve yine kampanya sırasında gördüğüm kadarıyla, partinin ekonomik dili de bunu teyit etmekte olup, adı konulsa konulmasa, daha çok sosyal piyasa ekonomisinin çerçevesinde bir söyleme karşılık gelmektedir.
Bununla birlikte ve buna ek olarak, Türkiye için çıkış, bölgesel adaletsizlikleri de giderecek kamusal yatırımcı yönüyle sosyal pazar ekonomisi (kamusal sosyal pazar ekonomisi) ve katılımcı çoğulcu özgürlükçü demokrasinin birlikte sahiplenilmesidir…
Toprakta reform, vergide adalet
O arada, merkezde sol bir parti Türkiye’nin verili koşullarında, toprak reformunu, vergi adaletini, haksız özelleştirmelerin geri alınabileceğini, çocuk ve kadın iş gücü sömürüsünün önüne geçileceğini, altını çizerek ve kadrolarını buna göre biçimlendirerek savunmalıdır.
On yılların olumsuzluklarının aşılması için bir onarım programının uygulanmaya konulması ve unutturulmaya yüz tutan yatırımcılığın ihyası ile bu programın istikrar içinde sürdürülebilir büyümeye bağlanması bir büyük ölçüde yukarıdaki düzenlemelere bağlıdır.
Türkiye’nin ‘ulusal ve evrensel’ partisi olmak
Türkiye, “IMF’yi kovuyor’, dış borç yükü altındayken bile finans çevrelerine kafa tutuyor” deniyor, bu ortamda CHP’nin, emperyalist karşıtı geleneğinden aldığı güçle Dünya’da meta üretimi ve servet paylaşımına ilişkin haksız yığınağın sorgulanması anlamında evrensel, Avrupa Birliği ideali ile Gümrük Birliği hasılatı arasındaki ilmeği, ekonomik ve sosyal bilançoyu, -vatandaş nezdinde geçerli algıyı daha da dikkate alarak- deşifre edilmesi adına da ulusal bir çekim odağı olarak belirmesi uygun olabilirdi…
Politikalarda eksik gedik elbette zamanla tamamlanabilir, yeter ki zemin sağlam, yöntem tutarlı, yol doğru olsun… Önemli olan, daha öncekilerden de yararlanılarak bu yeni çalışmalara destek olunması ve bunların kamuoyunun katılımına daha çok açılması, o arada, partinin sendika ve sivil toplum örgütleriyle bağının kurumsal kimlikler üzerinden gönüllü anlamda sistematik hale getirilmesidir…
Risk almak=iktidar talep etmek, Siyaseti halkla buluşturmak
12 Haziran sonuçları ne olursa olsun, risk alan (iktidar talep eden), sorumluluk taşıyan (proje üreten), siyaset geliştiren (siyasetini halk içinde özgürce tartışan) anlayış geçerli olmalıdır…
Bu anlamda, yerel ve bölgesel olarak başlatılabilecek ve bir “Program ve Tüzük Genel Kurulu”nda tümlenecek ‘küçük’ kurultaylar düşünülebilir. Böyle bir konferans dinamiği içinde kadrosal takviye gerekleri de tartışılabilir.
12 Haziran’ın CHP ve diğer partiler için, sandık görevindeki etkiliklerini ve oy sonuçlarının sağlamasının -klasik yöntemlerle de olsa- ne kadar yapılabildiğinin ‘sorgulanması, gibi ödevler içerdiği de unutulmamalıdır…
12 Haziran’ı doğru okumak
Evet, 12 Haziran seçim sonuçlarının CHP’lilerin tam olarak gönlünden geçtiği gibi tecelli etmemesinin diğer nedenlerine gelince…
Bunların başında, enerjisini yıllardır iç çekişmelere yönlendirmek durumunda kalan örgütlerin, genel seçim gibi dışa en çok açılmak gerektiği bir ortamda yaşadığı zorluklar gelmektedir.
Bir yanda medyadan yansıtılan ‘liste tartışmaları, diğer yanda, kimi adayların belirlenmesinde yaşanılan sıkıntılar, kimi adayların söylemleri gibi başka bazı olumsuzlukların da beliren tabloda etkisi olduğu bilinmektedir.
Ancak, sonuçlara artık “bardağın dolu mu boş mu olduğu” açısından bakılması değil, onun kırılmaması, emekle, bilgiyle, sevgiyle, el birliğiyle doldurulması, halkımızın susuz kaldığı konularda derman olunmasına bakılması gerekmektedir.
İşte bu koşullarda, seçmenin CHP’nden beklentileri doğru okundukça, iktidarın yolu açılabilir; öylelikle de Türkiye, demokrasisiyle, ekonomisi ile esenlik yoluna çıkabilir.
İlkelere bağlı yenilenme
Bu yolda ve ilkelere bağlı yenilenme için;
Parti Tüzüğünün demokratikleştirilmesi bağlamında; Kurultaylarda divan önünde açık imza verilmesi gibi, ya da Parti’de ‘bürokratik’ görünümü yoğunlaştıracak gereğinden fazla sayıda genel başkanlık makamı gibi, uygulamalar yerine,,
il / ilçe örgütlerinin, merkez çekirdeklerinin güçlendirildiği, çevreye proje ve olgu bazında eklemlenme yeteneklerinin artırıldığı bir esneklikle faaliyetleri sağlanırsa daha verimli çalışmalar yapılabilir.
O arada özellikle genel politikalar anlamında, bir yandan söylem birliğine azami özenin gösterilmesinin, diğer yandan saydam ve nesnel işleyen demokratik disiplin mekanizmasının geçerliliğinin, partiye güç katacağı açıktır.
Ön seçim kurumuyeniden ve kalıcı olarak düzenlenirse ve buna koşut olarak üye veri tabanı gerçeğin bilgisiyle güncellenirse ve hakim denetimi teminat altına alınabilirse; bunun Partiye yararı büyük olacaktır.
12 Haziran dolayısıyla, CHP’yle ilgili paylaşmak istediğim düşüncelerim şimdilik bunlardır…