Cezayir’in devriminin 70. yılı kutlu olsun; bugün o devrimden çıkarılacak dersler var

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı... Cezayir’in devriminin 70. yılı kutlu olsun; bugün o devrimden çıkarılacak dersler var

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

Tam 70 yıl önce bugün, 1 Kasım 1954’de dokuz genç Cezayirli, yüzyılı aşkın süredir devam eden ve asla bitmeyecek gibi görünen Fransız işgaline son vermek ve bağımsız Cezayir için silahlı direniş başlattı.

Sekiz yıla yakın süren kanlı savaş sonunda Fransa çekilmek zorunda kaldı, bağımsız Cezayir devleti 1962’de kuruldu.

Ekim ayının son 10 gününde Büyük Sahra çöl bölgesi dahil Cezayir’in değişik yörelerini ziyaret ettim. Caddeler ve meydanlar aydınlatılıyor, yeşil-beyaz iki eşit parçanın üstünde kırmızı ay yıldızdan oluşan Cezayir bayraklarıyla donatılıyor, 70. yıl kutlamaları hazırlanıyordu.

İnsanlığın sömürgecilik karşıtı mücadelesinde hayati dönüm noktası oluşturan büyük Cezayir devriminin 70. yılı kutlu olsun!

İsrail bugün Filistin’de, Fransızların Cezayir’deki vahşetinden hiç de geride kalmayan bir zulüm uyguluyor. Filistin halkının işgale son vermek ve kendi devletini kurmak için sergilediği kahramanca direniş için Cezayir devriminden çıkarılacak dersler var.

*     *     *

Osmanlı vilayeti Cezayir’i 1830’da işgal eden Fransızlar, dünya ve kendi kamuoyuna karşı, yaptıklarını hep bir medeniyet savaşı olarak anlattı: Fransa’nın işgali, ilkel ve barbar insan topluluklarına uygarlık getirme misyonunun bir parçasıydı. Fransız askerleri tüm insanlık, hatta Cezayir adına savaşıyordu.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bugün sürekli olarak kullandığı, Amerika’da Kongre üyelerinin defalarca ayakta alkışladığı gerekçe de aynen budur.

Başlangıçta 24 yaşındaki Emir Abdulkadir liderliğinde yürütülen ve modern zamanların ilk gerçek cihat örneği dahil, Cezayir halkının Fransızlara karşı direnişi yaklaşık 40 yıl sürdü.

Mareşal Büjo’nun (Bugeaud) komutası altındaki Fransız işgal ordusu yerel halkı pasivize etmek için, Cezayirli kadınların kuşaklar boyu çocuklarına korkutucu hikaye olarak anlattığı vahşi yöntemler kullandı. General Büjo kökünü kazıma politikası uyguluyordu. Erkekler, kadınlar ve çocuklar ayırım gözetilmeden öldürüldü; askerlere esir almama talimatı verilmişti. Teslim olmak isteyen Cezayirliler biçiliyordu. Köyler yakıldı, davar sürüleri dağıtıldı, hasatlar imha edildi, meyve bahçelerinin kökleri sürüldü.

Genç Fransız subayı Saint-Arnaud, aynı zamanda Cezayir’de geçirdiği yılları kağıda döken renkli bir yazardı: “Şu sefil Arapların meyve bahçelerinde tek bir ağaç, omuzlarının üstünde tek bir kelle ayakta kalmayacak… Aldığım emirler ve harfiyen yerine getirilecek. Her şeyi yakacağım, herkesi öldüreceğim”.

İlk direnişin beli kırılınca, Fransızlar yeni sömürgeyi kararlı adımlarla şekillendirmeye başladı. Cezayir Fransa’nın bir vilayeti yapıldı; ülkenin ayrılmaz bir parçası, Akdeniz’in diğer yakasındaki uzantısı olacaktı. Okul çocuklarına, Sen (Seine) nehri Paris’i nasıl ikiye ayırıyorsa, Akdeniz de Fransa’yı öyle ikiye ayırır diye anlatılıyordu. Arap ve Berberi halka tam anlamıyla boyun eğdirilmeli, geri dönüş yolu kalmamalıydı.

Askeri güç üzerine kurulu Fransız düzeninin iki somut ayağı vardı: Fransız yerleşimciler üzerinden yerel halkın mülksüzleştirmesi ve ayırımcılık üzerine kurulu ikili hukuk sistemi. Yerel halkın toprakları gasp edildi, sömürgeci-yerleşimci Fransızlara dağıtıldı. Cezayirli daha düşük ücretle çalıştı, vergi ödedi; ama vatandaşlık hakkından mahrum bırakıldı ve özel ceza hukukuna tabi tutuldu.

İsrail’in bugünkü ırk ayrımcılığına dayalı düzeni gibi.

*     *     *

Hemen hepsi 20’li ve 30’lu yaşlardaki dokuz gencin 1 Kasım’dan sadece üç hafta önce kurduğu, Fransızca kısaltmasıyla FLN’in elinde (Ulusal Kurtuluş Cephesi) sadece bin civarında militan vardı. Karşılarında ise hiçbir gaddarlığı esirgemediği bilinen, dünyanın en büyük askeri güçlerinden Fransız Ordusu bulunuyordu.

FLN’in genç liderleri zafere Fransa’yı savaş meydanında mağlup ederek değil, onu içerde şiddet sarmalı içine çekerek, zor katlanacağı kayıplar verdirerek ama özellikle uluslararası zeminde tecrit edip dünya kamuoyunda mahkum ederek ulaşmayı hesaplıyordu.

FLN, 1 Kasım 1954 sabahı başkent Cezayir dahil 30 yerleşim merkezinde, sömürge yönetiminin açık simgeleri polis ve askeri birliklere eşgüdümlü bir saldırı başlattı, çoğu güvenlik görevlisi yedi kişi öldürüldü. Fransızlar saldırıyı kimin yaptığını dahi anlayamadı, ama üstlenen FLN oldu.

Ardından şirin Akdeniz kenti Philippeville (şimdi adı Skikda) ve civardaki çok sayıda yerleşme hedef seçildi, çoğu Fransız sivil 123 kişi öldürüldü. Fransız ordusu kısa süre önce aynı bölgede Setif katliamında 45 bin Cezayirliyi katletmişti.

Fransızlardan korkunç bir tepki geldi. Ordunun yürüttüğü, yer yer yerleşimci sivillerin de katıldığı rastgele katliam sonunda ve ilk adımda 12 bin kişinin öldürüldüğü kitlesel bir kıyım yapıldı.

Topyekun savaş başlamıştı. Fransa’nın Cezayir’deki asker sayısı 500 bine çıkarıldı ki ülkedeki Müslüman nüfus 8,5 milyon civarındaydı. Parlamentoda komünist partinin de desteklediği özel yasayla açık çek verildi, hükümet “düzeni yeniden kurmak için gerekli gördüğü her önlemi almaya” yetkili kılındı. Artık Fransız Ordusu Cezayir’de dilediği her şeyi yapabilirdi.

Çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan köylüler olmak üzere, “tehlikeli” görülen yaklaşık iki milyon Müslüman özel gözaltı kamplarına yerleştirildi.

Terör eylemleri nedeniyle tutuklanıp Fransa’ya götürülen FLN savaşçılarından dördü, 1956’da giyotinde boynu vurularak öldürüldü. FLN gerillalarını giyotine göndermeyi en hararetli şekilde savunanlardan biri, o günlerde Adalet Bakanı, 1981’de Sosyalist Parti’den Cumhurbaşkanı seçilecek François Mitterrand idi.

Şiddet karşı şiddeti doğurdu. En sert ve kanlı mücadele Başkent Savaşı olarak bilinen Cezayir şehrinde yaşandı. FLN, başkentteki silahlı direnişin karargahını eski kent merkezi Kasaba’da (Kasbah) oluşturdu.

Kasaba içinde çok sayıda hücre evi, evlerin içinde gizli odalar, tüneller, silah imalathaneleri inşa edildi. Fransızca konuşan ve Fransızlar gibi giyinen orta sınıf kadınlar polis denetiminden daha kolay sıyrılabiliyor, kurye olarak silah, bomba veya mektup taşıyor, bazen direnişin liderlerini evlerindeki gizli odalarda saklıyorlardı.

Bu kadınlardan biri, sonradan direnişinin simgelerinden biri olacak 22 yaşındaki Cemile Buhayrad’dır. Fransız polisi Cemile’nin üstünde örgüt dokümanları bulunca, konuşturmak içi 17 gün boyunca gece gündüz kesintisiz işkence yaptı. Cemile konuşmadı, hiçbir bilgi vermedi. Fransa, işkence uzmanı askerlerini Cezayir’e getirmiş, kadın erkek ayırımı gözetmeden yaygın işkence uyguluyordu.

Yarım milyon askeri Cezayir’de sonu görünmeyen bir savaş için tutmanın maliyeti Fransa için giderek yükseldi. Washington, Arap ülkelerinin Cezayir savaşı nedeniyle Sovyetler’in yanına kaymasından endişe ediyor, bir an önce siyasi çözüm istiyordu. 1958’de kurulan yeni hükümet, ilk kez FLN’le ateş kes müzakereleri başlayabileceğini üstü kapalı ima etti. Böylece Mayıs 1958 krizi tetiklendi.

Askeri çevrelerden ve Cezayir’deki yerleşimcilerden “ordu iktidara” sesleri yükseliyordu. Cezayir’deki Fransız askerleri ise, Cezayir’de yönetimi ele geçirme hesabı yapıyordu.

Fransa’da kriz derinleşti, darbe söylentileri hatta iç savaş endişesi yayıldı. Bulunan çıkış yolu, İkinci Dünya Savaşı’nın kahramanı General Charles de Gaulle’ü iktidara davet etmek oldu. Haziran 1958’de büyük kamuoyu desteğiyle Paris’e dönen de Gaulle, Cumhurbaşkanı yetkilerini artıran yeni bir anayasayı yürürlüğe koydu. Fransa’da Dördüncü Cumhuriyet dönemi kapandı, Beşinci Cumhuriyet başladı.

De Gaulle önce orduya bütün güçleriyle FLN üzerine çullanmaları ve işi 6 ayda bitirmeleri talimatı verdi. 1959 başından itibaren savaş tırmanışa geçti.

Ülkenin değişik bölgelerinde kapsamlı süpürme harekatı yürütüldü, napalm bombaları kullanıldı. Vilayetlerde savaşan FLN komutanlarının pek çoğu yakalandı ve öldürüldü.

FLN’in şansı giderek zayıflamış görünüyordu. FLN savaşçıları Atlas dağlarının uzak köşelerine çekilmek zorunda kaldı. 1959 FLN açısından savaşın en zor yılı oldu, ama direniş bitmedi.

O arada Fransa üzerindeki uluslararası baskı artıyordu. NATO, Cezayir sorununun düzenli bir şekilde çözülmesini istiyor, içerde Jean Paul Sartre gibi aydınların savaşa dönük eleştirileri giderek artıyordu. Uluslararası platformlarda en büyük destek, başta Mısır lideri Cemal Nasır olmak üzere Hindistan, Yugoslavya gibi ülkelerin oluşturduğu bağlantısızlar bloğundan geldi. 

De Gaulle Eylül 1959’da yaptığı tarihi konuşmada ilk kez, Cezayir’in kendi kaderini tayin hakkından bir seçenek olarak söz etti. Artık tünelin sonundaki ışık görünmüş, direnişin bağımsızlıkla son bulacağı belli olmuştu. Haziran 1960’ta başlayan müzakereler Evian anlaşmasıyla son buldu ve Cezayir’in bağımsızlığı resmen 1 Temmuz 1962’de ilan edildi.

Cezayir halkı tam 132 yıl sonra nihayet Fransa’yı yurdundan atmayı başarmıştı!

*     *     *

Cezayir bugün Afrika kıtasının en büyük ülkesi.

Cezayir üç yüzyıldan uzun süre Osmanlı yönetimi altında kaldı. O dönemin, modern Cezayir’in oluşumunda pek çok açıdan hayati sonuçları oldu. Bunlardan sadece biri, Osmanlı yönetiminin Cezayir’in Avrupalı sömürgeci devletler tarafından işgal edilmesini en az üç yüzyıl geciktirmesidir ki, gerçek anlamda yaşamsal sonuçlar doğurmuştur.

Buna karşılık ne yazık ki, sınırlı dönemler ve münferit olaylar hariç, Cezayir’in modern tarihini kapsayan Türkçe bir telif eser yoktur. Cezayir tarihi maalesef hâlâ ağırlıklı olarak Fransız tarihçilerin elindedir.

Cezayir tarihinin önemli isimlerini bile doğru telaffuz edemiyoruz. O tarihi ağırlıklı olarak Fransızca üzerinden okumanın bir sonucu olarak, mesela Cezayir cumhurbaşkanlarından biri Türkçe metinlerde genellikle Liamine diye, bir başka önemli tarihi isim Ramdane diye yazılır. Ama onların adları Emin ve Ramazan’dır.

Yeterli tarih bilgisi olmadan ne bir ülkeyi isabetli anlamak ne etkili dış politika yürütmek mümkündür.

Bu vesileyle, amatör bir tarih meraklısı olarak Cezayir’in kısa tarihini kapsayan bir kitabı gelecek yıl tamamlayıp okuyucuya sunmayı hedeflediğimi vurgulamak istiyorum.

">

Tam 70 yıl önce bugün, 1 Kasım 1954’de dokuz genç Cezayirli, yüzyılı aşkın süredir devam eden ve asla bitmeyecek gibi görünen Fransız işgaline son vermek ve bağımsız Cezayir için silahlı direniş başlattı.

Sekiz yıla yakın süren kanlı savaş sonunda Fransa çekilmek zorunda kaldı, bağımsız Cezayir devleti 1962’de kuruldu.

Ekim ayının son 10 gününde Büyük Sahra çöl bölgesi dahil Cezayir’in değişik yörelerini ziyaret ettim. Caddeler ve meydanlar aydınlatılıyor, yeşil-beyaz iki eşit parçanın üstünde kırmızı ay yıldızdan oluşan Cezayir bayraklarıyla donatılıyor, 70. yıl kutlamaları hazırlanıyordu.

İnsanlığın sömürgecilik karşıtı mücadelesinde hayati dönüm noktası oluşturan büyük Cezayir devriminin 70. yılı kutlu olsun!

İsrail bugün Filistin’de, Fransızların Cezayir’deki vahşetinden hiç de geride kalmayan bir zulüm uyguluyor. Filistin halkının işgale son vermek ve kendi devletini kurmak için sergilediği kahramanca direniş için Cezayir devriminden çıkarılacak dersler var.

*     *     *

Osmanlı vilayeti Cezayir’i 1830’da işgal eden Fransızlar, dünya ve kendi kamuoyuna karşı, yaptıklarını hep bir medeniyet savaşı olarak anlattı: Fransa’nın işgali, ilkel ve barbar insan topluluklarına uygarlık getirme misyonunun bir parçasıydı. Fransız askerleri tüm insanlık, hatta Cezayir adına savaşıyordu.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bugün sürekli olarak kullandığı, Amerika’da Kongre üyelerinin defalarca ayakta alkışladığı gerekçe de aynen budur.

Başlangıçta 24 yaşındaki Emir Abdulkadir liderliğinde yürütülen ve modern zamanların ilk gerçek cihat örneği dahil, Cezayir halkının Fransızlara karşı direnişi yaklaşık 40 yıl sürdü.

Mareşal Büjo’nun (Bugeaud) komutası altındaki Fransız işgal ordusu yerel halkı pasivize etmek için, Cezayirli kadınların kuşaklar boyu çocuklarına korkutucu hikaye olarak anlattığı vahşi yöntemler kullandı. General Büjo kökünü kazıma politikası uyguluyordu. Erkekler, kadınlar ve çocuklar ayırım gözetilmeden öldürüldü; askerlere esir almama talimatı verilmişti. Teslim olmak isteyen Cezayirliler biçiliyordu. Köyler yakıldı, davar sürüleri dağıtıldı, hasatlar imha edildi, meyve bahçelerinin kökleri sürüldü.

Genç Fransız subayı Saint-Arnaud, aynı zamanda Cezayir’de geçirdiği yılları kağıda döken renkli bir yazardı: “Şu sefil Arapların meyve bahçelerinde tek bir ağaç, omuzlarının üstünde tek bir kelle ayakta kalmayacak… Aldığım emirler ve harfiyen yerine getirilecek. Her şeyi yakacağım, herkesi öldüreceğim”.

İlk direnişin beli kırılınca, Fransızlar yeni sömürgeyi kararlı adımlarla şekillendirmeye başladı. Cezayir Fransa’nın bir vilayeti yapıldı; ülkenin ayrılmaz bir parçası, Akdeniz’in diğer yakasındaki uzantısı olacaktı. Okul çocuklarına, Sen (Seine) nehri Paris’i nasıl ikiye ayırıyorsa, Akdeniz de Fransa’yı öyle ikiye ayırır diye anlatılıyordu. Arap ve Berberi halka tam anlamıyla boyun eğdirilmeli, geri dönüş yolu kalmamalıydı.

Askeri güç üzerine kurulu Fransız düzeninin iki somut ayağı vardı: Fransız yerleşimciler üzerinden yerel halkın mülksüzleştirmesi ve ayırımcılık üzerine kurulu ikili hukuk sistemi. Yerel halkın toprakları gasp edildi, sömürgeci-yerleşimci Fransızlara dağıtıldı. Cezayirli daha düşük ücretle çalıştı, vergi ödedi; ama vatandaşlık hakkından mahrum bırakıldı ve özel ceza hukukuna tabi tutuldu.

İsrail’in bugünkü ırk ayrımcılığına dayalı düzeni gibi.

*     *     *

Hemen hepsi 20’li ve 30’lu yaşlardaki dokuz gencin 1 Kasım’dan sadece üç hafta önce kurduğu, Fransızca kısaltmasıyla FLN’in elinde (Ulusal Kurtuluş Cephesi) sadece bin civarında militan vardı. Karşılarında ise hiçbir gaddarlığı esirgemediği bilinen, dünyanın en büyük askeri güçlerinden Fransız Ordusu bulunuyordu.

FLN’in genç liderleri zafere Fransa’yı savaş meydanında mağlup ederek değil, onu içerde şiddet sarmalı içine çekerek, zor katlanacağı kayıplar verdirerek ama özellikle uluslararası zeminde tecrit edip dünya kamuoyunda mahkum ederek ulaşmayı hesaplıyordu.

FLN, 1 Kasım 1954 sabahı başkent Cezayir dahil 30 yerleşim merkezinde, sömürge yönetiminin açık simgeleri polis ve askeri birliklere eşgüdümlü bir saldırı başlattı, çoğu güvenlik görevlisi yedi kişi öldürüldü. Fransızlar saldırıyı kimin yaptığını dahi anlayamadı, ama üstlenen FLN oldu.

Ardından şirin Akdeniz kenti Philippeville (şimdi adı Skikda) ve civardaki çok sayıda yerleşme hedef seçildi, çoğu Fransız sivil 123 kişi öldürüldü. Fransız ordusu kısa süre önce aynı bölgede Setif katliamında 45 bin Cezayirliyi katletmişti.

Fransızlardan korkunç bir tepki geldi. Ordunun yürüttüğü, yer yer yerleşimci sivillerin de katıldığı rastgele katliam sonunda ve ilk adımda 12 bin kişinin öldürüldüğü kitlesel bir kıyım yapıldı.

Topyekun savaş başlamıştı. Fransa’nın Cezayir’deki asker sayısı 500 bine çıkarıldı ki ülkedeki Müslüman nüfus 8,5 milyon civarındaydı. Parlamentoda komünist partinin de desteklediği özel yasayla açık çek verildi, hükümet “düzeni yeniden kurmak için gerekli gördüğü her önlemi almaya” yetkili kılındı. Artık Fransız Ordusu Cezayir’de dilediği her şeyi yapabilirdi.

Çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan köylüler olmak üzere, “tehlikeli” görülen yaklaşık iki milyon Müslüman özel gözaltı kamplarına yerleştirildi.

Terör eylemleri nedeniyle tutuklanıp Fransa’ya götürülen FLN savaşçılarından dördü, 1956’da giyotinde boynu vurularak öldürüldü. FLN gerillalarını giyotine göndermeyi en hararetli şekilde savunanlardan biri, o günlerde Adalet Bakanı, 1981’de Sosyalist Parti’den Cumhurbaşkanı seçilecek François Mitterrand idi.

Şiddet karşı şiddeti doğurdu. En sert ve kanlı mücadele Başkent Savaşı olarak bilinen Cezayir şehrinde yaşandı. FLN, başkentteki silahlı direnişin karargahını eski kent merkezi Kasaba’da (Kasbah) oluşturdu.

Kasaba içinde çok sayıda hücre evi, evlerin içinde gizli odalar, tüneller, silah imalathaneleri inşa edildi. Fransızca konuşan ve Fransızlar gibi giyinen orta sınıf kadınlar polis denetiminden daha kolay sıyrılabiliyor, kurye olarak silah, bomba veya mektup taşıyor, bazen direnişin liderlerini evlerindeki gizli odalarda saklıyorlardı.

Bu kadınlardan biri, sonradan direnişinin simgelerinden biri olacak 22 yaşındaki Cemile Buhayrad’dır. Fransız polisi Cemile’nin üstünde örgüt dokümanları bulunca, konuşturmak içi 17 gün boyunca gece gündüz kesintisiz işkence yaptı. Cemile konuşmadı, hiçbir bilgi vermedi. Fransa, işkence uzmanı askerlerini Cezayir’e getirmiş, kadın erkek ayırımı gözetmeden yaygın işkence uyguluyordu.

Yarım milyon askeri Cezayir’de sonu görünmeyen bir savaş için tutmanın maliyeti Fransa için giderek yükseldi. Washington, Arap ülkelerinin Cezayir savaşı nedeniyle Sovyetler’in yanına kaymasından endişe ediyor, bir an önce siyasi çözüm istiyordu. 1958’de kurulan yeni hükümet, ilk kez FLN’le ateş kes müzakereleri başlayabileceğini üstü kapalı ima etti. Böylece Mayıs 1958 krizi tetiklendi.

Askeri çevrelerden ve Cezayir’deki yerleşimcilerden “ordu iktidara” sesleri yükseliyordu. Cezayir’deki Fransız askerleri ise, Cezayir’de yönetimi ele geçirme hesabı yapıyordu.

Fransa’da kriz derinleşti, darbe söylentileri hatta iç savaş endişesi yayıldı. Bulunan çıkış yolu, İkinci Dünya Savaşı’nın kahramanı General Charles de Gaulle’ü iktidara davet etmek oldu. Haziran 1958’de büyük kamuoyu desteğiyle Paris’e dönen de Gaulle, Cumhurbaşkanı yetkilerini artıran yeni bir anayasayı yürürlüğe koydu. Fransa’da Dördüncü Cumhuriyet dönemi kapandı, Beşinci Cumhuriyet başladı.

De Gaulle önce orduya bütün güçleriyle FLN üzerine çullanmaları ve işi 6 ayda bitirmeleri talimatı verdi. 1959 başından itibaren savaş tırmanışa geçti.

Ülkenin değişik bölgelerinde kapsamlı süpürme harekatı yürütüldü, napalm bombaları kullanıldı. Vilayetlerde savaşan FLN komutanlarının pek çoğu yakalandı ve öldürüldü.

FLN’in şansı giderek zayıflamış görünüyordu. FLN savaşçıları Atlas dağlarının uzak köşelerine çekilmek zorunda kaldı. 1959 FLN açısından savaşın en zor yılı oldu, ama direniş bitmedi.

O arada Fransa üzerindeki uluslararası baskı artıyordu. NATO, Cezayir sorununun düzenli bir şekilde çözülmesini istiyor, içerde Jean Paul Sartre gibi aydınların savaşa dönük eleştirileri giderek artıyordu. Uluslararası platformlarda en büyük destek, başta Mısır lideri Cemal Nasır olmak üzere Hindistan, Yugoslavya gibi ülkelerin oluşturduğu bağlantısızlar bloğundan geldi. 

De Gaulle Eylül 1959’da yaptığı tarihi konuşmada ilk kez, Cezayir’in kendi kaderini tayin hakkından bir seçenek olarak söz etti. Artık tünelin sonundaki ışık görünmüş, direnişin bağımsızlıkla son bulacağı belli olmuştu. Haziran 1960’ta başlayan müzakereler Evian anlaşmasıyla son buldu ve Cezayir’in bağımsızlığı resmen 1 Temmuz 1962’de ilan edildi.

Cezayir halkı tam 132 yıl sonra nihayet Fransa’yı yurdundan atmayı başarmıştı!

*     *     *

Cezayir bugün Afrika kıtasının en büyük ülkesi.

Cezayir üç yüzyıldan uzun süre Osmanlı yönetimi altında kaldı. O dönemin, modern Cezayir’in oluşumunda pek çok açıdan hayati sonuçları oldu. Bunlardan sadece biri, Osmanlı yönetiminin Cezayir’in Avrupalı sömürgeci devletler tarafından işgal edilmesini en az üç yüzyıl geciktirmesidir ki, gerçek anlamda yaşamsal sonuçlar doğurmuştur.

Buna karşılık ne yazık ki, sınırlı dönemler ve münferit olaylar hariç, Cezayir’in modern tarihini kapsayan Türkçe bir telif eser yoktur. Cezayir tarihi maalesef hâlâ ağırlıklı olarak Fransız tarihçilerin elindedir.

Cezayir tarihinin önemli isimlerini bile doğru telaffuz edemiyoruz. O tarihi ağırlıklı olarak Fransızca üzerinden okumanın bir sonucu olarak, mesela Cezayir cumhurbaşkanlarından biri Türkçe metinlerde genellikle Liamine diye, bir başka önemli tarihi isim Ramdane diye yazılır. Ama onların adları Emin ve Ramazan’dır.

Yeterli tarih bilgisi olmadan ne bir ülkeyi isabetli anlamak ne etkili dış politika yürütmek mümkündür.

Bu vesileyle, amatör bir tarih meraklısı olarak Cezayir’in kısa tarihini kapsayan bir kitabı gelecek yıl tamamlayıp okuyucuya sunmayı hedeflediğimi vurgulamak istiyorum.

Tüm yazılarını göster