Çağdaş karar alma süreci

Çağdaş karar alma süreci

Dr. R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

Gerek sosyal gerek ekonomik organizasyonlarda karar alma süreci kurallı, planlı, saydam bir işleyişe dayanmalıdır.

Öyle olmalıdır, çünkü, karar sonrası "düzeltici faaliyetler" ve karara ilişkin çıktıların da esası bu işleyişin içindedir. 

Örneklerle somutlayalım...

Bir yerel yönetim, ulaşım giderleri veya güzergahını halkın görüşünü alarak belirlemelidir.

Bir hükümet, ulusal güvenlik ve gizlilik konuları hariç olmak üzere, kimi önemli konularda halkoyuna da başvurabilmelidir.

Katılımcı demokrasi de "yöneten'e güvenen, yurttaşa güven veren" ilkesiyle, seçim süreciyle sınırlı olmayan bir iletişim ve etkileşimi gerektirir. 

Tabii katılımcılık, başlı başına bir eğitim ve demokrasi kültürü sorunudur...

Ancak, elbette, kültürün kendisi de yaşayarak gelişir...

Bu bağlamda ve anlamda karar alma süreçlerinde katılımcılık, yalnız sosyal organizasyonlar açısından değil, ekonomik yapılar açısından da önemlidir...

Bir fabrika, işçilerini doğrudan temsilcileri veya sendika aracılığıyla "dinlemelidir"...

Hafta tatillerinden çalışma vardiyalarına, sağlık takviyelerinden tabldot yemeklere varıncaya çalışanın sesi, alınan kararlara yansımalıdır.

Çok önemsediğimiz kooperatifler de alınacak kararlar yalnız üyelerinin de değil, mümkünse çevre halkının da önceliklerini içermelidir. 

Öyle olursa, kalıcılık ve kurumsallık sağlanır...

Bakıyoruz; bizde kararlar genelde tek bir kişinin veya dar bir çevrenin ürünü oluyor.

Tabii o takdirde kurumsallık, uyum, etkin / verimli işleyiş ve demokratik sosyal denetim pek sağlanamıyor..

Başarım yani performans kırık çizgilerden oluşan grafiğin azizliğine ve rastlantılara kalıyor...

Belki siyasetten bir örnek verirsek karar alma sürecinin bizdeki hegemonik işleyişi hakkında daha açıklayıcı olabiliriz...

Bizde evlere şenlik bir delegelik sistemi, belediye ve merkez yönetim eliyle parti içi iktidarı konsolide etmeye yarıyor;

"Adaylar" sonuçta seçim adına karar sürecinin en önemli öğesi olan sahaya sürülen adaylar; 

ahbap çavuş ilişkileriyle hem de bazen son dakika haberi gibi topluma dayatılıyor...

Oysa gelişmiş bir demokraside kimin nereye nasıl ve neden geleceği daha aylar yıllar öncesinden belirlenir ve...

...süreç işlerken sürekli iletişim halinde ve toplum eliyle gereken denetim ve düzeltmeler yapılır... 

Bizde hak getire...

Büyük şirketlerde aile bağıyla kontrolde tutulan yetkiden geriye kalan "ikincil yetkiyi"  kullanacak olan profesyonel yöneticiler bile rastgele seçilebiliyor...

Başka bir fazda örneklere devam edelim: 

Bakın Türkiye kadar Merkez Bankası başkanını sıkça değiştiren bir ülke var mı?

Türkiye kadar futbol takımı antrenörlerini 'hızla' değiştiren bir başka ülke var mı?

Türkiye kadar seçim veya eğitim sistemiyle "oynanan" bir ülke gördünüz mü?

Tüm bu olgular bizim kurumsallıktan, takım oyunundan, kurallılıktan, demokratik denetimden uzak olduğumuza işaret eden tatsız gerçeklerimizdir.

Bunu karşılık;

Karar alma sürecinin ne olduğu, nasıl olgunlaştığı çağdaşlık düzeyi açısından da önemli bir fikir verecektir...

Türkiye her kurumu itibari ile katılımın önünü açan, demokratik denetim ile kusuru hatayı en aza indirgeyen çağdaş karar alma süreçlerini hayata aktarmak, yaşatmak ve geliştirmek zorundadır...

Yetişmiş insan gücümüz bu anlamda yenilikleri yanıtlayacak birikime, devlet geleneğimiz de önemli deneyimleri olan kurumsal müktesebata sahiptir.

Gençlerin dinamizmiyle kurumların deneyimiyle Türkiye, çağdaş yarışta istediği yeri alacaktır.

">

Gerek sosyal gerek ekonomik organizasyonlarda karar alma süreci kurallı, planlı, saydam bir işleyişe dayanmalıdır.

Öyle olmalıdır, çünkü, karar sonrası "düzeltici faaliyetler" ve karara ilişkin çıktıların da esası bu işleyişin içindedir. 

Örneklerle somutlayalım...

Bir yerel yönetim, ulaşım giderleri veya güzergahını halkın görüşünü alarak belirlemelidir.

Bir hükümet, ulusal güvenlik ve gizlilik konuları hariç olmak üzere, kimi önemli konularda halkoyuna da başvurabilmelidir.

Katılımcı demokrasi de "yöneten'e güvenen, yurttaşa güven veren" ilkesiyle, seçim süreciyle sınırlı olmayan bir iletişim ve etkileşimi gerektirir. 

Tabii katılımcılık, başlı başına bir eğitim ve demokrasi kültürü sorunudur...

Ancak, elbette, kültürün kendisi de yaşayarak gelişir...

Bu bağlamda ve anlamda karar alma süreçlerinde katılımcılık, yalnız sosyal organizasyonlar açısından değil, ekonomik yapılar açısından da önemlidir...

Bir fabrika, işçilerini doğrudan temsilcileri veya sendika aracılığıyla "dinlemelidir"...

Hafta tatillerinden çalışma vardiyalarına, sağlık takviyelerinden tabldot yemeklere varıncaya çalışanın sesi, alınan kararlara yansımalıdır.

Çok önemsediğimiz kooperatifler de alınacak kararlar yalnız üyelerinin de değil, mümkünse çevre halkının da önceliklerini içermelidir. 

Öyle olursa, kalıcılık ve kurumsallık sağlanır...

Bakıyoruz; bizde kararlar genelde tek bir kişinin veya dar bir çevrenin ürünü oluyor.

Tabii o takdirde kurumsallık, uyum, etkin / verimli işleyiş ve demokratik sosyal denetim pek sağlanamıyor..

Başarım yani performans kırık çizgilerden oluşan grafiğin azizliğine ve rastlantılara kalıyor...

Belki siyasetten bir örnek verirsek karar alma sürecinin bizdeki hegemonik işleyişi hakkında daha açıklayıcı olabiliriz...

Bizde evlere şenlik bir delegelik sistemi, belediye ve merkez yönetim eliyle parti içi iktidarı konsolide etmeye yarıyor;

"Adaylar" sonuçta seçim adına karar sürecinin en önemli öğesi olan sahaya sürülen adaylar; 

ahbap çavuş ilişkileriyle hem de bazen son dakika haberi gibi topluma dayatılıyor...

Oysa gelişmiş bir demokraside kimin nereye nasıl ve neden geleceği daha aylar yıllar öncesinden belirlenir ve...

...süreç işlerken sürekli iletişim halinde ve toplum eliyle gereken denetim ve düzeltmeler yapılır... 

Bizde hak getire...

Büyük şirketlerde aile bağıyla kontrolde tutulan yetkiden geriye kalan "ikincil yetkiyi"  kullanacak olan profesyonel yöneticiler bile rastgele seçilebiliyor...

Başka bir fazda örneklere devam edelim: 

Bakın Türkiye kadar Merkez Bankası başkanını sıkça değiştiren bir ülke var mı?

Türkiye kadar futbol takımı antrenörlerini 'hızla' değiştiren bir başka ülke var mı?

Türkiye kadar seçim veya eğitim sistemiyle "oynanan" bir ülke gördünüz mü?

Tüm bu olgular bizim kurumsallıktan, takım oyunundan, kurallılıktan, demokratik denetimden uzak olduğumuza işaret eden tatsız gerçeklerimizdir.

Bunu karşılık;

Karar alma sürecinin ne olduğu, nasıl olgunlaştığı çağdaşlık düzeyi açısından da önemli bir fikir verecektir...

Türkiye her kurumu itibari ile katılımın önünü açan, demokratik denetim ile kusuru hatayı en aza indirgeyen çağdaş karar alma süreçlerini hayata aktarmak, yaşatmak ve geliştirmek zorundadır...

Yetişmiş insan gücümüz bu anlamda yenilikleri yanıtlayacak birikime, devlet geleneğimiz de önemli deneyimleri olan kurumsal müktesebata sahiptir.

Gençlerin dinamizmiyle kurumların deneyimiyle Türkiye, çağdaş yarışta istediği yeri alacaktır.

Tüm yazılarını göster