Bir önceki Gezi Davası’nı da izleyen biri olarak, mahkemedeki gerginliğe “alışkın” olsam da Mahkeme Başkanı’nın hem ortamı geren, hem de aceleci tavırlarına, avukatların savunma için yeni süre taleplerini “yargılamayı uzatmaya yönelik olduğu” gerekçesiyle reddetmesi de eklenince salondakilerle hep beraber iyice gerildik.
Arkasından da mahkeme başkanının önce bir avukatı, arkasından da izleyicileri dışarı çıkartma kararı alması ben de olduğu gibi salondaki yüzlerce kişide gerilmeyi daha da arttırdı ve hepimizde “cezalar geliyor” duygusu öne çıktı. Tam bir çaresizlik hali vardı. Alper Taş ve İbrahim Aydın’la göz göze geldik. Yapabileceğimiz hiçbir şey kalmamış gibiydi. Tutuksuz yargılanan sanıklar için bile tutuklama kararı çıkabilirdi…
Cezaların okunmasını bekliyorduk. Mahkeme Başkanı avukatları dinlemiyor, son sözleri soruyordu:
“Sanıklardan” Çiğdem Mater Utku’nun kinayeli bir şekilde mahkeme heyetine “Siz bu iddianameyi ve mütalaayı okudunuz mu, okusaydınız siz de bu iddialara itiraz ederdiniz” demesi bile yüzlerdeki gerginliği azaltmadı!
Sanıkların inanmadan, laf olsun diye “umarım gerçekten hukuktan bahsedebileceğimiz bir karar duyarız” sözleri de, “beraatimi talep ediyorum” sözleri de havada asılı kaldı…
Sıra Mahkeme Başkanı’na gelmişti…
“Her ne kadar” diye söze başlayan Mahkeme Başkanı lafı çok uzatmadan futbol terimiyle hepimizi terse yatırdı ve “yeterli deliler oluşmadığından sanıkların beraatine, Osman Kavala’nın da tahliyesine…” diye kararı açıkladı.
Şaşkınlık sevince dönüştü…
Sevinç ise yalnızca birkaç saat sürdü…
Sonra bildik müdahaleler devreye girdi. Beraat eden Osman Kavala bu kez de 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendirildi ve hakkında “gözaltı” kararı verildi!
Tıpkı Selahattin Demirtaş, Eren Erdem, Çağdaş Avukatlar, Ahmet Altan, Murat Aksoy, Atilla Taş örneklerindeki gibi…
Kavala için gözaltı kararı da yetmedi!
Erdoğan bugün açtı ağzını yumdu gözünü ve “Gezi olayları aslında tıpkı askeri darbeler gibi devleti ve milleti hedef alan alçak bir saldırıdır” dedi…
Erdoğan bunu söyleyince HSK hemen harekete geçti ve Gezi davasında beraat kararı veren mahkeme heyeti ile ilgili inceleme başlattı.
Tıpkı Korgeneral Metin İyidil davasının heyetine yapılan gibi…
Gelinen aşamada hukuk, adalet, yargı gibi kavramların hiçbir karşılığı yok!
Hukukun öngörülebilmesi söz konusu bile değil!
İktidarın onay vermediği hiçbir karar “hukuki” sayılmıyor!
Hukuki kararlar değil, siyasi kararlar belirleyici oluyor!
Bu da yetmiyor, dün dediklerini bugün unutanlar, söylediklerinin arkasında bile durma cesareti göstermiyorlar!
Soros’la mutlu fotoğraf çektirip sonra Gezi’yi Soros’culukla suçluyorlar…
Milyonlarca insan Gezi’deyken, sonradan FETÖ ile ilişkileri ortaya çıkan dönemin İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü de Gezi eylemlerine katılanlara gaz sıkarken, dönemin Başbakanı Erdoğan FETÖ’nün 11. Türkçe Olimpiyatı’nın kapanış töreninde “Bu hareket, bu gönül davası 11 yıl değil, binlerce yıldır devam ediyor” diye konuşurken, şimdi bunu yapanlar ve söyleyenler “FETÖ karşıtı, Geziciler de FETÖ’cü” oluyor!
Yetmiyor…
Türkiye siyasal tarihin en uzun süreli ve en kitlesel “aydınlanma hareketi” olan Gezi’yi darbe ile kıyaslıyorlar…
6. Filoya secde edenler, yaptıklarını bir çırpıda unutup Gezi’yi emperyalizmle kıyaslıyorlar…
Gezi davasını Sivas katliam davasıyla kıyaslıyorlar…
O dava ki, 35 insanın göz göre göre tekbirler, elerlide benzin bidonları ve “yakın ula yakın” bağrışlar eşliğinde yakıldığı Sivas Madımak davası…
Bu kıyaslamaları yaparlarken de rahatlar. Çünkü onlar için yalan ve inkar her zaman iç içe geçmiş gibi, yeter ki çıkarlar yer değiştirmiş olsun…
O yüzden dün “aynı menzile farklı yollardan” gidenler, “ne istediler de vermedik” diyenler bugün hepsini inkar ediyorlar.
Yalnızca onlar mı?
Cezaevinde binlerce tutuklu FETÖ’cüden neredeyse hiç birinin “siyasi” savunma yapmaması tesadüf mü?
Kesinlikle tesadüf değil. Mayaları aynı!
Oysa Geziciler öyle mi?
“Geziciler” dün de, bugün de, yarın da inandıkların hep arkasında duruyor.
Gezi Davası “sanığı” Can Atalay son duruşmada bir kez daha ne dedi:
“Biz gezi direnişinin öznesi ve nesnesiyiz. Gene olsa gene yaparım. Biz "görmedik, etmedik, yapmadık, duymadık" demedik, demeyiz. Biz yapacağımız söyleriz, yaptığımız savunuruz!”
19 Şubat 2020, İstanbul
Necdet Saraç
">
Bir önceki Gezi Davası’nı da izleyen biri olarak, mahkemedeki gerginliğe “alışkın” olsam da Mahkeme Başkanı’nın hem ortamı geren, hem de aceleci tavırlarına, avukatların savunma için yeni süre taleplerini “yargılamayı uzatmaya yönelik olduğu” gerekçesiyle reddetmesi de eklenince salondakilerle hep beraber iyice gerildik.
Arkasından da mahkeme başkanının önce bir avukatı, arkasından da izleyicileri dışarı çıkartma kararı alması ben de olduğu gibi salondaki yüzlerce kişide gerilmeyi daha da arttırdı ve hepimizde “cezalar geliyor” duygusu öne çıktı. Tam bir çaresizlik hali vardı. Alper Taş ve İbrahim Aydın’la göz göze geldik. Yapabileceğimiz hiçbir şey kalmamış gibiydi. Tutuksuz yargılanan sanıklar için bile tutuklama kararı çıkabilirdi…
Cezaların okunmasını bekliyorduk. Mahkeme Başkanı avukatları dinlemiyor, son sözleri soruyordu:
“Sanıklardan” Çiğdem Mater Utku’nun kinayeli bir şekilde mahkeme heyetine “Siz bu iddianameyi ve mütalaayı okudunuz mu, okusaydınız siz de bu iddialara itiraz ederdiniz” demesi bile yüzlerdeki gerginliği azaltmadı!
Sanıkların inanmadan, laf olsun diye “umarım gerçekten hukuktan bahsedebileceğimiz bir karar duyarız” sözleri de, “beraatimi talep ediyorum” sözleri de havada asılı kaldı…
Sıra Mahkeme Başkanı’na gelmişti…
“Her ne kadar” diye söze başlayan Mahkeme Başkanı lafı çok uzatmadan futbol terimiyle hepimizi terse yatırdı ve “yeterli deliler oluşmadığından sanıkların beraatine, Osman Kavala’nın da tahliyesine…” diye kararı açıkladı.
Şaşkınlık sevince dönüştü…
Sevinç ise yalnızca birkaç saat sürdü…
Sonra bildik müdahaleler devreye girdi. Beraat eden Osman Kavala bu kez de 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendirildi ve hakkında “gözaltı” kararı verildi!
Tıpkı Selahattin Demirtaş, Eren Erdem, Çağdaş Avukatlar, Ahmet Altan, Murat Aksoy, Atilla Taş örneklerindeki gibi…
Kavala için gözaltı kararı da yetmedi!
Erdoğan bugün açtı ağzını yumdu gözünü ve “Gezi olayları aslında tıpkı askeri darbeler gibi devleti ve milleti hedef alan alçak bir saldırıdır” dedi…
Erdoğan bunu söyleyince HSK hemen harekete geçti ve Gezi davasında beraat kararı veren mahkeme heyeti ile ilgili inceleme başlattı.
Tıpkı Korgeneral Metin İyidil davasının heyetine yapılan gibi…
Gelinen aşamada hukuk, adalet, yargı gibi kavramların hiçbir karşılığı yok!
Hukukun öngörülebilmesi söz konusu bile değil!
İktidarın onay vermediği hiçbir karar “hukuki” sayılmıyor!
Hukuki kararlar değil, siyasi kararlar belirleyici oluyor!
Bu da yetmiyor, dün dediklerini bugün unutanlar, söylediklerinin arkasında bile durma cesareti göstermiyorlar!
Soros’la mutlu fotoğraf çektirip sonra Gezi’yi Soros’culukla suçluyorlar…
Milyonlarca insan Gezi’deyken, sonradan FETÖ ile ilişkileri ortaya çıkan dönemin İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü de Gezi eylemlerine katılanlara gaz sıkarken, dönemin Başbakanı Erdoğan FETÖ’nün 11. Türkçe Olimpiyatı’nın kapanış töreninde “Bu hareket, bu gönül davası 11 yıl değil, binlerce yıldır devam ediyor” diye konuşurken, şimdi bunu yapanlar ve söyleyenler “FETÖ karşıtı, Geziciler de FETÖ’cü” oluyor!
Yetmiyor…
Türkiye siyasal tarihin en uzun süreli ve en kitlesel “aydınlanma hareketi” olan Gezi’yi darbe ile kıyaslıyorlar…
6. Filoya secde edenler, yaptıklarını bir çırpıda unutup Gezi’yi emperyalizmle kıyaslıyorlar…
Gezi davasını Sivas katliam davasıyla kıyaslıyorlar…
O dava ki, 35 insanın göz göre göre tekbirler, elerlide benzin bidonları ve “yakın ula yakın” bağrışlar eşliğinde yakıldığı Sivas Madımak davası…
Bu kıyaslamaları yaparlarken de rahatlar. Çünkü onlar için yalan ve inkar her zaman iç içe geçmiş gibi, yeter ki çıkarlar yer değiştirmiş olsun…
O yüzden dün “aynı menzile farklı yollardan” gidenler, “ne istediler de vermedik” diyenler bugün hepsini inkar ediyorlar.
Yalnızca onlar mı?
Cezaevinde binlerce tutuklu FETÖ’cüden neredeyse hiç birinin “siyasi” savunma yapmaması tesadüf mü?
Kesinlikle tesadüf değil. Mayaları aynı!
Oysa Geziciler öyle mi?
“Geziciler” dün de, bugün de, yarın da inandıkların hep arkasında duruyor.
Gezi Davası “sanığı” Can Atalay son duruşmada bir kez daha ne dedi:
“Biz gezi direnişinin öznesi ve nesnesiyiz. Gene olsa gene yaparım. Biz "görmedik, etmedik, yapmadık, duymadık" demedik, demeyiz. Biz yapacağımız söyleriz, yaptığımız savunuruz!”
19 Şubat 2020, İstanbul
Necdet Saraç