Medya günlerdir Oktay Ekşi' nin istifasıyla ilgili çalkalanıyor. Köşe yazarları birer birer görüşlerini okurlarla ve medyayla paylaşıyor. Yalnızca bu olay hiç bir yazarın ve medya kuruluşunun tam olarak bağımsız olmadığını gösteriyor.
Yani para aldığınız ve hayatınızı kazandığınız bir gazetede ya da yayın kuruluşunda, patronunuzun çıkarını gözetmezseniz, derhal kapı dışarı olursunuz. Hem de kıdeminize, mevkinize falan bakılmaz. İşte en canlı örneği....Her ne kadar hakaret gaztecilikle bağdaşmasa da. Genel anlamda söylüyorum.
Sen Sayın Ekşi' yi savunuyor musun demeyin. Ben hakaret ve çirkin üslubu hiç bir zaman savunmam. Bu bir tarafa, benim Oktay Ekşi' yi ve o yazıyı değerlendirmek gibi bir söylemim olamaz.
Çünkü her ne kadar yalnış da yapmış olsa, kendisiyle aynı kriterlere sahip değilim, yaş ve tecrübe olarak, Oktay Ekşi' yi eleştirmek haddim değil. Önceki yazım da da söylemiştim.
Ancak; ‘Ben bir gazetecinin, her hangi bir patronajdan maddi kazanç sağladığında, bağımsız olduğuna inanmıyorum.’ Dolayısıyla basının da tam anlamıyla bağımsız olduğuna inanmıyorum. Siyaset ve gündem yazıyorsanız, her inandığınızı kaleme alamazsınız. Yoksa o işte kalıcı olamazsınız. Yıllardır olduğu üzere.... Her iktidar kendi yaptıklarını öven, en azından kötülemeyen yayın kuruluşlarını gözetir diyelim.
Bense bir hayalimden bahsedeceğim bu gün.
Yazarların, okunma sayısına göre, yani raitingine göre kazancını halk belirlemeli. Nasıl fikir?
Böyle bir şey yok tabii ama bu gün internet sayesinde herkesin kaç kere okunduğu belli oluyor. Okunma oranlarına göre yazarlar para kazanmalı. Fena mı olur?
Hiç bir kuruma bağlı olmadan, sadece Gazeteciler Cemiyeti' ne bağlı olarak, belli bir üslupta çalışmalı. Tabii ki içinde ben bağımsızım diye hakaretler olmamalı. Neyin hakaret sayılıp sayılmayacağını da, Gazeteciler Cemiyeti uluslarası kurallara göre beliremeli.
Mesela ima ya da hiciv hakaretten sayılmamalı. Nasıl milletvekillerinin dokunulmazlıkları var , basın kartı olan basın mensuplarının da fikirleri yüzünden ceza almayacakları bir düzenleme olmalı.
Tam zamanı, hukumet de bu kadar özgürlüklerden bahseder ve desteklerken, basın özgürlüğünde yeni düzenlemelerle daha demokratik adımlar atılır.
Bu şekilde yandaş ya da karşıt medya tanımlaması da kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Mesela kimse kimseye sen iktidar yalakasısın diyemez. Çok özür dileyerek, daha önce söyleyen gazetecilerden rahatsız olduğum için yazdım bu çirkin üslubu....
Belli medya kuruluşlarının tiraj kaygısıyla, bu kadar da olmaz dediğimiz, halka dayattığı, saçma röportajlar yapan insanlar acaba o zaman da çok okunur mu, gerçekten merak ediyorum doğrusu.
Falanca oyuncuyla ilgili haber yapalım gibi ricalar da olmayınca, acaba bu günün starları yerinde kalır mı, yoksa tamamen farklı insanlar mı ortada olur.
Çok ütopik şeylerden bahsediyorum, baştan da söylediğim gibi bunlar benim hayallerim ama düşünmesi bile gerçekten güzel.....Ben teklif edeyim de, belki bir gün olur, bu biçare yazar söyledi dersiniz....
">
Medya günlerdir Oktay Ekşi' nin istifasıyla ilgili çalkalanıyor. Köşe yazarları birer birer görüşlerini okurlarla ve medyayla paylaşıyor. Yalnızca bu olay hiç bir yazarın ve medya kuruluşunun tam olarak bağımsız olmadığını gösteriyor.
Yani para aldığınız ve hayatınızı kazandığınız bir gazetede ya da yayın kuruluşunda, patronunuzun çıkarını gözetmezseniz, derhal kapı dışarı olursunuz. Hem de kıdeminize, mevkinize falan bakılmaz. İşte en canlı örneği....Her ne kadar hakaret gaztecilikle bağdaşmasa da. Genel anlamda söylüyorum.
Sen Sayın Ekşi' yi savunuyor musun demeyin. Ben hakaret ve çirkin üslubu hiç bir zaman savunmam. Bu bir tarafa, benim Oktay Ekşi' yi ve o yazıyı değerlendirmek gibi bir söylemim olamaz.
Çünkü her ne kadar yalnış da yapmış olsa, kendisiyle aynı kriterlere sahip değilim, yaş ve tecrübe olarak, Oktay Ekşi' yi eleştirmek haddim değil. Önceki yazım da da söylemiştim.
Ancak; ‘Ben bir gazetecinin, her hangi bir patronajdan maddi kazanç sağladığında, bağımsız olduğuna inanmıyorum.’ Dolayısıyla basının da tam anlamıyla bağımsız olduğuna inanmıyorum. Siyaset ve gündem yazıyorsanız, her inandığınızı kaleme alamazsınız. Yoksa o işte kalıcı olamazsınız. Yıllardır olduğu üzere.... Her iktidar kendi yaptıklarını öven, en azından kötülemeyen yayın kuruluşlarını gözetir diyelim.
Bense bir hayalimden bahsedeceğim bu gün.
Yazarların, okunma sayısına göre, yani raitingine göre kazancını halk belirlemeli. Nasıl fikir?
Böyle bir şey yok tabii ama bu gün internet sayesinde herkesin kaç kere okunduğu belli oluyor. Okunma oranlarına göre yazarlar para kazanmalı. Fena mı olur?
Hiç bir kuruma bağlı olmadan, sadece Gazeteciler Cemiyeti' ne bağlı olarak, belli bir üslupta çalışmalı. Tabii ki içinde ben bağımsızım diye hakaretler olmamalı. Neyin hakaret sayılıp sayılmayacağını da, Gazeteciler Cemiyeti uluslarası kurallara göre beliremeli.
Mesela ima ya da hiciv hakaretten sayılmamalı. Nasıl milletvekillerinin dokunulmazlıkları var , basın kartı olan basın mensuplarının da fikirleri yüzünden ceza almayacakları bir düzenleme olmalı.
Tam zamanı, hukumet de bu kadar özgürlüklerden bahseder ve desteklerken, basın özgürlüğünde yeni düzenlemelerle daha demokratik adımlar atılır.
Bu şekilde yandaş ya da karşıt medya tanımlaması da kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Mesela kimse kimseye sen iktidar yalakasısın diyemez. Çok özür dileyerek, daha önce söyleyen gazetecilerden rahatsız olduğum için yazdım bu çirkin üslubu....
Belli medya kuruluşlarının tiraj kaygısıyla, bu kadar da olmaz dediğimiz, halka dayattığı, saçma röportajlar yapan insanlar acaba o zaman da çok okunur mu, gerçekten merak ediyorum doğrusu.
Falanca oyuncuyla ilgili haber yapalım gibi ricalar da olmayınca, acaba bu günün starları yerinde kalır mı, yoksa tamamen farklı insanlar mı ortada olur.
Çok ütopik şeylerden bahsediyorum, baştan da söylediğim gibi bunlar benim hayallerim ama düşünmesi bile gerçekten güzel.....Ben teklif edeyim de, belki bir gün olur, bu biçare yazar söyledi dersiniz....